Bölüm 433

avatar
7580 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 433


Bölüm 433: Düşmanlar Yaklaşıyor!

Metal-tip totem dövmesi zirvesine ulaştığında, “metal” için antik karakter ortaya çıktı!

Karakter Meng Hao’nun göğsüne, tam kalbinin üstüne damgalanmıştı. Aslında onun kalp atışları damganın dalgalanmasına neden oluyordu. Tıpkı Altın Çekirdeğin yaydığı gibi altın bir parıltı yayıyordu. O anda Meng Hao’nun Gelişim Merkezi aniden patlama yaşadı. O sırada hala Altın Çekirdeğin büyük döngüsündeydi, ama gerçek savaş hüneri şu an Gelişen Ruh aşamasıyla mukayese edilebilir seviyeye tırmanmıştı.

Beş Renkli Gelişen Ruh yapma yolunu düşününce, eğer onu beş aşamaya ayırmak gerekirse Meng Hao şu an iki aşamasını tamamlamıştı!

Meng Hao derin bir nefes alarak kafasını kaldırdı. Yerle bir olan altın dünya şu an gitmişti. Artık tekrar Karga Mabudu Kutsal Topraklarına dönmüştü. Etrafındaki her şey yine rengarenk olmuştu, fakat bölge şu an çökme belirtileri gösteriyordu.

Hava gürleme sesleriyle yankılandı ve yedi volkan parçalanmaya başladı. Hala bölgede olan güçlü şeytansılar kükrüyorlardı ve kontrolden çıkmış gibilerdi. Beş büyük Kabilenin şok içindeki üyelerinin şu an yapabilecekleri tek şey kaçmaktı.

Meng Hao’nun aniden ortaya çıkışı dikkat çekmemişti. Orada bulunan bütün Gelişimcilerin tek derdi kaçmaktı ve hızla çıkışa doğru uçuyorlardı.

Meng Hao kalabalığa katıldı, gözleri pırıldıyordu. Gümbürtü sesleri arka arkaya yükselirken yer parçalanmaya, dağlar yıkılmaya başladı. Aniden yedi volkandan lavlar püskürdü ve gökyüzü siyah dumanlarla kaplandı. O sırada etraftaki her şey toza boğulmuş haldeydi. Yer sallandı ve şeytansılar kükredi.

Meng Hao kalabalıkla birlikte son hızla uçuyordu. Karga Mabudu Kutsal Toprakları tam bir yıkımın eşiğine gelmiş gibi görünüyordu. Meng Hao çıkışa ulaştığında vücudu bulanıklaştı ve ardından büyük altın kapıların dışına çıktı.

Bütün kabilelerin üyelerinin yüzlerinde şaşkınlık vardı. O anda Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabasının gözü Meng Hao’ya ilişti. Kalbinden bir iç geçirirken ona doğru uçtu.

Büyük kapılar paramparça olurken altın parıltının içinden gürleme sesleri duyuluyordu. Aynı zamanda altın ışık da titreyerek parladı.

Beş büyük Kabilelerin üyelerinin hepsi de telaşla bağırıyorlardı. Bu ani değişim hepsini şok etmişti. Yüzleri solmuş ve paniğe kapılmışlardı.

Kutsal Topraklar… Kutsal Topraklar yerle bir oldu!

Kutsal Topraklar gitti! Karga Mabudu Kutsal Topraklarımız düştü. Bu bir çeşit uğursuz işaret olabilir mi!?

Kabilelerin Büyükbabaları ve Papazlarının yüzlerinde sert ifadeler vardı ve kalpleri huzursuz hislerle doluydu. Karga Gözcü Kabilesi Büyükbabasının ifadesi düştü ve diğer Büyükbaba ve Papazlarla konuyu tartışmak yerine Meng Hao’ya doğru ilerlemeye devam etti.

Havada süzülmekte olan Meng Hao’nun düşünceli bakışları, sönen altın parıltı üzerindeydi. Dağ silsilesinin içinde gizlenen Karga Mabudu Kutsal Topraklarını düşündü. Ayrıca Altın Karga ve büyük ağacı da düşündü ve uzun bir sürenin ardından bir iç geçirdi.

O iç geçirirken aniden yanında Papağanın sesi duyuldu ve insan formundaki Yabancı Canavar kendini gösterdi.

Lanet olsun. Şu Ji Klanındaki herif yine hafızamı sildi. Beşinci Lord bunu sineye çekmeyecek! Ji’nin Göklerini düdükleyeceğim! Gökleri düdükleyeceğim!” Ses tonuna bakılınca sanki yeni bir hayat amacı bulmuş gibiydi.

Meng Hao kafasını çevirerek büyük adama baktı ve kaşlarını çattı. “Sen tam olarak kimsin? Papağan, Et Peltesi ya da Yabancı Canavar mı, hangisi?

Tabii ki ben Beşinci Lordum, orospu!” dedi adam, yüzünde kibirli bir ifade belirdi. “Dinle Meng Hao, sana sağlam bir uyarı yapacağım. Şu andan itibaren Göbeği ‘Yabancı Canavar’ olarak çağırma iznin yok. O benim çok değerli metresim oldu. Şu andan itibaren ona Bayan Beşinci diyeceksin!

Meng Hao büyük adamın yüzündeki bakışı görünce gözlerini ona dikti ve konuştu: “Siktir git!

Seni, seni, seni… Beşinci Lorda saygısızlık yapmaya cüret edebildiğine inanamıyorum! Daha da kötüsü Beşinci Lordun sevgili metresine, Bayan Beşinciye saygısızlık yaptın! Yoksa… Yoksa amacın Bayan Beşinciyi Beşinci Lorddan çalmak mı!?” Bir anda bu sonuca ulaşan Papağan öfkelenmişti.

Papağan böyle hiddetlendiği sırada beş büyük Kabilelerin Büyükbaba ve Papazları dağılmışlardı ve yüzlerinde ciddi ifadeler vardı. Hepsi de arkalarındaki Kabile üyeleriyle birlikte kendi Kabilelerine doğru yola koyuldular.

Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabası ve Gökyüzü Papazı Meng Hao’ya yaklaştı, yüzlerinde acı gülümsemeler vardı.

İlk konuşan Büyükbaba oldu: “Karga Mabudu Kutsal Toprakları yerle bir oldu ve Atanın koruması ortadan kayboldu. Böyle bir olayı gizlemek imkansız olacak. Artık bölgedeki diğer Kabilelerin bunu öğrenmesi çok uzun sürmeyecek.”

Daha sonra Gökyüzü Papazı devam etti: “Bir süredir gözlerinin bizim üstümüze dikmiş olan güçlü ve büyük Kabileler vardı, ama Kutsal Topraklardan korkuyorlardı. Kesinlikle bize sıkıntı çıkartmaya meyilli olacaklar. Biz beş Kabile için bu büyük bir facia olacak. Eğer onlara karşı koyamazsak biz beş Kabile olarak tamamen bölgeden silinip gideceğiz.

Siz ikiniz Karga Gözcü Kabilesinin en güçlü tebaalarısınız. Kabilemizin bu kriz anında bize yardım edeceğinizi umut ediyorum. Buna karşı Karga Gözcü Kabilesi size kesinlikle cömertçe karşılık verecek.

Bununla birlikte ikili ellerini kenetlediler ve Meng Hao ile insan formundaki Yabancı Canavarına doğru başlarını eğdiler.

Meng Hao cevap olarak hiçbir şey söylemedi. Bunun yerine bir ışık ışınına dönüştü ve diğer Karga Gözcü Kabilesi üyelerini takip ederek Kabileye döndü. Dağın arkasındaki kısma ulaştıktan sonra kendi avlusuna girdi.

Bununla birlikte hemen Kozmos çantasına vurarak Büyük Tüylü ve diğer şeytansıların dışarı fırlamalarını sağladı. Daha sonra bakışlarını çantanın içine çevirerek içerideki diğer şeytansılara baktı.

İçeride siyah kargalar, vahşi sivrisinek sürüsü, kızıl timsah ve devasa kertenkele vardı, onların hepsini Karga Mabudu Kutsal Topraklarından toplamıştı.

Meng Hao onları incelerken ifadesi her zamanki gibiydi.

Eğer tüm bu şeytansıları koleksiyonuma ekleyebilirsem Batı Çölünde Büyük Ejderhacı olarak statüm çok daha sağlam olacak.” Meng Hao bu kanıya vardıktan sonra depolama çantasına vurdu ve bir tane siyah karganın dışarı çıkmasını sağladı. Gözleri pırıldayan Meng Hao parmağını ileri doğru doğrulttu.

Hemen bölgedeki Şeytani Qi parmağında toplanarak siyah karganın üzerine çöken bir baskıya dönüştü.

Zaman hızla geçti. Meng Hao şeytansı sürüsünü onu herhangi birinin rahatsız etmesini engellemek için dışarı göndermişti. Kısa sürede bir ay geride kalmıştı.

Geçen bir ay boyunca Karga Mabudunun beş Kabilesindeki herkes diken üstündeydi. Daha önce beş Kabile arasında var olan kavga ve anlaşmazlıklar şu an kaybolup gitmişti. Büyükbabalar ve Papazlar sık sık kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmışlardı. En sonunda ayrılmadan durmayı ve bir birlik oluşturmayı seçmişlerdi.

Aynı zamanda çeşitli kabilelerin tebaaları Karga Mabudu Kutsal Topraklarının çöküşünün çok sayıda belaya sebebiyet vereceğini fark etmişlerdi. Yavaş yavaş bölgeden ayrılmaya başlamışlardı.

Onlar sadece tebaaydı, gerçek kabile üyesi değillerdi. Bu eli kulağında felaket karşısında arkada durmaya isteksiz olmaları doğal olacaktı. Yarım aydan daha kısa bir sürede tebaaların yarısından fazlası gitmişti bile.

Fakat beş kabilenin birlik oluşu Karga Mabudu Kabilesinin eski ihtişamının bir kısmını tekrar geri getirmişti. Dahası, bir çok tebaa ayrılmış olsa da kabilelerde hala bir çok güçlü uzman mevcuttu ve toplam güçleri aslında artmıştı. Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabası da dahil beş büyük kabilenin liderlerinin dikkati şu an öncelik olarak Meng Hao üzerindeydi.

Bir Büyük Ejderhacı olarak Meng Hao zaten onları önceden şaşkınlığa uğratmıştı. Bir Büyük Ejderhacı kişisel olarak çok güçlü olmasa da savaşlarda kullanabildikleri güç son derece önemliydi.

Beş Kabile için Meng Hao yaralı bir Büyük Ejderhacı olsa da ve sahip olduğu şeytansı sayısı çok fazla olmasa da bunun bir önemi yoktu. Gerektiğinde Meng Hao’nun şeytansı sürüsünün boyutunu büyük oranda artırabilirlerdi ve bu durum onlar için savaşta galibiyet olarak geri dönebilirdi.

Şu an için dağın arkasındaki bölgenin tamamı Meng Hao’ya aitti. Kabile üyelerinin bile oraya girmeye izinleri yoktu; orası tam anlamıyla yasaklı bir bölge haline getirilmişti. Bu durum hem Karga Gözcü hem de birlikteki diğer kabileler için geçerliydi.

Meng Hao’nun sahip olduğu saygınlık sayesinde bunu istemesine bile gerek kalmamıştı. Beş büyük Kabile kendi rızalarıyla bu öneriyi ona yapmışlardı. Meng Hao’ya en fazla saygı duyanlardan biri de Gu La idi. Karga Gözcü Kabilesine taşınmıştı ve şu an Meng Hao’nun dağın arkasındaki bölgesinin dışında bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Sanki orada nöbet tutuyor gibiydi. Vahşi Dev de oradaydı ve ara sıra yeri göğü sarsan şok edici kükremeler kopartıyordu.

Papağan ve diğerlerinden oluşan büyük adam ise en başta etrafta takılsa da bir süre sonra dışarı kaçmış ve sadece ara sıra geri gelir olmuştu. Biraz zaman geçtikten sonra, uzun süre aynı yerde kalmaktan hoşlanmayan Vahşi Dev ise dağlara çıktıklarında Büyük Tüylü ve diğerlerine katılacaktı.

Yarım ay daha geçti ve Meng Hao hala kapalı meditasyondaydı. Tam o sırada Beş Kabile Birliğinin içinde bulunduğu dağ silsilesinin dışındaki gökyüzü boyunca uzun bir ışık ışını uçtu.

Bu ışık ışının içinde 32 tane devasa örümcek yer alıyordu. Her biri yüzlerce metre uzunluğundaydı ve tamamen vahşi bir görünüme sahiplerdi. Parlak renklere sahip olmaları onların son derece zehirli olduklarına işaret ediyordu. İlk bakışta uçuyormuş gibi görünseler de aslında gökyüzünde gittikleri her yer devasa bir ağ ile doluydu.

Ağ, mavi gökyüzü ve beyaz bulutların tersine dikkat çeken gizemli bir ışıkla parlıyordu. Bu 32 tane devasa örümceğin üzerlerinde vücutları totem dövmeleriyle süslenmiş ve özdeş cübbeler giymiş olan bir grup insan oturuyordu.

32 örümceğin arkasında devasa bir yuvarlak, katı gök taşı vardı. Devasa kayanın ortasına oyulmuş olan bir delikte akik gibi görünen bir kristalin iç kısmı görünüyordu. Mor bir ışıkla parlıyordu ve hatta içinde bir sıvı dolaşıyor gibiydi.

Oradan sarkan uzun beyaz cübbeli orta yaşlı bir adam vardı. Etrafında omuzlarına masaj yapmakta olan çok sayıda cilveli kadın yer alıyordu.

Adamın siması yakışıklıydı, ama yüzündeki büyük siyah iz onun görünüşünü tamamen değiştirmişti.

Devasa gök taşından 32 örümceğe bağlı olan iplikler onu havada çekiyordu. Onların arkasından gelen çok sayıda örümcek şeytansısı gökyüzünün kararmasına neden oluyordu.

En öndeki devasa örümceklerden birinin sırtında genç bir adam oturuyordu. Arkadaki akik gök taşına doğru baktı, ellerini kenetledi ve beyaz cübbeli adama doğru başını eğdi. Yüksek bir sesle konuşmaya başladı, “Saygıdeğer Ejderhacı, ileride Karga Mabudunun harabeleri var. Orası şu an beş küçük kabile tarafından tutuluyor.

Eskiden kabiledeki yaşlı bunaklar çok tedbirli davranıyordu...” dedi adam miskin bir şekilde, yüz ifadesi gururlu ve kibir doluydu. “Bu önemsiz beş kabile ise şimdiye kadar Karga Mabudunun korumasıyla varlıklarını sürdürebildiler. Papazlar Karga Mabudunun şu an yok olduğunu öğrendiler, yani artık böyle büyük bir kuvvetin onları yok etmemesi için bir sebep var mı!? Ve onları soruşturmamış olmam mümkün mü!?

Her neyse. Buraya geldiğim için işleri genelde yaptığım gibi halledeceğim. Onlara ölmeden önce biraz umut sunacağım ve ardından onları ezeceğim! Benim Şeytan Örümceklerim karamsar insan eti yemeye bayılırlar. Örümcek Çırak, Kızıl Savaş Beyanını ver!” Bu beyaz cübbeli adam için sahip olduğu kimliği düşününce böyle bir yere gönderilmek biraz aşağılanma hissiyatı yaşatmış gibiydi.

Adamın sesi 32 dev örümceğin üzerinde oturan Batı Çölü Gelişimcileri arasında yankılandı. Onlar Kızıl Savaş Beyanını duyduklarında vahşi suratları kana susamışlıkla doldu. Dudaklarını yaladılar.

Biraz önce konuşan gencin gözleri bir an kırmızıya döndü ve dudaklarında vahşi bir gülümseme kıvrıldı. Kızıl Savaş Beyanının tek bir anlamı vardı.

Bunun anlamı Kabile üyeleri ve tebaalar dahil bütün Kabilenin savaşmak için üç şansı vardı. Eğer arka arkaya üç kez yenilirlerse sonuçta tüm Kabile tam bir yıkım ve katliam yaşayacaktı!

—–







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr