416.Bölüm - Test

avatar
5769 25

Kara Büyücü - 416.Bölüm - Test


[YN]: Bölümün düzenlenmesine yardım eden Aratal’a ithaf ediyorum bölümü.

 

Saf siyah bir gökyüzüne ve saf siyah bir zemine sahip olan sonsuz bir boşluğun ortasında Paul birden gözlerini açmıştı. O anda yerde uzanıyordu ve garip bir şekilde kapının ardındaki çatlağa dokunduktan sonra bayıldığını hatırlıyordu.

 

Uzay kırıklarından geçmek bile ona artık o kadar zarar vermezken basit bir ışınlanma onun bayılmasını sağlamıştı. Bu imkansız olmalıydı.

 

“Yaşlı adam, bir şey biliyor musun?”

 

Paul Spadia’ya sorsa da bir cevap alamamıştı. Ancak bu durum onu üzmemiş, aksine yüzünde hafif bir gülümsemenin belirmesine neden olmuştu. Bir küçük dünyada Spadia ile olan bağını kesebilecek bir şey varsa bu Terravan, Toprağın Kutsal Elementali olmalıydı.

 

“Amelia da benimle değil… Umarım iyidir. Peki ben ne yapacağım?”

 

Etrafındaki boşluğa bakan Paul gerçekten de ne yapacağını bilmiyordu. Etrafında yoğun toprak manasından başka bir şey hissetmiyordu. Bu boşlukta olan tek şey kendisiymiş gibiydi.

 

“Toprak manası… Sabır? Beklemem mi gerekiyor?”

 

O sırada, Toprağın ‘Sabrı’ gösteren element olduğunu hatırlamış ve bir süre düşündükten sonra kendi fikrine inanarak olduğu yere oturmuştu. Aynı anda, etrafındaki toprak manasını boşa harcamayı hiç planlamıyordu.

 

Bir süredir büyücü gelişiminde ilerlemeyi kesmişti. Hazır buradayken Toprağın İradesindeki gelişimini bir miktar artırıp özel kavrayış seviyesine yükselebilirdi.

 

Bu düşünceyle meditasyon yapmaya başlayan Paul gözlerini kaparken üçe bölünmüş zihninin yalnızca birini etrafı kontrol etmek için kullanacaktı. Diğer ikisi de kavrayış aşaması için gerekliydi.

 

Bu şekilde, Paul meditasyona başlamıştı. Bunun ne kadar uzun süreceğini kendisi bile bilmiyordu.

 

 

3 ay.

 

Paul 3 ay boyunca kesintisiz bir şekilde meditasyon yapmış, toprak iradesi ve yasalarındaki gelişimini ayrı bir seviyeye çıkarmıştı. Aynı anda bazı tekniklerinde de iyice ustalaşmayı başarmıştı. Etraftaki mana çoğunlukla toprak manası olsa da bu diğer tekniklerine çalışamayacağı anlamına gelmiyordu.

 

Geçen üç ayın sonunda, Paul en sonunda bölgede bir değişim hissedebilmişti. Bu değişim çok ufaktı. Bölgenin sonsuzluğunda ufak bir nokta gibiydi. Ancak 3 ay burada kendi başına kaldıktan sonra bu değişimi kolayca hissedebilmişti. Gözleri anında boşluğun başka bir bölgesindeki bir canavara kaymıştı.

 

Bu canavar yaklaşık 5 metrelik, taştan yapılmış gibi görünen bir vücuda sahip bir kertenkeleydi. Ağır ve büyük görüntüsüyle korkutucu sayılabilecek bu canavarın gücü yalnızca usta seviyesindeydi ve Paul için düzgün bir rakip, hatta bir rakip bile sayılmazdı.

 

“Patla.”

 

Bir alev bombasını menzilindeki kertenkeleye fırlatan Paul kertenkelenin vücudunun bir kısmının havaya uçuşunu izlemişti. Taştan gibi görünen o vücudun içinde aslında kan vardı ve alev bombası tüm vücudu havaya uçurmadığı için etrafa kan fışkırmıştı.

 

Aynı anda, Paul bu kertenkelelerden 10 tanesinin daha belirdiğini fark etmiş ve kaşları havaya kalkmıştı. Bu bir çeşit test miydi? Ama eğer öyleyse neden böyle zayıf canavarlar vardı?

 

“Bunu daha sonra göreceğiz.”

 

Paul ellerini kaldırdığında birkaç alev bombası daha belirmiş ve hedeflere doğru uçmaya başlamışlardı. Bu canavarların herhangi bir parçası önemli olmadığından Paul onların vücudunu tek parça bırakma gereği duymuyordu.

 

Bu taştan kertenkeleler hayatlarını kaybettikten birkaç dakika sonra daha garip bir versiyonları ortaya çıkmıştı. Bu sefer gümüş renkli bir vücuda sahip olan bu kertenkelenin vücudu 7 metre uzunluğa sahipti ve öncekinden daha tehlikeli görünse de hâlâ Usta seviyeli bir canavardı.

 

Derince bir nefes alan Paul ellerini kaldırırken büyük ihtimalle sıkıcı geçecek bir dövüş seansına hazırlanmıştı.

 

 

Birkaç saat sonra, Paul boşluğun ortasında kanlı cesetlerin ve düşmüş minerallerin arasında duruyordu. Üzerinde herhangi bir yara görünmüyordu ama nefes alış verişi hafifçe hızlanmıştı.

 

10 ‘tur’ boyunca usta seviyeli canavarlarla uğraştıktan sonra büyük usta canavarlar gelmeye başlamışlardı. Ancak büyük usta seviyeli canavarların gelişi öncekilerden farklı olarak 1 değil 10 tane olarak belirmiş ve sonrasında 100 taneye çıkmışlardı.

 

Özellikle en son ortaya çıkan Safir Golem sürüsü oldukça yüksek defansa sahip yaratıklardı. Onların vücutlarını çoktan Boyutkesen ile açtığı uzay katmanına sığdırmıştı. İleride iyi eşyalar yapmak için kullanılabilirlerdi.

 

“Oh? Yeni rakipler geliyor. 10 tane ve seviyeleri… Aziz Seviye.”

 

Normalde 10 Aziz seviyeyi öldürmek Paul için oldukça kolay olurdu. Ancak bu insanlar arasındaki dövüş için geçerliydi.

 

Paul’ün dövüşlerinde Kan Kanatlı Anka kan soyu ona epey destek çıkıyordu. Yalnızca bundan canavarların aynı seviyedeki savaş güçlerinin insanlardan daha üstün olduğu anlaşılabiliyordu. Bu nedenle 10 Aziz seviye canavar ile 10 Aziz seviye insan asla aynı seviyede sayılmazlardı.

 

Bu 10 Aziz seviye normal bir Büyük Aziz’i yenebilecek güce sahip olmalılardı. Elbette, kayıpları olurdu ancak bir Büyük Aziz’i öldürmek için bir veya iki aziz kaybetmek kötü bir takas değildi.

 

“Bakalım neler varmış?”

 

Anında kılıçlarını çıkaran Paul artık tam gücüyle ilerlemesi gerektiğini biliyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme belirirken kalp atışı hafifçe artmıştı. Güzel bir dövüş yaşamayalı uzun zaman olmuştu. Bu yüzden bu testi hızlıca bitirmek istemesine rağmen güçlü düşmanlarla karşılaşma isteğini söndüremiyordu.

 

“Boom! Boom! Boom!”

 

O sırada, sarsıcı ayak sesleri yükselmeye başlamış ve Paul Aziz seviyedeki rakiplerinin figürlerini görebilir olmuştu. Boyları 25 metreye ulaşan bu devasa golemleri görmek zaten hiç de zor değildi.

 

Bu golemler garip vücutlara sahiplerdi. Vücutları çeşitli maden cevherlerinin birbirine zorla yapıştırılmasıyla yapılmış gibiydi. Farklı cevherlerin aralarından gümüşi beyaz bir ışık sızıyordu ve golemlerin göz olarak kullandıkları iki delikten de gümüşi beyaz ışıklar yayılıyorlardı.

 

“Hehehe… Epey büyük ve garip canavarlar var gerçekten. Başlarındakiler…”

 

Golemlerin vücutlarında ortak sayılabilecek yönlerden biri hepsinin başındaki taç gibi görünen cevher parçalarıydı. Bu taçlar oldukça kaba dursalar da golemlerin yapısına uyuyorlardı.

 

“Brraaaaarrhhh!!!”

 

Golemlerden birisi ağzını açıp güçlü bir şekilde bağırdığında diğerleri de onu takip edip bağırmaya başlamışlardı. Kısa bir süre içerisinde Paul’ün duyabildiği tek ses golemlerin bağırışları olmuştu.

 

“Güçlerini mi gösteriyorlar? Böyle aptalca bir yolla hem de…”

 

Paul hafifçe gülümserken kanatları sırtından çıkmış ve anında metrelerce havaya yükselmişti. Gözleri birkaç saniyeliğine golemlerin üzerinde gezdikten sonra ise aurası salınmıştı. Soğuk ve baskıcı aura golemlere herhangi bir etki etmiyormuş gibi dursa da Paul’ün biraz daha rahatlamasını sağlıyordu.

 

Yaptığı şey golemlerin güç gösterisine benzerdi. Ancak bir o kadar da farklıydı. O yalnızca gizlenen kendisini öne çıkarıyordu, o kadar.

 

“Gel!”

 

Paul’ün arkasında kan kızılı alevlerden oluşan toplar belirirken yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Sağ elindeki Bin Şeytan Kılıcı ve sol elindeki Keln uğursuz, koyu kırmızı bir kılıç enerjisiyle kaplılardı.

 

“Braaarghhh!!!”

 

Paul’e en yakın olan golem sağ kolunu havaya kaldırıp hızla aşağıya doğru saldırırken sertçe kükremişti. Paul ise kendisine yaklaşan cevherlerden oluşan kola bakarken kanatlarını hızla çırpmış ve kılıçlarını çaprazlamıştı.

 

“Sonsuz Evren Kılıç Sanatı, Çift Kılıç Stili. Kan Kızılı Çift Hilal!”

 

Kılıçlar ve golemin kolu buluştuğunda herhangi bir çarpışma yaşanmamıştı. Paul’ün kılıçları golemin devasa koluna direkt olarak girmiş ve hilal şeklindeki bir çift kılıç enerjisi bıçağı fırlayarak golemin kolunu dirsek bölgesinden koparmışlardı.

 

“Graaarrh!!!”

 

Golem acı hissetmese de kolunun kaybı onu öfkelendirmişti. Aynı anda diğer golemlerin de yaklaştıklarını gören Paul kanatlarını çırpıp hızla geriye uçarken önceden hazırladığı alev bombalarını fırlatmaya başlamıştı.

 

“Bang! Bang! Bang!”

 

Kolunu kaybeden golem onlarca Cehennem Alevi Bombasıyla bombalanırken diğer 9 golem Paul’ün saldırı menziline girmişlerdi. Elbette, bu Paul’ün de onların menziline girdiği anlamına geliyordu.

 

“Haha! Buraya!”

 

Paul hızla havalanırken az önce bombaladığı goleme bir bakış atmıştı. Golem o anda yerdeydi ve cevherlerden oluşan vücudunun içinde büyük, kırmızı bir kürenin kırıldığı görülüyordu. Bu küre golemin hayat çekirdeğiydi ve parçalanması öldüğü anlamına geliyordu. Şimdi yalnızca 9 hedef kalmıştı.

 

“Boom!”

 

Paul Golemlerden ikisinin arasına girdiğinde iki golem de saldırmaya çalışmış ancak boyut olarak küçük olan Paul’ü vurmak yerine birbirlerinin omuzlarına vurmuşlardı. İki golemden birinin kolu direkt olarak yere düşerken diğerinin omzunda kırıklar oluşmuştu.

 

“Alev… Rüzgar… Karanlık… Manayı topla ve birleştir.”

 

“Cehennem Yarığı!”

 

Paul hafifçe mırıldanırken sağ elindeki Bin Şeytan Kılıcı çoktan üç çeşit mana ile kaplanmıştı. Ardından, kılıç gökyüzünden aşağıya inmiş ve devasa siyah bir hilal bıçağın fırlamasına neden olmuştu. Bu hilal bıçağın geçtiği her yer kolayca kesiliyordu!

 

Az önce kolu kopan Golem’in vücudu ortadan ikiye kesildiğinde Paul anında bu golemin hayat çekirdeğini görebiliyordu. Düşündüğü gibi, her golemin hayat çekirdeği aynı yerde değillerdi. İlk öldürdüğü golemin çekirdeği karnın sağ kısmındayken bu golemde sol omzun hafifçe altındaydı.

 

“Bang! Bang!”

 

İki alev bombası hayat çekirdeğini parçalarken bir golem daha inmişti. Aynı anda, bir omzu kırık olanla beraber 8 golem de Paul’e saldırmak için bir kez daha hazırlanmışlardı.

 

“Geber!”

 

Paul tek elini ileriye uzatmış ve omzu kırık olan goleme doğru bir Cennet Güneşi Işını yollamıştı. Parlak altın rengindeki ışın golemin vücudunda bir delik açarken şansla hayat çekirdeğinin bir parçasını da yok etmeyi başarmıştı. Yani yalnızca 7 golem kalmıştı.

 

“Brraargghh!!!”

 

O sırada, yaklaşan golemlerden birisi olduğu yerde durmuş ve gözlerinden yayılan gümüşi ışıklar birden göğsünde toplanmaya başlamıştı. Golemin sonunda büyülü bir saldırı yapacağını fark eden Paul ise kaçınmak yerine Habis Vücut Sembollerini aktifleştirmiş ve saldırıyı beklemeye başlamıştı.

 

“Braargh!!!”

 

Golem bir kez daha bağırdığında göğüs kısmı açılmış ve 5 metrelik bir çapa sahip beyaz bir ışın Paul’e doğru hızlanmıştı. Defansif pozisyonda kalan Paul ışını karşıladığında bunun tam olarak bir saldırı olmadığını fark etmişti.

 

Bu golemin büyüsü Toprak Öz Değişimi gibiydi. Toprak, metal ve benzeri maddelerin üzerinde kullanıldığında onları farklı maddelere çeviriyordu. Eğer Paul’ün silahları normal silahlar olsalardı çoktan başka materyallere dönüşmüş olurlardı.

 

“Piç kurusu… Bana bir fikir kazandırdın.”

 

Paul önündeki goleme doğru fırlarken aklından bu geçmişti. Sonrasında, tek eliyle golemin sırt kısmına uzanmış ve hafifçe dokunmuştu.

 

“Toprak Öz Değişimi!”

 

Golemin vücudunu oluşturan cevherler anında kuma dönüşmüş ve golemden geriye yalnızca hayat çekirdeği kalmıştı. Paul ise tek kılıcıyla bu çekirdeği kesebilmişti.

 

Bu yeni yok etme yolunu bulan Paul kalan 6 goleme hızlıca yaklaşmış ve hepsini kuma çevirmişti. Yalnızca birkaç dakika içerisinde normal güce sahip Büyük Aziz seviyeli insan uzmanları zorlayabilecek düşmanları yara bile almadan öldürmüştü!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr