419.Bölüm - Gerçek Toprak Ejderi

avatar
5890 25

Kara Büyücü - 419.Bölüm - Gerçek Toprak Ejderi


“Boom!”

 

Güçlü bir patlayış sesinin eşliğinde 100 metreden büyük bir boyuta sahip devasa bir golemin hayat çekirdeği havaya uçmuş ve Paul golemin düştüğü yerden son anda çekilmişti. Bu golem öldürdüğü 4.Büyük Aziz canavardı. Eğer Büyük Aziz ve Aziz seviye aynı şekilde işliyorsa o zaman şimdi son Büyük Aziz canavarla karşılaşmalıydı.

 

Ancak herhangi bir aura hissetmiyordu. Alan tamamen sessizdi ve öldürdüğü canavarların cesetlerinden oluşan tepenin zirvesinde duran Paul etrafta herhangi bir mana akışı göremiyordu.

 

“Test… bitti mi?”

 

O böyle sanmıştı. Ancak testin beklenen son aşaması, onun cümlesinin bittiği anda başlamıştı. O anda hissettiği ilk şey güçlü ve ezici olan aura değil, anormal yükseklikteki kükreyiş sesiydi.

 

“Rrooaaarrrr!!!”

 

Kükreme sesi kulaklarında yankılandığında Paul birçok elementin gücüyle desteklenen ruhunun bile sarsıldığını hissetmişti. Bu kükreyiş daha önce hissettiği birçok canavardan daha güçlü bir varlığa aitti.

 

Bu ‘güç’ gelişim anlamında değildi. Kan soyu anlamındaydı. Rakibinin ne olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu ancak kesinlikle kan soyu olarak oldukça yüksek seviyeli bir canavardı.

 

“Bang! Bang! Bang!..”

 

Ezilme sesleri sürekli olarak gelmeye başlarken Paul en sonunda başını çevirmiş ve kendisinden bir kilometre kadar uzakta olmasına rağmen oldukça yakın görünen o canavarı görebilmişti.

 

Baştan aşağıya koyu kahverengi pullar ve kaya parçaları ile kaplı, içinde kan yerine magma akan bir canavardı bu. Dört ayağının üzerine yürüyordu ve magmayla ısınan taşlardan oluşan kanatları sırtında katlı duruyorlardı. Uzun kuyruğunun ucunda siyah dikenlere sahip bir topuz vardı. Uzun boynunun vücuduyla birleştiği yerde kahverengimsi bir kristal duruyordu. Gözlerinde ise magmayla aynı renkte bir ışık parıldıyordu.

 

“Bir anka kuşu? Hayır… Bir anka kralı. Kan Kanatlı Anka soyundan birisisin. Onları görmemiş olsam da efsanelerini duymuştum. Bir tanesiyle görüşebileceğimi hiç düşünmemiştim.”

 

Bu devasa ejderhanın sakin sesi zihninde yankılandığında Paul kanının hareketlendiğini hissedebilmişti. Bu istek öncekiler gibi avlanmak veya benzer bir şey için gereken bir istek değildi. Bu bir çeşit gururdu.

 

“Normalde buraya gelenin yalnızca ufak bir insan veya başka bir ırk olacağını düşünürdüm. Ama bir anka kralı buraya geldiyse dövüşecek olsak bile o zaman saygımı göstermem gerekiyor. Bir adım olmasa da, beni büyüten kişi tarafından Terra olarak çağırılırım. Ben bir Gerçek Toprak Ejderhasıyım. Elemental Ejderhaların krallarından birisiyim.”

 

Demek bu yüzdendi. Paul’ün ırkının anka ırkının kralı olduğu gibi, karşısındaki ejderha da ejderha ırkının krallarından birisiydi. Yalnızca birisi olması büyük ihtimalle ırkların hâlâ hayatta olmalarından kaynaklanıyordu.

 

Terra ismindeki bu ejderha yalnızca Büyük Aziz seviyeli bir gelişime sahip olsa da Paul onun gücünü hissedebiliyordu. Bu güç yenemeyeceği bir sınırda değildi ancak kesinlikle kolay olmayacaktı. Yara almadan bitirmesi ise neredeyse imkansızdı.

 

“Adım Paul, Paul Veussia.”

 

Paul kısa bir tanıtımdan sonra tüm güçlendirme tipi yeteneklerini aktif etmiş ve havaya doğru iyice yükselmişti. Ejderha ile aynı seviyede durabilmek için yerden en az 500 metre yüksek olması gerekiyordu.

 

Paul istediği yüksekliğe ulaştığında Terra’ya bir bakış atmıştı. Sonrasında kılıçlarını iki yana savurmuş ve kılıç enerjisini yaymaya başlamıştı. O anda kılıç enerjisi kan kızılı renkteydi. Vücudundaki manayı bitirip bitiremeyeceğini bilmese de tam haline getirmek için birkaç ilaç almıştı. Bu süre boyunca Terra onu sakince beklemişti.

 

“Başlayabiliriz.”

 

Paul sakince konuşup kılıçlarını öne doğru uzattığında Terra başını sallamış ve sonrasında anında ağzını açmıştı. Terra aptal değildi ve Paul’ün gücünün kendisininkinden hiç de düşük olmadığını kavrayabiliyordu. Bu yüzden az önceki hazırlık kısmında saldırmamış olsa da kendi saldırısı için bir hazırlık yapmıştı.

 

Ağzının içinde parlak sarı alevlerden oluşan bir top vardı. Bu klasik bir ejderha saldırısıydı ve Paul daha önce İnfirmi’yle olan dövüşünde de bu saldırıyı görmüştü. Tek fark bu alev topunun boyut olarak çok daha büyük olmasıydı.

 

“Roar!”

 

Terra güçlü bir şekilde kükrediğinde alev topu büyükçe bir ışına dönüşmüş ve anında Paul’ün olduğu yere doğru ilerlemişti. Oldukça yüksek bir hıza ve sıcaklığa sahip olan ışından son anda kaçan Paul saldırının bittiğini sansa da bu son değildi.

 

Işının vurduğu yerde bir başka sarı alev topu belirmiş ve bu sarı alev topundan Paul’ü takip eden onlarca ışın belirmişti. Bu ışınların boyutları çok daha küçük olsalar da kaçması çok daha zordu.

 

“Ah!”

 

Işınlardan birisi ayak bileğine vurarak sol ayağını kopardığında Paul hafifçe bağırmış ve kanatlarını çırparak göğe doğru yükselmişti. Kanındaki enerji anında kopmuş olan ayağını iyileştirmeye odaklanırken Terra bir kez daha hamlesini yapmıştı.

 

Devasa pençelerinden biri son hızla Paul’e geliyordu ve toprak alevleri de bu pençeye eşlik ediyordu. Ancak Paul önceki sefer gibi kaçmak yerine kılıçlarını başının üzerinde çaprazlamıştı.

 

“Klang!”

 

Pençe ve kılıçlar çarpıştığında Paul’de herhangi bir hareket oluşmazken Terra’nın savurduğu pençesi geri sekmişti. Terra buna oldukça şaşırmış görünürken Paul içten içe gülüyordu.

 

O anda iki farklı kutsal fiziğe sahipti ve bu fizik tiplerinin ona kattığı fiziksel güç seviyesi aşırı yüksekti. Bu yüzden konu fiziksel dövüşe geldiğinde Terra gibi bir ejderha bile onunla kolay kolay karşılaşamazdı.

 

“Şaşırtıcı…”

 

“Pek değil. Ayağımı koparabilmen benim için daha şaşırtıcıydı. Daha önce öyle bir saldırı görmemiştim.”

 

İkili bir anlığına durup konuştuktan sonra yeniden sessizleşmişti. Paul’ün ayağı o anda çoktan yenilenmişti ve Terra da pençesini aldığı şoku geçirmiş gibi görünüyordu. Birkaç saniye bile geçmeden önce yeniden dövüşmeye başlamışlardı.

 

“Boom! Boom! Boom!”

 

Bu sefer Paul saldırı konusunda geri kalmıyor ve büyülerini Terra’nın üzerine yağdırıyordu. Rakibinin büyü kullanması Terra için şaşırtıcı olmamıştı ancak kullandığı büyüler onu şok etmişti. Çünkü Paul’ün en basit saldırı büyüsü olan Alev Bombası büyüsünde bile en az dört farklı alev kullanılıyordu. Bunun dışında, Paul birçok elementten farklı büyüler kullanıyordu.

 

Buz büyüleri… Rüzgar Büyüleri… Yıldırım Büyüleri… En korkunçları ise, Karanlık ve Işık tipi büyülerdi.

 

Paul Cennet Güneşi Işınını birkaç kez ateşlemiş ve sonra bu ışının dizaynını kopyalayarak aynı saldırı şekline sahip bir karanlık mana büyüsü oluşturmuştu. Elbette, kendi değişimlerini de uygulamıştı.

 

Habis Yeraltı Işını adını verdiği bu büyü hız olarak daha yavaş olsa da çok daha yıkıcı bir güce sahipti. Terra’nın devasa kanatlarından birinde 2 metrelik bir çapa sahip bir deliği tek seferde açabilmişti.

 

“Dövüşürken öğrenmeye devam ediyorsun. Korkutucu bir yetenek. Dövüşümüz biraz daha ilerlerse seni yenmemin imkansız olacağından korkuyorum. Bu yüzden artık kısıtlama yok.”

 

Terra güçlü bir sesle konuştuğunda kanadındaki delik anında iyileşmiş ve kanatları hızla çırpılmışlardı. Terra’nın devasa vücudu havaya yükselirken Paul vücudunu saran sıcaklık dalgalarını hissedebiliyordu.

 

En sonunda Terra gerçekten ciddileşmişti. Paul onun artık herhangi bir şekilde kendisini tutmayacağını biliyordu. Bu yüzden kendisi de tutmamalıydı. Eğer hâlâ kendisini kısıtlarsa bu onun Terra’ya karşı saygısız olduğunu gösterirdi.

 

“Vifre. Estes.”

 

Ölüm Meleği Estes hâlâ 6 yıldızlı bir çağrılmış canavar olsa da yüksek hızı ve ölüm manası desteğiyle dövüşte yardımı olabilirdi. Alev-Su Ejderhası Vifre ise basitçe güçlü bir yaratıktı. Paul’ün dövüşünde oldukça yardım edebilirdi ve en önemlisi, Su ve Alev manasının birleşimiyle ortaya çıkan bu alevlerin boğucu yapısı Terra’ya karşı etkili olabilirdi.

 

“Sonsuz Evren Kılıç Sanatı, Çift Kılıç Stili.”

 

Terra’nın dediği gibi, Paul en çok dövüşürken gelişiyordu. Çünkü bir dövüşte gelen heyecan ve savaş arzusu aklında yeni fikirlerin belirmesine neden oluyordu. Bu yüzden şimdi Kan Kızılı Çift Hilal’in yanında başka bir Çift Kılıç Stili daha oluşturmaya karar vermişti.

 

Paul’ün vücudundan gelen yasa enerjisi kılıçlara aktığında kılıç enerjisi oldukça farklı bir hâl almıştı. Keskin ancak hayali görünen bu kılıç enerjisinin rengi yeşilden kırmızıya dönüp sonra yeşile geri dönüyordu. Bu döngü sürekli olarak devam ediyordu.

 

“Mutlak Döngü Kılıcı.”

 

Paul kılıçları iki yana indirdiği anda birden figürü Terra’ya doğru fırlamıştı. Kılıçlarındaki enerjiler o anda hem kaotik, hem sakin görünüyorlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr