Etraftaki mana kılıcın kaotik manasını desteklemek için ona doğru süzülmeye başladı. Küçük bir girdap havada şekillendi, girdabın tam ortasında kırmızı bir kan özü vardı.
‘’Oh! Tüm kan özünü az önce yakmamış demek ki, hâlâ bir parça saklıyormuş, bu insan kan özü değil mi?’’
Boşuna onlara yarı-insan denilmiyordu, soyları büyük oranda canavar kanlarından gelirdi, zamanla onların bedenlerini değiştirir, insanların sahip olduğu yumuşak et ve kanları güçlendirirdi. Fakat yarı-insanlar tam bir canavar soyuna sahip olmadığı sürece her zaman insan kan özüne sahip olabilirlerdi.
Bu kan özü normal insan kan özünden biraz farklıydı. Bu kan özleri daha saftı ancak daha güçlü değildi. Mana emme ve kontrol etmeyi arttırıyor, değiştirme ve güçlendirmeyi etkilemiyordu. Tabii bu sadece yarı-insanlar için özel bir şeydi.
Zaten Won Ti’de bu yüzden insan kan özünü kılıcına enjekte etmişti. Ortamdaki manayı daha fazla emdikten sonra ortaya çıkacak patlamayı Erthyo’yu öldürmek için yeterli bir seviyeye getirmesini umut ediyordu.
Erthyo’nun dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Konu alev kontrolün geldiğinde Won Ti’nin ona yaklaşma umutları bile olamazdı.
Elini ileri doğru salladı, İblis ve Ölüm Alevleri kılıcı sardı, Nihai Alev kılıçtaki alevlere girdi ve alevleri güçlendirmeye devam etti.
Turuncu enerji Erthyo’dan çıktı ve tüm kılıcı sardı. Kılıcını içindeki kaotik mana inat enerjisi tarafından sıkıştırılmaya başladı. Yavaşça sıkışarak güçlü hale geliyordu, patlamanın güç seviyesi Won Ti’nin seviyesini geçeli çok olmuştu
Erthyo ileri çıktı ve kılıcın kabzasını tuttu.
El kabzaya değmeden önce inat enerjisi eli patlamaya sebep olmaması için daha fazla enerjisi kabzayı sardı.
Erthyo yeri tekmeledi ve ileri sıçradı. Ayaklarının altında sarı bir yıldırım çıktı, Erthyo anında durduğu yerden yok oldu ve Won Ti’nin peşinden gitmeye başladı.
Won Ti çok sıkıntılı bir durumdaydı, gönderdiği Ateş Yasası Ejderhası, Kaora Kralını yaralasa da, sonuçta rakibi Büyük Bilge idi. Ateş Yasası Ejderhasına karşı direnebiliyordu ve sadece birkaç saniye sonra işi bitecekti.
Ancak kendisi bütün kan özlerini kullanmıştı, kan özünden gelen gücün son kırıntılarını kullanarak kaçması çok zordu.
Bunları düşündükçe Erthyo’dan daha fazla nefret ediyordu. Ona böyle basit bir ölüm bahşetmek kaybettiği geleceğinin yanında çok hafif kaldığını düşündü. Öldürme niyeti bir kere daha katlandı.
‘’Küçük Piç, elimden bu kadar kolay bir ölümle kaçtığın için diğer dünyada dua etmelisin. Eğer gücüm yerinde olsaydı sana bizzat işkence ederdim.’’
Geleceği mahvolmuştu, büyük ihtimalle Krallığa geri döndüğünde akranları tarafından kan özünün yakıldığı fark edilecek ve bastırılacaktı, belki de kışkırttığı biri tarafından öldürülecekti.
Düşünceler aklını sardığında Krallıktan vazgeçmeye karar verdi. Öğrenicisini bile unutmuştu.
Öğrencisini düşündükçe içindeki hiddet alevleri daha da körükleniyordu. Eğer o olmasaydı böyle bir sorun başına gelmezdi. Krallıkta zenginliğin ve yüksek konumunun keyfini çıkarıyor olurdu.
Won Ti bunları düşünürken buz gibi bir öldürme niyetine sahip bir sesi kulaklarına doldu.
‘’Bende aynısını düşünüyordum fakat sana işkence edemeyecek kadar üşengecim. Bu yüzden geber!’’
Yanına baktığında kırmızı bir kılıcın kendine doğru geldiğini gördü. Fakat bu kılıç çok tanıdıktı…
Böyle şeyleri düşünecek zamanı yoktu. Kalan manasını etrafına bir bariyer döşemek için kullandı.
İlk başta da Erthyo ile baş edemiyordu. Bu kadar güçsüzken nasıl edebilecekti? Kılıç bariyeri kolaylıkla deldi ve Won Ti’nin göğsüne girdi.
Erthyo kılıçtaki kaotik mananın Won Ti ile rezonansa girdiğini hissetti. Bu ona güzel bir şaşkınlık yaşattı. Kılıç patladığında Won Ti’nin vücudundaki manada patlama yaşayacak ve patlamanın gücü artacaktı. Erthyo bile ne kadar güçlü olabileceğini bilmiyordu.
Won Ti’nin göğsünü tekmeledi ve onu Kaora Kralına doğru fırlattı.
Kaora Kralı sonunda Ejderha’yı yok etmeyi başarmıştı. Tam kükreyip, saldırılarına devam edecekti ki üstüne çok güçlü bir mananın geldiğini gördü.
Daha ne olduğunu anlayamadan, Won Ti göğsüne çarpmıştı.
‘’Seni!!’’
BOOOOOOOOOMMMMM!!!!
Erthyo inat enerjisini geri çektiği anda kılıç kaotik enerjiye daha fazla dayanamadı ve patladı.
Kılıç büyük ve nadir bir hazine olmasa da, ateş elementi üzerinde yüksek bir iletkenliği vardı. Bu da patlamanın gücünü arttırmıştı.
Taş, et, kemik ve organ parçaları etrafa yayıldı. İblis ve Ölüm Alevleri kılıçtan çıktığı anda ikilinin bedenlerine girerek onları içten yok etmeye başladı. Taşlar soluyor, toza dönüşüyor, İblis alevlerine değdiği anda yok oluyordu.
Gruoooo!!
Bummm!!
Yavaşça azalana bir feryat ortamı doldurdu. Ateş denizinin içindeki büyük gölge yere düştü. Düşme ile yer sarsıldı, büyük bir toz bulutu kalktı. Ancak toz ve toprak daha havalanamadan alevler tarafından hiçliğe karışana kadar yakılıyordu.
Erthyo sakin bir şekilde olayları güvenli bir bölgeden izliyordu. Düşmanını öldürmek onu hiçbir şekilde rahatsız etmiyordu, eğer birisi düşmanıysa onu ne olursa olsun öldürür, kalbinde tek bir dalgalanma bile olmazdı.
Eğer eski Erthyo olsaydı birini öldürmek onu travmaya sokardı, ilk öldürdüğü hademeden sonra günlerce kusmuş, hiçbir şey yiyememişti. Sürekli kâbuslardan uyanır olmuştu.
Ancak şimdi bir sürü can almıştı, ileride de almaya devam edecekti. Kalbi ise bunlara sessiz kalacak, ölümleri izlerken bir buz dağı gibi soğuk ve sakin olacaktı.
Erthyo alevlerin dağıldığını görünce olduğu yerden kayboldu ve patlamanın olduğu yere gitti.
Açıkçası patlamanın yaydığı hava onu bile tedirgin etmişti. Kaora Kralı belki hayatta kalabilirdi, fakat son nefeslerinde olmalıydı. Won Ti ise, onun hiç şansı yoktu.
Erthyo devasa bedenin üstüne çıktı.
Mor Kaora Kralının göğsü toza dönüşmüştü. Üst ve alt gövdesini neredeyse koparacak kadar büyük bir delik göğsünde duruyordu. Göğsünde asılı bir kılıç vardı, bu kılıç yavaşça kırılıyor, toza dönüşüyordu.
Kılıcın ucunda kemik parçaları vardı, kemikler paramparçaydı, kan ve et kemiklerinden damlıyordu.
Erthyo Kaora Kralının kafasına doğru gitti. Kaora Kralı himayesindeki diğer Kaoralar ile bağlıydı. Eğer kralları ölürse diğerleri de hasar alırdı. Bu hasar yaşadıkları yere zarar vermekten daha ağır bir yara verirdi.
Başına ulaştığında Erthyo’yu şaşırtacak bir görüntü gördü.
Kaora Kralı ölen Kaoraları umursamıyordu. Bedenlerinin yarısı yok olmuş 4 kadınına sarılıyor, onların saçlarını okşayarak teselli ediyordu. Kendisi onlardan daha ağır yaralı olsa da yüzünde bir gülümseme ile onlarla konuşuyordu.
Erthyo’nun geldiğini görünce, Kaora kralı ayağa kalkmak için yerden destek aldı. Bir adım öne çıkarak Erthyo ile yüzleşti. Gözlerinde korku yoktu, nefret yoktu. Kaora Kralı o 4 kadını korumak için bu savaşa çıkıyordu. Diğer hiçbir şeyi umursamıyordu.
Erthyo Kaora’nın hislerini anlayınca gülümsedi.
‘’Tavrını beğendim. Sana bir şans vereceğim.’’
Kaora Kralı kafasını yana yatırdı. Erthyo’nun konuşmasını bekliyordu.
‘’Eğer saldırımı ölmeden atlatırsan hepinizin yaşamasına izin vereceğim. Saldırımı atlattığın sürece, yaralarınızı iyileştirecek haplar ve tıbbi tedaviler sağlayabilirim. İstersen astım olup, istediğin gibi yaşayabilirsin.’’
Erthyo’nun insan gücüne ihtiyacı vardı. Diğer krallıklardan en büyük farkı, altındaki savaşacak insan sayısıydı, Kaora Kralını ele geçirebilirse, o ve altındaki kaoraları ele geçirebilirse büyük savaş gücü artabilirdi.
Eğer Kaora Kralı iyileşirse güçlü bir astı bile olacaktı. Krallığını destekleyen sütunlardan birisi bile olabilirdi.
Aslında Erthyo’nun Kaora Kralı ile bir düşmanlığı yoktu. En son savaştığı Kaora Derin bölgedeydi ve ilk kendisi saldırdığı için Kaora kendini savunmuştu. Şimdi de aynısı geçerliydi, kendisi Kaora Kralının evine saldırmış, kadınını yaralamış, topraklarını yok etmişti.
Eğer birisi bunu kendine yapsa, o kişiyle ölesiye bir mücadeleye girmek az olurdu. Tüm soyunu kurutması bile az kalırdı.
Bu yüzden Kaora Kralına bir şans vermeye karar vermişti.
Kaora arkasındaki kadınlara baktı. Kadınları çok yaralıydı ve her saniye inliyorlardı. Fark ettirmemeye ve yüzlerine bir gülücük kondurmaya çalışsalar da Kaora Kralı onların çok acı içinde olduğunu biliyordu. Bu hallerini görmek kalbinin bir bıçak ile sökülmesinden daha acı vericiydi.
Kaora Kralı’nın bakışları ciddileşti.
‘’Kabul ediyorum. Senin gibi güçlü birinin himayesine girmek benim için onurdur. Kadınlarıma dokunmadığın sürece, bu saldırıyı atlattığımda senin astın olmaya razıyım. Ancak beni astın olarak alabilmek için gücünü göstermen gerekiyor.’ ’
Bir ses iletimi ile insan dilinde konuştu Kaora Kralı.
Erthyo güçlü bir kahkaha attı ve mızrağını ileri savurdu.
**
Şaşırtıcı bir biçimde Won Ti’den geriye bir şey kalmasa bile, cesedinin olduğu bölgede bir parıltı vardı. Erthyo yakından araştırınca bunun bir depolama yüzüğü olduğunu gördü.
Ateşin söylediğine göre, içinde bir dağ bulundurabilecek büyüklükte uzaya sahip depolama yüzükleri saf mithril ile yapılırmış. Çünkü sadece mithril gibi bir metal yüksek seviye uzaysal büyüleri bulundurabilecek kadar güçlüymüş.
Won Ti konumunu ve gücünü kullanarak böyle bir şeyi alması imkânsızdı. Ne kadar güçlü olursa olsun, Büyük Bilge olmadığı sürece bu gibi depolama yüzükleri onun için çok uzaktı.
Buna rağmen almayı başarabiliyorsa bunun tek açıklaması bir uzmanın mezarını bulmuş olmasıydı. Güçlü biri olmasa da böyle bir depolama yüzüğünü arkada bırakacak kadar zenginmiş.
Depolama yüzüğü ise sonunda Erthyo’nun eline düşmüştü.
Erthyo manasını yönlendirdi, depolama yüzüğü havalandı ve eline geldi.
Ruhunu içine gönderdiğinde gözleri parladı. İçinde bir sürü şey vardı, Erthyo hepsini zincir anılarından dolayı biliyordu.
Ancak şu an bunları kontrol edemezdi.
Erthyo Won Ti Kaora ormanına girdiği andan beri izliyordu. Her hareketini gözlemlemiş, gittiği bölgeleri araştırmıştı. Ormana girdiğinde ne yapacağını bilmediği için, her hareketini göz önünde bulundurmuştu.
Won Ti’yi araştırırken, iki Kaora Kralının tartışmasını da görmüştü. İki Kaora Kralı garip bir meteor için kapışıyordu, onu kullanarak bedenlerini güçlendirecek ve Krala karşı çıkacaklardı.
Ancak Won Ti tarafından saldırıya uğramışlardı ve meteoru alacak zamanları olmamıştı.
Şimdi ise Erthyo onlara şans vermeden saldırtmıştı. Meteor tek başınaydı. İki Bilge Kaora Liderinden biri kaçmadan önce o meteoru almak isteyebilirdi.
Ancak Erthyo onlara bu şansı vermek istemedi. Kaora yapıları gereği kinli canlılardı, eğer o meteoru alır ve kaçarlar ise evrim geçirdikten sonra geri gelip, şehrine saldırabilirlerdi. Meteorla birleşip, seviye atlayabilirlerdi. Bu olduğunda büyük bir bedel ödemesi gerekiyordu.
Erthyo birkaç talimat verdikten sonra sarı bir yıldırıma dönüştü ve meteorun olduğu yere gitti.
**
Kaora Ormanında şu anda büyük bir savaş veriliyordu.
20 Dev Kaora Bedeni arka arkaya dizilmişti, 4 tanesi önde, 6 tanesi ortada, 10 tanesi ortada olacak şekilde çan şeklini almışlardı.
Üstlerine sürekli büyüler geliyordu, şiddetli ateş topları, sivri taş topuz çivileri, Kutsal kılıçlar her taraflarına saplanıyordu.
Bu 20 Kaora her şeyi ile kendilerini savunuyordu fakat karşılık veremiyorlardı. Özellikle öndeki 4 Kaora, onlar 4 kişi tarafından tutuluyordu.
Bunlar 3 Lider ve Ceko idi. Erthyo’dan emir aldıkları anda orduları seferber etmişlerdi. Başlangıçta amaçları bütün Kaoraları yok etmek ve ormandaki kaynakları almaktı. Ancak Erthyo birkaç dakika önce bir ses iletimi göndermiş ve hiçbirini öldürmemeleri gerektiğini söylemişti.
Nefes alsalar yeterdi.
Liderler aslında kendilerini tam güç savaştırabilecek düşmanlar arıyorlardı ve bu 4 Kaora bunu yapmaları için çok iyi düşmanlardı. Yüksek güç içeren büyü ve saldırıları yapabiliyorlar, tekniklerini gönlünce kullanabiliyorlardı.
Kaoralarda elbette saldırıyordu. Şu ana kadar ordularının %50’si ölmüş ve geri gelmişlerdi.
İşin ucunda ölüm olmasa da, hiç kimse ölmek istemiyordu. Bir ve İkinin koyduğu kurallara göre eğer savaşta belirli bir ölüm sayısını geçerlerse, yaptıkları katkıları da hesaplayarak, soyları inceltiliyor, konumları ellerinden alınıyor, verilen kaynaklar kısıtlanıyordu.
Bunu bilmelerine rağmen orduya katılmayı seçmişlerdi, kimse onları zorlamamıştı. Erthyo kısıtlı savaş gücüne çok değer veriyordu, kaynaklar, ekipmanlar, savaş silahları, teknikler. Erthyo hiçbirine cimri davranmıyordu. Belirli bir başarısı olanlar Şeytan Havuzuna girebilirdi.
Ancak bu kaynaklara erişebilmeleri için en büyük şart, asla Krallığa ihanet etmemek için bir ruh anlaşması imzalamaları gerekiyordu.
Cazip teklifleri ve gelişme potansiyeli olan Erthyo’yu gören kişiler hiç düşünmeden anlaşmayı imzalamayı kabul etmişlerdi.
Gri-Altın zırh giyen, beyaz saçlı bir adam elindeki kılıcı tuttu ve ileri kükreyerek sıçradı. Kılıcı altın bir ışıkla sarılmıştı. Altın ışıklar yavaşça şekillenerek iki kola dönüştü ve önündeki Kaora’nın iki bacağını tuttu.
‘’Altın Savaşçı Kolu!’’
Kollar Kaora’nın bacaklarını sardı ve yere yapıştırdı.
‘’Katran Örümceği Ağı!’’
‘’Avcı Ağ Tuzağı!’’
‘’Güneş Kapanı!’’
Yere düşen Kaora’nın yanına, kara büyücüler, okçular, avcılar ve rahipler gelerek büyülü tuzaklarıyla Kaora’yı yerlerine mıhladı.
İlk savaşlarından eser yoktu, ordu beraber savaştıkça daha koordine savaşmaya, birbirlerinin hareketlerini tamamlamaya başladılar.
‘’Geliyorum!’’
Kızıl saçlı, balta kullanan bir adam [Hayvani Güç] büyüsünü kullanarak gücünü arttırdı ve gökyüzüne sıçradı.
‘’Bin Kat Yer çekimi!’’
Adam baltasının tersi ile önündeki Kaora’ya vurdu. Vuruşunun arkasında güçlü bir yer çekimi vardı, bu da saldırının gücünü katlarca arttırıyordu.
BAM!
Baltanın arkası Kaora’nın kafasına çarpınca Kaora yere yapıştı. Diğer kişiler hızlıca gelerek onu yerde tutmak için büyülerini yaptılar.
‘’Anlamıyorum? Bu kadar güçsüz canlıları Lordumuz neden istesin ki? Sadece topraklarına saldırdık ve güçleri bu kadar düştü, tek saldırıma bile dayanamadı.’’ Baltalı adam Erthyo’ya büyük saygısı vardı. Erthyo’nun prenses ve kahramanlarla yaptığı savaşın kayıtlarını izlemişti. Tek başına o kadar güçlü savaşçıyla savaştığını görünce saygısı tavan yapmıştı.
Bu yüzden orduya katılmıştı. Fakat genelde zeki olan Erthyo’nun neden bu kadar güçsüz canlıları astı olarak almak istediğini cidden anlamıyordu.
‘’Eğer zirve formlarında olsalardı çok daha çetin bir savaşa girerdik fakat buraya girmeden önce topraklarına saldırdık, toprakları bir Kaora için can damarıdır, ayrıca tahminimce Lord Erthyo Liderlerini çoktan öldürdü.’’
Baltalı adam konuşan kişiye döndüğünde bunun Lider Zuvie olduğunu gördü.
Lider Zuvie oğlu bir eczacı olsa bile kendisi savaş kadınıydı. Yardımcı Liderler arasındaki gücü ilk üçteydi. Ayrıca Erthyo’nun oğluna verdiği fırsatlar sayesinde oğlu bir elmas gibi parlamıştı, bu yüzden Erthyo’ya bağlılığı çok büyüktü.
Baltalı adam bir pot kırdığını düşündü ve hemen özür diledi.
‘’Boş konuştum. Lider Zuvie’nin beni cezalandırmasını hak ediyorum.’’
‘’Hayır, sen yanlış bir şey söylemedin.’’ Zuvie elini kaldırdı.
‘’Bence de bunda garip bir şey var. Kaoraların topraklarına bağlı olduğunu sadece biz bilmiyoruz, bu evrensel bir bilgi. Onların topraklarını bizim krallığımıza taşısak bile bir savaşta, krallığımızın içindeki bir yangında güçlerini kaybedecekler. Lordun böyle gereksiz bir ast alacağını düşünmüyorum. Bildiği bir şey vardır.’’
Derin bir nefes verdi.
‘’Bunu düşünmeyelim. Şimdilik sadece savaşa odaklanalım. Bundan sonra söylediklerinde dikkat et, Lordumuz sadece benim oğluma yardım etmedi, parlaması için başkalarına da fırsatlar verdi. Ona benim kadar bağlı fakat benim kadar anlayışlı olmayan kişilerde var.’’
‘’Anladım.’’
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..