Vücudu her hareket ettiğinde, beyni ağrılar içine giriyordu. Beyni, bayılması, direnmemesi için bağırıyordu ancak Erthyo bunu umursamadı. Mızrak gibi dik bir şekilde durdu. Gözlerindeki sert parıltı, ne kadar inatçı ve kararlı olduğunu gösteriyordu.
Acıyı düşünmemek için kafasını kaldırdı ve üstündeki aya baktı. Ay kandan yapılmış gibi kızıl bir parlaklığa sahipti. Kızıl koyu Ay diğerleri tarafından duyulmasa da, yakınındaki Erthyo tarafından duyulan hayalet çığlıkları, Asura kükremeleri içeriyordu.
Ağır kan kokusu ve öldürme niyetiyle beraber büyük bir savaş alanında ortaya çıkan Kanlı Ay gibi gözüküyordu.
Erthyo daha fazla aya bakmadı ve gözlerini kapatarak Yok Edilemez Beden ve Bilinç tekniğini anlamaya başladı. Aynı zamanda soy birleşiminden çıkmadı, gencin ruhsal izi ve mana izi ona kitlenmişti ve her saniye ona bakıyordu. Tetikte olduğu belliydi, eğer şimdi tekniği bırakırsa ifşa olurdu.
Aven onları davet etmişse nasıl göründüğünü gösterecek bir fotoğrafa da sahiptir, büyük ihtimalle onun nasıl göründüğünü biliyorlardı.
Erthyo başka şeyleri düşünmeden teknikleri incelemede kayboldu.
O günün akşamında büyük patlamalar uzak dağlardan gelmeye başladı, çeşitli canavarlar patlamalardan kaçmak için ellerinden geldiğince hızlıca olay yerinden kaçıyorlardı.
Bir süre patlamalar devam etti ve bitme belirtisi göstermedi. Yeni başlamış gibiydiler. Ancak Erthyo ve Ağır Kılıçlı Genç savaşın zirve noktasına ulaşmak üzere olduğunu biliyordu, muhtemelen bu savaş tüm gece sürecekti.
''Sonunda fırsat!'' Erthyo bu fırsatı değerlendirmek için ayağa kalkmak istedi ancak bir anda tüm dağ titremeye başladı.
Titreme çok güçlüydü, kalkmaya niyetlenen Erthyo tekrar yere yapıştı. Bedeninin kontrolünü kaybetti ve olduğu yerde dönmeye başladı.
Kılıçlı gençte ondan iyi değildi, tek fark o bunun olacağını bildiği için kılıcını yere geçirmiş ve sadece tutacağı kalacak şekilde yere saplamıştı böylelikle zarar görmeyecek ve bir yere tutunabilecekti.
Erthyo parmaklarını pençeler haline getirdi ve yere geçirdi. Kendini zorla sabitlerken ayaklarını da yere geçirerek, hareketini zorla durdurdu.
Sonunda titreme geçtiğinde Erthyo bazı değişiklikler fark etti.
İlk değişiklik önündeki Kanlı Aynı içindeki hayalet, Asura çığlıklarının yavaşça solmasıydı. Ayrıca Erthyo içindeki gücün yavaşça solduğunu hissedebiliyordu.
''İyi değil.'' Erthyo bunun neden olduğunu bilmiyordu fakat buraya gelmesinin sebebi yok olmak üzereydi. Buna izin vermezdi.
''Qian hemen birkaç ustaya emret, güneşin olduğu bölgeye gitsinler. Ayrıca sen de oraya git, bu Kızıl Ay büyük ihtimalle mana ile destekleniyor. Onu alsam bile yok olma ihtimali var. Buna izin veremem.'' Erthyo tilki kuyruklarını çıkarırken hızlıca söyledi.
''Tamam.'' Qian sebebini bilmese de Erthyo'ya güveniyordu. Anında 6 Ejderhaya haber verdi ve onlara güneşin yanına gidip onun emirlerini beklemesini söyledi.
Bu sırada Erthyo kuyruklarını harekete geçirdi. Elementlerin özünü koparabilen kuyruklar için bir ay sorun değildi.
Altı kuyruk hızlıca büyüdü, 2 metreden fazla boya geldiklerinde Erthyo kuyruklarını hareket ettirdi ve ayın yüzeyini sardı.
Tssss!!
Bir don tabakası kuyruklarının yüzeyinde ortaya çıktı. Kemik donduran soğuk kuyruklarından Erthyo'nun bedenine geçti, eklem yerleri, kemikleri hafif bir donla kaplandı. Bunun yüzünden hareketleri yavaşladı.
Ancak önemsemedi, kuyruklarının yardımıyla Ay'ı sırtlamaya çalıştı.
Erthyo kollarını aya dokundurduğunda kasvet, vahşet, kan arzusu, katliam, öldürme niyeti gibi kötü duygular kafasına akın etti. Eğer buna teslim olursa içi boş bir ölüm makinesine dönecek ve ruhu yok olacaktı.
Ancak bu tür duygular Erthyo için önemsizdi, duygu gücü yeterince saf ve kötücül olmadığı için bir süre ayırırsa teknikleriyle yok edebilirdi. Bu yüzden zihnini böldü ve bu duyguları bastırmak için zihnini bir köşesine attı.
Erthyo ayı tuttu ve mızrağın içine fırlattı. Bundan sonrasını Qian halledecekti. Erthyo Qian'a güveni tam olduğu için onun başarabileceğini biliyordu.
Erthyo düşüncelere dalmışken sırtındaki tüyler dikildi, soğuk bir ölüm hissi tüm bedenini ürpertti.
''Sonunda fark etti.'' Erthyo'nun yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. Mızrağı tuttu ve hiç düşünmeden ileri atladı. Rakibi bir ağır kılıç kullanıcısıydı ve saldırı insiyatifi almıştı, savunmaya geçmemiş Erthyo bu saldırıyı bedeniyle karşılayamazdı.
Bam!
Arkasından gelen şok dalgasını ve patlama seslerini umursamadan dağdan atladı ve dağ yoluna indi. Kendine şaşkınca bakan korumaları görmezden gelerek tekrar sıçradı ve aşağı indi. Güneş- Bulut Kahramanının dağında yaptığı hareketlerin aynısını yapıyordu.
Ancak bu sefer o kadar kolay kaçamayacaktı.
''Saldırın. O adam bir hırsız. Ustanın yasa tezahürünü çaldı. Acımasızca öldürün!'' Kara Alevler, Ağır Kılıcını kaplarken diğer sapkın canlılara emretti. Aynı zamanda dağın üstünden engelsizce atladı ve havadan inme gücünü kılıç saldırısına ekledi.
Erthyo sırtındaki ağır hissiyatı aldığında, son iki dönemeçteydi. Ancak daha ileri gitmedi, çünkü orada onu bekleyen acımasız yüzlü birkaç 3. saflıkta sapkın canlı vardı. Eğer devam ederse ve bir saniye bile olsa durursa saldırı tarafından vurulacak ve ağır yaralanacaktı.
Yere sert bastı ve anında bedenini döndürdü. Momentumdan yararlandı ve ileri doğru defalarca deldi, delişler birleşerek tek bir mızrak saldırısına dönüştü. Saldırı saf güç, mızrak yolu ve mızrak niyeti içeriyordu.
Tink! Bammm!!
İvme kazanan ve havadan düşme etkisiyle, yer çekiminin gücü, ayrıyeten kullanıcının gücüyle yapılan bir ağır kılıç saldırısı asla küçük görülemezdi. Saldırı gücü seviyeler atlayarak üst seviyelileri yenmesine sebep olabilirdi.
Böyle bir saldırıyı Erthyo nasıl rahatlıkla karşılayabilirdi?
Altın güneşten katlarca ağır bir ağırlık mızrağın ucundan kollarına akın etti. Kemiklerinden çatırdama sesleri geldi, konundaki kan akışı anlık olarak durmuştu.
Erthyo geriye doğru uçarken boğazındaki kanı yuttu. Geri gönderildiği gücün ivmesini aldı ve arkasını döndü. Yere sert bastığında anında kendini bir çita gibi fırlattı ve ileri sıçradı.
''Yakalayın onu! Kaçmasına izin vermeyin.'' Kara Kılıçlı genç bağırırken arkasından koştu, adım tekniklerini sergilerken sanki ağır kılıcın hiçbir ağırlığı yokmuş gibi hareket ediyordu.
Erthyo'nun hızı mana ile desteklenen ve adım teknikleri kullanan biriyle yarışacak kadar hızlı değildi. İlerlerken arkasından gelen saldırı engellemek için arkasına doğru süpürdü.
Süpürme hareketi tek başına fazla bir etki yaratmadı, üstüne gelen gücün birazını dağıttıktan sonra gücünü kaybetti. Ancak Erthyo durmadan süpürmeye devam etti. Her saldırı taşa düşen bir damla gibi ağır kılıçtaki saldırının gücünü yavaş yavaş yok etti.
Son süpürmeyle beraber güç tamamen yok oldu, Erthyo her süpürmeden sonra mızrağına yansıyan düşmanca gücü dağıtmak için yere dokundu.
''Ne kadar mükemmel mızrak hareketleri.'' Ağır Kılıçlı genç engel olamadı fakat Erthyo'nun hareketlerini övdü. Erthyo'nun hareketleri akan bir nehir gibi doğaldı, hiçbir hata göstermeden ağır kılıçtaki tüm gücü yok etmiş, ayrıyeten üstüne bile almadan yere dağıtmıştı.
Hareketler büyük bir mızrak yolu ve mızrak kontrolüne sahip olduğunu gösteriyordu. İçinde hayran kalsa da bir parça korkmuştu.
İşte o anda Erthyo tereddüdünü yakaladı. Anında geri sıçradı ve yolunu kapatan 3 3. saflıkta, 15 4. seviye saflıktaki düşmanı deldi ve alandan çıkmak için koştu.
Aynı anda onlarca 5. saflıktaki sapkın canlı yolunu kapatmak için arkasında belirdi. Kırmızı bir nehir gibiydi, Erthyo ise bu nehre karşı çıkan bir balıktı.
Erthyo gözünde korku yoktu, soğuk bir ifadeyle elindeki mızrağı ileriye doğru çevirdi. Havada dairesel bir hava izi yarattıktan sonra anında ortasına doğru sapladı.
Bu saplama, ters koni gibi göründü. Erthyo ilerlemeye devam ederken kendisini karşılamak için silahlarını hazırlamış sapın canlıları deldi ve etrafa kan sıçrattı.
3. saflıktaki BüyükUsta seviyeler bile tek bir saldırısına dayanamadı. Ters Koni zahmetsizce onları ikiye böldü ve hava akımıyla dilimledi.
Splashhh!
Erthyo büyük kırmızı sapkın canlı denizine girdi ve durmadan ilerledi. Her adımında kan, et, kemik ve iç organlar bedenini kapladı ancak o ilerlemeye devam etti. İvmesi giderek birikti, artık nehre karşı yüzmeye çalışan bir balık değildi, nehri yaran bir Poseidon gibiydi.
İvme zirve haline geldiğinde önünde kimse duramadı. Ona saldırmaya çalışan genç bile saldırısını geriye çekti ve yanında koşmaya başladı.
Erthyo'nun biriktirdiği ivme basit bir şey değildi. Eğer saldırırsa ve ivme bir anda ona dönerse tek saldırısına bile dayanamazdı, bu yüzden güvenli bir mesafede onu takip etmeye başladı.
Erthyo elindeki ivmeyi tutarken kol kasları kasıldı. Son sapkın canlıları ikiye böldüğünde ayaklarını yere geçirdi, sağına doğru yay şeklinde süpürdü.
Vhoşşş!!!
İvme yüzünde oluşan saldırı yeri önemsiz bir parça kâğıt gibi deldi. Ağır Kılıçlı genç üstüne gelen devasa mızraklı atlı birlik var gibi hissetti, gökyüzünün çöktüğünü ve onu yutmaya çalıştığını hissetti. Anında ağır kılıcını önüne getirdi. Siyah Alevler devasa siyah bir kaplumbağaya dönüşerek onu korudu.
Erthyo'da bu fırsatı kullanarak ağaçların arasında yok oldu. Arkasında sefil bir şekilde çığlık atan, kanlı bedene sahip genci bıraktı.
Saldırısı kara kaplumbağa tekniğini yok etmiş ve kara ağır kılıca isabet etmişti. Ancak Kılıcı tüm bedenini kaplaması için bedenini bükse bile her tarafını saklayamazdı, kalan kısımlar mızrak saldırısından ve birikmiş ivmeden nasibini aldı ve kanlı parçalar dönüştü.
***
Erthyo ağaçların içinde kaybolduktan sonra durmadı. Artık zaman kaybedemezdi, hapı acilen hazırlamaya başlaması gerekiyordu. Geriye bir günden az kalmıştı ve bazı hapların bir günden fazla sürdüğünü hatta yüksek seviyeli hapların yıllarca zaman ayrılması gerektiğini bildiği için zaman kaybetmek istemiyordu.
Erthyo'nun hazırlayacağı hap yıllar sürecek kadar uzun süre gerektiren bir hap olmasa da zaman gerektiriyordu. Özellikle, özel bir yöntem seçtiği için ne kadar zaman harcayacağını bilmiyordu ancak en kısa sürede hapı yapmaya başlamak istiyordu.
Erthyo bir dağ dizisine geldiğinde sonunda durdu.
Bu dağ dizisi Kapalı Canavar Alanı olarak biliniyordu. Bu dağ dizisindeki tüm canlılar kendilerini belirli bir mağaraya kapatmışlardı ve genelde dışarı çıkmazlardı. Bundan dolayı iç çatışmada olmazdı. Her canlı hiyerarşiye göre kendi mağaralarında huzur içinde yaşardı.
Ancak bir dış saldırı olduğu anda hepsi birleşir ve işgalciyi öldürürdü.
Erthyo en küçüklerinden birine gitti ve sessizce içindeki canlıyı öldürdü. Kan kokusundan kurtuldu ve mağarayı kendine sahiplendi.
Mağara bir kırkayak türünün eviydi, bu tür evlerini yerin altına yapmalarıyla bilindiği için mağaranın altında delikler vardı. Erthyo deliklerde dahil tüm alanı kazdı ve kendine büyük bir arazi açtı.
''Burası yeterli bir alan sağlar bana.'' Tatmin olmuş bir halde kafasını salladı. Ardından Qian'a seslendi.
''Qian gelebilmen mümkün mü?''
''Tabii.'' Qian mızraktan çıktı ve önünde belirdi. Ne isteyeceğini biliyormuş gibi elindeki depolama yüzüğünden hap ocağını çıkardı ve yere koydu.
''Özel bir alevin var mı?'' En önemli olanlardan birisi buydu. Eğer yoksa başka bir dış yardım gerekiyordu.
''Öz Ejderha Alevim var.'' Qian herhangi bir gurur belirtisi göstermeden söyledi. Ancak sözleri Erthyo'yu etkilemişti. Bu çok özel bir alevdi, en saf Ejderha soyuna sahip Ejderhalar bile bu ateşi rüyalarında arzulayabilirlerdi.
''Seni küçük kız, böyle bir kozun olduğunu daha önce söyleseydin ya.'' Erthyo Qian'ın yanaklarını sıktı ve şakadan azarladı. Ancak ona başka sırlarını sormadı.
Qian bir şey söylemek istedi ancak doğru yerin burası olmadığını biliyordu. Bu yüzden ağzını açmadı, yere oturdu.
''Kocacım sormak istediğim bir şey var.'' Qian bir süredir aklına takılan soruyu sormak için öne çıktı.
''Nedir?'' Erthyo ne soracağını bilse de sormasını istedi.
''Bugün bir sürü şey yaşadık ancak anlamadığım bir şey var. Neden güneş ve Ayı aldın?''
Qian Erthyo'nun cevaplamasını beklerken başka birkaç ses daha duydu.
''Evet, Neden aldın?''
Dört ses aynı anda sormuştu ancak dördünün de farklı bir tonu vardı. Birisi haşmet ve kudret içeren bir hükümdar gibiydi, diğeri dünyayı umursamayan evrenden bağımsız umursamaz bir sesti, birinin ölüm gibi bir sesi vardı, kalbe işleyen soğuk ve keskindi. Sonuncusu ise bunun yanında çocuk gibi kalıyordu ancak insanları rahatlatan bilge ve rahatlatıcı bir sesi vardı.
Qian sözleri duyduğunda ortamda dört kişi belirdi. Bunlar Antik Hükümdar, On Sekiz Kuyruklu Göksel Tilki, Yeraltı Diyarı Yılanı ve Dünya Ağacıydı.
İçindeki Kahverengi Kaos Ejderhası soyu korkudan titremeye başladı. İçinden gelen korku bu üç kişinin, Dünya Ağacı hariç, kendini öldürmesi için saldırmasına bile ihtiyacı olmadığını söylüyordu. Ayrıca içindeki her bir hücre eğer saygısızlık yaparsa en kötü acıları çekeceğini söylüyordu. Yüzü solarken bedeni kontrolsüzce titredi.
''Hey onu korkutmayın.'' Erthyo'nun bu kadar güçlü kişilere karşı bile herhangi bir korku sergilemeden konuştu. Sanki her gün yaptığı bir konuşmayı yapıyormuş gibiydi. Bu Qian'ı derinden etkiledi.
''Che...'' Antik Hükümdar dilini tıklattı ve aurasını geri çekti. Göksel Tilki umursamazca bir bakış attı ve aurası anında yok oldu. Yeraltı Yılanının aurası hiç varolmamış gibi silindi. Ortamda tek Liss'in rahatlatıcı aurası vardı.
Kimse bu auradan rahatsız olmadığı için kalmasında bir sıkıntı yoktu. Bunun yerine Erthyo Liss'den özellikle aurasını yaymasını istedi bu sayede ilerleyen zamanlarda zihni daha rahat olacaktı.
''Her neyse söyle artık bana neden o güneş ve ayı aldın.'' Antik Hükümdar olduğu yere oturdu ve Erthyo'ya bakmaya başladı.
''Tamam, Tamam ısrar ettiğinize göre söyleyeceğim.'' Erthyo derin bir nefes aldı ve açıklamaya başladı.
''Bildiğiniz gibi istesem bile Ay Oluşumu Hapı yapmak benim için imkânsız. Bunun sebebi herhangi bir destekleyici tekniğe sahip olmamam ve hap yapımı deneyimine sahip olmamam. Zihnimi içinde varsa bile bunu kullanmam için çok zaman gerekecek ve emek vermem gerekiyor bu yüzden bu benim için imkânsız.''
''Hadi diyelim ki teknik kısmı çıkarılabilir. Eğer yeterli mana harcanırsa sonunda Ay Oluşumu seviyesine ulaşabilecek bir hap yapmam mümkün ancak yeni bir sorun ortaya çıkıyor. Ben de mana yok, içimdeki mühür yüzünden manayla iletişim kuramıyorum ve nasıl yapacağımı da bilmiyorum, şimdilik.''
''Mana sıkıntısını çözdüm diyelim. Yerine yeni bir sorun geliyor, hapı kendim yapmam gerek. Ancak ben Ay Oluşumu hapının yapmanın nasıl bir his olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden nasıl çabalarsam çabalayayım o hissi almadıkça bir Ay Oluşumu hapı yapamam.''
''Doğru.'' Ortamdaki herkes kafasını salladı. Erthyo'nun söyledikleri makul şeylerdi ve yolundaki en büyük engellerdi. Özellikle his kısmı, bir kişi herhangi bir teknikte başarma hissini yaşayamazsa ya da daha önce hissetmezse nasıl olacağını bilemeyecekti. Erthyo gibi hap deneyiminden yoksun biri için bu daha büyük bir engeldi.
Ancak bu hâlâ neden Ay ve Güneşi aldığını açıklamıyordu.
''Neredeyse umutsuzluğa düştüğüm kısımda o, Kar Tavşanı ile karşılaştım. Biraz incelemenin sonunda onun sürtünmeden, yer çekiminden ve baskıdan etkilenmeden büyük hızlara ulaşabiliyor, bu diğer canlılar için oi Kar bir şey. Tüm canlılar yer çekimi, sürtünme ve baskıyı hisseder ve hissetmek zorunda. Dünyanın normu bu.'' Erthyo'nun gözleri Kar Tavşanını hatırlarken parıldadı. Eğer bir kar tavşanı daha bulursa bazı gizemleri inceleyebilirdi.
'' Ancak Kar tavşanı bu normu yıkıyor. Ayrıyeten bu baskıları kendi hızına çevirmek için kullanıyor. Bir bakıma normları yıkmak için normları kullanıyor. Bu da bana bir ilham verdi.'' Erthyo, Qiandan elindeki en yüksek seviyeli Ay Oluşumu Hapını istedi. Ve onu diğerlerine gösterdi.
''8. Seviye olan bu Ay Oluşumu hapı. Bir Yıldız gibi parlıyor, güneş kadar parlak olmasına biraz daha var. Qian'dan duyduğuma göre Ay Oluşumu zirvesindeki bir hap neredeyse güneş kadar parlak olmalıymış. O zaman Yarım- Ay Kırılımı seviyesindeki bir hap ne kadar parlak olmalı?'' Sonunda bir şeyler anlayan Antik Hükümdar ve diğer iki soyun gözleri parladı. Göksel Tilkinin umursamaz gözleri bile büyük bir ilgiyle parladı.
''Güneş kadar.'' Antik Hükümdar cevapladı.
''Evet, güneş kadar. Ortadaki ay ise...'' Erthyo parlak ayı gösterirken konuşmasını bitirmemişti. Yeraltı Yılanı anında cevapladı.
''Kanlı Ay. Hahaha! Cidden ilginçsin çocuk, cidden çok ilginç. Bunu görmek için can atıyorum. Hadi hemen başla.'' İlgisi tamamen uyanmıştı. Erthyo'nun tüm planlarını düşündükçe sonucu görmek istiyordu. Milyonlarca yıldır kıpırdamayan kalbi kıpırdadı, içinde büyük bir beklenti filizlendi.
''Kanlı Ayı, Hapın üzerindeki ayı temsil ediyor. Güneş ise parlaklık için hapın içinde olacak. Güzel bir fikir.'' Üç soy bunu hiç garipsemedi, onlar yasaların ne kadar uçsuz bucaksız, evrenin ne kadar büyük olabileceğini deneyimlemiş kişilerdi. O kadar uzun yaşamışlardı ki her türlü şey görmüşlerdi. Erthyo'nun fikrini ilk defa görecek olsalar bile beklenti içine girmişlerdi.
''Zamanında ayı ve güneşi kullanarak bir hap yapan birini görmüştüm ve hâlâ yapanlar var. Ancak onların kullandığı ay ve güneş hapın içeriklerinden iki tanesi, senin yaptığın gibi hap yapımının temellerini değiştiren şeyler değillerdi. Sonucunun başarılı olmasını ve neye dönüşeceğini görmek istiyorum.'' Antik Hükümdar konuşurken elini salladı. Arkasındaki hava ve uzay değişti ve birkaç sayıya dönüştü.
24:00:00 yazıyordu.
''Şu andan itibaren 24 saatin var. Hap yapımına başla!''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..