502.Bölüm - Kara Büyücü'nün Gücü (2)

avatar
5337 29

Kara Büyücü - 502.Bölüm - Kara Büyücü'nün Gücü (2)


502.Bölüm – Kara Büyücü’nün Gücü (2)

 

“İyi bir kılıç. Önceki kılıçlarımı Konsey’in gönderdiği bir Yükseleni öldürürken parçalamıştım ve o zamandan beri iyi bir şey bulamıyorum. Bir tane olsa da şimdilik beni idare edebilir.”

 

Tanrının kolunu kılıçtan ayırıp Tanrıya geri atan Paul elinde kalan kılıcı incelerken konuşmuştu. Elindeki kılıç normal görünse de içinde öz enerjisiyle çizilmiş yazıtlar vardı. Ancak biraz daha baktıktan sonra daha önemli bir şeyi fark etmiş ve kaşları çatılmıştı.

 

Paul kılıca dalınca diğer Tanrılar ruh güçleriyle konuşmaya bile cüret etmemişlerdi çünkü bu dalgınlığı bozmak istemiyorlardı. Bu saldırmak için altın bir fırsattı ve kaçıramazlardı. Bu nedenle sadece birbirlerine bakmışlardı.

 

Az önce kolu koparılan Tanrı kolunu çoktan iyileştirmişti. Paul kolu koparmaktan başka bir şey yapmadığı için hayat gücü ile kolayca iyileşebiliyordu ve kılıcı olmadığı için tam gücünü kullanamayacak olsa da hâlâ bir Tanrıydı. Bilgilerine göre Kara Büyücü’nün hâlâ bir Yükselen olması gerekiyordu.

 

‘Bu… şaşırtıcı.’

 

Onlar saldırılarını hazırlarken Paul’ün zihninden bu geçmişti. O anda, karşısındaki üç Tanrıyı öldüremeyeceğini fark etmişti. En azından birini hayatta bırakması gerekiyordu. Hayatta bırakmalıydı ki ondan bilgiyi alabilirdi.

 

Bu kılıcın içinde iki materyal vardı. Eisengarm’ın Kızlarının oluşturulması için Paul’de eksik olan iki materyal, çok az miktarda olsalar da bu kılıcın içinde bulunuyordu.

 

“Öz Girdabı!”

 

Paul materyalleri tanımlamayı bitirdiğinde üç Tanrı çoktan onun etrafında bir üçgen haline gelecek şekilde yerleşmiş ve birlikte bir teknik kullanmışlardı. Bu üçgenin içindeki öz enerjisinin kaotik bir hâle geldiğini fark eden Paul bu üçlünün ne yapmak istediğini anlamıştı.

 

Doğal öz enerjisini kullanarak onu öldürmeye çalışıyorlardı. Bunu fark edince yüzünde bir gülümseme belirmişti. Ne yazık ki, onu küçümsüyorlardı.

 

“Eğitimden yeni çıktım ama biraz daha doldurmak sıkıntı olmaz sanırım.”

 

Paul gülerek konuştuktan sonra birden ruh kalbini aktifleştirmiş ve kaotik veya değil etrafındaki öz enerjisi vücuduna oldukça yüksek bir hızla çekilmeye başlamıştı. Sanki devasa bir okyanusun ortasında rastgele açılan bir boşluğa benziyordu. Etraftaki su o dolana kadar gitgide daha da hızlı bir şekilde ona dolmaya devam ediyordu.

 

Birkaç saniye içerisinde Paul’ün çektiği aşırı öz enerjisi nedeniyle üç Tanrı’nın formasyonu bozulmuş ve üçü de yüzlerinde şaşkın ifadelerle Paul’e bakmaya başlamışlardı.

 

‘Bu adam… neyin nesi böyle!?’

 

Paul’ün az önce çektiği öz enerjisi miktarı o kadar yüksekti ki bu kadar kısa bir sürede üç Tanrı bile bunu başaramazlardı. Bu yüzden üç Tanrı şok olmanın yanında bir yandan da biraz korkmaya başlamışlardı.

 

Eğer Paul gerçek kaynakların yanında bir de bu aşırı hızlı emilim gücünü kullandıysa belki de bir yılda Yükselen seviyesini aşmış olma ihtimali vardı…

 

“Eh, iyi sayılırdı. Şimdi asıl konuya dönelim. Aranızdan hangisi kılıçlarınızı nereden aldığını söyleyecek kadar dürüst?”

 

Paul diğer ikilinin kılıçlarının da elindeki kılıçla aynı olduğunu görebiliyordu. Yani bu üçlü aynı yerden geliyor olmalılardı ve büyük ihtimalle silahlar da bu yerden ortaya çıkmıştı. Eğer bunu öğrenebilirse açmayı düşündüğü savaştan önce Eisengarm’ın Kızlarını oluşturup daha yüksek bir güce ulaşabilirdi.

 

Ancak Tanrılarıdan hiçbiri ona bunu söylemeye meraklı görünmüyordu.

 

“Yazık… o zaman yalnızca zorla öğrenebilirim.”

 

Paul bu sözleri mırıldanırken elindeki kılıç direkt olarak koyu kızıl bir enerji katmanı ile kaplanmıştı. Bir süredir kılıç kullanmasa da kılıç elindeyken oldukça rahat hissediyordu.

 

“Bu arada, yanlış anlaşılmaların oluşmasını istemiyorum o yüzden şimdiden söyleyeyim, şu anda 7.Semadayım.”

 

Paul’ün sözlerini duyan Tanrıların gözleri hafifçe parlamıştı. Bir senede bu kadar gelişmek de şaşırtıcı olsa da eğer yalnızca 7.Sema bir Yükselense o zaman onunla ilgilenecek güce kesinlikle sahiplerdi. Ancak aradaki farka rağmen Paul’ün yüzünden silinmeyen gülümseme onların zihinlerine bir darbe vurmuyor değildi.

 

‘Bu daha fazla uzatmanın yeri değil. Eğer beklersek Kara Büyücü’nün astları onu desteklemek için birden belirebilirler ve Ölüm Bilmeyen Kâhya buraya gelirse kaçmak istesek bile başaramayız.’

 

“Saldırın!”

 

Tanrıların üçü de o anda aynı şeyi düşünüyorlardı. Herhangi bir destek güç gelmeden Kara Büyücü’yü öldürmeleri gerekiyordu. Bu sayede hem asıl görevlerinden çok daha önemli bir görevi tamamlamış ve ünlerini yaymış hem de Konsey’in gücünü göstermiş olurlardı.

 

“Uzay Zaman Kilidi.”

 

Üç Tanrı ona yaklaşsa da Paul kendisini korumak için herhangi bir şey yapmamış ve rahatça etrafındaki uzayı kilitlemişti. Tanrılar zaten kaçmayı düşünmediklerinden ona engel olmamışlardı ve Paul’ün az önce seviyesini duyurma nedeni de zaten buydu.

 

Eğer kaçmaya karar verip denemek istediği yeni Kara Büyü’nün alanından kaçarlarsa o zaman koz kartı Konsey tarafından bilinir olacaktı. Bunu elbette istemezdi.

 

“Kara Büyü…”

 

Paul bu sözleri hafifçe mırıldandığında üç Tanrı çoktan saldırı menziline girmiş ve saldırılarını yapmışlardı. Paul’ün boynuna ve kalbine birer kılıç darbesi gelirken dizlerine de sert bir tekme geliyordu.

 

“Monokrom Gerçeklik.”

 

Paul’ün sözleri bittiği anda birden tüm varlıklar durmuştu. Üç Tanrı oldukları yerde donmuşlardı ve etraftan izleyen daha zayıf Yükselenler de hareketlerini kesmişlerdi. Uzayın hareketleri durmuştu.

 

Paul’ün çevresindeki her şey renklerini kaybetmiş ve grimsi bir renge dönmüşlerdi. Rengini koruyan şeyler yalnızca Paul’ün kendisi ve üzerinde bulunan eşyalardı. O anda, içlerinde uzayın kendisini barındıran gözleriyle etrafındaki üç tanrıya bakan Paul derince iç çekmişti.

 

Kara Büyülerin çoğu özel bir amacı temsil ederdi. Birleşen Gerçeklik ve Hiçlik arkasında ‘Zayıflaştırma’ amacını taşıyordu. Küllere Dönen Evren ise ‘Yakma’ amacını taşıyordu. Ve düzgün kullanıldıkları sürece bu amaçları gerçekleştirirlerdi.

 

Monokrom Gerçeklik ise ‘Durdurma’ amacını karşılıyordu. Ve her şeyi, hem de her şeyi durdurabilirdi. Buna zamanın kendisi de dahildi. Eğer Paul’ün gücü yeterli olsaydı durdurduğu süreyi ve durdurduğu mekanın büyüklüğünü artırabilirdi ancak o anki gücüyle yalnızca bu kadar yapabiliyordu.

 

‘Kullanması iyi bir teknik olsa da mekanın dışında olan düşmanların fark etmesi aşırı kolay… Eğer kimsenin burada olmadığından emin olmasaydım bunu kullanmazdım.’

 

Paul bu şekilde düşünürken ellerini hareket ettirmiş ve Yükselenlerden başlayarak bölgedeki herkesin ruh kalplerini sökmeye başlamıştı. Zaman durduğundan ruh kalpleri sökülse bile Yükselenler henüz toza dönüşmüyorlardı.

 

Tanrılara ulaştığında ise ikisinin ruh kalplerini sökmüş ve daha önceden kolunu kopardığı Tanrının ruhunu aşırı ağır bir şekilde yaralamıştı. Aynı anda, vücudundaki öz enerjisi de neredeyse tamamen kurumuştu.

 

‘Bu kadar yetmesi bile şaşırtıcıydı.’

 

Bu şekilde düşünürken Monokrom Gerçekliği sonlandıran Paul en son olduğu yere geri dönmüştü. Ve aynı anda, az önce renklerini kaybeden her şey renklerini kazanırken onlarca Yükselen ile iki Tanrı toz bulutlarına dönüşmüşlerdi…

 

Üçüncü Tanrı ise direkt olarak Paul’ün üzerine düşmüştü ve Paul de onu direkt olarak yakalamıştı. Bu adamın anıları onun için değerli olacaktı…

 

 

“Ha… Vord… Paul’ün yanına gitmeliyiz.”

 

Uzay Salonunda Silleverde Wulian tarafından iyileştirirken başında bekleyen Vord ile konuşmaya başlamıştı.

 

“Düşmanlar en az 100 Yükselen ve 3 Küçük Dünya Tanrısından oluşuyor… Paul’ün-”

 

“Bekle bakalım.”

 

Vord o anda Silleverde’nin sözünü kesmişti. Yüzünde ciddi ancak alaycı bir ifade vardı.

 

“Efendimin kaybedeceği sonucuna nereden vardın?”

 

“3 Küçük Dünya Tanrısı… ÜÇ KÜÇÜK DÜNYA TANRISI! Savaş güçleri minimum 250.000 olan kişilerden bahsediyoruz burada!”

 

“Evet. Ciddi bir şekilde dövüşmeye hazır olan bir Küçük Dünya Tanrısı 350.000 ve daha yukarıdaki güce de ulaşabilir. Silahlar falan da bunu etkiler. Peki sence efendimin buradayken, Uzay Salonunda en rahat durumundayken savaş gücü kaçtı?”

 

Vord’un bu sözlerinden bir şeyler çıkaran Silleverde’nin ağzı sonuna kadar açılmıştı. Paul gerçekten de güçlü olsa da o kadar olmamalıydı, değil mi? Bir 7.Sema Yükselenin minimum gücü yalnızca 25.000’di…

 

“188.000. Efendimin rahat bir durumdayken sahip olduğu savaş gücü şu anda tam olarak 188.000.”

 

“S*ktir oradan!”

 

Silleverde o anda diğerlerinin önünde bıraktığı görüntüye herhangi bir önem vermiyordu. Yalnızca 7.Semadayken 188.000 savaş gücü… Paul bu ilerleyiş oranıyla Küçük Dünya Tanrısı seviyesine ulaştığında kendisini tek başına ezebilirdi!

 

“Ama bu yine de yetersiz! Üç tane-”

 

“Rahatken dedim.”

 

Vord bir kez daha Silleverde’nin endişe dolu sözlerini kestikten sonra gözlerini Shuan’a çevirmişti.

 

“Efendim ciddileştiğinde savaş gücü kaçtı?”

 

Vord’un sözlerinin üzerine Silleverde’nin gözleri de Shuan’a dönmüştü. Eğitildiği süre boyunca Shuan’ın savaş gücü ölçümü konusunda da eğitim aldığını biliyordu ve şu anda Uzay Salonunda kişi olarak savaş gücünü en iyi ölçen ikinci kişi oydu.

 

“Eh… Tam olarak incelemeye fırsatım olmadı ama sanırım o üçlü Silleverde’yi tehdit ettiklerinde 800.000’lere çıkmıştı. Bize gitmemizi söylerken… emin değilim. Ama bir basamak daha kazanmış olabilir.”

 

“Şaka yapıyor olmalısın!”

 

Bir basamak daha kazanmak… bu en az 1 milyona ulaşmak değil miydi? Bu bir Büyük Dünya Lordu’nun gücüydü! Kendisi bir Büyük Dünya Lordu olsa da en ciddi hâliyle bir hayat veya ölüm dövüşüne girmediği ve hayat gücünü yakmadığı sürece bu güce ulaşamazdı!

 

“Ha… Bir de burada endişeleniyorum…”

 

Uzun bir süre sonra, diğerlerinin gözlerinde bir dahi olarak görülen Silleverde bir başkasından çok daha az potansiyele sahip olduğunu düşünmeye başlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr