81.Bölüm - Aynı Çatı Altında

avatar
10020 35

Kara Büyücü - 81.Bölüm - Aynı Çatı Altında


"Hazır mısın velet?"

Yaşlı Klaus'un sorusunun üstüne Paul meditasyonu kesti ve gözlerini açtı. Yavaşça gülümserken başını salladı.

"Bu iyi, haydi gidelim!"

Paul, Jenne ve Teanor otelden çıkan ve kolezyuma doğru ilerleyen Yaşlı Klaus'u takip etmeye başladı. O sırada Yaşlı Klaus onlara sorular soruyordu.

"Teanor, sabre tekniğini geliştirmeyi başardın mı?"

"Evet, Yüce Ata."

Teanor yüzünde bir gülümsemeyle onayladı. Klaus memnun olmuş bir biçimde başını sallarken bir kez daha konuştu.

"Eğer iyi bir puan alabilirsen sana iyi bir sabre hediye edeceğim."

Teanor'un yüzündeki gülümseme iyice büyürken hemen eğildi.

"Yüce Ata'ya teşekkür ederim!"

Klaus bir kez daha başını salladı. Daha sonra ise arkasını dönmeden bir kez daha konuştu.

"Küçük kız, alev tekniğini daha hareketli bir şekle sokmanı söylemiştim. Yapabildin mi?"

Jenne gülümseyerek konuştu.

"Başardım Yüce Ata. Alevlerim eskisine göre %30 daha hızlı ve çevik."

"İyi! Eğer iyi bir puan alabilirsen sana bir Asil Alev Şahini yumurtası vereceğim!"

Jenne'nin yüzü heyecandan kızarırken aceleyle teşekkür etti. Asil Alev Şahini onun tekniğine yardım edebilecek bir canavardı. Bu onun için harika bir fırsattı.

O sırada Paul hafifçe öne çıktı.

"İhtiyar, beni es geçmeyeceksin değil mi?"

Yaşlı Klaus hafifçe somurttu.

"Sana en iyi iki tekniğimi verdim ben. Daha ne istiyorsun hırsız velet?"

Paul ellerini ovuştururken gülümsedi.

"Bana şu 'Yokoluşun Fırtınası'nı öğretmeye ne dersin?"

Paul kendi tekniklerini çalışırken bir şeyi fark etmişti. Kılıca bağlı olmayan bir tekniği yoktu. Teknikleri ya kılıçla uygulanıyordu ya da elementin gücünü değiştiriyordu. Bu yüzden Spadia'dan bir teknik istemişti ama Spadia aynı cümleleri tekrarlayıp durmuştu.

-Ben kılıcın habislorduydum. Savaşırken hep kılıcımı kullandım. Git kendin bul!-

Spadia kılıç konusunda oldukça bilgiliydi ancak uzak menzilli büyüler ve saldırılara hiç önem vermemişti. Elbette, Paul'e öğrettiği gibi birkaç bitirici saldırısı da vardı.

Yaşlı Klaus bir süre düşündü. Daha sonra ise başını sallayarak onayladı.

"İyi, sana 'Yokoluşun Fırtınası'nı öğreteceğim..."

Paul gülümsedi. Yaşlı Klaus ise konuşmaya devam etti.

"Yaşlı Kertenkele'nin Temsilcisini yendiğin sürece!"

Jenne ve Teanor yutkundu ve itiraz edercesine bağırmaya başladılar.

"Yüce Ata, Paul henüz 15 yaşında! Aralarında 5 yaş var!"

"Hem Paul sadece usta seviyenin başlangıcında! Abartmıyor musunuz!?"

Paul gülümsemesini bozmamıştı. Hatta biraz daha mutlu olmuştu.

Yaşlı Klaus'un bahsettiği 'Yaşlı Kertenkele' Yüce Ata Kılıç Ejderi'nin ta kendisiydi! Buradan yola çıkarak zaten kimi yenmesi gerektiğini biliyordu. Ne şans(!) ki, zaten Valer'ı öldürmeyi planlıyordu.

Jenne ve Teanor bir süre daha itiraz ettikten sonra geri çekildiler. Yüce Ata geri çekilecek gibi durmuyordu ve Paul'ün de bir sorunu yokmuş gibiydi.

Yaşlı Klaus bir kez daha konuştu.

"Şu küçük kediyi sınava sokmak istediğine emin misin?"

Paul başını salladı. Savaş kısmında yanında bir canavar bulundurmak serbestti ve Grim'in gücünü iyi biliyordu. Ona oldukça yardımcı olabilirdi.

Yaşlı Klaus Paul'ün onayladığını gördüğünde bir şey demeden ilerlemeye devam etti. Kısa bir süre sonra dörtlü kolezyumun girişine ulaştı.

Kolezyumun girişi diğer dört günün aksine bu sefer binlerce insanla doluydu. Savaş kısmı en önemli yarışmaydı ve aynı zamanda en fazla izleyici toplayan yarışma da buydu.

Dörtlü yarışmacı bölgesine ilerlerken Yaşlı Klaus konuşmaya başladı.

"Akademiden birkaç öğrenci ve kıdemli izlemeye geldiler. Ayrıca, diğer okullardan da izlemeye gelenler var. Her zamanki gibi çok izleyici olacak."

Yavaşça iç çektikten sonra konuşmaya devam etti.

"Küçük Piç Antonius bile geliyor. Ah, onun yüzünü düşündükçe ellerim kaşınıyor!"

Jenne ve Teanor yutkundu. Yaşlı Klaus'un bahsettiği "Küçük Piç Antonius" Valheia'nın şu anki kralından başkası değildi! Ülkedeki çoğu kişinin de bildiği gibi Yaşlı Klaus kraliyet ailesini sevmiyordu.

Paul sadece gülümsemekle yetindi. Yaşlı Klaus'un en azından turnuva süresince bir şey yapmayacağını biliyordu.

Bu sırada dörtlü yarışmacıların bekleyeceği salonun kapısına varmışlardı. Yaşlı Klaus arkasını döndü ve yavaşça konuştu.

"Buradan sonra asıl olay başlıyor. Hiçbirinize ölme izni vermiyorum! Ve ayrıca, savaş kısmında bireysel olarak yarışılsa da birbirinize rastlarsanız yardım etmekten çekinmeyin. Anladınız mı?"

"Anladık!"

Üçünün aynı anda bağırmasından memnun olan Yaşlı Klaus bir kez daha başını salladı ve izleyici bölümüne doğru ilerlemeye başladı. Jenne, Teanor ve Paul ise salonun kapısında bekleyen korumaya doğru ilerlediler. Boyunlarında duran künyeleri çıkarıp ona uzattılar.

Koruma üç künyeyi bir süre inceledikten sonra onları geri uzattı ve yavaşça konuştu.

"Size iyi şanslar diliyorum."

Koruma yana çekildiğinde üçlü anında içeriye ilerledi.

Yarışmacıların beklediği salon, beyaz taşlardan yapılmış büyük ve boş bir odaydı. Kare şeklindeki bu odanın çoğu yarışmacılarla doluydu. Bu yarışmacıların bazıları gruplar halinde konuşuyorlardı. Bazıları ise köşelerde tek başlarına duruyorlardı.

Paul bir süre içeriyi gözleriyle taradıktan sonra gözleri bir köşede durdu. Kalbindeki öfke hızla artarak aurasını bastıran ruhsal duvarı sarsmaya başladı.

Gözlerini diktiği 20 yaşlarındaki siyah saçlı adam, üzerine beyaz bir gömlek ve pantolon geçirmişti. Belinde kınında duran buz mavisi kabzalı bir sabre duruyordu. Elinin üzerinde ise siyah bir sabre dövmesi vardı.

Bu adam, Paul'ün bu yarışmaya katılmasının en büyük nedeniydi. Bu adam, Valer Guilla'ydı.

Paul nefes alışının hızlandığını fark ettiğinde zihnini sakinleştirmek için gözlerini kapadı. Şu an doğru zaman değildi. Harekete geçerse şansını kaçırabilirdi.

Bir köşeye doğru ilerleyen Jenne ve Teanor'u takip ederken son bir kez Valer'a göz attı ve bakışlarını anında geri çekti.

Valer, Paul'ün gözlerinin son kez ona döndüğü anda birden vücudu buz kesmiş gibi hissetmişti. Ölümün soğukluğu tüm vücudunu sarmış ve onu karşı koyamayacak bir durumda bırakmıştı. Kendine geldiğinde hemen etrafına bakındı ama anlık bir şey olduğu için geri takip edemedi.

Ancak endişelenmeden edemedi. Bu salonda ona böyle bir hissi yaşatabilecek olması onun için büyük bir tehlikeydi. Derin bir nefes aldı ve sol elindeki dövmeyi ovmaya başladı. Şeytani Gece Sabresi'ni kullanmak zorunda kalacakmış gibi hissediyordu.

Paul olduğu yerden bir süre etrafını inceledi. Kişilerin yaydıkları auralardan onların güçlerini anlayabiliyordu. Paul gibi aura saklayıcı bir teknik kullanan fazla kişi yoktu.

O sırada Jenne onun kolunu çekiştirdi ve gözleriyle birini işaret etti. Paul gözlerini onun işaret ettiği yere çevirdiğinde parlak yeşil saçlara ve gözlere sahip, soluk tenli bir genci gördü. Bu genç etrafına derin bir tehlike hissi yayıyordu.

Paul onun aurasının oldukça zehirli olduğunu fark ettiğinde onun Yüce Ata Zehirnefes'in Temsilcisi Salan Helis olduğunu anlamıştı. Bu adamı kendisi için bir tehlike olarak görmese de diğerleri için tehlikeli bir düşman olacağı belliydi. O sırada zihninde Spadia'nın mırıldandığını duydu.

"O velet gerçekten vücudunu Üstün Zehir Özü'yle kaynaştırmış. Normal biri onunla dövüşürse birkaç dakika içinde ölecektir."

Paul gözlerini kıstı. Salan denen bu adam onun için sıkıntı olmasa da Jenne ve Teanor 'normal' kişilerdi. Bu adamı da önden halletmesi iyi olacak gibi görünüyordu.

O sırada Teanor'un yutkunmasını duydu ve başını bir kez daha çevirdi.

Teanor'un baktığı yerde kıvrımlı vücuduna sımsıkı yapışan kırmızı bir elbise giymiş genç bir kız yanındaki biri ondan genç diğeri ise 20 yaşlarında gözüken iki adama bir şeyler anlatıyordu. Genç kızın saçları parlak kırmızı renkteyken gözleri turuncuydu. Belindeki iki kının biri beyaz biri ise siyah renkteydi. Aynı şekilde taşıdıkları kılıçların kabzaları da beyaz ve siyah renklerdeydi.

Paul gülümseyerek Teanor'un kulağına fısıldadı.

"'Savaş Meleği' aklını başından mı aldı yoksa?"

Teanor Paul'e döndü ve yavaşça onu ittirdi. "Savaş Meleği" Angela Delfrin, gerçekten çekici bir görüntüye sahip olsa da onun bir savaş manyağı olduğu neredeyse herkes tarafından bilinen bir şeydi.

O sırada Teanor Valer'ın olduğu köşeye bakmaya başladı. Valer onu fark edip bir anlığına bakışlarına karşılık verdi ancak sonraki anda gözlerini küçümseme kapladı. Gözlerini başka bir yere çevirdi.

Teanor bu olay yüzünden öfkelense de bir şey diyemezdi. Bir temsilci olmak kişiye kibirli olma hakkını veriyordu.

O sırada Paul yeniden gözlerini yarışmacıların arasında gezdirmiş ve diğerlerinin arasında epey öne çıkan bir figürü görmüştü. Bu adam yaklaşık iki metre yüksekliğindeydi ve oldukça kalıplı bir vücuda sahipti. Üzerindeki sarımsı kahverengi cübbe ona mütevazi bir görüntü katsa da sadece vücudunun büyüklüğü etrafındakileri korkutmaya yetiyordu.

"O 'Yürüyen Dağ' Darren Aiflan."

Jenne Paul'ün baktığı kişiyi görmüş ve açıklama gereği duymuştu. Paul başını salladıktan sonra ise Jenne yeniden kolunu kavradı ve ona bir başkasını gösterdi.

Gösterdiği kişi, kenarlarında altın işlemeler bulunan beyaz bir cübbe giymiş sarı saçlı ve sarı gözlü bir kızdı. Omzunda ufak sarı bir kuş bulunan bu kız yanındaki iki kızla konuşuyordu.

Bu kızın üzerinde oldukça fazla göz olduğu söylenebilirdi. 'Savaş Meleği'ninkinin aksine daha saf bir çekiciliği vardı ve bu çoğu erkeği cezbediyordu. Elbette, onun kim olduğunu bilen kişiler gözlerini hemen geri çekiyordu.

"O 'Yıldırım Perisi' Sophia Hilia. Şimdi bir bakınca, 'Peri' olarak çağrılmaya layıkmış gibi görünüyor."

Jenne lafının sonunu hafif bir kıskançlıkla söylemişti. Paul bunu görmezden geldi ve Sophia isimli bu kızın aurasını incelemeye çalıştı.

Aurasındaki yıkıcı gücü ve çarpıcı enerjiyi hissetse de auranın özünü hissedemiyordu. Bu kız aurasını gizlemeye yarayan bir hazine veya teknik kullanıyor gibi görünüyordu.

O sırada Sophia aurasını incelemeye çalışan Paul'ü hissetmiş ve ona dönmüştü. Yavaşça ellerini birleştirdi ve Paul'e selam verdi.

Paul ellerini birleştirip geri selam verdikten sonra gözlerini ondan aldı. Diğer rakiplerini de incelemek istiyordu.

Bir süre gözlerini etrafa gezdirdikten sonra bir köşede, etrafa hiçbir aura yaymayan bir adamı fark etti. Beyaz bir cübbe giymiş, kahverengi saçlara ve gözlere sahip bu adam etrafa bir aura yaymasa da Paul onun tam olarak bastıramadığı ruhsal gücünü hissetmişti. "Ruhçökerten" Rafael Silania kendini açığa çıkarmak istemiyor gibi görünüyordu.

Elbette, Paul de ona karışacak değildi. Rafael'in ruhsal gücü usta seviyesinin zirvesinde olsa bile Paul çok yönlü gelişim yapıyordu. Onu yenebileceğine inanıyordu.

Paul gözlerini etrafta çevirirken birden açılan kapıdan içeriye etrafına ölüm aurası yayan bir adam girdi. Siyah saçlı ve siyah gözlü olan bu adamın gözüken bir silahı yoktu ancak kendi başına etrafa yaydığı aura etrafındaki kişileri korkutmaya yetiyordu. Paul bu adamın "Kanlıbıçak" Hagen Elwara olduğunu fark anlamıştı.

Derin bir nefes aldı. Düşmanı, rakipleri ve kendisi... Hepsi o anda aynı çatı altındaydı!

--------------------

[YN]: Hadi bakalım başlıyoruz. Sizlere topluyu hazırlarken ki düşüncelerimi gösteren notlar bırakacağım.

(1/18)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr