[YN]: Alın bir bölüm daha.
494.Bölüm – Altı Element Kutsal Fiziği, Öz Felaketi
Paul’ün vücudu en küçük parçalarına ayrılıp ortadan kaybolduktan sonra yeşil bir kalp ile başlayarak yeniden oluşmuştu. Bu dönüşüm Paul’ün alışık olduğu bir şeydi ve oldukça rahat bir şekilde ilerlemişti. Güçlü bir dönüşüm sayılabilecek olsa da başka dünyalara yansıyabilecek bir etkisi yoktu.
Ancak bu dönüşüm bittiğinde, Paul vücudundaki tüm hücrelerin bir anda titreştiklerini hissetmişti. Aynı anda, ruhu da titremişti. Altı Element Kutsal Ruhu vücudunun durumuna tepki veriyordu. Altı Element Kutsal Vücudunun dönüşümü tetiklenmişti.
Booom!!!
Gökyüzünde yoktan beliren kara bulutlar oldukça güçlü gürültüler çıkarıyorlardı. En korkutucu kısım ise normal yıldırımlar yerine bu bulutlardan mana ile dolu elemental saldırılar çıkıyordu.
Bulutlardan fırlayan bir alev topu Paul’ün altında bulunan İmparatorluk topraklarına düştüğünde Paul hızlıca olduğu yeri değiştirmiş ve okyanusun üzerinde bir yeri seçmişti. Bulutların bu dünyadaki tek adaya zarar vermediklerini teyit ettikten sonra derin bir nefes almış ve vücudundaki enerjiyi salmıştı.
O anda, önceki dönüşümlerin aksine vücudu yok olmamıştı. Aksine, direkt olarak o şekilde değişmeye başlamıştı ve bunun acı verici olduğu söylenebilirdi. Altı Element Kutsal Ruhunun yönlendirmesi ile altı farklı element birbiriyle uyum içerisinde vücuduna doluşuyor ve bu ona aşırı yüksek bir acı verse de bir yandan da dönüşen yerlerden gelen rahatlatıcı bir his vardı.
Rumble!
Gökyüzündeki bulutlar kükremeye başlarken Paul’ün dönüşümü hızlı sayılabilecek bir hızla ilerliyordu. Bu sefer, bir grubun ilgisi çekilmişti…
…
“Hmm…”
Beyaz bir odanın içerisinde, beyaz saçlara ve sakallara sahip yaşlıca bir adam gözlerini yavaşça açarken bir ses çıkarmıştı. Açılan gözlerindeki ifade anlaşılamazdı. Sanki tüm evreni görüyormuş ve biliyormuş gibi duruyordu.
“Bu dalgalanma… Ya evrensel bir hazine doğuyor ya da Habis Tanrı’nın varisi en sonunda Yükselen seviyesine geçecek. İki türlü de, öncelik verilmesi gereken bir konu.”
Yaşlı adam gözlerini hafifçe kapatırken ruh dalgalanmaları tamamen başka bir dünyaya ulaşmış ve oradaki beyaz zırhlı bir adamın zihninde yankılanmıştı.
“Küçük Dünya Füera’ya gidin. Eğer evrensel bir hazine doğuyorsa gelişmesini bekleyip alın ve cennete getirin. Eğer Habis Tanrı’nın varisi Yükselen seviyesine gelişiyorsa onu öldürün.”
Bu sözler zihninde çınladığı anda beyaz zırhlı adam grubunu toplamış ve en yakın uzay geçidine doğru ilerlemişti. Onun statüsü de oldukça yüksekti ancak ona emirleri veren kişinin kim olduğunu ve onun hayatına tek bir sözle karar verebilecek birisi olduğunu da biliyordu.
…
“Öz Felaketinin işaretleri beliriyor… İşte bu! Öz Felaketini geçerken ona saldırırsak bize karşı gelme yeteneği olmayacaktır! Şansımız var!”
Önceden dağılan Ankalardan birisi Öz Felaketinin işaretlerini gördüğü anda diğerlerine haber vermiş ve bir kez daha toplanmışlardı. Sayıları 20’yi zar zor geçse de hepsi Yükselen seviyesindelerdi ve Paul Öz Felaketi sırasında kendisini koruyamayacaktı. Bu nedenle kendilerine güveniyorlardı.
“Yine de o kadar aptallaşmasak iyi olur. O bize bir şey yapamaz ama onun Öz Felaketi kesinlikle güçlü olacaktır. Eğer hayat kurtarıcı bir hazineniz varsa o zaman hazır etmelisiniz.”
Aralarında daha yaşlı ve tecrübeli olan bir tanesi anında bir öğüt vermişti. Öz Felaketinin gücü asla küçük görülemezdi ve bu yaşlı Anka bu felakette ölen birçok kişiyi görmüştü. Onun öğüdü işe yaramıştı ve diğer Ankalar direkt olarak önceden sakladıkları hazineleri birer birer çıkarmışlardı.
“Biraz bekleyelim. Öz Felaketi başladığında gitmemiz gerekiyor.”
Yaşlı Anka sözlerini bitirdiğinde etrafındaki diğerleri başlarını sallamışlardı. Ankalar genelde birbirleri ile gruplaşmasalar da bu düşmanı devirmek için en tecrübeli olan kişi lider seçilmişti.
O anda, Paul’ün vücudu tamamen yeniden doğmuştu. Teni beyaza oldukça yakın bir renge bürünmüştü ve katliam manası dağıldığı için tamamen çıplaktı. Yapılı vücudu parlıyor gibi görünüyordu. Ancak en büyük değişim saç ve gözlerinde olmuştu.
Rüzgarın Kutsal Fiziğini ele geçirdiğinde yeşil renge bürünen gözleri ve saçları o anda renksizlerdi. Paul bu son gelişim ile saç ve gözlerinin rengini değiştirme yeteneğini kaybetmişti ve bunun yerine gerçekten de göz alıcı bu yeni görüntüyü kazanmıştı.
Saçlarının renksiz olması beyaz olduğu anlamına gelmiyordu. O anda, saçları sanki uzayın katmanlarına açılan bir kapı gibiydi. Bakan kişi siyah rengin dışında parlak yıldızları ve yeşil, mor, kırmızı ve daha birçok renkteki galaksileri görebiliyordu. İrisleri de aynı şekildeydi. En korkutucu kısım, Paul’ün hareketi ile birlikte saç ve gözleri de değişiyordu. Sanki gerçekten de uzayın diğer katmanına açılan bir pencere gibi davranıyorlardı.
Gözlerindeki yedi köşeli yıldız işaretleri parlayan beyaz renktelerdi ve kaybolmamışlardı. O anda, Paul vücudunda akan gücü hissedebiliyordu. Bu güç önceki halinden çok daha farklıydı. Ayrıca, yabancı bir güç vücuduna doluşuyordu.
Rumble!
Gökyüzü yarılıyormuşçasına bir etki Paul’ün olduğu yerde belirip metrelerce altındaki okyanusta bile bir boşluk oluştururken Paul’ün olduğu yer tamamen havasız kalmıştı. Bölgedeki uzayda sayısız yırtıklar belirirken aşırı yüksek yoğunluktaki enerji birden Paul’ün çekirdeğini sarsmaya başlamıştı.
“Öz Enerjisi…”
Öz Enerjisi, garip bir kavramdı. Bu enerji her varlıkta bulunurdu ve her varlığın kendi özünden gelirdi. ‘Öz’ birçok anlama gelirdi ve o zamana kadar herkesin kabul edeceği bir anlam bulan birisi olmamıştı. Manadan farklı olan bu enerji Paul’e oldukça tanıdık geliyordu çünkü iki farklı hayatın anılarında zaten bu enerjiyi kullanmıştı.
“Ah…”
Gitgide Habis Tanrı Mana Çekirdeği kalbinin içinde solup ruhunun içinde belirmeye başlamıştı. Aynı anda, mana ve yasa enerjisi bu çekirdeği sarmalıyordu. Ruh gücü de tamamen çekirdeğin dönüşümü için kullanılıyordu.
İlk Öz Felaketinin amacı mana çekirdeğinin bir Ruh Kalbine dönüştürülmesiydi. Bunun için üç ana enerji olan mana, yasa ve ruh enerjileri birleşip öz enerjisinin oluşumunu sağlarlardı. Bu sayede, mana çekirdeği fiziksel ve ruhani dünya arasında garip bir varlığa dönüşüp bir ruh kalbi olarak çağrılabilirdi. O andan itibaren bu kalp mana yerine öz enerjisi üretmeye başlardı.
O anda, Paul’ün vücuduna giren aşırı yüksek öz enerjisi en ufak dikkatsizlikte onu öldürebilecek kadar güçlü olsa da aynı zamanda ruh kalbinin oluşumunu oldukça hızlandırıyordu. Paul ise hiç endişelenmiyordu. Rüzgarın Kutsal Elementali onu dış güçlerden koruyordu. Bu sayede kendisini tamamen bu felaketi aşmaya verebilirdi.
“Sonunda başladı… Gelin! Hemen saldırmamız gerekiyor!”
O sırada insan formlarındaki Anka grubu oraya varmış ve en önlerinde olan yaşlı Anka yüzünde soğuk bir gülümseme ile ileriye doğru fırlamıştı. Daha önceden kaybetmiş olabilirlerdi ancak şimdi kesinlikle kazanacaklardı!
‘Heh, bizi takip etmeden önce böyle bir karar verdiğine göre gerçekten de bir aptalsın!’
O Paul’ün öz felaketinin alanına girecekken böyle düşünüyordu. Ancak o sırada, tüm Anka grubunun durmasına neden olan bir şey olmuştu.
Birden, öz felaketinin alanından o kadar da uzak olmayan bir yerde bir uzay geçidi açılmıştı. Bu geçidin içinden ise tam 21 kişi çıkmıştı. Bu kişilerin 20’si başlıklarını da takmış olan ağır zırhlı ve kılıçlı askerlerken onların önünde ilerleyen kişi beyaz zırhlı bir adamdı.
“Bu… bu…”
“Cennet Ordusu… Bir Tanrı geldi!”
Yaşlı Anka hâlâ şok olmuş bir durumdayken bu birliği tanıyan diğer Ankalardan birisi şaşkınlıkla bağırmıştı.
Cennetlerde birçok farklı yer ve birçok güçlü oluşum vardı. Ancak bu oluşumların yalnızca bazıları Cennetteki herkes tarafından bilindiğini söyleyebilirdi. Diğerleri yalnızca içinde oldukları Küçük Cennet içinde bilinirlerdi.
Cennet Ordusu her Cennette tanınan birliklerden birisiydi. Herhangi birinin girmesi için en az 1.Sema Yükselen olması gereken bu oluşumda Yükselenler yalnızca normal askerlerdi ve o anda gelen beyaz zırhlı adam normal bir asker değildi. Bu onun Yükselen seviyesini geçip Tanrı lakabını kullanmaya layık olduğunu gösteriyordu!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..