64. Bölüm - Akademiye Dönüş [Düzenlendi]

avatar
1479 14

Ejdertanrı Efsanesi - 64. Bölüm - Akademiye Dönüş [Düzenlendi]


"S… Saf mı?"

 

Lalisa şaşkınlıktan kekeledi. Sophia acı bir gülümseme ile Lalisa'yı onayladı.

 

"Aynen öyle. Soyu nerede ise en saf halinde gibi."

 

Lalisa iyice şoka girdi. Bir kişinin soyu ne kadar safsa soyunun kapasitesini o kadar fazla kullanabilirdi.

 

İkisi de Satou'nun soyunu bilmeselerde oldukça güçlü olduğu kesin gibiydi.

 

Lalisa şaşkın iken merak etti. Öylesine kudretli bir soyu bu velet nasıl elde etmişti?

 

Lalisa gidip o çocuğu yakalamayı düşünürken Sophia düşündüklerini tahmin etmiş gibi yanıtladı.

 

"Her neyse onun böylesine saf bir soyu nasıl elde ettiğini bilmesek de onu kışkırtmaktan kaçınmalı hatta, iyi ilişkiler kurmaya çabalamamız gerek."

 

Lalisa kısa bir tereddüdün ardından yeğenini onayladı.

 

"Haklısın yeğenim de nasıl yapacağız?"

 

Sophia bilge bir yüz ifadesi ile konuştu.

 

"Merak etme teyze. Ne yapacağımı çok iyi biliyorum ama yardımın lazım olacak."

 

Bir an bile tereddüt etmeden "Ne yapmam lazım?" diye sordu.

 

"Şimdi öncelikle…" diye başlayıp planını anlatmaya başladı.

 

...

 

Satou, Sophia planını teyzesine anlatırken, Roselia ile birlikte Lucina'ya, Rose ise hemen yanındaki kurda binmiş ve çoktan yollarına devam etmeye başlamıştı.

 

Roselia’nın arkasında oturmasını Satou istemişti. Roselia şu an oldukça kötü hissediyorken umursamazlık yapamazdı.

 

Onu iyi hissettirmek ve dikkatini dağıtmak için elinden geleni yapıyordu.

 

Rose hafiften kıskansa da bir şey söylemedi.

 

Bu şekilde göz açıp kapayıncaya kadar üç gün geçti.

 

Satou, Rose ve Roselia krallık gibi görünen akademinin bölgesine girişlerini yaptılar. Tabii Satou, Lucina dışındaki tüm kurtları sarayına sakladı.

 

Lucina ise bir yavru köpek kadar küçüldü, Satou'nun omzuna yerleşti ve kısacık kuyruğunu sarkıttı.

 

Satou, oldukça yorgun hissediyordu. Bunca yolu ufak aralar ile gelmişlerdi. Onun gibi tam olarak insan olmayan biri bile yorulmuştu.

 

Akademinin şehir gibi alanında yürürken kendi malikanesinin nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.

 

Arkasından çıkan görkemli kanatlar ve kanatlarının hemen arkasına sığınmış gibi duran iki güzel dikkatleri üzerine çekmesine neden oluyordu.

 

Hafiften rahatsız olsa da yavaşça bu tip bakışlara alışıyordu. Fakat Rose’a baktığında onun da rahatsız olduğunu gördüğünden bir şey yapması gerektiğini düşündü.

 

‘Hey. Şu anki gücüm ile auramı kontrol edebilir miyim?’

 

Damon düşündü.

 

‘Mantıken kontrol edebilmen lazım. Fakat neden-’

 

Cümlesi bitmeden düşünce akışı Damon’a ulaştı. Onun düşüncelerini gören Damon şeytani bir şekilde güldü.

 

‘Hehehehe! Sonunda biraz ilginçleştin velet!’

 

Satou, aurasını çevresine -yani kendisini merkez alarak elli beş metrelik alana- yaydı. Ondan yayılan güç, çevresine bir heyelan misali çökmüştü. Altında kalanları ezmeye kadirdi.

 

Dayanma gücü olmayıp ona bakmaya cüret edenler yere kapaklandı. Güçlü olanlar ise huzursuz hissetti.

 

Satou zevk ile cehennemi yaşatırken baskısı oradakiler için gökler kadardı. Tabii onların halini pek umursadığı söylenemezdi.

 

Devam etmek istese de bunu uzatırsa sorun çıkabileceğinin de farkındaydı

 

Bu nedenle bir kaç saniye daha baskı kurduktan sonra yaydığı aurasını geri çekti.

 

Baskısını çektikten birkaç saniye sonra güçsüz olanlar hızla bir yerlere kaçıştı. Biraz gücü olanlar ise anlamış olacak ki bir daha Satou ve kızlara bakmaya cüret edemedi.

 

Satou tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi.

 

Roselia'nın ise bu durum pek umurunda değil gibiydi. Fakat Rose ise biraz utanmış hissetti. Satou’nun onun için aurasını yaydığını elbette ki fark etmişti.

 

Bu şekilde Roselia, Rose ve Satou yürümeye devam etti.

 

 

"Burası mı?"

 

"Müdireden aldığım bilgilere göre burası olması lazım."

 

Satou ilgi ile malikaneye bakıyordu.

 

Oldukça büyük bir bahçesi vardı. Genişliği nerede ise bir kaç klanı ağırlayabilicek düzeydeydi.

 

Bahçeyi, dışarı ile ayıran çitler ise kan kızılı renkte iken ejderha motifleri işlenmiş oldukça heybetli ve güvenli hissettiriyordu.

 

Kapı olarak sayılabilecek bahçenin girişinde ise iki tane garip muhafız gibi duran heykeller vardı.

 

Heykellerden birisi gümüş rengi bir ejderha heykeliydi. Ejderhanın tam kafasının üstüne ürpertici bir şekilde parlayan bir hilal vardı.

 

Diğer heykelde bir ejderhaydı. Lakin bu ejderha altın renkteydi ve tam kafasının üstünde yakıcı bir şekilde parlayan bir güneş sembolü vardı.

 

Bu iki ejderha iki ayak üstünde durmuş, birbirlerine sanki ezeli düşmanlar gibi duruyordu.

 

Bina ise oldukça geniş gibiydi. Çatısında pençeleri ile bir şeyi tutuyor gibi duran, kanatları ile insanımsı bir ejderha figürü vardı. Oldukça garip bir heykel gibiydi. Fakat garip bir şekilde canlı bir histe veriyordu.

 

Fakat en ilgi çeken o figür değildi. Hatta sayılanların belki de hiç biri değildi. En ilgi çekici olan o figürün pençeleri arasında olan turuncu renkte parlayan cisimdi.

 

Satou hayranlıkla bakarken hiç beklemediği kıskançlık dolu bir ses duydu.

 

'Ölümsüz mirasları konusunda aşırı şanslısın. Lanet olsun!'

 

Satou, Damon’un dediğini duyduğu an bir kaç adım geri çekildi.

 

Kızlar ne olduğunu anlamadılar.

 

Roselia sordu.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

Satou cevap vermek yerine tedirgin bir şekilde sordu.

 

'Hass… Bu… Bu da mı ölümsüz mirası!?'

 

En son girdiği mirasta neredeyse ölmeyi dilemişti. İlki zaten onda oldukça ağır zarar vermişken aynı şey bir daha olursa kaldıramaz intihar ederdi.

 

Satou'nun düşüncelerini hisseden Damon hasetle kükredi.

 

"Ulan! Kaç kişi sıradan bir kral mirası için götünü yırtıyor haberin var mı senin!? Beyefendi gelmiş miras beğenmiyor! Götümü ye sen benim! Hemen oraya giriyorsun! Anladın mı!?"

 

Damon’un ilk defa bu kadar kızgın ve kıskanç bir şekilde konuştuğunu duyan Satou ne dese bilemedi.

 

En sonunda istemese de içeri girmeye karar verdi.

 

Satou’nun yüzündeki hızlı duygu değişimlerini anlamayan kızlar iyice endişelendi.

 

Kızların endişeli tavrını gören Satou’nun kalbi ısındı.

 

"Önemli bir şey değil kızlar. Hadi gidip nasıl bir yermiş burası bakalım."

 

Roselia, Satou'nun bu tavırlarına alıştığından mıdır bilinmez bir şey sormak yerine sadece onayladı.

 

Fakat Rose hala endişeliydi, sordu.

 

"İyi olduğuna emin misin Satou?"

 

Satou gülümsedi.

 

"İyiyim. Sadece kötü bir anıyı hatırladım da…" Durdu. Rose'un hitap şeklini fark etti.

 

Sonra adeta bir çocuk gibi sevindi.

 

 "Bir dakika! Az önce bana ismimle mi hitap ettin?"

 

Satou’nun ani değişimi Rose'un kızarmasına neden oldu. Sadece kısık bir şekilde "Mn." diye ses çıkarttı.

 

Satou içten bir şekilde gülümsedi. Bu gülümseme belki de kalbinin derinliğinden gelen en saf gülümsemelerden birisiydi. Bu gülümseme en inatçı keçinin bile itaat etmesini sağlar, en güzel kızların kalbini çalardı. O derece saf ve güzel bir gülümsemeydi bu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44598 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr