474.Bölüm – Dizaynların Sırrı
Araf’ta Şeytan Irkının bölgesi o anda güçlü uzmanlar ve daha önceden sessizlikte yaşayan yaşlı canavarlar ile doluydu. En son yaşanan felaket uzmanların en sonunda kendi bencilliklerini biraz görmezden gelip ırklarına yardımcı olmalarına neden olmuştu ve karşı tarafın tehlikesi kaybolana kadar geri gitmeyi de planlamıyorlardı.
Bu nedenle oldukça büyük tehlikelerin sonrasında iki bölgede barış belirmişti. Elbette, savaş alanları hâlâ ölümcül ve tehlikeliydi ancak en azından artık rastgele yerlerde saldırılar gerçekleşip binlerce kişiyi öldürmüyordu.
“Hm? Dur bak-”
“Bırak gitsin. Ufacık çocuk ne yapabilir ki?”
Şeytan bölgesindeki şehirlerden birisinde garip bir çocuk şehir kapısından geçip içeriye girerken korumalardan birisi onu durdurmaya çalışmış, diğeri ise korumanın sözünü kesmişti. Çocuktan herhangi bir aura hissedemiyordu ve en fazla 12-13 yaşında görünüyordu. Büyük ihtimalle ebeveynleri savaşta ölmüşlerdi ve bu nedenle merhamet gösteriyordu.
O sırada çocuk formundaki Paul ise şehrin içine girdikten sonra aklındaki bölgeye doğru gittiğinden emin olmak için etrafına bakıp duruyordu. Cerbera ona demircinin yaşadığı yeri göstermişti ve bu şehirde olması gerekiyordu. Yine de yolda doğru gittiğinden emin olması gerekiyordu.
Cerbera demirciyi gösterirken Paul’ü özel olarak uyarmıştı. Bu demirci bir şeytan olsa da ırk konusunda herhangi bir şeyi takmıyordu ve gücü Yükselenlerin seviyesini çoktan aşmıştı. Yani o anda Paul’ü öldürmek isterse ani bir saldırı yaptığı sürece bu oldukça kolay olurdu. Bu nedenle sürekli tetikte olmalıydı.
Klang! Klang!
Metalin metale vurma sesleri birden duyulmaya başladığında Paul bir demir ocağına yaklaştığını fark etmiş ve adımlarını hızlandırmıştı. Aynı anda parlak turuncu gözlerini demir ocağına dikmişti.
Demir ocağında birkaç genç ve orta yaşlı şeytan örslerin başında duruyor ve silahlar üretiyorlardı. Savaş zamanlarında silah ve ilaç yapımcıları iyi para kazanırlardı ve bu çalışan demircilerin hırsından belliydi. Silahları iyi paraya satılıyor olmalıydı.
“Hm? Çocuk, git buradan. Burası sana göre bir yer değil.”
O sırada dövdüğü kılıç birden ikiye bölünen şeytan demircilerden birisi kaşlarını çatmış ve bozulan sinirleriyle Paul’ü gördüğünde direkt olarak onu kovmaya kalkmıştı. Paul ise onu umursamamış ve ilerlemeye devam etmişti.
“Duymadın mı lan beni? Dışar-”
Genç şeytan Paul’ü omzundan tutup dışarıya atmayı planlasa da denediğinde bunu yapamadığını fark etmişti. Paul’ün omzunu kavrayıp hareket ettirmeye çalıştığında sanki devasa bir dağın bir parçasını tutarak o dağı hareket ettirmeye çalıştığını hissetmişti.
“Uzaklaş.”
Konuşan kişi Paul değildi. Aksine, bu kişi onun çocuk formunun sahip olamayacağı kadar kalın ve gür bir sese sahip yaşlıca bir şeytandı. Genç şeytanın elini Paul’ün omzundan almış ve onu oradan uzaklaştırmıştı. Ardından, gözleri Paul’ün üzerine düşmüştü.
“İçeride konuşmaya ne dersin?”
“Benim için iyi.”
Paul bu yaşlı şeytana bakarken gülümsemişti. Ardından onu takip ederek demir ocağının içindeki odalardan birine gitmiş ve dışarıdaki demircileri şok içinde bırakmıştı.
“Vay canına… Büyük Büyük Usta’yı ilk kez bu kadar nazik gördüm. Daha önce onunla konuşmaya çalışan herkesin birkaç uzvunu kırıp atmıştı…”
“Hey, sizce o çocuk Büyük Büyük Usta’nın bir akrabası olabilir mi? Belki torununun torunu falandır. Soyundan gelene böyle davranması normal olmalı.”
“Eğer dediğin doğruysa birisi büyük s*çtı demektir…”
En son konuşan kişi az önce Paul’ü dışarıya atmaya çalışan genç şeytana bakmış ve diğer demircilerin de gözleri bu genç şeytana dönmüştü. Aynı anda, genç şeytan ısınmış bir demir parçasını örse koyarken elindeki çekici sağlam bir şekilde tutmak için çabalıyordu.
“S*ktir! Bir kere hata yaptım diye kovulmam değil mi? Daha göndermem gereken 27 sipariş ve almak istediğim birçok şey var…”
Genç şeytan yıllarını verdiği bu işi kaybetmek istemiyordu çünkü Büyük Büyük Usta onu buradan atarsa bu şehirde bir daha ondan bir silah alan kalmazdı ve şehir değiştirmesi gerekirdi. Savaş zamanlarında güvenli şehirlerden dışarıya adım atmak başıboş haydutlara kendini sunmak ile aynı şeydi ve genç şeytan o kadar güçlü değildi!
O sırada, Paul ve Yaşlı Şeytan demir ocağının içerisindeki bir odaya geçmişlerdi. Bu yer Yaşlı Şeytan’ın kendi demir dövme yeriydi. Yalnızca bir ocak, bir masa, bir örs ve suyla dolu bu alandan oluşsa da Paul bu yerin özelliklerini oldukça iyi görebiliyordu.
“Düşmüş Tanrı Alevi Dağının lavıyla yanan bir ocak, bir şekilde Gece İmparatoriçesi’nin Suyuyla doldurulmuş bir bölge ve Araf Siyah Metalinden yapılmış bir örs. Sen olduğundan en başta emin değildim ancak şimdi eminim. Yaşlı adam, Menekşe Şeytan Lordu Spadia’nın kılıcını döven kişi sendin.”
Paul’ün sözlerinden sonra Yaşlı Şeytan sessiz kalmış ve gözlerini yavaşça kapatmıştı. Paul ise onu rahatsız etmek yerine beklemeye başlamıştı. Yaşlı Şeytan bir şeyi hatırlamak istiyor gibi duruyordu.
“Bin Şeytan Kılıcı, tamamen Araf Siyah Metalinden dövülmüş ve içine Menekşe Kılıç Lordunun kendi elleriyle topladığı 1000 Şeytani Varlığın ruhu mühürlenmişti. O kılıcı hatırlıyorum. Ne oldu?”
Yaşlı Şeytan gözlerini açıp hatırladıklarını söyledikten sonra Paul derince bir nefes almış ve başını iki yana sallamıştı. Yüzündeki ifade her şeyi anlatmaya yettiğinden Yaşlı Şeytan derince iç çekmişti…
“Güçlü ve saygıdeğer bir adamdı. Benim kılıçlarımdan birini kullanması beni bile onurlandırıyordu. Onunla olan bağlantın ne?”
Yaşlı Şeytan bu soruyu sorduğunda Paul ilk başta sessiz kalmıştı. Ardından, gözlerini açmış ve kararlı bir sesle konuşmuştu.
“O benim ustamdı.”
Paul’ün önceki hayatında veya Allatra’nın hayatında bir ustası olmamıştı. Yani Spadia sahip olduğu üç ömürlük hatıraların arasında tek ‘usta’ sayılırdı. Vals’te ona yol gösteren Klaus bile bir ‘öğretmen’ olarak hatırlanıyordu.
“Gücünü görebiliyorum. Senin gibi bir öğrenciyi arkasında bırakıp ölebildiyse o zaman üzgün ölmemiştir. Yine de…”
“Ölürken gülümsüyordu.”
Paul daha fazla soruyu engellemek için anında konuşmuş ve Yaşlı Şeytan da onun durumunu anlayıp sessiz kalmıştı. Kısa süreli garip bir sessizlikten sonra ise Paul vücudunu normal haline getirip Yaşlı Şeytan ile göz göze gelmişti.
“Ustamın kılıcını yapan kişi sendin ve ona kalırsa bildiği en iyi demirci de sendin. Bu nedenle sana bir şey sormam gerektiğini düşündüm.”
Paul etrafa hafifçe bakıp yalnızca kendisi ve Yaşlı Şeytanın bu odada olduğunu doğruladıktan sonra elini kaldırmış ve havada beş farklı kağıdın belirmesine neden olmuştu. Bu kağıtların üzerinde oldukça özenle dizaynlar çizilmişti.
“Bunlar…”
İlk başta yalnızca Paul’ün Spadia’nın öğrencisi kimliği yüzünden dizaynlara bir bakış atmaya karar veren Yaşlı Şeytan dizaynları inceledikçe iyice onlara gömülmüş ve gözleri büyümüştü. Paul ve Spadia’nın aksine o bu dizaynları okuyabiliyordu ve bu nedenle vücudu bir süre sonra titremeye başlamıştı.
Bu dizaynlar Paul’ün uzun bir süre önce bir Küçük Dünyada ele geçirdiği dizaynlardı. Bu dizaynlarda iki oldukça güçlü kılıç ve üç güçlü aksesuar çiziliydi ve bu set oldukça ilgi çekiciydi. Paul birisi bu dizaynları tanıyacaksa bunun bu Yaşlı Demirci olacağını düşünmüştü ve düşünceleri doğruydu.
“…Genç adam, bunları bana gösterme amacın onları bana yaptırmak olabilir veya olmayabilir ama umurumda değil. Bilmen gerekenler var.”
Yaşlı Şeytanın gözleri birden keskinleşmiş ve tamamen ciddileşmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..