356.Bölüm - Amelia'nın Kan Soyu

avatar
6491 20

Kara Büyücü - 356.Bölüm - Amelia'nın Kan Soyu


Abathan Dağının zirvesinde, etrafını yanık yaralarıyla kaplı birçok kanlı cesedin sardığı Paul derince bir nefes alırken yumruklarını sıktı. Daha önceden dışarıya çıkardığı Pisboğaz Kan İblisi vücuduna geri dönerken vücudunun beş bölgesinde ufak değişimler belirmişti.

 

Paul Alev Yıldızının enerjisini çekmeyi çoktan bitirmişti ve o anda vücudu bu yıldızın yeteneğine göre değişmişti. Vücudundaki beş bölgede alevleri yoğunlaştırmaya başlayıp onları bir ‘tohum’ hâline getirebileceği yerler çoktan oluşmuştu.

 

Paul herhangi bir şekilde beklemeden Yıldırım Alevleri ve Işın Alevlerini bu bölgelerden ikisinde yoğunlaştırmaya başlarken bir kez daha derin bir nefes almıştı. Alev Yıldızının enerjisi o anda vücudunda dolaşmaya devam ediyordu ve birkaç ay daha vücudunu yeniden yapılandıramazdı. Ama vücudunun bir kez daha güçlenmesi sayesinde fiziği daha da güçlü bir seviyeye çıkmıştı ve bu o kadar da büyük bir sıkıntı değildi.

 

Vücudunu biraz esneten Paul sonrasında maskesini yüzüne takmış ve hızla dağdan aşağıya doğru süzülmeye başlamıştı. Kaos Çölünde daha fazla kalmak için bir nedeni yoktu. Amelia’yı alıp buradan ayrılmayı düşünüyordu.

 

Mağaraya vardığında girişte kalan aura izlerini fark etmiş ve kaşlarını çatmıştı. Mağaraya girdiğinde ise o anda uyanık olan Amelia ve Grim dışında köşedeki gümüş bir parıltı dikkatini çekmişti.

 

Grim bu şeyi saklamış gibi göründüğünden onu direkt olarak Yaradan Yetiştirme Zindanına çeken Paul sonrasında mağaranın içine doğru ilerlemişti.

 

“Usta!”

 

Kan kızılı bir maske takan Amelia o anda Grim’in önünden kalkmış ve Paul’e doğru koşuşturmuştu. Ufak kızın başını hafifçe okşayan Paul sonrasında Grim’e bakmıştı.

 

“Grim, daha sonra konuşacağız. Şimdilik geri gidebilirsin.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Grim başını salladığı anda Paul onu da Yaradan Yetiştirme Zindanına çekmişti. Amelia Paul’den yayılan mor renkli sisi merak etse bile bir şey sormamış ve sessizce beklemişti. Paul’ün zamanı geldiğinde ona söyleyeceğini düşünüyordu.

 

“Amelia, buraya gel.”

 

Paul yere oturup yanına hafifçe dokunduğunda Amelia anında yanına oturmuştu. Paul sonrasında önüne birkaç materyal çıkartmıştı.

 

Bu materyaller o kadar değerli sayılmazlardı. En azından Paul için o kadar değerli değillerdi. Ama çölde oldukça değerli sayılabilirlerdi.

 

“Buraya gelirken bir ödül sözü vermiştim. Sence ne yapmalıyım? O kadar güçlü olmasına gerek yok. Çölde bir çeşit korumaya veya güce sahip olsa yeter.”

 

Amelia bir süre Paul’ün sorusunu düşündükten sonra konuşmuştu.

 

“Çölde en büyük tehlikeler canavarlar, açlık ve susuzluktur. Yani bunlardan birisi düzeltilebilirse…”

 

O sözünü bitiremeden önce Paul başını sallamış ve önüne birkaç metali çekmişti. Ardından, mavi bir kristali de önüne almıştı.

 

Bu mavi kristal etraftaki su manasını içine toplayan bir kristaldi ve bu manayı bir anda salabileceğinden saldırı gücü olarak da kullanılabilirdi. Ancak bu mana düzgün bir şekilde yönlendirilirse su oluşturulabilirdi.

 

Paul’ün yapacağı şey taşınabilir bir su çeşmesiydi. Kutsal Karanlık Düzen Çemberi bileklik şekline getirdiği gümüşten bir parça ile kristali birleştirdikten sonra üzerine birkaç yazıtı yerleştiren Paul bilekliği denemişti.

 

Bileklikten bir anda su akmaya başladığında Amelia şaşırmış ve Paul’e maskesinin ardındaki büyümüş gözleriyle bakmıştı. Çölde çözmesi zor olan en büyük üç sorundan birinin bu kadar kolay çözülmesini beklemiyordu.

 

Sonrasında bu bileklik için bir kutu yapan Paul bilekliği kutuya koyduktan sonra ayaklanmıştı.

 

“Hadi gidelim.”

 

Paul bunu söyledikten sonra tek eliyle Amelia’nın belini kavramış ve mağaradan çıkarak uçmaya başlamıştı. Gittiği yol Tebel Kabilesine doğru olan bir yoldu.

 

--

 

Tebel Kabilesinde, seçimler sonuna yaklaşıyordu. Normalde bir haftaya kadar uzayabilen seçimlerin iki güne kısalmasının nedeni ise Tebel Kabilesinin küçüklüğüydü. Bu yerde zaten o kadar güçlü kişileri bulamayacağından fazla uğraşmasa da en azından aralarından iyi olanları seçmeye çalışıyordu.

 

O anda, açık alanda seçimler devam ediyordu. Asker Lideri sabah herkese temel yakın dövüş sanatını göstermişti ve o anda hepsi buna devam ediyorlardı. Asker Lideri ise onları izliyordu.

 

“Hey.”

 

Bir anda hepsinin kulağında bir ses yankılandığında Asker Lideri başını kaldırmıştı. Orada, Paul’ün bir eliyle Amelia’yı taşıyan figürü görülebiliyordu.

 

Yuan anında gözlerini kaçırırken diğerleri de ona bakmamaya çalışıyorlardı. Paul ise onları umursamadan kutuyu aşağıya bırakmıştı.

 

Asker lideri hafif tahta kutuyu yakaladıktan sonra neler olduğunu anlamazken Paul’ün sesi zihninde yankılanmıştı.

 

“O şey Kral’ına söz verdiğim ödül. Önceden açmasan iyi olur. O şeyi Kral açmalı.”

 

Asker Lideri sertçe yutkunurken Paul’ün çoktan ortadan kaybolduğunu fark etmişti. Elindeki şeyin ne olduğunu bilmese de Paul’den gelen ödülün küçük bir şey olmayacağını bildiğinden onu anında bineklerdeki korumalı bir yere yerleştirmeye gitmiş ve o alanı boş bırakmıştı.

 

--

 

Paul bir süre uçtuktan sonra inecek bir yer bulmuş ve Amelia’ya yiyecek bir şeyler verdikten sonra onun uyumasını beklemişti. Ardından, Grim’i ve daha önceden zindanın içerisine çektiği şeyi dışarıya çağırmıştı.

 

Grim dışarıya çağrıldığı anda Paul’ün yanına ilerlemişti. Paul hafifçe gülümserken maskesini çıkarmış ve onun başını bir süre okşamıştı.

 

“Ben yokken neler oldu?”

 

O bunu sorduğunda Grim de ciddileşmiş ve Paul’ün gittiği sürede olanları yavaşça açıklamıştı. Altın-gümüş Lea’yı ve Gök Alevi Ocağını duyan Paul bu isimleri aklına kaydederken en sonunda Amelia’ya bir bakış atmıştı.

 

Gün Işığı Alevleri onun bilmediği bir kavram olsa da Amelia’nın kan soyuyla alakalı olduğu belliydi. Aynı zamanda demircilikte özel bir anlama sahipmiş gibi duruyordu.

 

“Gün Işığı Alevlerinin anlamını ben biliyorum.”

 

O sırada Spadia konuşmuştu. Paul onun anlatması için beklerken Spadia’nın yarı saydam görüntüsü birden dışarıda belirmişti.

 

Mor gözleriyle bir süre Amelia’yı izleyen Spadia en sonunda Paul’e bakarak konuştu.

 

“Bu kızın kan soyunun ne olduğunu anlamış olabilirim. Aynı zamanda Gök Alevi Ocağı denen bu yerin tek amacı Gün Işığı Alevleri de değil gibi görünüyor.”

 

Spadia Amelia’nın yanına oturup mor gözlerini onun üzerinde bir süre gezdirdikten sonra Paul’ü yanına çağırdı.

 

“Kızın göz kapaklarını yavaşça arala. Uyandırmana gerek yok.”

 

Paul onun dediğini yaptı ve Amelia’nın kan kızılı maskesini çıkardıktan sonra göz kapaklarını yavaşça araladı. Aynı anda, mora dönmüş gözlerini ve ay şeklindeki gözbebeklerini görmüş ve şaşırmıştı.

 

“Düşündüğüm gibi. Maskeyi geri takabilirsin.”

 

Paul onu dinleyip Amelia’ya maskeyi geri taktıktan sonra geriye çekildi. Ardından, Spadia da onu takip etti ve Amelia’ya bir kez daha baktıktan sonra iç çekti.

 

“Bu küçük kız, Amelia’ydı sanırım, bir melez. Ancak bir insan melezi değil. Bir canavar melezi.”

 

Paul’ün merakı çekilmişti. Amelia’nın bir canavar olması o kadar önemli değildi ama kan soyu önemli sayılırdı.

 

“İnsansı canavarlar içerisinde kendilerine özel güçleri kontrol eden özel varlıklar vardır. Bu canavarlar genellikle insan olarak doğup mana yüzünden insanlıklarını kaybederler. Shaon’ları onlardan sayabilirsin.”

 

“Gün İmparatoru ve Gece İmparatoriçesi, insansı canavarlar içinde Gün Işığı Alevleri ile Ay Işığı Suyunu kontrol edebilen varlıklardır. Gün Işığı Alevleriyle dövülen bir silah günışığına gösterildiğinde keskinliği ve sağlamlığı artacaktır. Ay Işığı Suyu ile soğutulan bir tanesi de aynı şekilde ay ışığında keskinliğini ve gücünü artıracaktır.”

 

“En korkutucu yanı, bu alevlerin veya suyun miktarı önemli değildir. Önceden yapılmış bir silahı Gün Işığı Alevlerinden bir kez geçirip bir kez Ay Işığı Suyuna batırmak gece gündüz fark etmeden gücünün artmasına neden olacaktır. Ben bile Bin Şeytan Kılıcını yaptırırken bu canavarlardan bulmak zorunda kaldım. Şimdi, Gün İmparatoru ve Gece İmparatoriçesi melezi olan bu kızın bir Demirci okuluna olan önemini anladın mı?”

 

Paul başını sertçe sallarken Spadia devam etti.

 

“Bu iki özellik demircilikte güçlü olmalarının yanında güçlü saldırı güçlerine de sahiplerdir. Bu nedenle Amelia gelişemeden onu yakalamaya çalışıyorlar. Eğer güçlenip geri gelirse büyük ihtimalle onu yakalama şansları kalmayacak. Gerçi, şimdi kızın senin öğrencin olduğunu düşünürsek bunu unutabilirler.”

 

Paul başını hafifçe sallarken yüzünde ciddi bir ifade belirmiş ancak bir süre sonra rahatlamıştı. Amelia’ya sıcak bir bakış attıktan sonra konuştu.

 

“Ona kimse dokunamayacak.”

 

Paul’ün nazik yüz ifadesine bakan Spadia hafifçe gülümsedikten sonra Ruh Sarayına geri çekildi. Paul ise yavaş adımlarla Altın-Gümüş Lea’nın vücuduna yaklaştı ve incelemeye başladı.

 

Bu kuklanın adında ‘Altın-Gümüş’ geçse de vücudu Altın ve Gümüşten yapılma değildi. Renkleri dışında içindeki materyallerin bu iki düşük materyale herhangi bir benzerlikleri yoktu.

 

“Enerjisi için bunu kullanmışlar.”

 

Altın-Gümüş Lea bir mana çekirdeğine sahip olmadığından büyü kullanması için ona ayrı bir batarya eklemişlerdi. Bu batarya ise onun iki omzuna sabitlenmiş olan küre şeklindeki beyaz taşlardı. Bu iki beyaz taştan güçlü bir metal manası akıyordu.

 

İki taşı boyutuna atan Paul sonrasında Lea’nın vücudunu tamamen ayırmaya başlamıştı. Bunu yaparken bir yandan da kuklanın iç dizaynını aklında tutuyordu. Aklında bir fikir belirmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr