Bölüm 428

avatar
7881 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 428


Bölüm 428: Hükümsüz Bir Dünya

Ya da belki de yıllar önce Dokuzuncu Denizin içinden çıkan ve yıldızları aşarak Güney Gök Gezegenine gelen o ağaca dönüşmüştür…  Yüce Yeşilodun Ağacına!” Qi ona doğru akın etmeye devam ederken Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Dışarıda diğer altı volkan gürlerken beyaz sis Meng Hao’ya doğru fırlamaya devam etti.

Meng Hao Qi’yi özümsemeye devam ettikçe gözlerindeki parıltı daha da güçlendi.

Üstünde, sonsuz bir yeşil parıltı yayarak havada süzülen Yeşilodun Ağacına baktı. Ağaç gökyüzünü boyamış, yeri kaplamış ve her şeyi Yeşilodun Ağacı aurasıyla doldurmuştu. Karga Mabudu Kutsal Topraklarındaki bütün bitki ve yeşillikler kıvranıyordu.

Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin gördükleri bu sahne karşısında nefesleri kesildi. Bu sırada Kutsal Toprakların dışında, Karga Gözcü Kabilesinin yerleşim yerinde devasa Treant Göklere doğru yükselen yeşil parıltıya bakıyordu.

Ahşap…” dedi yumuşak bir tonla.

Hatta altın kapıların dışında bekleyen diğer dört Kabilenin üyeleri bile şaşkınlıkla dolmuştu. İçeride olup bitenleri net bir şekilde göremeseler de şaşırtıcı bir hayret hissiyle dolmuşlardı. Her birinin yüzü şok ile doluydu.

Aynı sırada diğer dört Kabilenin dağlarının zirvelerinde çeşitli totemik Kutsal Antikler de kendilerini göstermişlerdi. Bakışlarını Karga Mabudu Kutsal Topraklarına doğru çevirdiler ve birer birer aynı kelimeyi söylediler.

Ahşap…

Bu kelime havayı doldururken çevre dağlardaki bitki ve yeşillikler etrafta herhangi bir rüzgar olmasa da çılgınca salınıyorlardı. Titreştiler ve sanki bir teslimiyet sesi gibiymiş hissi veren hışırtılar çıkarttılar. Sanki bütün Ahşap tip varlıklar hükümdarlarına saygılarını sunuyor gibilerdi!

Diğer dört Kabilenin dört garip yaşam formu, sanki meydana gelen mucize karşısında selam veriyormuş gibi yavaşça başlarını eğdiler.

Onlar selam verirken Karga Mabudu Kutsal Topraklarındaki Karga Gözcü Kabilesi üyeleri bir anlığına nefes almayı unutmuşlardı. Onların bakışları altında devasa Yeşilodun Ağacı boyut olarak hızla küçülmeye başladı. Küçüldükçe yaydığı yeşil ışık daha da şiddetleniyordu.

Ağaç üç yüz metreye kadar küçüldüğü anda tıpkı etraftaki her şeyi şiddetli bir yeşil ışıkla dolduran yeşil bir güneş gibiydi. Meng Hao derin derin nefes alırken Yeşilodun Ağacının büzülmesini izledi. Üç yüz metre, yüz elli metre, yüz metre… En sonunda otuz metreye kadar büzüldü.

On beş, on, üç… Yarım metre, üç inç, iki inç…

R.N: 2,54 cm= 1 inç

Bu büzülme sanki havuz suyundaki azalma ile orantılı gibi görünüyordu. Çok miktarda sis Meng Hao tarafından özümsendi; göz açıp kapayıncaya kadar Yeşilodun Ağacının uzunluğu yalnızca bir inç kadar kalmıştı!

Yaydığı ışık o kadar parlaktı ki Karga Mabudu Kutsal Topraklarının dışına nüfuz etmişti. Dışarıda saygıyla yere doğru eğilen bitki ve yeşillikler, selam veren beş yaşam formu ve bütün Ahşap tip toteme sahip olan Gelişimciler secdeye kapanmak için derin bir dürtü hissettiler.

Kutsal Topraklarda Meng Hao’nun önünde bir inç uzunluğunda ışıl ışıl parlayan Yeşilodun Ağacı fırlayarak kendini onun alnına damgaladı. Hava muazzam bir kükreme gürültüsüyle dolarken yeşil ışık dört bir yana akın etti. Herkes tekrar görüşünü kazandığında Meng Hao’nun alnına baktılar ve daha önce hiç görülmemiş bir totem tipini fark ettiler!

Bu totem dövmesi tek bir antik karakterden oluşuyordu!

Ahşap!

Ne yeşil bir ağaç, ne resim, ne de göz kamaştırıcı bir parıltı vardı. O sıradan ve düzdü. Tek bir antik karakter. Ahşap!

Fakat bu Ahşap karakteri Göklerin altındaki bütün Ahşap tipi temsil ediyordu. Bu yüzden onun bir bitki yada ağaç ile gösterilmesine gerek yoktu, çünkü o… Ahşabın özüydü!

Gök ve Yerdeki bütün Ahşap tipler!

Bütün bitki ve yeşillikler taparcasına başlarını eğerken her yer sarsıldı. Bütün yaşayan varlıklar saygılarını gösterdiler.

Ahşap…” Meng Hao Kader Havuzundan yukarı havalanırken alnındaki Ahşap karakteri yeşil ışıkla pırıldıyordu. Aniden dünyadaki bütün bitki formları ile iletişim kurabileceği hissiyatına kapıldı. Sadece iradesiyle pratik yaparak büyülü bir şekilde ahşap tipteki herhangi bir şeyi açığa çıkartabileceğine dair güçlü bir hisse sahipti.

Ayrıca aşağıdaki Kader Havuzundan bir çeşit çağrı benzeri bir hissiyat aldı. Havuz, daima bir havuz suretiyle doğmuştu, ama Meng Hao aşağı baktığında gördüğü şey bir yoldu.

Çağrının kaynağı yolun sonuydu, Meng Hao orada…  Bir Göksel Ahşap karakteri olduğuna dair garip bir hissiyata sahipti.

Gözleri düşünceli bir şekilde titreşti ve ardından vücudu hızla harekete geçti. Meng Hao’nun aniden tekrar Kader Havuzuna, yola doğru fırlamasını izleyen Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin nefesleri kesilmişti.

Meng Hao ortadan kaybolana kadar hiçbir Karga Gözcü Kabilesi üyesi tepki verememişti. Aslında ilk tepkiyi veren de insan formundaki Yabancı Canavarı olmuştu. Gözleri kocaman açılarak Kader Havuzunda kalan az miktarda suya baktı ve ardından kükreyerek suya doğru atıldı.

Büyükbabanın yüzü titreşti. Elini sallayarak Kader Havuzuna doğru yönelirken diğer üyelerin de aynısını yapmalarını işaret etti. Geriye çok az miktarda su kalmıştı ama bu sudan çok az bir miktar bile özümseyebilirlerse bu onlara oldukça faydalı olacaktı.

Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin Kader Havuzuna doğru harekete geçmeleriyle neredeyse aynı anda dışarıdaki diğer dört Kabilenin üyelerinin yüzleri titreşti. Bu duruma özellikle altın kapıların sönükleşmeye başlaması neden olmuştu. Dört Büyükbaba ve Papazlar şaşkınlık içindelerdi.

Nasıl bu kadar hızlı gerçekleşebilir!? Lanet olsun! Kader Havuzu yok olup gidecek!

Altın Işık sönüyor! Bunun anlamı Kader Havuzunun çoktan bitiyor olduğunu gösteriyor!” Şu an diğer Kabilelerin Büyükbabaları ve Papazları daha önceki anlaşmalarını beklemeye gereksinim olmadığını hissediyorlardı. Hemen kendi yoldaş Kabile üyelerini altın ışığa doğru harekete geçirmeye başladılar. Bir anda yüzden fazla renkli ışık ışını kapılara doğru fırladı.

Karga Mabudu Kutsal Topraklarının içinde dört Kabilenin üyeleri dağılarak çeşitli volkanlara doğru yöneldiler.

Her şey son derece kaotikti. Fakat bu kaosun içinde özellikle dört kişi özel bir iletişim yoluna sahip gibilerdi. Aniden hepsi de havada uğultular eşliğinde yedinci volkana doğru ilerlemeye başladılar.

Bu dört kişi Yan Song ve diğer Gelişen Ruh Tuhaflarıydı. Muazzam bir hızla hareket ediyorlardı ama yine de temkinliydiler, çünkü dikkat çekmek istemiyorlardı. Volkana girdiler ve etraflarına bakındılar, gözlerinde titreşen öldürme arzusuyla birlikte hemen onlarla aynı anda volkana giren diğer Kabile üyelerine saldırdılar.

Onların Gelişim Merkezlerini ve Kabile üyelerinin hazırlıksız yakalanmalarını göz önüne alınca onları tamamen silmeleri sadece birkaç nefeslik süre almıştı. Hatta en ufak bir çığlık ya da feryat sesi bile duyulmamıştı.

Şimdi o dörtlünün artık kimliklerini gizlemelerine gerek yoktu, hepsi de gerçek görünüşlerini ortaya çıkarttılar.

Kan kokusu havayı doldurmuş olsa da Li Tian elini bir kez sallamasıyla anında bu kokunun ortadan kaybolmasına neden oldu. Aynı zamanda Mo Li ve yaşlı şeytan Wang iki elle büyüler uygulamaya başladılar. Göz açıp kapayıncaya kadar etrafları büyülü bir kalkan ile kaplandı ve başkalarının bu volkana girmelerini imkansız hale getirdi.

İçimden bir ses Büyük Usta Meng’in bizim Yoldaş Taoist Meng olduğunu söylüyor.” dedi Yan Song diğerlerine bakarak.

Buraya ilk giren o olmuştu.” dedi Li Tian kaşları çatık bir halde. “Kesinlikle şimdiden bazı ipuçları bulmuş olmalı. Daha hızlı hareket etmemiz lazım.

Benim anladığıma göre...” dedi Yan Song, “Bu yedinci volkan en zayıf kısıtlayıcı büyülere sahip. Acaba siz Yoldaş Taoistleri büyüleri kırmaya ikna edebilir miyim? Bunun ardından antik Simya Tao’sunun konumuna girebileceğiz.

Dört adam birbirlerine baktılar, ardından volkanın aşağısına doğru hızla harekete geçtiler. Daha önceki anlaşmalarına göre Mo ve Wang kısıtlayıcı büyüleri kırmak için büyülü tekniklerini kullanmaya başladılar.

Bu dört kişilik grup işe koyulmuşken beş Kabilenin geri kalanı Kader Havuzu için mücadele ediyorlardı. Tam Yabancı Canavarı, Papağan ve Et Peltesinin insan formundaki versiyonu suyu özümserken Meng Hao büyülü bir şekilde hiçbir yere benzemeyen bir dünyada belirmişti.

Meng Hao ortaya çıktığı anda etrafına bakındı ve afalladı. Gözleri parlamaya başladı.

Şok edici bir şekilde o… Tam olarak daha önce bulunduğu yerdeydi. Biraz önce terk ettiği aynı volkandaydı. Ayaklarının altındaki su Kader Havuzuna aitti. Fakat su bulanıktı ve özümsemesi imkansızdı. Etraftaki her şey griye boyanmış gibiydi, sanki bu dünyadaki tek renk gri gibiydi.

Meng Hao gözleri titreşirken etrafta bir an dolaştı ve ardından volkanın ağzına doğru uçtu. Dışarıdaki her şey de aynı görünüyordu; hala yedi tane volkan vardı. Topraklar ve ormanlar, her şey tıpatıp Karga Mabudu Kutsal Topraklarıyla aynıydı. Tek fark… Yedi volkanın tam ortasında devasa bir ağacın olmasıydı.

Bu devasa, antik ağaç sanki Gökleri destekliyormuş gibi sonsuza kadar uzanıyordu ve rengi altındı!

Dikkatlice bakınca ağacın ahşap değil, metalden olduğu fark ediliyordu. Ağacın zirvesinde Meng Hao’ya doğru bakan devasa bir Altın Karga duruyordu.

Ağacın dibinde ise bir ceset vardı, ağaca yaslanmıştı ve yüzü eskimiş bir hap ocağına dönüktü.

Bölgede başka hiçbir şey yoktu, sadece büyük ağaç ve Altın Karga bulunuyordu. Ne bir hayat belirtisi, ne de bir hayat kuvveti vardı… Hatta ölüm bile yoktu.

Her şey sessizdi, bu sessizlik çoğu insanın korkunç bulacağı derecedeydi.

Meng Hao sadece büyük ağaca ve Altın Kargaya odaklandı. Ardından cesede ve hap ocağına baktı. Eğer ceset ve hap ocağı olmasaydı Meng Hao, Yan Song’un daha önce anlattığı her şeyin yanlış olduğu kanaatine varacaktı.

Meng Hao düşünceli bir şekilde büyük altın ağaca doğru uçtu.

O yaklaşırken ağacın tepesindeki Altın Karga aniden kafasını hareket ettirdi. Gözlerinde altın bir parıltı vardı.

Meng Hao durdu ve olduğu yerde hareketsiz kaldı. Daha önce kendisini çağıranın üzerinde Altın Karga duran altın ağaç olduğunu hissedebiliyordu.

Altın Karga Meng Hao’ya baktı, ardından gözlerini kapattı. Meng Hao da ellerini kenetleyerek başını eğdi ve ardından ona doğru yaklaştı.

İlk önce büyük ağacı incelemek yerine aşağıdaki cesede bakmayı tercih etti. Cesedin elinde yeşim bir kayış vardı.

Meng Hao onu aldı ve Ruhsal Duyusu ile taradı. Aniden zihninde üç kelime beliriverdi.

Ruh Bölme Hapı!

Meng Hao hap ocağına doğru bakarken gözleri pırıldadı. Bunun hemen akabinde yüzünde tuhaf bir ifade görüldü. Ocağın arkasında büyük bir delik bulunuyordu.

Hap ocağının içinde herhangi bir tıbbi hap yoktu. Fakat Meng Hao bir Simya Tao’su Büyük Ustası olarak, üzerinden sayısız yıl geçmiş olsa da hap ocağı yok olmadan önce geride kalan tortulara bakarak bir zamanlar onun içinde gerçekten bir tıbbi hap olduğunu anlayabilmişti.

Meng Hao deliğe bakınca aniden antik zamanlarda bu hap ocağının içinde hangi tıbbi hap yapıldıysa onun kendi isteğiyle patlayarak dışarı çıkmış olduğu hissine kapıldı. “Bu kesinlikle ilkel zamanlardan antik Simya Tao’su. Ama… Hap nereye gitmiş olabilir?







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr