Bölüm 110 - Yıkılsa da Yenilmez

avatar
351 0

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 110 - Yıkılsa da Yenilmez


Ejderha Satou otoriter konuşmasının ardından kanatlarını açtı ve mor alevler etrafa yayıldı. Alevlerin yayılışı hızla artarken bir parça kan yere tükürdü.


Bu kan ışıl ışıl parlayan insan kan özüydü.


Fakat Satou şu an bunu umursayacak değildi. Tükürdükten sonra elleri, hayır pençelerinde mor alevlerden oluşan bir çift kılıç oluşturdu ve birini sis ejderhasına doğrulttu. Açıkça meydan okuyordu!


Sis Ejderhası böylesine büyük bir cüretkârlık karşısında öfkelendi. Bunca yıldır burada huzur içinde yaşarken, böylesine bir yeni doğanın burada sorun çıkartması kadar sinir bozucu bir şey yoktu.


Fakat sonunda kendine geldiğinden birkaç detay fark etti. İlk olarak Satou’nun sözlerindeki baskı… Sözlerine uymazsa her an ölebileceğini hissediyordu. Sis Ejderhası ömrü hayatı boyunca hiç böyle bir şey hissetmemişti.


İkinci büyük detaysa Satou’nun alevleriydi. Onlar…


Mor Hükümdar Alevleriydi!


Ejderhaların kullandıkları alevler oldukça özeldi. Onlar vücutlarında ve -Ejdertanrı’nın yaratımı olduğuna inandıkları- doğada bulunan ejder manasıyla güçlendirilmiş alevlerdi. Çok daha yakıcı olan bu alevler ejderhaların gurur kaynaklarıydı.


Fakat bu alevlerinde kendi içlerinde aşamaları vardı.


Ejderhaların yüzde doksandan fazlası turuncu aleve sahipti ve en bilinen ejderha alevi buydu. Fakat turuncu alevlerden çok daha güçlü olan iki ejderha alevi daha vardı.


Bunlar Mor Hükümdar Alevi, Siyah Yıkım Alevi’ydi.


Sis Ejderhası, siyah yıkım alevlerinin sadece efsane olduğunu düşünüyordu. Mor Alevlerse… Onların kullanıcıları uzun zaman önce göçüp gitmiş olmalıydı.


Fakat karşısındaki bu ejderha açıkça Mor Hükümdar Alevlerini kullanıyordu!


Sis Ejderhası doğal olarak şaşırdı ve bunun ne olduğunu öğrenmek istedi. Fakat şimdi soramayacağı bir durumdaydı. Dövüşmek zorundaydı.


Sis Ejderhasının etrafındaki hava gittikçe katılaşırken siste kaybolmaya başladı. Sanki bir serap gibiydi.


Ejderha Satou bunu fark ettiği gibi hızlıca alev kılıçlarını etrafa savurdu. Alevden oluşan kılıçlar, kılıçtan ziyade bir kırbaç gibi hareket ederek sisi yardı!


Fakat sis ejderhası çoktan kaybolmuştu.


Ejderha Satou kendi çevresindeki sisi yok etmek için mor alevlerini kullandı. Hislerini takiben hızla kuyruğunu sağa doğru savurdu.


Savrulan çıkıntılı kuyruk bir şeye çarptı. Fakat çarptığı şey hemen kayboldu.


Sis Ejderhası, Satou’ya bakarken gözleri bir kez daha parladı.


“Arzu Tutan İllüzyonu”


Sis Ejderhası mırıldandıktan sonra Ejderha Satou duraksadı. Duraksama anında alevler usulca söndü ve Satou’nun gözleri tıpkı sis ejderhası gibi griye döndü.


Etrafındaki alevler sönerken omurgasındaki çıkıntılardaki küçük mor alevler durmaktaydı.


Sis Ejderhası bunun üstüne kuyruğuyla havayı kamçıladı ve havadan oluşan dalgalar Satou’nun vücuduna çarptı!


Fakat Satou yerinde durdu. Pullu vücudunda rüzgârdan oluşan çizikler olmasına karşın sadece bir adım gerilemişti.


Sis Ejderhası, dikkatlice kuyruğuyla bir kez daha havayı kamçıladı. Fakat bu sefer kuyruğu gümüş bir şekilde parlıyordu. Gümüş parıltıyla birlikte sis kuyruğunun etrafında toplanmıştı.


Havayı kamçılamasıyla birlikte Satou’nun etrafındaki sis suya dönüştü ve etrafını bir kubbe şeklinde sardı!


Sis Ejderhası tüm gücünü kullanmaktan özellikle kaçınıyordu. Vücudundaki hâlâ iyileşmemiş ve onu tahrip etmeye devam eden yarayı bastırmak için manasının çoğunu kullanması gerekiyordu.


Bu yüzden dikkatli olmalı ve az manayla rakibini etkili yollarla etkisiz hâle getirmeliydi.


İlk beş dakika hiçbir şey olmadı. Mor alevler, bu aciz sudan etkilenmesi mümkün olmadığından sabit bir şekilde yanıyordu. Ancak Satou’nun nefes alma süresi gittikçe kısalıyordu.


Ya da daha doğrusu kısalmalıydı.


Fakat o buradaki ejder manasını emdikçe çekirdeği bir tür uyanış geçirmiş gibiydi. Uzun bir süre suyun altında kalmak onu etkilemezdi. Fakat hareket kabiliyetini şu an büyük ölçüde kısıtlayabilirdi.


Sis Ejderhası durmadı ve suyu dondurmaya başladı. Buzu gittikçe dondururken, toprakla daha da sağlam olması için kapladı.


Görünürde Satou tamamen kapana kısılmıştı.


Sis Ejderhası, daha fazla uğraşmamak için arkasını döndü. İllüzyonu geçtiğinde hayatta kalabilirse uyanır ve buradan çekip giderdi.


Fakat tam uzaklaşacaktı ki bir çatlama buzun içinden bir ses duyuldu.


“GRAAAAAAAAA!”


Çat! Çat! Çat!


Birkaç çatlama sesinin ardından kurulan bu kubbe paramparça oldu!


Satou tüm ihtişamıyla ortaya çıkarken gözlerinden adeta mor alevler püskürüyordu. Vücudu bir kez daha mor alevlerle kaplanmıştı ama şu an oldukça öfkeliydi!


Hızla Sis Ejderhasına çullandı!


Fakat Sis Ejderhası çabuk tepki verdi ve yine kayboldu. Bu sefer Sis Ejderhası şaşkındı. Her ne kadar tam gücünde olmasa da yaptığı basit bir buz dahi olsa bu kadar kolay kırılmamalıydı. Üstelik ejder manasından oluşturulmuş bir madde olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu gerçek dışıydı.


Sis Ejderhası temkinli bir biçimde Satou’ya bakarken direkt yüzleşmesinin mümkün olmadığını bildiğinden vur-kaç taktiğiyle yıpratmaya karar verdi.


Satou etrafına bakınmaya başladı. Sisten başka hiçbir şey görünmüyordu. Gözleri bu sis tabakalarının ötesini de görebilse sanki etrafta hiçbir şey yokmuş gibiydi.


Satou öfkeyle havaya yükselirken etrafına alevleri yaydı. Fakat tam o esnada her yerden gelmiş gibi bir ses duyuldu.


“Çek git buradan. Bu boşlukta seninle dövüşebilecek kimse yok.”


Satou kükreyerek karşılık verdi.


“Dövüş benimle ejderha. Benimle dövüşemeyecek kadar aciz misin? Neden karşıma çıkmıyorsun?”


Sis Ejderhası tam cevap vereceği esnada beklenmeyen bir şey meydana geldi. Satou’nun aurası gittikçe dengesizleşmeye başlarken aurası, mor alevlerle iç içe geçerek etrafa yayılmaya başladı.


Alan yayıldıkça sise neden olan ejder manası mor alevlere yem oluyordu. Mor alevlerdense Satou’ya akıyor, çekirdeğindeki mor ışığın parlaklığını arttırıyordu.


Satou kükrerken bölgedeki sis kısa bir süreliğine kayboldu ve Sis Ejderhası tüm çıplaklığıyla gözünün önünde belirdi.


“Artık kaçamayacaksın seni piç!”


Mor alevler şiddetle yanmaya başlarken Sis Ejderhasının etrafını sardı. Sis Ejderhasınınsa vücudu beklenmedik bir şekilde silikleşmeye başladı.


Satou öfkeyle ”Bir kopya.” derken mor alevler sis ejderhasının kopyasını oluşturan ejder manasını emdi.


Sis Ejderhasının sesi uzaktan bir kez daha duyuldu.


“Kimden olmasın ejderin oğlu?”


Seste küçük bir çocuğun bile fark edebileceği kadar büyük bir merak vardı. Hafifçe titriyor gibiydi.


Satou ise umursamazca ama bir o kadar da gururla “Jun Black’ten olma, Ejdertanrı’nın ve Ölümsüz Ölüm Nefesi’nin Veliahdı, Damon ve Cornel’in öğrencisi Satou Black. Peki ya sen kimsin aciz yaratık?” diye kibirle karşılık verdi.


Tavrının Sis Ejderhasını kışkırtmasını ve en azından adam gibi saldırmasını umut ediyordu. Sürekli bir hiçliği kovalamanın verdiği ve o iğrenç illüzyonun verdiği his onu oldukça öfkelendirmişti.


Fakat tam aksine beklenmedik bir şey oldu.


Etraf hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde sisle dolmaya başlarken mor alevler ufaldılar ve yayılan alevler hızla kayboldu.


Sis tüm alanı doldururken, Satou, adeta gökleri sırtlamış gibi hissetti. Baskıyla yere inerken pençeleriyle sıkıca ayakta, dik bir şekilde durdu.


Sis Ejderhası ise bu esnada kükredi.


“Bu ne cüret! Senin gibi bir melezin, Yüce Tanrımızın veliahdı olmasına imkân yok!”


Sis Ejderhasının her lafıyla birlikte sisin ağırlığı artmaya başladı. Sis Ejderhası açıkça sergilemediği kadar büyük bir güç sergiliyordu. Burası onun mekânıydı ve tek düşüncesiyle bu haşereyi ezebilirdi.


Fakat bunun harcayacağı güç risk almasına değmeyecek kadar fazlaydı. Eğer Satou o bilgiyi söylemeseydi belki de çoktan buradan uzaklaşmak için bir büyü yapmış ve ölene dek dinlenmeye çekilmiş olurdu.


Satou, hissettiği baskıyla şaşkına dönse de kibirle boynunu kaldırdı ve gözleriyle sisi taradı. Sudaki bir balık gibi sürekli siste hareket ediyor ve Sis Ejderhası klonlar oluşturuyordu. Fakat şu anda yaydığı baskıdan asıl gücünü kullanmaya başladığını biliyordu.


Kısa bir incelemeyle klonları veya tüm aldatmacaları indirdiğini fark ettiğinden direkt onu izleyen varlığı gözleriyle aradı. Ardından kibriyle karşılık verdi:


“Uçmaktan ve tuzak kurmaktan başka bir boku beceremeyen bir sürüngen beni sorgulayabileceğini mi sanıyor?”


Bununla birlikte bir baskı yayıldı. Vücudunda sönükleşen alevler bir daha yanmaya başladı.


Bu esnada çekirdeği o kadar fazla atılım yapmıştı ki mor ışıltılar çekirdeği tamamen sarmıştı. Her an çökecek gibiydi.


Buna rağmen dimdik duran Satou kanatlarıyla tüm baskıya karşı gelerek Sis Ejderhasına doğru uçtu ve otoriter bir sesle “Bana… Buradan yeryüzüne nasıl döneceğimi söyle. İğrenç sürüngen!” diye emretti.


Sis Ejderhasının ise ağzı genişçe açıldı ve içerisinde ejder manası toplanmaya başladı. Mana turuncu parçacıklar hâlinde toplanırken her nefeste Satou mesafeyı hızla kapatıyordu. En fazla üç nefeste tamamlaması lazımdı ve bunu başardı da.


“Fısıldayan Ölüm.”


İki kelime fısıldadı ve ağzında toplanan ejder manası bu iki kelimeye dönüştü ve hızla Satou’ya ilerledi.


Uğursuz iki kelimenin yaydığı baskı buraya gelmeden önceki Satou’yu kolaylıkla bastırabilirdi.


Fakat şimdi… Pek mümkün değildi.


Satou, saldırıyı atlatmak yerine vücudundaki mor alevler delicesine yükselirken bir çığlıkla karşılık verdi.


“Cehennem: Mor dikenler!”


Kükremesiyle birlikte vücudunun etrafından bir alan yükselmeye başladı. Bu alanın etkisi hareket etmeyen Sis Ejderhasına kadar ilerledi. Fakat bir burun mesafesindeyken alan ve Satou ilerlemeyi kesti.


İki kelime ile alan çarpıştı!


Boom!


Alan hızla dağıldı. Alevlerse kontrolsüzce etrafa saçıldı. Bu dümdüz arazide ejder manası tükenmedikçe mor alevler bağımsızca yanmaya devam edecekti. Bir kısmı Sis Ejderhasına da gelecek olsa da çevik bir hareketle onu atlattı.


Satou ise yediği darbenin etkisiyle öylece durdu. Sanki metal bir levha gibiydi. Bir darbe almış gibi görünmüyordu.


Görkemli bir ejderha olarak sabit bir şekilde duruyordu.


Birden iki kanadı yere düştü.


Güm!


Kanatlarının düşüşüyle birlikte yavaşça yere geri indi. Bu esnada kuyruğu da dâhil olmak üzere pulları bir bir düşüyor, boyutu da buna oranla küçülüyordu.


Ancak boyutu küçülse de önceki hâlinin bir tezahürü gibi duran habis, mor bir tabaka sabit kaldı. Bu habis tabaka, önceki formunun cisimleşmemiş hâli gibiydi. Satou’nun kendisiyle birlikte hâlâ büyük bir kibirle Sis Ejderhası’na bakıyordu.


Sis Ejderhası hiçbir şey yapmadı. Sadece izledi.


Satou tamamen insansı bir forma büründüğündeyse mor ejderha tezahürü, Satou’nun içine geri girdi.


Satou’ysa iradesiyle bir gram bile yığılmadan ayakta, bilinci yarı açık bir şekilde dimdikti. Onun iradesi her zaman böyleydi ve her zaman böyle olacaktı.


Yenilse de yıkılmazdı. Yıkılmayacaktı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44597 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr