Bölüm 85 - Beni Bırakma

avatar
962 8

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 85 - Beni Bırakma


Ruh sarayında olan olaylardan habersiz Satou ağrının sonunda geçmesiyle rahatça nefes aldı.


”Off… Vücudumun her yeri ağrıyor, sanki yoğun bir egzersiz yapmışım gibi.”


Satou vücudunun güçsüz haline biraz şaşırsa da az önce elde ettiği mirasla ilgili olduğunu düşünüp boş verdi.


Bunun yerine ona endişeyle bakan Elisa’ya gülümsedi.


“Hey! Neden orada duruyorsun?”


Satou’nun ona bakan yüzüne bakarken karmakarışık hislere boğuldu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ve ona garip bir gururla bakıyordu.


Satou, onun bu aşırı duygusal hallerini anlamlandıramadı. Bu yüzden yanına adım adım ilerledi.


Aralarında olan boy farkına rağmen kanatlarıyla kendini hafifçe yukarı kaldırıp, onunla eşit bir mesafede durdu ve gözyaşlarını sildi.


“Neden bu kadar duygusalsın bilmesem de üzülme, sana ağlamak yakışmıyor.”


Satou’nun nazik tavrı onun biraz utanmasına sebep oldu. Sadece küçük bir anlığına da olsa onu oldukça çekici buldu. Fakat böyle aptalca düşünceleri hızla kendinden uzaklaştırdı. Bunun yerine “O neydi? Nasıl bir şey elde ettin?” diye meraklı sorular sordu.


Satou’nun da ne elde ettiğine dair fikri yoktu tam olarak. Bu yüzden elindeki çekici gösterdi.


Kibirlice “Bunu elde ettim. Ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmasa da ölümsüzlerin bile elde edemediği bir şey olduğuna eminim.” diyerek çekici havalı bir şekilde havaya kaldırdı.


Elisa onun dediklerini duyunca şaşkına döndü.


“Ölümsüzler mi!?”


Satou, Elisa’nın neden bu kadar şaşırdığını biliyordu. Ölümsüzlük! Ölümlü diyardaki herkesin hayalini kurduğu bir şeydi. Yeterince şanslılarsa Ölümsüz olabilirlerken çoğunluk sadece ölümsüz olmayı umabilirdi.


Bu elindeki silah ise Ölümsüzlüğün ötesinde bir güçtü. Nasıl da şaşırmasın?


Tabii Satou bundan önce iki ayrı miras daha elde ettiğinden şaşkınlık gösteremiyordu. Bu yüzden tek yapabildiği başkalarının şaşkınlıklarından eğlenmekti.


Elisa’nın şaşkın ifadesine bakarken Elisa’nın dahi duygularından henüz dikkat etmediği bir şeyi fark etti. O çıplaktı!


Satou küçük bir utanç duygusu hissetti.


“Ehm. Neyse ben az köşede giyineceğim. Yaşanan sınavlar nedeniyle üzerimde hiçbir şey kalmamış da.”


O sırada Satou’nun anadan doğma olduğunu fark eden Elisa’nın doğal olarak yüzü pancar gibi kızardı.


Aradan kısa bir süre geçti ve Satou daha önce yüzüğüne attığı yedek giysilerden birini giydi. Tabii giyerken kanatları nedeniyle oldukça zorlandı ve giyerken kanatlarının olduğu yeri yırtmak zorunda kaldı.


Sonunda tamamıyla giyinmiş bir şekilde Elisa’nın karşısına çıktı.


“Eh, artık hazırım. Çıkalım mı?”


Elisa onaylamadan önce hüzünle iç geçirdi.


“Hah, gidelim.”


Cevap verirken aynı zamanda merak etti.


‘Gerçekten öldün mü?’


Bu hüzünlü sorusuna ne yazık ki asla cevap bulamayacaktı. Böylece beraber dönüş yollarına başladılar.


Gidişlerinin aksine dönüşte hiçbir problemle karşılaşmadılar. Zaten çoğu bulmacayı çözdüklerinden ve de olabilecek tüm düşmanları yendiklerini düşündüklerinden bu onlara o kadar da garip gelmedi.


Bu sayede de yol boyunca birbirleriyle sohbet edecek fırsat buldular.


“Hey, öğretmenim neden bunca yolu geldiğini hala söylemedin?”


Elisa kafasını başka bir yöne çevirerek “Bu seni ilgilendirmez.” diye yanıtladı.


Satou ısrar ederek “Bunca yolu senin için geldim bunu bilmeye bile hakkım yok mu?” dedi.


Elisa da hemen sinirli bir şekilde “O zaman gelmeseydin!” diye cevap verdi.


Yüzsüzce “Ama gelmeseydim o zaman aklım sende kalırdı.” dedi.


Elisa ona gözlerini devirerek baktı.


“Çok sırnaşıksın.”


Satou ise bunu sanki iltifatmış gibi kabul edip sordu.


“Evet, evet öyleyim. Anlatacak mısın?”


Elisa anlatıp anlatmama arasında kısa bir tereddüt yaşadı. Bu yola başladıklarından beri bu soruyu soruyordu ve hiç sıkılmamıştı. Bu yüzden bu kısa tereddüdünün ardından pes edip anlattı.


“Benim gerçek geçmişimi az buz bildiğini sanıyorum.”


Satou cevap vermesi gereken bir soru olduğunu düşünüp sözünü kesti.


“Evet, biliyorum ama yine de senin ağzından duysam daha iyi olur.”


Elisa dediğini duymazdan geldi.


“Ben Elisa Dread, Dread klanın üçüncü kızı. Herkesin ve senin de bildiğin aksine o piç kurusu bana tecavüz etmeye teşebbüs etti ve babam beni onunla zorla evlendirmeye çalıştı diye kaçmadım. Bunlar sadece hem bahane hem de tetikleyici sebepler. Bunun sebebi çok daha öncesine dayanıyor.”


Satou duyacağın şeyin oldukça önemli olduğunu düşünerek tüm dikkatini verdi.


“Tüm bu olaylar olmadan çok önce kardeşim ortadan kayboldu. Kayboluşu oldukça aniydi. Bu yüzden ilk şüphelendiğim birinin onu öldürmesi oldu. Fakat ortalıkta bir ceset yoktu. Üstelik bu da yetmezmiş gibi ailem sanki öyle biri hiç olmamış gibi davranıyordu. Ben ne olduğunu merak edip en sonunda odasını araştırana kadar kimse onunla ilgili tek bir soru dahi sormadı. Odasını araştırdığımda ise bulduklarım benim için oldukça şok ediciydi.”


Satou onun dediklerini dinlemeye devam ederken oldukça meraklıydı. Ne de olsa yakını olarak gördüğü birisi hakkında daha fazla şey öğreniyordu. Nasıl da meraklı olmasın ki?


Elisa kısa bir duraksamanın ardından devam etti.


“Bunlar onun notlarıydı. Kardeşim harabeleri ve de eski tarihi araştırmayı çok severdi. O kadar ki bu tutkusu yüzünden çokça tehlikeye atılmıştı. Babamız onu ne kadar azarlarsa azarlasın o tutkusuna sıkı sıkıya bağlıydı. Her neyse bulduğum şey onun kayıt defteri ve en üstte olan nottu. Notta “Ben gitmezsem herkes ölecek!” yazıyordu kanlı bir şekilde.”


Satou şaşkına döndü. Tigris imparatorluğu hakkında yeterince bilgisi olmasa da Dread klanının oldukça güçlü bir klan olduğuna emindi. Böylesine güçlü bir klanın gücüne sahip olmasına rağmen neden böyle bir şey yazıp kaybolmuş olabilirdi ki?


Satou’nun merak ettiği şeyi tahmin edebiliyordu.


“Bende senin gibi aynı şeyleri merak ettim. Bu yüzden araştırma günlüğüne göz attım. Çeşitli harabelerde belli bir şeyi arıyordu. Aradığı şeyle ilgili hep “o taş” tabirini kullandığından ne olduğunu hiç anlamadım. Özellikle söylemekten kaçınmış gibiydi.”


Satou hafifçe kaşlarını çattı. Bununla ilgili kötü önsezileri vardı.


“Her neyse araştırma defterinde bu bölgede bir harabenin daha olduğundan bahsediyordu. Aynı şekilde bir tür kehanet yazısından. Bu sebeple buraya geldim. O aradığı şey için belki buraya gelmiştir diye. Fakat… Pek istediğim sonucu elde edemedim.”


Satou dediğini duyunca onun için üzüldü ve içten içe Elisa’nın kardeşini bulma isteğini paylaştı.


“Umarım bir gün bulursun.”


Sonrasında duraksayıp ona sevgi dolu bir sarılma verdi. Bunu beklemeyen Elisa oldukça şaşırdı. Şu an kendisini oldukça üzgün hissetse de onu aradığı süre boyunca alışmıştı. Bu kadar şefkate alışık değildi.


Elisa’nın şaşkın ifadesini göremeyecek kadar kendini gömen Satou içten ve de acıklı ses tonuyla: “Ne olursa olsun bulmana yardımcı olacağım… Sadece sıkma canını ve beni bırakma… Lütfen...” dedi.


Açıkçası onun bugünlere gelmesi ve gözünün açılmasında en çok Elisa’nın payı vardı. Akademiye gitmeseydi: Black klanında en güçlü kişi olduğunu zanneder, Roselia, Yuzuru ve de Lucina ile tanışmaz geniş bir görüşe sahip olması oldukça vakit alırdı. Bu yüzden Elisa’ya kendini oldukça borçlu hissediyordu. Fakat aynı zamanda onu oldukça yakın birisi olarak da görüyordu.


Satou’nun sesini duyan Elisa’nın ister istemez yüreği acıdı. Onu bırakırken zaten onunla ilişkisini kestiğini düşünmüştü. Fakat kalbi hiç rahat değildi. Bir yanı hep onu bırakmaması gerektiğini söylüyordu zaten. Şimdi bunları da duyunca kalbinde ki sınır kalkmış gibiydi.


Bu yüzden de oldukça tatlı bir sesle cevapladı.


“Tamam.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44598 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr