37.Bölüm - Halpis Ailesinin Genç Efendisi

avatar
10004 35

Kara Büyücü - 37.Bölüm - Halpis Ailesinin Genç Efendisi


Selia az önce önlerinde gerçekleşen manzaraya inanamamıştı. Onların kesin öleceği bir durumu tek bir kişi baştan aşağı değiştirmişti. Hem de sadece birkaç dakikalık bir sürede!

Paul'e cevap vermeden önce bir süre onu süzdü. Karşısındaki adam oldukça genç duruyordu. Büyük ihtimalle 20'lerinde bile değildi ama az önce 16 suikastçiyi öldürmüş, bir kıdemli suikastçinin ise kolunu koparmıştı. Hem de sakince, kolay bir şeymiş gibi yapmıştı.

Paul bir süre Selia'nın konuşmasını bekledi. Kızın hala bir laf etmediğini görünce yeniden sordu.

"Artık bana Altın Güneş Şehri'nin yolunu söyler misin?"

Selia dalgınlığından ayrıldı ve cevap vermediğini fark etti. Daha sonra konuştu.

"Aslına bakarsanız Altın Güneş Şehri'ne doğru gidiyoruz. Neden bizimle gelmiyorsunuz?"

Paul Selia'yı duyunca mutlu oldu. Altın Güneş Şehri'nin ne kadar uzakta kaldığını bilmiyordu ve eğer fazla uzaktaysa oraya kadar koşmak istemiyordu. Gülümseyerek konuştu.

"Rahatsız olmayacaksanız elbette."

O sırada askerlerden bir ileri çıktı.

"Hanımefendi, arabaya tanımadığınız birini-"

"Kapa çeneni!"

Selia bir anda askere döndü ve bağırdı.

"Eğer hatırlıyorsan beni de sizi de kurtaran oydu. Kapa çeneni ve işini yapmaya devam et!"

Asker başını eğerek geri çekildi. Selia'nın dedikleri doğru olduğundan söyleyecek bir sözü de kalmamıştı.

Paul yavaşça arabaya yaklaştı. Selia'da arabaya yöneldi ve arabanın kapılarını tutan iki asker o sırada kapıları bıraktı.

Kapının arkasında dışarı çıkmak için kapıya vuran Pete kapının birden açıldığını görünce dışarı fırladı ve Selia'yı görünce hemen bacaklarına sarıldı.

"Selia Abla... Gidemezsin..."

Paul bir anda arabadan çıkan Pete yüzünden bir adım geriye atmıştı. Selia ise gülerek bacaklarına sarılmış olan Pete'in başını okşadı.

"Bir yere gitmiyorum Pete, bak, kurtarıldık."

O sırada arkasıın döndü ve Paul'ü gösterdi. Pete başını kaldırıp Paul'ü ve etrafta yatan suikastçi cesetlerini gördüğünde korkmadı. Aksine gözleri mutluluk ve minnetle parladı.

Selia'nın bacaklarını bıraktı ve Paul'ün önüne gidip ellerini birleştirdi.

"Bugünkü yardımınız için teşekkür ederim. Adınızı öğrenebilir miyim acaba?"

Paul ellerini birleştirdi ve gülümseyerek konuştu.

"Rica ederim. Ben Paul, Paul Veussia. Peki ya sizin adınız?"

Pete yeni hatırlamış gibi konuştu.

"Ah, benim adım Pete, Pete Halpis. O da..."

O sırada arkasında duran Selia'ya döndü. Selia Paul'e baktı ve gülümserken konuştu.

"Ben Selia Halpis. Tanıştığımıza memnun oldum Bay Paul."

Paul yavaşça başını salladı. Selia'da Pete'e döndü ve konuştu.

"Pete, aslına bakarsan Bay Paul'de Altın Güneş Şehri'ne gidiyormuş. Yani yol boyunca bize eşlik edecek. Fazla geç olmadan şehre varsak iyi olur. Hadi arabaya binelim."

Pete başını salladı ve arabanın içine doğru koşturdu. Selia arkasından gülerek arabaya bindi ve Paul'de ikisinin arkasından arabaya bindi.

İçeriye geçtikten sonra oturdu ve gözlerini kapadı. O sırada arabanın hareket ettiğini fark edebiliyordu.

Gözlerini kapattıktan sonra nefesleri derinleşmeye başladı ve kısa sürede Ruh Sarayı'na girdi.

Ruh Sarayı'nın ortasında durduktan sonra gözlerini kırmızı tahtta oturan Spadia'ya dikti. O sırada Spadia gözlerini açtı.

"Ne istiyorsun?"

Paul derin bir nefes aldıktan sonra konuştu.

"Az önceki savaşımdan dolayı gücümü biraz anlayabildim. Eğer kaçmasaydı o adamı yenebilirdim ve o zirve seviye bir savaşçıydı. Yüksek seviyeli bir büyücü'yle eşdeğer güce sahip."

Spadia başını salladı.

"Onu kolayca yenebildiğime göre zirve seviyeli bir büyücüyü de yenebiliyor olmam lazım. Başlangıç seviye bir büyü ustası ise... hayır, katmanlar arası fark çok büyük."

Spadia yine başını salladı.

"Eğer orta seviyedeyken zirve seviyeli bir büyücüyü yenebildiğimden yola çıkarsak, habistanrı çekirdeğinin oldukça güçlü olduğunu söyleyebilirim. Ama diğer çekirdeklerden farkı nedir?"

Spadia gülümsedi ve oturduğu yerde dikleşti.

"Normal mana çekirdekleri üçe ayrılır."

Bir parmağını kaldırdı.

"İlki Büyücü mana çekirdeğidir. Bu mana çekirdeği standart bir mana çekirdeğidir. Dünyadaki saf manayı çeker ve kendini bununla geliştirir. Eğer mana alev veya başka bir özellik taşıyorsa bu manayla kendini geliştiremez."

Paul başını salladı. O sırada Spadia ikinci parmağını kaldırdı.

"İkincisi Aziz mana çekirdeğidir. Bu mana çekirdeği nadir görülür. Dünyadaki saf mananın yanında özellikli manayı da kendini geliştirmek için kullanabilir ama gereken mana miktarı daha fazla olacaktır. Ayrıca hangi elementin manasını kullanabileceği kişinin bünyesine bağlıdır."

Daha sonra ise üçüncü parmağını kaldırdı.

"Üçüncüsü İmparator mana çekirdeğidir. Bu mana çekirdeği efsanevi bir şeydir. Saf mana ve özellikli mana dışında ışığın veya karanlığın alt elementlerinden biriyle kendini geliştirebilir. Hatta bu elementi kullanabilir ki ışık ve karanlık elementlerinin alt elementleri bile oldukça güçlüdür. Ama gereken mana miktarı Aziz mana çekirdeğinden bile fazla olacaktır. Bu çekirdek için genelde soydan gelen bir özellik gerekir."

Daha sonra diğer elindeki bir parmağını kaldırdı.

"Habistanrı mana çekirdeği bir istisnadır. Varolan her manayı kendini geliştirmek için kullanabilir ve ışık ve karanlık elementlerinin kendilerini bile kullanabilir. Gelişmesi için gereken mana miktarı muazzam olsa da bunun karşılığını gücünle alırsın. Ayrıca kendine özgü birkaç özelliği daha var. Bunları sonradan öğreneceksin."

Sonra ellerini bıraktı ve Paul'e bakarken konuştu.

"Sanırım anladın değil mi?"

Paul başını salladı. Daha sonra ise Ruh Sarayı'ndan ayrıldı. Yeniden dışarıyı hissetmeye başladığında ilk duyduğu şey Pete ve Selia'nın konuşmaları olmuştu.

"Pete, kaç kez diyeceğim, Fluia çiçeği ve Alfandia otunun arıtılmamış hali bile aşırı bir mana kaynağı. Bu ikisini Gargarot kanıyla birleştirmen gelişme için değil intihar için yapılacak bir ilacı oluşturur. O ilaç yasaklı ilaçları bile aşıyor."

Pete diretiyordu.

"Birden fazla hap olarak yapabilirim. Hem de mananın aşırı gücünü hafifletecek bir şey bulursam aynı güce sahip olur ama zarar vermez."

Selia iç çekti.

"Öyle bir şey bulabilirsen istediğini yapmakta özgürsün."

O sırada ikili Paul'ün gözlerini açtığını fark etmişti. Pete özür dilercesine konuştu.

"Üzgünüm Bay Paul, biz genelde simya hakkında konuşuyoruz. Biraz sıkıcı olabilir."

Selia'da hafifçe gülümsedi. O sırada Paul ikisinin dediklerini düşünüyordu ve zihninde araştırıyordu. Bir süre sonra konuştu.

"Saf Beyaz Tylvia'nın gözyaşları manayı sakinleştirme etkisi taşıyor. Bulması zor olabilir ama eğer bulup oranını da doğru ayarlarsan oldukça güçlü bir ilaç yapabilirsin."

Paul'ün sözlerinden sonra ikili bir süre şaşırdı. Daha sonra Selia kendi kendine mırıldandı.

"Saf Beyaz Tylvia, uçurum kenarlarında yaşayan B seviyeli Rüzgar canavarları. Gözyaşları... evet, doğru!"

Selia heyecanlı bir ifadeyle Pete'e döndü.

"Eğer Saf Beyaz Tylvia'nın gözyaşlarını bulabilirsek gerçekten de o ilaç tamamlanabilir."

Pete'in yüzü birden heyecanla doldu. Daha sonra Paul'e döndü ve gülerken konuştu.

"Bay... Hayır, Büyük Kardeş Paul! Çok teşekkür ederim!"

O sırada Selia'da Paul'e döndü.

"Simya konusunda da yetenekli olduğunuzu bilmiyordum."

Paul hafifçe güldü.

"Yalnızca materyallere aşinayım o kadar. İlaç yapımına gelince, hiç denemedim."

Pete hemen öne çıktı ve gururluca konuştu.

"Eğer bir ilaç arıtmaya ihtiyacın olursa beni bulabilirsin Büyük Kardeş! Yaşım küçük olsa da oldukça iyi bir simya bilgim vardır."

Selia güldü ve konuştu.

"Eğer ihtiyacınız olursa Pete'i veya beni bulabilirsiniz. Ben 6 yaşımdan beri simya öğreniyorum. Pete ise Halpis Ailesinin genç efendisi olarak yaşı küçük olsa da oldukça ağır eğitimlerden geçti. İyi bir simyacıdır."

Paul güldü ve başını salladı. O sırada ise içten içe biraz şaşırmıştı. Kurtardığı kişilerin yüksek seviyeli bir aileden olduklarını anlamıştı ama Altın Güneş Şehri'nin 4 büyük ailesinden Halpis Ailesi'nden olduklarını bilmiyordu. Hem de Pete, Halpis Ailesinin genç efendisiydi!

O şaşırmışken birden at arabası durdu sonra yeniden hareket etmeye başladı. Paul bunu fark ettikten sonra konuştu.

"Sanırım şehre girdik. Ben burada ayrılayım. Sizinle sonra görüşürüz."

At arabasının kapılarına hafifçe vurdu ve at arabası durdu. Arabadan indi ve ikiliye bakıp son kez gülümsedikten sonra hızlıca şehrin sokaklarına daldı.

O ayrıldıktan sonra at arabasının kapıları kapandı ve Selia'yla Pete yeniden yerlerine geçti. Selia gülüyordu.

"Hem simyada, hem büyüde hem de kılıç kullanımında oldukça iyi. Paul Veussia, bu ismi hatırlamam lazım."

Pete'in bir şey hatırlamış gibi mırldandı.

"Veussia... Ben bu adı bir yerden hatırlıyorum sanki."

Omzunu silkti ve bu konuyu sonraya bırakmaya karar verdi. Araba şehrin içinde ilerlerken aynı zamanda, şehirden uzaktaki bir dağın içine oyulmuş beyaz-gri bir salonda, tamamen siyah bir odada Yılandiş yerde diz çökmüştü ve hafifçe titriyordu.

"Yani, görev başarısız oldu."

Siyah maskeli bir adam yerde diz çökmüş Yılandiş'e bakıyordu. Elindeki parlak bıçağı tehditkar bir biçimde Yılandiş'e doğrulttu.

"Sen, sarı maskeli bir suikastçi böyle bir görevde başarısız oldun. Hatta adamlarını da kaybettin öyle mi!?"

Yılandiş titredi ama cevap vermeye cüret edemedi. Siyah maskeli adam yaklaştı ve ona doğru eğildi.

"Bir büyücüyle bile başa çıkamıyorsun ve kendini Hayalet Kılıç Salonu'ndan mı görüyorsun?"

O sırada bıçağın sapını bırakmış ve gövdesini kavramıştı.

"Yılandiş, Selia Halpis'i avlama görevin iptal edildi. Sana bir şans daha veriyorum. Altı ve Dört'ü yanına al ve çocuğu öldür, yoksa..."

O sırada kavradığı bıçağı sıktı ve bıçak parçalandı. Bıçağın parçaları yere düşerken Yılandiş hemen ayağa kalktı.

"Merhametiniz için teşekkür ederim! Hemen, hemen onu bulacağım!"

Anında odadan çıktı ve salonun çıkışına doğru fırladı. O sırada siyah maskeli adam da kendi kendine mırıldanıyordu.

"Planlarımın önüne geçmeye çalışan kimseyi bırakmayı planlamıyorum. Kim olduğun umrumda değil, öleceksin."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr