Paul birden kırık künyeden fırlayan damlaları görünce hafifçe şaşırmıştı. Bir Temsilci olarak Kanlıbıçak'ın en az 10 damlası olacağını biliyordu ancak aslında bu kadar da fazla toplanmasını beklememişti.
Kanlıbıçak'ın künyesinde toplam 32 damla kan, 320 puan vardı! Kendi künyesini dışarıya akan damlaları çekmek için kullandıktan sonra künyesinin içinde 50 damla kan olduğunu fark etti. Yarışmayı kazanmak için gereken puanın dörtte birini toplamıştı.
Künyesini akan kanla doldurduktan sonra gözlerini Yıldırım Perisi'nin grubuna çevirdi. Onlar tüm dövüş boyunca burada kalmış ve izlemişlerdi.
"Eee, siz bana saldıracak mısınız?"
Onun sözlerini duyan kızıl saçlı kız titredi. Kendisinin ve arkadaşının birlikte yara bile veremediği kişiyi yenip hala savaşabilecek durumda olan biriyle elbette savaşmayacaktı.
Hatta, Yıldırım Perisi'nin bile savaşmaması gerektiğini düşünüyordu! Az önceki savaşta rahatça görmüştü. Bu adam bir savaş manyağıydı!
Bir savaş manyağı takati kaldığı sürece savaştan asla pes etmezdi. Elbette, Kara Büyücü'nün kolay kolay zor duruma düşeceğini de düşünmüyordu.
Endişeli gözlerle Yıldırım Perisi'ne döndü. Yıldırım Perisi bir süre Paul'e baktı. Daha sonra ise sakin bir biçimde başını hayır anlamında salladı.
"Normal bir durumda, güçlü biriyle dövüşmek bana deneyim kazandırır ancak konu sen olunca nedense rahatsız... Hayır, korkmuş hissediyorum. Seninle savaşırsam büyük ihtimalle kendi ölümüme koşmuş olurum."
Paul'ün yüzünde şaşırmış bir ifade belirdi. Yıldırım Perisi'nin bu kadar direkt bir biçimde konuşmasını beklemiyordu.
Ve bir saniye, onunla dövüşenler ölüme koşuyor gibi mi hissediyordu? O kadar acımasız değildi ya.
Bir süre daha üçlüye baktı ve Yıldırım Perisi dışındaki ikisinin bir kez daha titremesine neden oldu. Onlara göre, Yıldırım Perisi savaşmayı reddetse de Kara Büyücü puanları için onlarla savaşabilirdi. Yıldırım Perisi'nin aksine onlar için kayıp kesindi.
Ancak Paul başını sallayıp gülümsediğinde ikisi de derin bir nefes aldı. Görünüşe göre savaşmak zorunda kalmayacaklardı.
"Herhangi bir Temsilciyle karşılaştınız mı?"
Yıldırım Perisi bir süre düşündü. Daha sonra ise yavaşça cevapladı.
"Yürüyen Dağ'ı gördüm ancak savaşmadık."
Paul yavaşça başını salladı. Daha sonra ise konuşmaya devam etti.
"Sabre Kaplanı'nı hiç-"
Bu sırada birden sesi kesildi. Gözleri iyice açıldı ve öldürme isteğiyle parladı. Birden arkasına döndü ve kılıcının kabzasını sıkıca kavramaya başladı.
"Buldum seni."
Yıldırım Perisi ve diğerlerinin meraklı bakışları altında hızla ormana daldı ve gözden kayboldu.
O ormana gittiğinde Yıldırım Perisi derin bir nefes verdi. Bir savaş manyağıyla konuşmak hiç de kolay değildi. Söyleyeceği her şey karşı tarafın savaşma isteğini uyandırabilirdi.
Kara Büyücü'nün ilgisini çeken şeyin ne olduğunu bilmese de bunu öğrenmesi gerekmiyordu. Kara Büyücü'nün gittiği yolun tersine döndü ve hızla ilerlemeye başladı.
Bu sırada Paul hızla ormanın içinde ilerliyordu. Her adımda hızı daha da artıyor, her adımda kalbindeki öldürme isteği daha da güçleniyordu. Kan kırmızısı gözlerinde belirgin bir öfke vardı.
Bir buçuk yıl önce, ölüme gönderilmişti. Hemde en kötü biçimde, cesedi bile bulunamayacak bir şekilde. Ancak, ölümden kurtulmuştu. Kendini güçlendirmişti, ve şimdi intikam istiyordu!
Onu ölüme yollayan kişiyi öldürmek, ona acı çektirmek istiyordu. Sırf bunun için bir teknik bile öğrenmişti.
Ve şimdi, sonunda onu bulmuştu. Adımları yavaşlamaya başladığında, siyah tüylü, kırmızı gözlü bir kediyi gördü. Kedi yavaşça miyavladıktan sonra omzuna oturdu.
Paul ise ilerlemeye devam etti ve onu buldu.
Karşısında, beyaz gömleği ve pantolonu yer yer kanla lekelenmiş 20 yaşlarında bir genç duruyordu. Gencin elindeki buzul mavi kabzalı sabrenin bıçağının mavimsi gümüş rengi kan yüzünden neredeyse görünmüyordu.
Gencin siyah saçları karışıktı. Parlayan siyah gözleri Paul'e bakıyordu. Daha sonra yavaşça konuşmaya başladı.
"Gerçekten doğru hatırlıyormuşum. Şu küçük kedi seninmiş."
Bu sırada gözlerini Paul'ün omzunda oturan Grim'e çevirmişti. Daha sonra yavaşça gözlerini Paul'e geri çevirdi.
"Ekselanslarının karşısında yaptığın saygısızlığın bedelini ödeyeceksin."
Sağ elindeki sabreyi yavaşça kaldırdı ve Paul'e doğrulttu.
Valer, bu zamana kadar Binkılıç Sarayı'nda eğitilmiş ve Kraliyet Ailesine karşı kesin bir sadakat geliştirmişti. Kraliyet Ailesinin onuru, kendi ailesininkinden bile önemliydi!
Zaten yaklaşık yarım yıl önce yaşam tabletleri kırılan ailesinin ölümü üzerine araştırma yapmaması da bu yüzdendi. Çünkü turnuva yaklaşıyordu. Bir kez turnuva bittikten sonra ailesinin ölümünü araştırabilirdi.
Paul onun sözlerini duyunca yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu. Kılıcını kınından çekerken Grim'in omzundan kalkması için onu ittirdi.
Grim omzundan kalktığında Paul yeniden gözlerini Valer'ın üzerine çevirdi. Daha sonra elindeki sabreye baktı.
"Buz Kenarlı Sabre, seçimlerin hala aynı demek."
Valer'ın elindeki sabre, Abyss'e düşmeden önce Paul'e verdiğiyle aynıydı. Paul düşmesinin en büyük nedeni olan bu sabreyi elbette hatırlıyordu.
Ancak, Valer Paul'ü tanıyamadığından boş boş bakmakla yetindi. Neler olduğunu anlayamıyordu.
Bu sırada, Paul kılıcını kaldırdı ve Valer'a uzattı.
"Dövüşelim, Sabre Kaplanı."
Valer da sabresini kaldırarak cevap verdi. İkisi, bir süre diğerlerinin gözlerine baktılar.
Bu sırada, izleyen bölümünde de büyük bir heyecan vardı. İki Temsilci'nin savaşı zaten oldukça büyük bir olaydı. Elbette, bunlardan biri senenin en güçlüsü ve diğeri en acımasız olanı olunca izleyiciler iyice heyecanlanıyordu.
"Sence hangisi kazanır?"
"Bence Kara Büyücü'nün bir şansı var."
"Neden bahsediyorsun? Acımasız olsa da Sabre Kaplanı'nın gücü çok fazla. Hem aralarında beş yaş fark yok mu?"
Bu sırada, özel localardaki kişiler de heyecanlıydı.
Yaşlı Klaus'un yanında oturan Akademi Başkanı yavaşça sordu.
"Yüce Ata, Temsilciniz kazanabilecek mi?"
Yaşlı Klaus ufak bir kahkaha attıktan sonra konuştu.
"O veledin herhangi birine kaybedeceğini düşünmüyorum. Yaralanabilir, ancak ölmez. Ölmediği sürece her şekilde kazanır. Hehehe..."
Kralın locasında Kılıç Ejderi'nin yüzünde belirgin bir gülümseme oluşurken yavaşça konuşmaya başlamıştı.
"Ekselansları, biraz bekleyin. Size saygısızlık yapan şu velet birazdan ölecek. Valer'ın gücü kendi yaşıtları arasında bile ayrı bir seviyedeyken öyle bir veledin kazanmasının imkanı yok."
Zehirnefes de hızla başını salladı. Kara Büyücü'yü öldüren kendi öğrencisi olmasa da Yaşlı Kabus'un öğrencisinin ölmesi onun için yeterliydi.
Kral ikisine baktıktan sonra yavaşça başını salladı ve savaşı merakla izlemeye başladı. Bu sırada, neredeyse tüm izleyicilerin gözleri bu savaştaydı.
--------------------
[YN]: Şimdi, normal savaşlarda o kadar zorlanmışken Boss Fight'ı nasıl yazacağım ben?
(10/18)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..