250.Bölüm - Yılan İni

avatar
7480 34

Kara Büyücü - 250.Bölüm - Yılan İni


Paul’ün istediklerini duyan Abraham bir süre düşündükten sonra konuştu.

 

“Yolculuk tezgahına bakmalısın. Parasını verirsen sana bir sürücü de ayarlayacaklardır. Bak, şurada.”

 

Abraham bir tezgahı eliyle gösterirken konuşmaya devam ediyordu.

 

“Aldığın kıyafetlere de bakarsam kraliyet balosuna katılacağını anlıyorum. Eee, yalnız başına geldiğini söyleyemezsin değil mi?”

 

Abraham Paul’ün ülkede tanınmadığını ve bir asil olmadığını biliyordu. Bu nedenle gelebilmesi için bir leydinin onu davet etmiş olması gerekiyordu.

 

Paul yolculuk tezgahına dönüp ilerlemeden önce son bir kez konuştu.

 

“Merak etmeyin Bay Abraham. Onu siz de epey iyi tanıyorsunuz.”

 

Paul Abraham’ı düşünceli bir şekilde bırakıp tezgâha ilerlerken yüzüne yeniden bir gülümseme yerleştirmişti. Aslında, onun kızıyla birlikte baloya geldiğinde Abraham’ın göstereceği ifadeyi merak ediyordu.

 

Bu konu daha fazla kafa yormayı bırakırken tezgâha ulaşan Paul erkek tezgahtarla biraz konuşmuş ve gerekli eşyaları almıştı. Sürücünün ve atların bakımının parasını erkenden veren Paul Hazine Sarayından ayrılmış ve evine ilerlemeye başlamıştı.

 

Aldığı eşyalar kaliteli malzemelerden yapılmış olsalar da güçlü bir savaşçının veya büyücünün karşısında duramazlardı. Bu nedenle onları geliştirebildiği kadar geliştirmeliydi.

 

O evine ilerlerken bir anda yüksek tezahürat seslerini duymuş ve adımlarını yavaşlatırken seslerin geldiği bölgeye dönmüştü.

 

O bölge, Alean’daki az sayıdaki dövüşçülerin birbirleriyle veya canavarlarla direkt olarak para veya farklı hazineler için dövüştükleri bir savaş arenasıydı. Paul bu arenanın birkaç asil tarafından desteklendiğini ve genelde epey kanlı dövüşlere ev sahipliği yaptığını biliyordu.

 

Aynı zamanda, bu arena birçok asilin bahis yapmaktan hoşlandığı bir yerdi. Yalnızca para değil, sahip oldukları araziyi bahis olarak oynayan kişiler bile vardı.

 

Paul içeriden gelen devamlı “Öldür!” bağırışlarından içerideki bir savaşın henüz bittiğini ve kazananın rakibini öldürüp öldürmemeyi seçtiğini biliyordu. Birkaç saniye sonra, kazanan rakibini öldürmüş olacak ki tezahürat sesleri bir kez daha artmıştı.

 

Merakı uyanan Paul bir bakış atmak istese de başını hafifçe iki yana sallayarak evine ilerlemeye devam etti. Hazırlıklarını bitirmeden önce gereksiz bir aktiviteye karışmak istemiyordu.

 

O evine ilerlerken, ruh gücünün hafifçe titreştiğini hissetse de bir tepki vermemişti. Aslında, bunu bir süredir bekliyordu.

 

Veuria’nın suikastçıları bir kez daha onu takip ediyor gibi görünüyordu.

 

--

 

“Lanet… Eğer bu çocuk gerçekten de buradaysa ve böyle iyi yaşıyorsa o zaman bir ve diğerleri gerçekten…”

 

Daha önceden Paul’ü takip eden grubun bir parçası olan Dört numara Paul’ün uzaklaşan sırtına kanlanmış gözlerini dikerken birkaç küfür savurmuştu. O gün, bir ve diğerlerini bulamadıklarında ilk olarak çocuğu hâlâ takip ettiklerini düşünmüştü. Öldüklerini veya çocuğu öldürüp sahip olduklarıyla kaçtıklarını söyleyen birçok kişi dört numaranın sert bir yumruğuyla karşılaşmıştı.

 

Ancak Paul’ün bu kadar rahat ve iyi bir şekilde yaşadığını gören Dört numara artık istese de gerçeği reddedemeyeceğini biliyordu. Takım arkadaşları ölmüşlerdi. Öldürenin bu genç olup olmadığını bilmese de sinirini çıkarabileceği tek bir kişi olduğundan Dört kendisini daha fazla tutmak istemiyordu.

 

Ancak bir aptal değildi. Diğerlerinin bile ölümüne neden olan bir görevi kendi başına üstlenemezdi. Önce daha fazla destek almalıydı.

 

Gözlerini şehrin dışına diken dört bir süre düşündükten sonra kendi kendine mırıldandı.

 

“Eğer dört suikastçı seni yenemiyorsa o zaman daha fazla geliriz. Hmph!”

 

Dört hızla şehrin dışına çıkarken gözlerinde hâlâ belirgin bir öldürme arzusu vardı. Paul’ün evinin adresini çoktan aklına kazımıştı.

 

Paul onu izleyen kişinin ayrıldığını görünce hafifçe iç çekmiş ve biraz üzgün bir ifadeyle Dört numaranın arkasından bakmıştı.

 

“Yazık oldu. Direkt saldırmasını ummuştum. Bayadır kendi başıma bir suikastçı öldürmüyorum.”

 

Paul bir süre kendi kendine mırıldandıktan sonra başını iki yana sallamış ve yeniden evinin yolunu tutmuştu. Bu sefer etrafındaki birinin hareketlerini takip etmek zorunda olmadığından daha hızlı ilerleyebiliyordu.

 

Eve geldikten sonra hizmetçilere birkaç talimat verip yeniden odasına çekilen Paul kapıyı arkasından kilitlemiş ve aldığı kıyafetleri yere dizmişti.

 

Paul önce setin asasına bir bakış atsa da onu en son değiştirmeye karar vermişti. Asa süs olarak orada dursa da yeterli semboller ve yazıtlarla gerçek bir silah haline gelebilirdi.

 

Önce ayakkabıları eline alan Paul Kutsal Karanlık Düzen Çemberini açmış ve parmağını kesip bir miktar kanını çektikten sonra ayakkabılar ile kanı çembere yerleştirmişti.

 

İstediği sembollerin çoğunda kendi kanını kullanabileceğini bilen Paul aslında mutluydu. Gereksizce kaynak harcamak gibi bir sorunu olmuyordu. Kendi kanı aslında epey değerli bir kaynak sayılabilirdi ancak vücudunun iyileşme gücüyle birkaç dakikada o kadar kanı yeniden oluşturabiliyordu.

 

Ayakkabılardan başlayarak dikkatlice her kıyafeti düzenlemeye başlayan Paul her birine özel semboller çizmişti.

 

En sonunda asaya geldiğinde bir süre duraksayan Paul iyice düşünmeye karar vermişti. Eğer yeterince iyi sembolleri ve yazıtları seçebilirse asayı bir süs olmaktan çıkarıp gerçek bir silaha dönüştürebilirdi. Ancak bu silahın nasıl bir şey olması gerektiğinden emin değildi.

 

Mühürleme yazıtlarıyla asanın üzerindeki canavar çekirdeğine bir büyü mühürlemeyi düşünüyordu. Bu sayede kendi gücünü kullanması gerekmese de büyü kullanabilecekti ve çekirdek dayandığı sürece birden fazla kez bile mühürleyebilirdi.

 

Büyünün ne olması gerektiğini iyice düşünen Paul alan hasarı yerine bire bir dövüşte yardımcı olacak bir büyü seçmeye karar vermişti. Basit bir büyü olan Rüzgar Bıçağını çekirdeğin içine birkaç kez mühürleyip gerektiğinde kullanabilirdi.

 

Asayı çemberin ortasına koyarken yalnızca rüzgar bıçağı yerine diğer elementlerden de bir şeyler koymaya karar vermişti. Asanın ona epey yarayabileceğini düşünüyordu.

 

O kendi odasında işine devam ederken ormanın içinde hareket eden Dört numara sonunda hedefine varmıştı.

 

Alean’da gelişimcileri yetiştiren güçler olmasa da onların buluştuğu yerler elbette vardı. Dört numaranın geldiği bölge, Alean’daki suikastçıların buluştuğu bir bölgeydi. Belirli bir ismi yoktu ancak diğer gelişimciler tarafından ‘Yılan İni’ olarak adlandırılmıştı.

 

Çoğu ruhsal gelişimciler olan suikastçıların toplandığı bu yer basit bir mağaraydı. Herhangi bir görev panosu veya hiyerarşi sistemi yoktu. Yapacak bir şeyi olmayan suikastçılar buraya gelirlerdi ve gelen kişilerle konuşup görevi alırlardı.

 

Dört numara içeri girdikten sonra mağaranın ortasına geçmiş ve birçok suikastçının ilgisini üzerine çekmişti. Ardından, derin bir nefes almış ve yüksek sesle bağırmıştı.

 

“Kutsal Ruh Şehrinin içinde yaşayan Paul isimli bir genç. Kızıl gözlere ve uzun siyah saça sahip. Hazine Sarayına yakın olan beyaz malikanede yaşıyor. Asil değil veya bir asil ile derin bağlantısı yok. Gücü büyük ihtimalle büyükusta seviyesinde. Yaşı 16!”

 

Dört numaranın son sözlerini duyan birçok suikastçı şaşırmışlardı. Bir asil olmadığı için kolay bir hedefmiş gibi görünen bu çocuğun 16 yaşında bir büyükusta olması tehlikeyi bir anda artırmıştı. Bir asil olmasa bile böyle büyük bir dâhiyi destekleyen birinin olmaması garip olurdu.

 

“Onu öldüren kişi 100 platin ve Veuria’nın askeri ordusundaki suikastçı kadrosundan bir yer kazanacak. Eğer yakın zamanda öldürülürse ve bir iz bırakılmadan öldürülürse ödül artacak. Kanıt olarak cesedi, başını veya basitçe gözlerini getirebilirsiniz!”

 

Buraya kadar konuşan Dört içinin kanadığını hissedebiliyordu. 100 platin para ve Veuria ordusundaki bir kadro, bu şeyler basitçe çok değerliydi. Normalde, Veuria’nın ordusundaki suikastçılar doğumlarından itibaren ordu için yetiştirilirlerdi ve başka bir giriş yolu yoktu.

 

Ancak kendisini geri tutamazdı. 100 platin para elçinin ona verdiği paranın tamamıydı ve bu görevi başarıyla tamamlamazsa krallıkta büyük şeylerin olabileceğini de biliyordu.

 

Ödülleri duyan birçok suikastçı aynı anda ayağa kalkmışlardı. Bazıları oldukça erken davranıp çoktan mağaradan ayrılmış, bazıları ise hâlâ düşünüyorlarmış gibi görünüyorlardı. Ne olursa olsun, büyükusta seviyesindeki birisi normal kişilerin dövüşebileceği birisi değildi.

 

Dört giden sayının azlığı dolayısıyla biraz somurtsa da o sırada mağaranın derinlerinden yaşlıca bir adamın da mağaradan ayrıldığını fark etmiş ve gözleri sonuna kadar açılmıştı.

 

O adamı tanıyordu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr