Bölüm 445

avatar
7508 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 445


Bölüm 445: Mor Yağmur Damlası!



Karga Mabudu için!” Kalkanın içindeki bin kabile üyesinin söylediği cenaze ağıtının son cümlesi buydu. Kalkanın dışında yoldaş kabile üyeleri ise çılgınca kahkahalar eşliğinde savaşmaya devam ediyorlardı.



Karga Mabudu için!” diye mırıldandı Meng Hao. Sağ elini kaldırdı ve gözlerinde soğuk bir parıltı belirdi. Aniden hala Gelişen Ruh Kıdemlileri korumasında kaçmakta olan Zhao Youlan’a doğru baktı.



Kadının yüzü son derece soluktu ve etrafındaki Kıdemliler son derece temkinli görünüyorlardı.



Meng Hao ona soğukça baktıktan sonra gözlerini çevirdi. Görünüşe göre kadın bu beladan kaçabilecek gibiydi. Meng Hao önceki avantajına sahip değildi, bu nedenle onu şu an öldürmesi son derece zor olacaktı.



Meng Hao’nun vücudu titreşerek yaklaşık üç bin kişilik düşman kuvvetlerine doğru fırladı. Yanında dönen Lotus Kılıç Formasyonu zaman gücü yayıyordu. Her gittiği yerde zaman akışı değişiyor gibi görünüyor ve formasyonun menziline giren Örümcek Dalı Gelişimcileri aniden yaşlanıyordu. Yüzleri aniden hayretle doluyordu.



Bu sefer Meng Hao gerçek anlamda bir katliama neden olmuştu. Kan Renkli Maskesini taktı, ardından elini sallayarak Zaman Kılıcı Formasyonunu 7-8 kişilik bir Nüve Formasyonu Gelişimcisi grubuna doğru gönderdi. Gelişimciler bir anda yaşlandılar ve gözleri sönükleşti. Sanki üzerlerinden onların hayat alevlerini söndüren bir rüzgar esmiş gibiydi.



Meng Hao elini bir kez daha salladı ve Kanlı Parmağın şok edici ışığı ortaya çıktı. Ona dokunan herhangi biri kanının azaldığını hissediyor ve ardından patlayarak ölüyordu.



Meng Hao bir kaç adım ilerledi, ardından sol parmağını ileri doğru çıkartarak öfkeli bir Örümcek Dalı Gelişimcisinin alnına sapladı.



Onu temiz ve etkili bir şekilde öldürmüştü. Elbise kolunu sallamasıyla birlikte şeytansı sürüsünden geriye kalanları savaş alanına çağırdı. On bin şeytansı öfkeli kükremeler eşliğinde kaotik savaşa dahil oldular ve Beş Kabile üyeleriyle birlikte omuz omuza savaşmaya başladılar. Cenaze ağıtı yankılanmaya devam ederken onlar da Örümcek Dalıyla ölümüne bir savaş veriyorlardı!



Siyah Yarasa daha önceki savaşta herhangi bir tuhaflık sergilememişti. Gözleri soğukça parlarken titreşerek ortadan kayboldu ve tekrar ortaya çıktığında bir Örümcek Dalı Gelişimcisinin arkasında duruyordu. Kanatlarıyla korku içinde çırpınan adamı sardı. İki keskin dişi adamın boynuna saplandı ve adamın eti aniden çürümeye başladı.



Bunu her yaptığında Siyah Yarasanın gözlerinde kanlı bir parıltı ortaya çıkıyordu ve tuhaf aurası giderek güçleniyordu. En başta gelişimcilerin en zayıf olanlarına saldırsa da daha sonra gözünü Erken Nüve Formasyonu Gelişimcilerine dikmeye başlamıştı.



Meng Hao ara sıra ona baktığında aniden kendini frenliyor ve ne yaptığıyla ilgili ipucu vermekten kaçınıyordu. Fakat Meng Hao’nun Siyah Yarasanın sergilediği bu tutumu fark etmesi çok uzun sürmemişti.



Bu yaratıkla ilgili kesinlikle bazı büyük gizemler var!” diye düşündü Meng Hao. Ama şu an bunu düşünmenin zamanı değildi. Siyah Yarasa ile aralarındaki damganın hala aktif olduğunu teyit ettikten sonra Örümcek Dalı Gelişimcilerini yok etme işine devam etti.



Bu kaotik savaşta şaşırtıcı bir şekilde dövüşen sadece Siyah Yarasa değildi. Kürkü gümüş gibi parlayan Büyük Tüylü savaşa adeta gümüş bir ay gibi giriş yapmıştı. Şeytansinek bulutu yayılarak vahşi ağızlarını taze etlerle doldurmuşlardı.



Şu an Uçan Yağmur Ejderi biçimindeki kırmızı timsahın yanı sıra devasa kertenkele ve Meng Hao’nun diğer bütün şeytansıları bu savaşla sanki bir çeşit arınma deneyimliyorlardı. Hayatta kalan her bir şeytansı güçlenmeye devam ediyordu.



Öfke ve çılgınlıkla dolup taşan Beş Kaile üyeleri inanılmaz bir katliam yapma yolunda ilerliyordu ve Örümcek Dalı Gelişimcilerinin moralleri düşüşteydi. Meng Hao savaşa katıldığında artık işler tamamen Beş Kabile lehine dönmüştü.



Şeytansıların ortaya çıkmasıyla birlikte Örümcek Dalı benzersiz bir umutsuzluk hissiyatı tecrübe etmişti. En baştaki üç bin kişilik kuvvetten geriye sadece bin kişinin kalması çok uzun sürmemişti. Toprak kanlarla sulanmış ve hava kan kokusuyla dolmuştu.



O sırada gökyüzünden acınası bir feryat yükseldi. Zhao Youlan’ı koruyan iki Gelişen Ruh Kıdemlisinin haricinde diğer Örümcek Dalı Kıdemlisi şu an Beş Kabilenin Gelişen Ruh Gelişimcileriyle ölümcül bir savaşa tutuşmuş durumdalardı. Biraz önceki çığlık Örümcek Dalı Kıdemlilerinden birine aitti.



O, orta yaşlı bir adamdı ve şu an yüzü bembeyaz haldeydi. Geriye doğru çekilirken göz bebekleri büzülmüştü, göğsündeki kocaman yaranın içinde atan kalbi adeta görünür durumdaydı. Onun tam karşısında duran Karga Kasvet Kabilesinin Büyük Kıdemlisinin saçı başı dağılmış ve vücudu ciddi yaralarla kaplanmış haldeydi. Büyük Kıdemlinin yüzünde delice bir ifade vardı, tıpkı vahşi bir canavarı andırıyordu.



Hava bir gümbürtüyle dolarken başka bir Örümcek Dalı Kıdemlisinin durumdan istifade ederek onu yok etmesiyle Karga Kasvet Büyük Kıdemlisinin vücudu aniden patladı. Fakat ölmeden önce içinde orta yaşlı bir Gelişen Ruh Gelişimcisine ait kesik baş olan sağ elini kaldırdı.



O, savaşta ölen ilk Örümcek Dalı Gelişen Ruh Gelişimcisiydi. Onun ölümü hemen aşağıdaki bin gelişimcinin dikkatini çekmişti. O anda sanki herkesin savaşma iradesi tamamen gitmiş gibiydi. Hemen ellerinden geleni yaparak bütün güçleriyle kaçmaya başlamışlardı.



Bu bir dönüm noktasıydı. Düşman kuvvetlerinin yüzleri panikle dolmuş ve saldırıdan vazgeçerek tamamen savunmaya ve tüm hızlarıyla kaçmaya odaklanmışlardı. Hatta yukarıdaki Gelişen Ruh Kıdemlileri bile savaş arzularını kaybetmiş gibilerdi ve kaçmaya yeltenecek gibi duruyorlardı.



Beş Kabile şu an savaşta üstün taraf gibi dursa da ödedikleri bedel son derece ağırdı, bu bedel Örümcek Dalını ele geçirerek telafi edilebilecek bir şey değildi.



Bu nedenle… Örümcek Dalının kaçmasına nasıl izin verebilirlerdi!?



Öldürün onları!



Öldürün onları!!



Kıpkırmızı gözleri delilik ve intikam hırsıyla dolu olan Beş Kabile üyeleri hemen fırlayarak takibe başlamışlardı. Bir çok Kabile üyesinin gözlerinden hala yaşlar akıyordu.



Hem sıradan gelişimciler, hem Gelişen Ruh uzmanları, hem de bütün kabile üyeleri bu takibe katılmışlardı. Onların ailelerini ve arkadaşlarını kaybederek yaşadıkları acıyı Meng Hao’nun anlamasına imkan yoktu. Fakat hissedebildiği şey intikam alma arzusuydu. Bazı nedenlerden dolayı bu Meng Hao’ya Ji Klanını hatırlatmıştı!



Aniden başka bir Örümcek Dalı Kıdemlisi daha öldü. Diğer yüzlerce gelişimci ise Meng Hao’nun şeytansı sürüsü ve diğer Beş Kabile üyeleri tarafından katledildiler.



Onlar tıpkı bir çığ gibilerdi, tam anlamıyla durdurulamazlardı!



Tam o sırada birdenbire Meng Hao’nun üzerine hafif bir “pat” sesiyle birlikte bir yağmur damlası düştü. Bu yağmur damlasının rengi biraz tuhaftı. Bu damla mordu ve onun zerine düştüğü anda bütün elbisesini boyadı ve içeri sızarak derisiyle temas etti.



Bu yağmur damlası vurduğu anda Meng Hao hemen takibi durdurmuştu. Yağmur damlasının vurduğu yer ona soğuk bir his vermişti. Soğuk aura sanki hayat kuvvetini yok etme gücüne sahip gibiydi. Fakat o sadece tek bir damlaydı ve Meng Hao için zararsızdı.



Mor yağmur?” diye düşündü kaşlarını çatarak. Kafasını kaldırarak gökyüzüne baktığında yukarıdan rastgele yağmur damlalarının düşüyor olduğunu gördü.



Yoksa burada bu kadar çok insanın ölmesiyle birlikte kan ve nefret aurası bütünleşti ve bulutlara mı dönüştü? Mor yağmurun kaynağı bu mu?” Biraz düşündükten sonra şüphelerini bastırdı. Etrafına şöyle bir baktığında yağmur damlalarının sadece kendisine değil diğer insanların da vücutlarına düştüğünü gördü. Hatta bazı Örümcek Dalı Gelişimcileri de yağmur damlaları tarafından vuruluyordu.



Bu sıradan bir şeymiş gibi görünse de bazı sebeplerden dolayı Meng Hao bu yağmurun hayat kuvvetini yok etme gücüne sahip olduğu hissiyatını üzerinden atamıyordu. Bu düşünce aklının bir köşesinde dolanıp duruyordu.



Zhao Youlan da bu yağmuru fark etmişti.



Daha evvel yoldaş kabile üyelerinin ölümünü dudaklarını ısırarak izlemişti. Ne yazık ki yapabileceği bir şey yoktu. Vereceği herhangi bir emir bu savaşı kazandırmayacaktı.



Savaş kaosa dönüşmüş, ardından cenaze ağıtı başlamıştı ve Zhao Youlan anlamıştı. Örümcek Dalı… Tam bir yenilgiye uğrayacaktı.



Kalbi parçalanıyormuş gibi hissediyordu. Onun aklına en çok takılan şey ise onu büyük bir şaşkınlığa uğratan ve ateş imtihanının başarısızlığa uğramasına neden olan ve hatta neredeyse onu öldürmenin eşiğine gelen figürdü… Bu figür tabii ki Meng Hao idi.



Fakat daha sonra bir mor yağmur damlası yüzüne düştü ve ardından yavaşça yanaklarından aşağı aktı. Bu damla soğuk bir his vermiş ve tüm vücudunu saran bir titremeye sebep olmuştu. Hiç düşünmeden elini kaldırdı ve yağmur damlasını yüzünden sildi. Elindeki suya baktığında kaşlarını çattı ve aniden gergin bir ifade yüzünü sardı.



Mor yağmur mu?” Şaşkınlıkla ağzı açık kalmıştı.



Mor yağmur son derece hafifti, Zhao Youlan ve Meng Hao dışındaki herkes onu hemen unutmuştu. Zhao Youlan da Meng Hao ile aynı hissiyata sahipti. Bu yağmur biraz tuhaf görünüyordu. Bir anda ikilinin bakışları engin savaş alanını geçerek birbiriyle buluştu ve birbirlerinin gözündeki ihtiyatlı bakışları gördüler.



O değil.



O değil.” Meng Hao ve Zhao Youlan birbirlerinin tereddütlerini hissetmişlerdi. Bakışları birbirinden ayrıldığında aniden….



Aniden uzaklardan gelen keskin sesler duyuldu. Bu cenaze ağıtı değildi, bu savaş borazanıydı. Bu ses aniden Örümcek Dalı Gelişimcilerinin ruh hallerini yükseltmişti. Savaşma arzuları bir anda tekrar alevlendi ve kafalarını gökyüzüne doğru kaldırarak kükrediler.



Hatta yukarıdaki Gelişen Ruh Kıdemlileri bile heyecanlarını gizleyememişlerdi. Zhao Youlan’ın yanındaki iki Kıdemli rahat bir iç geçirmişti. Sadece gökyüzüne doğru bakan Zhao Youlan sessiz durumdaydı.



Uzaklarda onlara doğru uğuldayarak ilerleyen deniz dalgasını andıran siyah bir şerit göründü. Yukarıda, denizin içinde duruyormuş gibi görünen devasa bir kırmızı akrep vardı ve şok edici çığlıklar yayıyordu.



Akrep Dalı!” O sırada Karga Asker Kabilesi Büyükbabasıyla savaş vermekte olan Baş Papaz bağırdı. Büyükbaba neler olduğunu görünce göz bebekleri büzüldü ve nefesi kesildi. Şu an yüzü engin bir hüzün ifadesiyle dolmuştu. Eğer Egzotik Kalpiblisi Çiçeği olmasaydı, Beş Kabile bu savaşa direnmek için yeterince güce sahip olabilirdi. Ama şimdi…



Havada, Beş Kabile üyeleri takibi bıraktılar ve bir araya toplanmaya başladılar. Çılgınlıkla dolu olan yüzlerini uzaklardan onlara doğru yaklaşan akrebe doğru döndürdüler!



-----













Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr