Kahraman Katili!
Bu iki kelime şu sıralar duyanları korku içinde bırakıyordu. Kişiler bunu bir tabu olarak kabul ediyor ve asla söz etmiyorlardı, söz edenler ise aşırı gizli ve sessiz konuşmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Bunun sebebi konuşanın başına çok kötü şeyler gelebileceğiydi. İlk olarak tüm krallıklar bu adam hakkında konuşmayı ve bahsetmeyi yasaklamıştı, eğer herhangi biri konuşurken yakalanır ya da ihbar edilirse anında idam ediliyordu. Birkaç örneği de vardı.
Bunun dışında bazı batıl inançlarda vardı. Eğer Kahraman Katilinden bahsederken onun hakkında kötü konuşursan senin için gelecekti. Veya Kahraman Katilinden bahsetmek Kahramanlara karşı gelmek demekti ve bu da onları destekleyen İmparatorlar tarafından kara listeye alınmana neden olurdu. Bundan sonraki hayatında güçsüz ve aşırı şanssız bir hayat yaşayacaktın.
Onun hakkında konuşursan lanetlenirsin, ondan bahsedersen idam edilirsin. Bu da insanların Kahraman Katiline karşı büyük bir korku bulundurmasına yol açtı.
Kimse başlarda nereden çıktığını bilmiyordu. Bir anda ortaya çıkmış ve hakkında bilgiler yangın gibi yayılmaya başlamıştı.
Bunu fırsat bilen haberciler ve yayın organları hemen araştırma yapmaya başlamışlardı ve sonucunda bir sürü bilgi bulmuşlardı.
Kahraman Katili geçen yıllarda Tüm Krallıkların ortak projesi olan, 2. Dünya Ele Geçirme etkinliği için gidilen dünyadan bir yerliydi. Şu anki tek düzgün kahraman olan Kılıç Krallığı Kahramanı Solver ile aynı yerden gelmişti.
Başlangıçta Solverla kavga etmişler ve şaşırtıcı bir şekilde kazanmıştı. Bundan sonra kahraman sınavlarında Kılıç İmparatorunun kutsamasını kazanmayı başarmıştı.
Herkes onun kahraman olacağını düşünüyordu fakat olamamıştı, doğal olarak herkes ondan vazgeçmiş ve Solver'a odaklanmıştı. Kahraman Katili ise bu fırsatla Pylos Yükseliş Akademisine girmek için Tüccar Krallığına yolculuk yapmıştı.
Buradayken Prenseslerden birini kurtarmış, Pylos Yükseliş Akademisinin giriş sınavlarında bir grup holiganı yenmişti. Buraya kadar her şey iyiydi, eğer iyi bir insan olsaydı aslında kalabalığın hayranlığını kazanacak ve kendine ün yapabilecekti.
Ancak giriş sınavında tüm kahramanları ezici bir şekilde yenmiş ve çoğunu birkaç haftalığına yatakta kalacak şekilde yaralamıştı. Bunlar İkincil Kahramanlar olsalar da bunu yapması insanların gözünde kötü karakter olarak görülmesine neden olmuştu.
Ancak korku bundan sonra başlıyordu.
Akademiye girdiği ilk ayın sonlarında akademiden çıktı. Bunun sebebi ise kendisinin Sapkın Irkın üyesi olmasıydı. Ayrıca ayın sonunda bir ülkenin tüm kahramanlarını tek başına imha etti. Onunda ağır yaralandığını söyleyenler vardı fakat bu gerçeği değiştirmiyordu.
Bunun ardından bir kez daha ortaya çıktı ve Ruhlar Diyarına girerek kendine Usta seviyesine girmek için bir Ruh ortağı seçti. Bu sırada kahramanlar ve prensesler tarafından ırkı öğrenildiği için imha edildi.
Herkes onun öldüğünü düşünürken, bu sefer Ay Zindanında 200. Kat baskınında ortaya çıktı ve intikamını alıp, tüm prenses ve kahramanları esir aldı.
Bunu yaptığında tüm ülkelerde kaos hâkim olmaya başladı. Yedek kahramanlar olsa da Kahraman Katilinin esir aldığı kahramanlar asıl dayanak noktalarıydı ve en güçlü ve en popüler kahramanlardı.
Onların kaçırılması ülkeleri kaosa sürüklemişti, Sapkın Akınını yaklaşması da bu kaosu neredeyse isyana çevirmişti. Zorlu baskılar ve sokağa çıkma yasakları gibi yaptırımlar sayesinde bu kaos bastırılabilse de her an ortaya çıkabilecek bir isyan kapıdaydı.
Bunu isyanı önlemek için Krallıkların liderleri kahramanların koordinatlarını hesaplayıp, bir ışınlanma geçidiyle anlaşma yapmak için gittiler.
Ancak geldiklerinde çok sefil durumdalardı. Tüm prensesler ve kahramanlar çok güçlü bir zehir ile zehirlenmişlerdi ve anında iyileşmek için bakıma alındılar. Ayrıca Kahraman Wiar, en parlak kahraman geri gelmemişti.
Bir açıklama yapmamışlardı. Ancak bazı gizli kişiler Wiar'ın geri getirilmediği, öldürüldüğü bilgisini sızdırmıştı. Başta kimse buna inanmamıştı fakat Krallıklardaki üstler, prenses ve kahramanları kurtarmakla o kadar meşguldü ki bu bilgileri yalanlamaya zaman ayırmamışlardı.
Bu içlerindeki korku tohumunun kök salmasına ve büyümesine neden olmuştu. Korktukları kişi giderek büyüyor ve geçemeyecekleri bir dağ haline geliyordu, bu insanlar ise o dağın ne zaman üzerlerine taşlar yağdıracağını düşünüp korku içinde titriyorlardı.
Bu da son değildi. Söylenene göre Kahraman Katili iki ay önce Pylos Kıtasının en tehlikeli ormanında ortaya çıkmıştı. Çoğu okul, tarikat, aile onu avlamak için harekete geçmişti.
Bu insanların içindeki korkuyu bastırırken, dağın arkasındaki güneşi görebilmelerini sağlamıştı.
Ancak bu güneş iki ay sonra tekrar karanlığa gömülmüş ve dağ tüm gökyüzünü kaplayarak onları korkunun soğuk kollarına bırakmıştı. Çünkü alınan son habere göre tüm gönderilen kişilerin çoğu imha edilmişti.
Burada birkaç yüz BüyükUsta ve birkaç on Bilgeden söz ediyorduk. Bunun imkânsız olması gerekirken Kahraman Katili bunu başarmıştı.
Kahraman Katilini avlamaya giden tüm okullar, aileler, klanlar ve suikastçı grupları kış uykusuna yatmış ve iyileşmek için kapanmışlardı. Bu hareketleri temellerini bile sarsmıştı.
Bu son bilgiler isyana sebep olabilecek şeylerdi. Kahraman Katilinin ne zaman bu krallıklar geleceği ve katliam yapacağı belli değildi ve onun gazabından korkan krallıklarda isyan çıkması için son bir adım gerekiyordu.
Fakat bu adım Turnuva sayesinde asla atılamamıştı. Ülkelerin üst kesimleri ve yöneticileri rahat bir nefes alırken, ellerindeki tüm kozları bu turnuvaya yatırmaya ve üst sıralarda yer alarak halkın moralini düzeltmeyi amaçlıyorlardı.
***
Erthyo ve Qian kalabalıkların arasından geçerken ve ortadaki turnuva alanına giderken tüm insanlar ikiliye bakıyorlardı. Onu gören çoğu çocuk ve kadın çığlık atarak kaçarken, geri kalan insanlar önünde durmaya cüret edemiyor, anında yol veriyorlardı.
Tabii ona hayranlıkla bakan insanlar da vardı. Bu insanlar onun boyun eğmez havasına, her zaman dünyaya karşı çıkmasına ve istediğini yaparken giderek daha ünlü olmasına hayran kalmışlardı. Kim böyle olmak istemezdi? Kim tüm krallıklar onu hedeflerken kibirle ve boyun eğmez şekilde böyle yürümek istemezdi?
Kim onun gibi tarihe ismini yazdırmak istemezdi?
''Çok ünlü gibisin.'' Qian kıkırdadı.
''Buna ün diyebilir misin?'' Elleri arkasında yürürken etrafa baktı. Onunla göz göze gelen herkes kafasını yere indirirken korkutan titremeye başladı. Bayılanlar bile vardı.
''Gerçek bir İmparator gibi görünüyorsun.''
''Gerçekten mi?'' Erthyo bir imparatorun böyle bir görüntüsü olabileceğini düşünmüyordu.
''Evet. İmparator insanların arasında gezerken kimse onunla göz göze gelmek istemez. Senin aksine bulunduğu konum yüzünden ancak bu yine de sonucu değiştirmiyor. Ayrıca ondan makamı ve gücü yüzünden korkarlar ve kimse onun yolunu kesmeye cüret edemez ve ona yol verir. Birçok bakıma bir İmparatorla benzer yönleriniz var.''
Erthyo sözlerini düşününce gerçekten benzer olduğunu düşündü. Ancak onun İmparator olma niyeti yoktu. Çok fazla baskı ve kısıtlama vardı ve onun gibi özgür yaşamayı seven biri için şu anki yaşamı daha iyi bir seçimdi.
Qian'da bunu biliyor ve onu zorlamak istemiyor. Sadece kocasını için en iyi şeyi istiyor fakat onu boğabilecek bir konumda bulundurmak sadece onu mutsuz eder.
Bu yüzden Erthyo'nun parlamasına yol açabilecek şeyleri onun için isterken, onunla birlikte özgür ve rahat bir hayat yaşamak istiyor.
Bir bakıma Erthyo ile aynı şeyleri istiyordu faka farkında değil.
İkili kalabalığın bakışları arasında, kayıtsızca yürüyerek turnuva alanına yürüdüler.
Turnuvanın olacağı kolezyum benzeri yere geldiklerinde buranın aşırı orantısız ve garip olduğunu gördüler. Oturulacak yerleri tutacak hiçbir şey yoktu, sanki havaya inşa edilmiş gibiydi. Oturma alanları, araziden çıkıntı yapmış ve uzamış gibi dört bir yana uzuyordu.
''Bunları tutan büyü yok olursa ne yapacaklar?'' Düşündü.
Ancak fazla takılmamaya karar verdi. Bu onu ilgilendirmiyordu.
Qian'ın elini tutarken alana giriş yaptı. Girerken, girişin yanındaki titreyen korumalara elindeki iki tokeni gösterdi. Korumalar tokeni görünce onu durdurabilecek herhangi bir şey yapmaktan mahrum kaldılar, önünü kesmeyerek sanki onu görmemiş gibi geçmesine izin verdiler.
Erthyo bir süre siyah yoldan yürüdükten sonra alanın içini görebildi.
Burada çoktan insanlar toplanmaya başlamıştı. Turnuva alanında çeşit çeşit, tekli ve çoklu insanlar etrafa serpilmişti. Bazıları antrenman yaparken, bazıları sadece dinleniyor, bazıları son rötuşları geçerken, bazıları ise streslerini gidermeye çalışıyordu. Çeşit çeşit tepki ve hal durumu vardı.
Bunun dışında seyircilerde birikmeye başlamıştı. Oturmakta tereddüt eden ya da korkanlar vardı, ki bu normal bir tepkiydi sonuçta uçan bir alanın üstünde oturmak o kadar kolay değildi. Ancak korkusuzca oturan ve etrafa bakanlar, hatta başkalarına yarışmacıları göstererek hava atan kişiler bile vardı.
Erthyo ve Qian alana girince başta pek bir ses olmadı. Fakat bir kişi Erthyo'nun kim olduğunu fark edince bağırdı.
''Kırmızı saç ve kırmızı göz, yakışıklı bir surat ve belirgin duruş... Bu Kahraman Katili değil mi??!!!''
''Ne? Kahraman Katili mi?''
Alanda sesler yükselirken tüm gözler Erthyo'ya döndü. Çoğu korku doluydu fakat aralarında merak ve rekabet gibi ayrı duygular taşıyanlarda vardı, bazıları ise öldürme niyeti taşıyordu.
Ancak Erthyo bunu umursamadı. Alanın bir kenarına geçti ve Qian ile oturdu.
''Bu gerçekten o. Neden burada? Avlanmaktan korkmuyor mu? Burası iki ırkın yaptığı turnuva alanı olsa da ilk 3 turda ölüm çok doğaldır ve kimse buna karışamaz. Eğer Krallıklar tarafından hedeflenirse ölmesi çok doğal.''
''Düşün. O Kahraman Katili, tüm krallıklardaki en güçlü gençleri yenmiş kişi, ayrıca son zamanlarda onun hakkındaki söylentilerden çoktan Bilge Seviyeli kişilerle savaşabilecek kadar gücü olduğunu biliyoruz. Böyle biri neden korksun ki?''
''Bence de korkmasına gerek yok. Eğer korkak biri olsaydı bu kadar krallığı karşısına almazdı. Ancak bu ölmeyeceği anlamına da gelmiyor. Sonuçta turnuvada sadece genç nesil yarışmayacak, yaşlı nesil ya da gizli uzmanlarda burada olacak. Eğer onlar tarafından menfaat uğruna hedef alınırlarsa şaşırtıcı olmaz.''
''Sonuç ne olursa olsun, bu turnuva gelmeye değdi.''
Erthyo bir süre seyircileri dinledi. Hepsinin kendi hakkında konuştuğunu duyunca ilgisi kayboldu ve kendini işine vermeye karar verdi.
Bir süredir bunun üstünde düşünüyordu. Aslında hapı aldığından ve Qian fark edesiye kadar.
Manasını harekete geçirdi ve bedeninde dolaştırdı. Bunu yapınca sırtı ısınmaya başladı, bir süre sonunda neredeyse giydiği kıyafeti yakacak kadar ısınmıştı. Ancak tersine göğsü eksi derecelere düştü ve giysinin içinde buz kristalleri oluşmaya başladı.
Kişi dikkatli bakarsa sırtında giderek parlamaya başlayan bir güneş, göğsünde de kanlı bir ay dövmesi görebilirdi. Erthyo manasını geri tuttuğu için tam olarak kendilerini gösteremiyorlardı.
Ayrıca bunlar kemiklerinden birleştiren, çok ince mor iplikler vardı. Kıldan daha ince olan bu iplikler kemikleri ve meridyen hatlarından başlayarak Güneş ve Kanlı Ayı sanki bir yörünge içindeymiş gibi birbirine bağlıyordu.
Yakından incelendiğinde ise Kanlı Ayın hareket ettiği görülüyordu.
Erthyo bu fenomeni hapı aldıktan bir gün sonra fark etmişti. O sırada banyo yapıyordu ve Qian bunu görmüş ve ona söylemişti. Başta ikili telaşlansa da, bir süre araştırma yaptıktan sonra bu iki dövmenin hiçbir tehlike teşkil etmediğini fark etmişlerdi.
Birkaç günlük araştırmanın sonucunda pek bir tepki görememişlerdi. Tek farkı, bu üç gün içinde iki dövmenin gerçek ay ve güneş yörüngesini takip etmesiydi. Kanlı Ay, Ay ne zaman göğe çıksa farklı şekillerde duruyordu.
Bazen koltuk altı kısmında, bazen göğsündeydi, yeri değişmesine rağmen asla belirli bir yörüngeden çıkmıyordu. Ayrıca güneşle aynı hizaya geldiğinde, güneş tutulması olabileceğini düşünmüşlerdi fakat öyle bir şey olmamıştı. Sadece geçip gitmişti.
Bir süre gözlemlemelerine rağmen hiçbir şey bulamamışlardı. Erthyo Sapkın ve Göksel elementi kullanamadığı için başka bir testte yapamamışlardı.
Ancak bu hiçbir tepki olmadığı anlamına gelmiyordu.
Eğer Erthyo manasını bu iki dövmeye gönderirse sırtı ısınmaya, göğsü ise üşümeye başlıyordu. Ne kadar mana yollarsa o kadar etki gözüküyordu.
İkili neler olabileceğini bilmediği için daha fazla gitmeye cüret edememişti. Ayrıca ortam düşman kaynıyordu. Böyle bir ortamda deney yapmak ölümcüldü.
Ancak artık öyle değildi. Etrafı hala düşmanlarla kaplı olsa ve gözetlense de kimse ona pervasızca atılamazdı. Bunun sebebi iki tarafın onu gizliden korumasıydı.
Sonutça kim onun gibi BüyükUsta seviyesindeyken Bilge seviyelerini öldüren birini bırakmak isterdi ki? Daha taraf belirtmemiş olan o, iki taraf için altın yumurtlayan tavuk gibiydi. Hiç kimse böyle birini bırakmak istemezdi.
İşte bu yüzden bu kadar rahat bir şekilde deney yapabiliyordu.
Erthyo manasını yönlendirmeye devam etti. Mana iki dövmede arttıkça, dövmeler daha parlak hale geldi ve yaydığı zıt ısılar giderek arttı ve azaldı. (+, -)
Dikkatlice gözlemlerken sonunda bir şey fark etti.
Sanki belirli bir şeyi dolduruyormuş gibiydi. Bir baraj ya da kap, ne olduğu fark etmeksizin, gönderdiği mana emiliyor ve birikiyordu. Sırtında ve göğsünde yüklü miktarda mana hissedebiliyordu.
Mana giderek artıyor ve bir doygunluk hissi bedenine yayılıyordu. Normal yemek yemekten dolayı doygunluk hissinden farklı olarak, göğsünde ve sırtında birer top varmış ve bunlar giderek dolarken, o bunu hissedebiliyormuş gibiydi. Ne kadar dolu olduğunu bilmiyordu fakat giderek dolduğunu bilebiliyordu.
''Dolunca ne olacak?'' Bunu merak ediyordu ancak deneme niyeti yoktu.
Erthyo düşüncelere dalmışken zaman hızlıca geçti ve ön eleme zamanı geldi.
Zoeden aldığı bilgilere göre turnuva başlamadan önce ilk elemeler olacaktı. Böylelikle katılanların yarısı elenecek ve daha hızlı bir eleme sistemi olacaktı.
Zoe ve Küçükler Birliğinin, ayrıca tanınmış kişilerin buna katılmasına gerek yoktu. Onlar bugünü direkt pas geçerek yarınki asıl turnuva başlangıcına geçebilirlerdi. Böylelikle gereksiz yaralanma olmayacak, ayrıca özel ayrıcalıkları önceden göstererek kişileri taraf seçmeye cezbedeceklerdi.
Bir hakem geldi ve ortamda bulunan kişilere ön elemeleri anlatmaya başladı.
''Bildiğiniz gibi bugün yapacağımız şey turnuva değil sadece ön elemedir. Her kişi, bugün 5 maç yapacak. Eğer 5 maçın yarısından fazlasını kazanabilirseniz turnuvaya girmeye hak kazanacaksınız.''
''Turnuvanın aksine burada pek kural yok. Öldürmek, sakatlamak serbest. Seyircinin göz zevkini bozmayın yeterli. Eğer aşırıya kaçarsanız bizzat müdahale edeceğim.''
''Bunun dışında turnuva hakkında bir bilgi vereceğim. Hazine, gizli büyü parşömeni, büyü çemberi eklentili silahlar gibi şeyler turnuvada kullanılabilir. Ancak hap, aşırı mana küpü, Gizli Kalp Büyü Çemberi gibi dış etkenlerle gücünüzü arttıracak eklentiler kullanmak yasaktır. Kim olduğu fark etmeksizin, kullanıldığı bulunduğunda kişi diskalifiye edilecektir.''
''Bu kadar.''
Hakem gerindi ve yüzünde sıkkın bir ifade ile alandan ayrıldı. Tepkisi anlaşılabilirdi. Sonuçta buradaki insanların yarısını yarın göremeyecekti. Neden onlara karşı gereksiz yakınlık göstersin ki?
Adamın sözlerini duyunca alandaki toplanan insanların bir kısmı alanı terk etmeye başladı. Buraya ün kazanmak için gelmişlerdi, ölmek için değil.
İnsanlar alanı terk ederken, arkada kalanlar bunu anlayışla karşıladı. Kişinin canını düşünmesi korkaklık değil bilgelikti. Onlarda buna inanıyordu.
Fakat onlardan farklı olarak, tehlikeden doğan fırsatların olduğunu da biliyorlardı. Eğer buradan başarıyla çıkarlarsa, hiç olmazsa biraz ün kazanabilirler. Eğer turnuvada birkaç tur kazanabilirlerse büyük bir ün kazanacaklardı. Belki iki tarafa girmek için üstlerin gözüne bile girebilirlerdi.
Yukarıdaki yararları kazanmak için hayatlarını tehlikeye atmak iyi bir anlaşmaydı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..