Sabah uyandığında ağzı çorak bir çöl kadar kuruydu. Yapmak istediği ilk şey su içmek oldu. Yataktan doğruldu ve yanındaki sürahiden kendine su doldurdu.
''Ah!'' Suyu içerken anlık, güçlü bir baş ağrısı kafasına çarptı. Erthyo bunun akşamdan kalma dedikleri şey olduğunu anlamıştı. Kafasına iğne saplanıyormuş gibi hissetmişti. Soğuk suyu içince biraz daha iyi hissetti ve kendini yatağa geri attı.
Yatakta döndü ve kolunu attı. Yumuşak teni hissedince, dudakları yukarı kıvrıldı. Ancak bu bir saniyelik bir şeydi. Başta pek takmamıştı fakat kolu nereye giderse oradaki narin ve yumuşak teni hissedebiliyordu. Hatırladığı kadarıyla kendi kadınlarından hiçbirinde çıplak uyuma huyu yoktu. Kafası karışıkken eli iki tepeye değdi.
Burası özellikle yumuşaktı. Ne olduğunu anlayamadan elleriyle iki tepeyi avuçlamıştı. İki tepenin ucunda iki küçük kiraz vardı. Kirazların ucu içine hafifçe çöküktü ve oynaması zevkliydi. Ancak sorun bu değildi.
Sonunda Erthyo neye dokunduğunu fark etti. Fakat kalkmadı, sonuçta kadınları onundu istediği yerlerine dokunurdu. Bu onun en doğal hakkıydı.
''Ermy olmalı, son zamanlarda Hioriyi kıskandığı için normalde yapmadığı şeyleri yapmaya başladı. Ancak bu göğüs şekli onun değil. Onunki biraz daha küçük, Hiorininkilerle eşit fakat onun uçları daha diri. O zaman İreny olmalı fakat onun bedeninin nasıl olduğunu bilmiyorum.'' Erthyo bunları onlarla birlikte olduğu için bilmiyordu. Sürekli bu iki kızla beraber yattığı için eli bazı zamanlar bu bölgelere gidiyordu. Sonunda onların beden ölçülerini ezberlemişti.
''Ah!'' Erthyo küçük kirazlarla oynarken, bedenin sahibinden küçük bir inilti duydu. İnilti içinde üzgünlük, kalp kırıklığı ve kızgınlık barındırıyordu. Ancak aynı zamanda bundan çok az da olsa zevk aldığının işaretlerini veriyordu.
Erthyo sonunda bedenin sahibine bakmaya karar verdi.
Bedenin sahibi uyuyordu, ancak inci gibi göz yaşları yanaklarında yerini almış, beyaz tenini ıslatarak parlatıp onu kırılmaması gereken narin bir vazoya benzetmişti.
Kahverengi saçları dağınık şekilde yastıkta dağılmıştı. Beyaz teni, sütün beyazlığına ve bir incinin hafif parıltısına sahipti, bir kere bakanlara kafalarını çevirtemeyecek kadar güzel gözüküyordu. Dudağının üstü, burnunun altındaki bölgede çıkan 2 bıyık vardı, biri sağda biri solda olacak şekilde Lung Ejderhası bıyığına sahipti. (https://hizliresim.com/IyEu74)
Bıyıkları fazla uzun değildi, yanaklarında son buluyordu. Saçıyla uygun olmayan siyah bıyıklara sahipti. Siyah, Beyaz ve kahverenginin uyumu kişiye ondan başka hiçbir şeye bakamamasına, onu korumak istemesine sebep oluyordu. Bedeninden aşağı inildiğinde, iki tepe ve iki kiraz gözüküyordu, o iki tepe şu anda Erthyo tarafından kapatılmış, iki kiraz onun tarafından oynanıyordu.
Aşağıda büyülü bir vaha vardı, dokunulmaması gereken kutsal topraklardı fakat Erthyo orayı çoktan kirletmişti.
Bu tabloya kollar ve eller eklenince bitmiyordu. Son olarak Erthyo'nun iyice baktığında fark edebildiği, göğüslerinin arasında küçük, kahverengi renkli bir Ejderha vardı. Bu Ejderhaya bakmak, Erthyo'ya boyun eğme isteği duyduruyordu. Göğü ve Yere yukarıdan bakan, tek bir bakışıyla kitleleri karıncaymışçasına öldürebilecek bir Ejderhaydı. Tek nefes verişiyle, evreni ikiye bölebilecek, tek pençesiyle evreni dilimleyip, yasalara yön verebilecek bir Ejderhaydı.
Erthyo bu Ejderhayı biliyordu, bu Ejderha Azure Ejderhanın en büyük düşmanıydı; Kahverengi Kaos Ejderhası.
Bu kız tam soya sahip olmasa bile, küçük bir soyundan geliyor olsa bile Kahverengi Kaos Ejderhasına soyuna sahip olması etkileyici bir şeydi. Eğer bu halka açılırsa, kitleler sadece bu kızı ele geçirmek için bu İmparatorluğu yok edebilirdi.
''Yaptım... Gerçekten yaptım yapacağımı.'' Eğer düşmanı ya da düşmanına yakın biri olsaydı bunu fazla takmazdı. Ancak ne o ne de bu kız birbirlerini tanıyordu. Tamamen masum bir kıza tecavüz etmişti.
Zihni titremeye başladı, soyları bunu engellemeye onu uyarmaya çalışsalar da Erthyo'nun zihni titredi, Mızrak Kalbi sarsıldı.
Son kez kontrol etmek için yatak örtüsünün altına baktı. Orada hiç görmek istemediği bir şey vardı. Kan!
''Gerçekten yapmışım.'' Zihni daha da titredi. Şimdiden bu kıza karşı pişman ve sorumlu hissediyordu. Tamamen masum, kendi halinde takılan birine tecavüz etmişti.
Bu Erthyo'yu öldürseler bile yapmayacağı bir şeydi. Onun tabuları vardı ve bu da onlardan biriydi.
İşte o anda dün ki anıları aklına gelmeye başladı. Tam zamanında gelmiş yardım botu gibiydi.
'' Arz, Arz'ın gerçek ölümü, bazı gerçekler, sarhoşluk, yatak odası... İmparatoriçe!'' İmparatoriçe bu kadındı, son anlarında İmparatoriçeyi görmüştü. Bu kız onun gençliği gibiydi.
Anıları zihnine akın edince içindeki titreyen Mızrak Kalbi ve zihni sakinleşti. Ancak sakinleşmesine rağmen vicdan azabı çekiyordu.
Ayağa kalktı ve üstünü giyinmeye başladı. Neyse ki dün cübbesini yırtmamış, üstünden çıkarmıştı yoksa büyük sıkıntı içerisine girebilirdi. O giyinirken, arkasından ses gelmedi.
Bu bir kılıcın çekilme sesiydi, kılıç boynuna amansızca hareket etmiş, havayı keserek boynuna gelmişti. Ancak daha fazla hareket etmedi, kılıcın ucu boynuna değecek şekilde durdu. Durmak zorunda kaldı.
Erthyo'nun bedeni sürekli rafine edilmiş bir demir gibiydi, sürekli güçlendi ve sonunda bu hale geldi. Son eğitiminde aldığı yaralar ve iyileşmelerden sonra bedeni Artık Büyük Ustalar için hasar vermeleri imkânsız zırh gibiydi. Onların sahip olduğu hiçbir şey kendisine hasar veremezdi.
Tabii ki bu normlar ve bazı anormal olaylar için geçerliydi. Erthyo evrenin tamamını görmemiş ve herşeye göğüs gereceğini söylemeye cüret edemezdi. Hiç bilmediği hazine ya da büyü, belki de özel bedenler ona hasar verebilirdi. Fakat bu kadın, bırak onu öldürmeyi hasar bile veremezdi.
''Sen...! Sen...! Bana bunu nasıl yaparsın?'' Sesi titriyordu. Erthyo aradaki hıçkırıkları duyabiliyor, bu da onun kalbine çarpan bir çekiç etkisi yaratıyordu. Pişmanlık ve vicdan azabı ile konuştu.
Ya da konuşmak istedi ancak ağzını açtığı anda boğazı düğümlenmiş gibiydi, arkasındaki kızın her hıçkırışı kalbine saplanan bıçak gibiydi. Onun şu anda ne kadar acı çektiğini anlaması mümkün değildi.
''Seni öldüreceğim.'' Kılıcı itmek için tüm gücünü kullanmasına rağmen hiç itemedi. Belki soyuyla bağlantı kurarsa bunu yapabilir veya Ejderha formuna dönüşürse başarabilirdi. Ancak şu anda o seviyede değildi. Özel soyu yüzünden bunları yapması diğerlerinden daha zordu.
''Üzgünüm, şu anda ölmeye niyetim yok.'' Ölmek gibi bir düşüncesi yoktu. Yaşayacak ve kadınlarıyla güzel bir hayat geçirecekti, çocukları olacak ve onların büyümesini izleyecekti. Kıza karşı vicdan azabı çekse de bunu canı ile ödeme gibi yüce gönüllü bir yapısı yoktu.
Kız elinden geleni yaptı, elementlerini, kılıç niyetini hatta biraz soysal baskıda kullandı ancak Erthyo'ya herhangi bir hasar ya da yara veremedi. Tek yaptığı küçük bir çizik atmaktı. Kız bunu görünce ona hiçbir zarar vermeyeceğini anladı, inci benzeri gözyaşları gözlerinden inerek yere düştü.
''Ma-Madem seni öldüremiyorum. Kendimi öldüreceğim.'' Bu utançla yaşayamazdı. Kibirli değildi, asil bir leydi havası da yoktu, saf bir genç kızdı. Alçak gönüllü, nazik ve hoş bir mizacı olsa da onun da bir onuru vardı. Ancak bu adam onurunu paramparça etmişti. Bu acıyla yaşayamazdı.
Kılıcı ters çevirdi ve boynuna sapladı. Ölmeye kararlıydı, madem rakibin öldüremiyordu, bu dünyada yaşamasına gerek yoktu. Anne... Baba... Elveda.
O düşünceler dalmış, ölmeyi beklerken metalik bir ses çıktı. Sesin boynundan geldiğini düşünerek kılıcı daha da itti, ancak itiş sanki duvarla karşılaşmış gibi hareketsizdi. Gözlerini açtığında Erthyo'nun önünde durduğunu ve eliyle kılıcı tuttuğunu gördü.
''Ne yapıyorsun? İşin bitti, git ve Efendine başarılı olduğun söyle. Beni yalnız bırak.'' Elini itmeye çalıştı, ancak başarısız oldu. Sabit bir dağmışçasına eli kılıcı tutmaya devam etti.
Erthyo keskin gözleriyle kızın gözlerine baktı. Orada umutsuzluk, hayattan vazgeçme ve boşluk gördü. Bu gözler küçük yaşta kendisinde de vardı.
''Büyükannem beni o durumda kurtaran can kurtarma simidi gibiydi. Bu gözlere sahip olan kişi bir dayanak noktası arar.'' Kelimeler bu durumda kifayetsizdi. Kız ne ailesini ne de başka bir şeyi düşünecek durumdaydı. Şu anda sadece ölmek istiyordu, ancak Erthyo onun gitmesine izin veremezdi. Yaptığı hatayı düzeltmeliydi, ayrıca gelecekteki kadınının ölmesine izin veremezdi.
Kızı yatağa attı ve dudaklarını kapattı. Dilleri birleşti, içeride savaş vermeye başladılar. Dominant taraf olan Erthyo onun dudaklarına hükmetmeye başladı. Ağzındaki lezzetli tadı sürekli emdi ve yuttu.
''Bırak beni, seni canavar... eurgh...'' Kız konuşmak için ağzını çektiğinde Erthyo ağzını tekrar kapattı. Ona nefes alması için bile zaman vermemişti. Bu BüyükAnnesinin yaptığı bir taktikti, küçük yaşlarında ölmek istediği zamanlarda sürekli olarak ona sarılır, her gün kendini okuldan alır ve her istediğini yapardı. Onu sürekli överek moralini yükseltirdi, bir süre sonrada Erthyo yeni bir amaç kazanmıştı.
Sadece BüyükAnnesinin onu övmesi için uğraşmıştı.
Ona bir amaç vermeliydi. Zorla da olsa kendine âşık etmeli ya da bu uğurda kendisinden nefret ettirmeliydi. Geleceği unutmuştu, amacını unutmuştu, şu anda önündeki saf kıza bir amaç vermek için bir şeyler yapıyordu.
Erthyo kızın dudaklarını dur duraksız yoğurdu. Ne zaman olduğunu bilmiyordu fakat eli çoktan kalçalarına ulaşmış ve avuçlamıştı.
''Bırak- Bırak beni.'' Kız onu itmek istese de, kolları uyuşmuştu. Görüşü yavaşça kararıyordu, neden olduğunu bilmiyordu fakat Erthyo'yu tutuşu sıkılaşmıştı.
''İşe yarıyor.'' Kızı kendine âşık etmesi mümkündü fakat bu biraz zordu. Çünkü ona tecavüz ederek bir ilişkiye başlamıştı. Bu yüzden amacı onun içinde bir şeyleri kıpırdatmaktı.
Yatakta ayağa kalktı, kızı da kucağına aldı. Bir eli kalçalarını sarıp düşmesini engellerken, diğer eli belini sarmıştı. Arada öpüşüne ara veriyor, kızın küçük, sevimli bıyıklarını yalıyor, ardından öpücüğe devam ediyordu.
Bu işi yaparken defalarca üstüne atlamayı düşünmüştü, ters tepki yaratmasından korkmasaydı çoktan yapmış olabilirdi.
Son hamlesini kızı duvara yapıştırarak yaptı. Kızın bacakları beline kitlenmişti, bu yüzden artık onu tutmasına gerek yoktu. Ellerini geri çekti, elleri iki tepeyi kontrolsüzce ovdu. İki küçük tepe çekildi, okşandı ve itildi.
Erthyo ve İmparatoriçe, geleceğin İmparatoriçesi, anı ve durumu unutmuş gibi birbirlerini öpüyordu. Nefes almayı bile unutmuşlardı. İkili sadece birbirlerinin gözlerine bakarak anın tadını çıkarıyordu.
Ancak her güzel şey sona ermeye mahkûmdu.
Kızın ayakları titredi, tutuşu gevşedi. Erthyo, kızın bedenindeki tüm gücün gittiğini görebiliyordu. Muhtemelen yaşadığı zihinsel şok ve ardından gelen dur durak bilmeyen öpüşmeden sonra dayanamamıştı.
Öpücüğü sonlandırdı, kızı yavaşça yatağa yatırdı ve üstünü örttü. Cübbesini çıkararak kendisi de yatağa girdi ve kızı iki koluyla sardı. Kahverengi, ipek gibi saçlarını okşarken, sırtını ovdu.
Kız Erthyo'ya şaşkınca baktı ancak sarılışa karşı koymadı. Kısık bir sesle sorarken gözlerini kapattı.
''Ölmeme izin vermiyorsun, seni öldürmeme izin vermiyorsun. Benden ne istiyorsun? Ya da efendin benden ne istiyor?''
Erthyo kızın bıyıklarında ellerini gezdirdi, nazik ses tonunu kullanarak konuştu.
''Efendim yok, kimseye itaat etmem ve etmeyeceğim. Senden bir şey yapmanı istemiyorum ancak ölmeni de istemiyorum. Madem benden ne istediğimi sordun, yaşamanı istiyorum.'' Erthyo istediği şeybuydu, gelecek değişebilirdi ancak bu kızın yaşamasını istiyordu.
''Yaşamak mı? Bu utançla nasıl yaşamamı istiyorsun? Tanımadığım bir adam tarafından tecavüz edildim, şimdi onu öldüremiyorum ve ölemiyordum da. Ayrıca dudaklarım morarasıya kadar öpüldüm.'' Kız morarmış ve şişmiş dudaklarını gösterirken, gözleri yaşardı.
''Benim kadınım olabilirsin.'' Muzipçe konuşurken kızın dudaklarını ovdu. Manası olmadığı için kıza yardım edemiyordu, bu yüzden yapabileceği en büyük şey buydu.
''Senin kadının mı? Daha ismini bile bilmiyorum.'' Kız Erthyo'nun göğsünü yumrukladı. Yumruğun arkasındaki güç bir çocuğu bile zarar vermeyecek güçteydi.
''Erthyo. Tanıştığıma memnun oldum.''
''Qian Lung, En güçlü Ejderha anlamına geliyor dilimizde.''
''O zaman Qian diyeceğim. Bak artık birbirimizi tanıyoruz, kadınım olman için hiçbir engel yok.'' Erthyo'nun sözleri Qian'ın yüzünü kızarttı, sonunda vazgeçmiş gibi derin bir nefes verdi ve konuştu.
''Bedenimi aldın, ilk öpücüğümü bile aldın. Doğum günümde böyle şeyler yaşayacağım aklıma bile gelmezdi... Her neyse. Senin kadının olacağım ancak ailemi ikna etmelisin.'' Buruk sesi ve sözleri Erthyo'nun kalbine batıyordu. Her kelimesi bıçak gibiydi, vicdan azabı giderek artıyordu.
Erthyo kararlılıkla kafasını salladı. Babasıyla savaşması gerekse bile yapacaktı. Onu kadını olarak alacak ve onu el üstünde tutacaktı.
Qian üstünü giyinmek için yataktan kalktı. Yeni kıyafetlerini hızlıca giydi ve makyaj masasın önüne geçti.
Erthyo yataktan kalktı, üstünü giyindi ve saçlarını toplaması için ona yardım etti. Qian, Erthyo'nun saçlarını toplamasına karşı çıkmadı, yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. Ancak Erthyo'nun görmemesi için hızlıca yüzünden silindi.
Erthyo saçlarını topladıktan sonra ona dokunmadı. Etrafta kendine bir tarak aramaya başladı. Sonuçta manaya sahip değildi, elementlere bile sahip değildi. Dağını saçlarını tarayacak bir şey aramalıydı.
Fışk!
Fışk! O daha ne olduğunu anlayamadan saçlarında bir tarak hissetti. Dönüp baktığında Qian'ın onun saçlarını taradığını, losyon bile sürdüğünü gördü.
''Aman tanrım, bu saçların hali ne? Saçlarına düzgün bakmalısın, kel kalmaktan korkmuyor musun?'' Erthyo ile ilgili değilmişte sadece uzun saçlarının ziyan olmasından dolayı hayıflanıyormuş rolü yaparak Erthyo'nun saçları ile ilgilenmeye başladı.
''Ah, o zaman ne yapmalıyım? Kesmeli miyim?'' Erthyo oyuna ayak uydurmaya karar verdi. Korkmuş ve çözüm arıyormuş gibi bir yüz ifadesi ile konuştu.
''Tabii ki de hayır, bundan sonra saçlarınla ben ilgileneceğim. Ancak babamı ikna edersen, yoksa kel kalmak zorunda kalacaksın.'' Dudakları yukarı kıvrıldı, yüzünde hınzır bir gülümseme belirdi.
''O zaman kel kalmamak uğruna babanı ikna etmek zorundayım.'' Kendini, dünya için feda eden bir kahraman surat ifadesi ile konuştu.
''Saçlarının kaderi senin ellerinde.'' Qian, tiyatroyu sonlandırmak için ''dünyanın kaderi senin ellerinde'' diyen başkan gibi konuşmuştu. Ve böylelikle tiyatro sona erdi.
Erthyo kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı. Bugün kan denizlerinden geçmesi gerekse bile o adamı ikna edecekti. Ama nasıl başlamalıydı? Sadece tek kelimesiyle onun fitilini ateşleyebildiğini hatırlıyordu.
Bu adamın ailesine karşı üst düzey koruyucu olduğunu gösteriyordu. Eğer onun kızına tecavüz ettiğini öğrenirse kesinlikle patlayacak ve onunla savaşacaktı.
Ancak korkmuyordu, eğer o kendisine gelirse, o da ona giderdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..