Sabah güneşi doğudan yükseliyordu, hafif sıcaklığı ortama yavaşça yayılıyor. Gece ile gelen soğukluğu bir sis gibi dağıtıyordu. Havadan inen rüzgâr hafif ısıyla insanların kemiklerini hafifçe okşuyor, etraftaki bitkileri süpürüp geçiyordu.
Akşamdan yağan yağmurdan sonra kalan koku, sabah uyanan insanların burunlarına doluyor. Onlara güzel bir haz yaşatıyordu.
Erthyo dün bayıldığından beri derin bir baygınlık geçiriyordu. Sabah olduğunda gözlerini hafifçe araladı, kirpiklerindeki su taneleri göz bebeklerine girerek gözlerini kırpmasına neden oldu.
''Tekrar insan hali... İğrenç.'' Erthyo ellerini hafifçe oynattı. Bedeni üzerindeki kontrol hâlâ %100'ün üzerindeydi ve arkasındaki güç normal bir insanın dayanamayacağı bir seviyedeydi. Ancak manasız olma hissi çok iğrenç bir histi. Sanki doya doya su içen bir insanın, kendini çölde bulması gibi hissettiriyordu.
Sistemi açmaya çalıştığında, açamadığını gördü. Ayrıca sisteme hiç ulaşamıyordu.
Normalde boş hissetmesi gerekiyordu. Güçten mahrumdu, sistemden mahrumdu. Bunun onda boş ve dayanaksız hissettirmesi, ayrıca korku ve güvensizlik hissetmesi gerekiyordu. Fakat o...
Özgür hissediyordu!
Nedenini bilmiyordu fakat kuşlardan daha özgür hissediyordu. Bu his sarhoş ediciydi.
Erthyo kafasını salladı ve bu düşünceyi başından attı. Şu anda hislerinden zevk alması için vakti yoktu. Dış kesimden gelen öldürme niyetlerini hissedebiliyordu. Hiçbiri onu korkutacak kadar güçlü değildi fakat arkasındaki güç çok fazlaydı.
'' Toplu şekilde geziyorlar, ayır gezenlerde var fakat birbirlerine çok yakınlar. Ayrıca klan ve topluluk olarak ayrılmış gibiler. Tek halde gelenlerde var ve şunlar... '' Erthyo birbirinden ayrı halde duran 2 dağa baktı. Bu dağ İç ve Derin kısmın bitişiğinde bulunan iki dağdı.
Dağın birinde, nazik bir enerji vardı. Enerji gören kişiyi tapma hissi uyandırıyor, ayrıca onları doğru yola davet ediyordu. Erthyo bu kadar yüksek seviyedeki Göskel elementin sadece Göksel Irkta bulunabileceğini biliyordu. Sadece onlar böyle bir his uyandırabilirdi.
Diğer tarafta yüksek saflıkta Sapkın Element bulunuyordu, oradaki mana bile çürümüş haldeydi fakat bu kişi çürümüş manayı bırakmıyor. Onu emiyor ve kendi gücüne katıyordu. Ayrıca kan kokusu yoğun bir şekilde oradan geliyordu. Bu o kişinin, bulunduğu dağda bir katliam yaptığını gösteriyordu.
Erthyo'nun anlayamadığı bazı şeyler vardı, mesela Göksel Irktan kişinin bulunduğu dağın üstünde küçük bir güneş daha oluşmuştu. Gerçek güneş gibi değildi ancak ondan daha haşmetli ve güçlüydü. Gerçek güneş, ondan katrilyonlarca metre uzakta oldukları için onlara nazik bir ısı yayıyor ve ışık saçıyordu.
Ancak bu kişinin üstünde bulunan güneş, hiç ısı yaymıyordu fakat Erthyo'nun hisleri ona, oraya gitmemesini yoksa yanarak öleceğini söylüyordu. Bunun dışında etrafta keskin rüzgarlar esiyordu. Bu rüzgarlar dağı bir kılıç gibi keserek yontuyordu. Son olarak birkaç mavi ruh etrafta gezerek ortamı araştırıyorlardı. Şaşırtıcı bir şekilde bu kişi kendi ekosistemini oluşturmuştu.
Diğer tarafta, kanlı bir ay vardı. Ay gökyüzünde gezerken görenlerin zihinlerine saldıran kanlı bir ruhsal saldırı oluşturuyordu, Erthyo'nun bilmediği siyah alevler gökyüzünde bulutlar oluşturarak, ayın alt yarısını gizliyordu. Dağ arada sallanıyordu, sanki devasa bir balyozla vurulmuş gibiydi fakat aynı zamanda bir kılıçla kesilmiş gibi bir ses rüzgarlarla Erthyo'nun kulağını okşuyordu.
'' Şimdi onlarla karşılaştırılamam. Bir buçuk ay sonra bile onlara rakip olamam. Peki bu adam ne düşünüyordu ki bunları beni avlaması için gönderdi '' Erthyo Aven'a birkaç küfür yollayıp, yedi sülalesine saygılarını sunduktan sonra kafasını çevirdi. Onlara rakip değildi, ayrıca onlarında kendisini pek takmadığını görüyordu. İkili kilometrelerce öteden birbirleriyle savaşmaya başlamışlardı bile.
Erthyo alanı ruhuyla taramak istedi fakat ruh enerjisi gitmişti. Bu yüzden etrafı araştıramıyordu, zaten diğerlerini bulmasının nedeni altıncı hissine yerleşmiş olan öldürme niyetine olan hassaslığıydı, eğer bu olmasaydı bu kadar kişiyi hissedemezdi.
Erthyo altıncı hissine bel bağlayarak etrafı taradı. Şu anda sadece beden gücü olan biriydi ancak bu onu pes ettirmeyecekti. Fakat aptal gibi ölüme de atlamayacaktı.
Önce gücünü test etmesi gerekiyordu fakat ne çok güçlü ne de çok zayıf birine ihtiyacı vardı. Bir süre baktıktan sonra güzel bir hedef buldu. Hedefi 20 yaşlarında bir adamdı, gücü BüyükUsta seviyesindeydi. Öldürme niyeti keskin bir hançer gibiydi ve geçtiği yerlerdeki dalları kesmek için kullanıyordu. Erthyo bu özelliğinden dolayı onu seçmişti.
'' Siyah Altın Sap, Derin Okyanus Metalinden Ucu olan Mızrak '' 'a dönüşmüş Mızrağını aldı ve ileri sıçradı. Hızı eski hızı ile karşılaştırılamazdı, ancak normal bir insandan da uzaktı. Eğer hızını karşılaştırması gerekseydi, 50. Seviyedeki hızı ile aynı olurdu.
Erthyo en yakın ağaca sıçradı, ağacın gövdesinde bulunan deliğe ayağını geçirerek kendini yukarı fırlattı. Sonunda dalın ulaşınca tekrar kendisini itti ve diğer ağaca fırlayarak ormanda kayboldu.
**
Orman, gökyüzünde güneş yükselmesine rağmen kasvetli bir havaya sahipti. Ormandaki ağaçlar o kadar sıktı ki, içeriye güneş ışığı giremiyordu. Ayrıca akşam yağan yağmur yüzünden oluşan sis etrafı sarmış ve ortamı daha kasvetli hale getirmiş, ayrıca görüş derecesini daha da düşürmüştü.
Bir ağacın üstünde oturan bir goblin vardı. Bu goblin, normal goblinlerden tamamen farklıydı. Siyah bir derisi vardı, göz bebekleri bile siyah renkteydi, sırtında uzun yay yaşıyor ve bir sadak yayın yanında asılı duruyordu.
Goblin sanki avına bakıyormuş gibi bir tarafa bakıyordu. Onun baktığı yerde bir kertenkele vardı. Bu özel bir kertenkeleydi, sırtı kristallerden yapılmış gibi parlıyordu, ayrıca sırtını hiçbir yer açık kalmayacak şekilde örtüyordu. Bununla da kalmıyor, midesi tarafında çelikten daha güçlü taşlarla örtülmüştü, bu kayalar kuyruğunu da sararak tüm bedenini örtüyordu. Kafası da boşta değildi. Kafasında kemiklerle örtülüyordu, gözü, ağzı ve burun delikleri bile kapatılmış, sadece ağzı kalmıştı.
Bu özel bir yaratık olan '' Kör Tam Zırhlı Kertenkele '' İdi. S seviye maceracılar bile bunu öldürmekte zor anlar yaşıyordu.
Ancak bir goblinin ona av gibi bakması, ya goblinin çok güçlü olmasına ya da tek başına olmadığına işaret ediyordu.
Bu olayda ise ikinciydi. Goblinin niyeti, Kör Tam Zırhlı kertenkelenin uyuduğu bir zamanı bulup kalibesindekilere haber vermekti. Böylelikle ona savunmasız bir zamanında saldırıp, ağır yara verebilirlerdi.
Sonunda Kör Tam Zırhlı kertenkele uykuya daldığında, Goblin belinde asılı borazana uzandı. Bu borazan sadece goblinlerin duyabileceği bir ses çıkarıyordu. Bu yüzden kertenkelenin onu duyması gibi bir sıkıntı olmazdı.
Eli uzanmaya yakınken, bir parıltı gözünü aldı. Bu parıltı yüzünden gözünü kırpmak zorunda kalmıştı fakat gözünü tekrar açtığında önündeki kertenkelenin nefes almadığını gördü. Telaşlanıp borazanını almaya çalıştığında, kırmızı bir bıçak süzüldü ve o daha tepki veremeden boğazından kesilerek ölmesine neden oldu.
O ne olduğunu anlayamasa da, uzaktan bu sahneyi izleyen Erthyo görmüştü.
Suikastçı, Kör Tam Zırhlı Kertenkelenin, kafa, sırt ve midesini saran zırhların arasındaki küçük bir deliği hedeflemiş ve orayı delip geçmişti. Ardından daha güçlü bir gobline giderek onu öldürmüş ve aynı şeyi 7 gobline daha yapmıştı. Son goblini ise öldürme niyetini yoğunlaştırarak öldürmüştü.
'' Ne etkili bir suikastçı. Hiori bunun yanından bile geçemez, fakat gelecekte ona toz yutturur. '' Erthyo gururlu bir tonda düşündü. Kadını ile daha fazla gurur duymak ve kibirlenmek istiyor olsa da, sessiz bir öldürme niyeti ona kitlenmişti.
'' Bulundum! '' Erthyo bilerek yüksek sesle konuştu. Saklandığı yerden çıkarak ilerledi ve kertenkelenin öldüğü yere geçti.
İkili konuşmadı. Konuşan bir suikastçı, suikastçı olmaya uygun değildi, Erthyo'nun da öyle bir niyeti yoktu. Bu yüzden iki düşman silahlarıyla konuşmaya karar verdi.
Erthyo alanın ortasında durmuştu. Gözleri etrafı arıyor, ayrıca tüm odağını altıncı hissine veriyordu.
Sonunda öldürme niyetini hissettiğinde, bıçak boynundan birkaç santim ilerdeydi. Boynundaki eti kontrol etti ve içeri çekti, mızrağını yukarı kaldırarak bıçağa vurdu, ardından kolunu döndürdü ve mızrağı suikastçının boynuna hedefledi.
Suikastçı olduğu yerden kayboldu ve birkaç metre ileride ortaya çıktı. Nefesini ve kalp atışını baskılayarak, soğuk bir suratla karanlıkta kayboldu.
Erthyo sırtında bir ürperme hissetti, kolunu yarım ay şeklinde itti ve arkasından gelen bıçağa vurdu.
''Ughh!! '' Erthyo hafif bir homurtu çıkardı. Kendini tutamadı ve birkaç adım yalpaladı. Kolu tamamen uyuşmuştu. Mızrağı tutan eli hafifçe kanıyordu.
Ancak suikastçı ona toplanma fırsatı vermedi. Yalpaladığını gördüğü anda saldırıya geçti, sol göğüs kafesinin biraz altından bir saldırıyla kalbini hedefledi.
Erthyo mızrağını geri çekemezdi. Saldırı aralarındaki süre çok azdı, bu yüzden mızrağın sırtını arkasını kullanarak saldırıyı karşıladı.
Tink!
Mızrak ve bıçak çarpıştı, Erthyo suikastçının gideceğini düşünürken, suikastçi'nin kolları imkânsız bir açıyla döndü, yönünü değiştirmiş ve hedefini boğazı yapmıştı.
Erthyo baş parmağını mızrağın altına vurdu. Mızrak vuruşun ivmesi ile hareketlenerek boğazına gelen saldırıyı saptırmıştı. Ancak bu saldıran kaçınamadı. Bıçak yanağını çizmişti.
Suikastçı diğer elini Erthyo'nun boynuna, kalbine ve şakağına olacak şekilde üç saldırı yapmak için kullandı.
Erthyo sol elini ileri iterek üç yumruk ile saldırıya karşılık verdi.
Pat! Pat! Pat! Pu çi!
Ancak bir suikastçı her zaman bir suikastçıydı. Tüm saldırılarının içinde küçük iğneler vardı ve bu küçük iğneler zehir içeriyordu. Zehir çok etkili olmasa da hareketlerini kısıtlayacak bir halsizlik yayıyordu.
Erthyo duruşunu ve soğuk bakışlarını bozmadı. Kanın bedeninden akmasına izin verdi. Suikastçıdan gelen bir sonraki saldırıyı bekledi.
Suikastçı sessizliğini korudu, sanki zehrin Erthyo'yu daha da etkilemesini bekliyor gibiydi.
'' Boşuna uğraşma, bedenim özel. Senin kullandığın bu küçük '' Tembel Zehir '' gibi bir zehir beni etkileyemez. '' Erthyo kışkırtıcı sözler söylerken, yanağındaki yarayı eliyle temizledi. Kan çoktan pıhtılaşmış ve hafif yeşil bir parlaklık kazanmıştı. Bu zehir küçük olsa da yine de etkiliydi. Küçük bir ineği öldürebilirdi.
Suikastçıdan yayılan öldürme niyeti daha da yoğunlaştı. Erthyo'nun özel bir beden sahip olduğunu ya da bedeninde özel bir antidot etkisi gören bir şeyin olduğuna kanaat getirmişti.
Erthyo'yu saran soğuk hava arttı. Ancak sanki ölüm-kalım savaşında değilmiş gibi gözlerini kapatmıştı.
Gözlerine ihtiyacı yoktu. Rakibi gözlerini kullanamayacağı kadar hızlı ve gizliydi, gözlerine güvenmek ölüm getirirdi.
Bu hamlesinin doğruluğunu kanıtlıyormuş gibi elini sallamasıyla, demirin demire çarpma sesi ortamı doldurdu. Mızrağını saldırıyla beraber bıraktı ve üstüne gelen 15 saldırı ve pençe saldırısını karşıladı. Hareketleri durmadı, yerden mızrağı aldı ve suikastçının kalbine doğru sapladı.
Fısss!!
Mızrak hedefine isabet etmişti fakat rakibinin göğsünü delmemişti. Rakibi bedenini sise dönüştüren özel bir yeteneğe sahipti. Mızrağın olduğu bölge sisle kayboldu ve mızrak çekilince tekrar birleşti.
Erthyo durmadı. Kolunu kaldırdı ve suratına yumruk attı.
Suikastçı yumruğunu, elini silkmesi ile geri itti. Sonunda tüm bedeni sise dönüşerek havaya dağıldı.
''Huf... Fuuuu.. Hufff... Fuuuuu...'' Erthyo, derin 2 nefes aldı ve kendini toparladı. Bedeni bu savaşta yorulacak kadar dayanıksız değildi. Nefes almıştı çünkü onu ölüme yakınlaştıracak 3 saldırı almıştı.
İlki kalbineydi, kalbini yanı delinmiş ve kemiğine saplanmış bir iğne vardı. İki gözüydü, eliyle karşıladığı için yumruklar isabet etmemişti fakat eline isabet etmişti. Yaralanmamıştı fakat ölüme yaklaşmıştı. Sonuncusu ise beyinciğine yapılan ince bir kesişti. Bu kol kemiğini kırılarak yapılabilecek bir saldırıydı fakat rakibi başarmıştı. Erthyo dönüp, eli ile süpürmeseydi ölmüş ya da ağır yaralanmış olabilirdi.
Doğal bir durumdu, Erthyo evrenin en iyi beden güçlendirme sanatına çalışıyor olsa da, daha bedenini belli bir seviye içinde yenilmez olacak seviyeye getirmemişti. Ayrıca onu iyileştirecek manaya da sahip değildi. Fakat rakibi mana, sistem ve diğer enerjiler gibi şeylere sahipti, ayrıca dayanıklılığını arttırabilecek bir tekniğe de sahipti. Eğer bu savaş çok uzarsa, Erthyo kaybederdi.
İkili birkaç nefes sonunda tekrar buluştu. Erthyo dirseğiyle havaya vurdu, vurduğu bölgede ortaya çıkan suikastçı ayağının ucu yere değdiği anda ortadan kaybolarak Erthyo'nun önünde belirdi.
Erthyo mızrağın altını tekmeledi ve suratına doğru mızrağın arkası ile saldırdı.
Suikastçı tekrar kayboldu fakat bu sefer savaşın dizginlerini eline aldı. Soldan dikenli zincir, sağdan üç iğne ve ortadan kendisi olacak şekilde yelpaze saldırısı yaptı.
Erthyo zinciri koluyla karşıladı ve koluna doladı. Kolunu sağa doğru sallayarak ivmesini kaybetmeden tekrar saldı. Zincir üç iğneye çarparak birbirlerini nötrledi. Ancak Erthyo arkasından bakmadı, suikastçıya saldırdı.
Mızrağını iki eliyle tuttu. Şu anki hızıyla yapabileceği en hızlı saplama olan çifte saplama ile karşılık verdi. Havada 4 Kere saplamıştı.
Suikastçı üstüne gelen 2 saldırı görmezden geldi. Erthyo bunu bir hazine ile karşılık vereceğini bildiği için o saldırılara az güç vererek diğer saldırılara odaklandı.
Suikastçı önüne gelen ilk mızrak saldırısında ters takla attı ve ucuna basarak kendini Erthyo'ya attı.
Erthyo bedenini çevirdi. Saplamasını tam suratına yaptı.
Suikastçı elini aşağıya salladı. Elinden iki bıçak çıkarak yere saplandı. Suikastçı kendini çekti ve saldırısına yerden devam etti. Elleri dolu olduğu için Erthyo'nun boynuna tekme attı.
Erthyo elini boğazına koydu ve saldırıyı karşıladı. Ancak ayakları birbirine dolandı ve yere düşmeye başladı.
Suikastçı fırsatın geldiğini görünce ileri atıldı. Kol yeninden bir bıçak çıkararak boğazına sapladı.
Ancak şaşırtıcı bir şey oldu. Erthyo sol ayağı ile sert bir şekilde yere bastı. Bedenini döndürdü ve sağ ayağı ile Suikastçıyı tekmeledi.
Pat!
Suikastçı geri uçtu. Erthyo fırsatını kaçırmadı ve deldi.
Ancak Suikastçı tekrar sise dönüşerek saldırıyı karşıladı. Erthyo saldırısını bu sefer geri çekmedi. Sis nere giderse onu takip etti. Mızrağının kalbinde kalmasını sağladı.
Tehlike!
Suikastçı savaşın başından beri ilk defa ölümün nefesini boynunda hissediyordu. Eğer bu devam ederse bedeni oluştuğunda kalbî bu mızrak üstüne oluşacak ve ölecekti. Dişini sıktı ve bir fedakârlık yaparak bedenini hafifçe yana yatırdı.
Şap!
Bedeni tekrar oluştuğunda, mızrak içinde kalmıştı. Kan bedeninden çıkmamıştı fakat suikastçı hayal bile edilemeyecek bir acı yaşıyordu.
Dişini sıktı ve elindeki bıçakla boynunu kesti. Aynı zamanda kafasını ileri salladı ve ileri doğru kafa attı. Boştaki eli ise bıçak saldırısını arkasına doğru kesti.
Erthyo saldırıya devam ederse boynuna bıçak girerek ölecekti. Eğer kafasını ileri getirirse, suikastçının kafası ile karşılacak ve bir saniye olsa bile yalpalayacaktı, bu fırsatı kullanan suikastçı ise onu öldürecekti. Eğer geri çıkarsa eli yüzünden ölecekti. Ölmez ise mızrağı bırakmak zorunda kalacaktı, bu fırsatı kullanan suikastçı ise geri çekilecek, iyileşecek ve geri gelecekti.
Ne yaparsa yapsın burada kazanan Suikastçı olacaktı.
O böyle düşünürken, Erthyo ileri doğru kafa attı.
Pat!
İki kafa havada çarpıştı. İleri gitmekte olan Suikastçının kafası yarı yolda durdu ve devam edemedi. Eli ise boşluğu kestiği için Erthyo'nun boynunun arkasında kalmıştı.
Erthyo gücünü sağ elinde biriktirdi ve mızrağı bıraktı. Suikastçının sağ kolunun, koltuk altını yumrukladı ve oradaki kemikleri toza dönüştürdü. Elini devre dışı bıraktığında, iki eliyle diğer elini tuttu ve dizine geçirerek kırdı.
Durmadı. Elleriyle kafasını tuttu ve dizine geçirdi. Suikastçı birkaç saniye sersemlediğinde mızrağın arkasına vurdu. Bir ''pat'' sesi ile mızrak bedeninden fırladı ve arkasında kanlı bir delik bıraktı. Mızrak havada fazla ilerlemeden durdu ve geri uçtu.
Erthyo havadaki mızrağı tuttu ve ileri sapladı.
Pu çi!
Mızrak bu sefer hedefine ulaşmıştı. Kalbini delerek göğsüne başka bir Suikastçıik oluşturdu. Suiakstçı mızrağın ucunda asılı kaldı, ayrıca ağız dolusu kan kusarak suratındaki siyah maskeyi kirletti.
''Ughh.... Harika bir savaştı. Bir suikastçının ölmesi için harika bir savaştı!'' Suikastçı ilk defa konuşmuştu, sesi hayatın acılarını yaşamış birinin sesi gibiydi, Kan dolu ve kalp kırıklarıyla dolu olmasına rağmen canlı bir sesti.
''Müthiş.... mızrak tekniği ve harika.... bir... düşman...'' Sesi yavaşça kısıldı. Son kelimeleri dikkatli dinlemeyen birinin duyamayacağı bir sesti. Ancak sesindeki övgü ve etkilenme Ertho'ya ulaşmıştı.
Erthyo da aynı fikirdeydi. Rakibini başta küçümsemiş ve bir bileme taşı olarak kullanmak istemiş olsa da, savaşa kendini kaptırmıştı. İlk saldırıdan sonra rakibini küçümsemeyi bırakmış ve gerçekten savaşmıştı. Gerçek bir yaşam-ölüm savaşıydı.
'' Evet, Çok güzel bir savaştı. '' Erthyo düşmanı olsa bile ondan etkilenmişti. İşini mükemmel bir şekilde yapmıştı, bir suikastçı olarak tek bir ses çıkarmamış, düşmanı gördüğünde tereddüt etmeden saldırmıştı. Onu küçümsediğini fark ettiğinde bile soğukkanlılığını bırakmamış ve saldırmaya devam etmişti. Birebir bir savaş olsa bile kendine fırsatlar yaratarak Erthyo'yu ağır yaralamayı başarabilmişti. Bu yüzden rakibin onurlandırmak istedi. Fakat onu buraya gömemezdi, çünkü sonu yeraltı yaratıkları tarafından yenmek olacaktı. Ve Erthyo bu adamın öyle bir sona sahip olmasını istemiyordu.
Ancak yakamazdı da, Ateş kullanırsa, ki mühürler yüzünden kullanamazdı, yeri belli olabilirdi. Ne yapacağını düşünürken mızrağı hafifçe titredi.
Hafif bir parıltı mızraktan çıktı ve suikastçının bedenini sardı. Işık kaybolduğunda suikastçının bedeni toza dönüştü ve havaya dağıldı. Mızraktaki kan bile toza döndü ve havaya yükseldi.
'' Seni nasıl onurlandıracağımı bilmiyorum ve elimde normal yöntemler yok. Bu yüzden seni kendi yöntemimle onurlandıracağım. Sen benim yükseliş yolunda ilk onurlandırdığım rakibim olacaksın. Sana verebileceğim, sahip olduğum en büyük onur bu. '' Erthyo etrafta kanıt bırakmamak için elinden geleni yaptı. Sonrada tek kelime etmeden ortamı terk etti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..