505.Bölüm – İmparatorun Tahtı ve Tacı
İkinci Küçük Cehennemde büyük aileler oldukça kısa aralıklarıyla ziyafetler verirlerdi ve dünyanın birçok farklı yerinden diğer aileler de bu ziyafetlere katılırlardı. Elbette, bu ailelerin arasında genelde bir tane bile farklı ırk olmazdı ve hepsi Cennet Dişleyen Kaplan ırkından olurlardı.
Bunun nedeni belliydi. Diğer ırkların da güçlü aileleri olsa da Cennet Dişleyen Kaplanlar farklı dallara ayrılmış tek bir klan gibiydi ve onlarla karşılaşma güçleri yoktu. Eğer böyle bir güce sahip olsalardı zaten çoktan İkinci Küçük Cehennemi ele geçirmiş olurlardı.
O anda, bu ziyafetlerden birisi gerçekleşiyordu ve büyükçe bir malikanenin içinde birçok kişi muhabbet etmekle meşguldü. Ziyafet daha çok bir balo gibiydi ve dans kısmı çoktan bittiğinden çoğu kişi ya evlere gitmek için hazırlanıyor ya da kalan zamanını diğerleriyle muhabbet etmek için kullanıyorlardı.
‘Bu… muhteşem.’
Kendisiyle aynı seviyede olan korumaların yanından geçerken kimsenin onu hissetmemesi Lazar’ın gerçekten de garip hissetmesine neden olsa da yine de sessiz kalıp Paul’ü takip etmeye devam ediyordu. Paul’ün emirlerine herhangi bir şekilde karşı gelme düşüncesi yoktu.
“Cennet Dişleyen Kaplanlar gerçekten de eğlenmeyi biliyorlar…”
Balo alanına ulaşan Paul etrafa bakınırken hafifçe mırıldanmıştı. Orada onu görebilecek birçok kişi olsa da özellikle etrafa bakmadıklarından hâlâ kendisi ve grubu fark edilmemişti. Bir köşeye geçmiş ve olanları izlemeye başlamıştı.
Garip bir şekilde, balo çoktan bitmiş olsa da daha oradan ayrılan kimse yoktu. Bazıları dışarı çıkıyordu ancak bu yalnızca rahat bir nefes almak içindi ve sonrasında geri dönüyorlardı.
O anda, aralarından yüksek seviyeli bir tanesi birden elindeki bardağa pençesiyle hafifçe tıklatmış ve ses balo salonundaki tüm konuşmayı kesmişti.
“Lütfen beni dinleyin. Öncelikle, bu ziyafete geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim.”
Adam konuşmaya başladığında başka herhangi bir ses çıkmamış ve onun sesinin tüm salona yayılmasına izin vermişti.
“Bildiğiniz gibi, bir süre önce Konsey ve Uzay Tanrıçası uzlaşmaz bir duruma ulaştı ve bu Konsey’in tüm evrene olan hükümlerinin bir miktar zayıfladığı anlamına geliyor. Özellikle, 1.Küçük Cehennem. Şu anda Ulu Cehennem’deki korkaklar hâlâ oradaki Ankaları temizlemek istemiyorlar ancak bizim yeterli gücümüz var.”
Adam buraya kadar konuştuktan sonra kıyafetinin içinden bir tılsım çıkarmış ve yere bırakmıştı. Tılsım yere düştüğü anda birden balo salonunun tümünü kaplayan bir formasyon belirmiş ve balo salonunda herkesin boş bıraktığı merkez alan birden açılmış, iç kısmından bir şey yükselmeye başlamıştı.
Yükselen şey beyaz taş bir platformun üzerine kurulu olan kızıl renkli bir tahttı. Taht oldukça büyüktü ve oldukça iyi bakılmış gibi görünüyordu. Tahtın üzerinde bir de kızıl renkli sade bir taç vardı.
Görüntü olarak biraz ürkütücü görünen bu taht ve taç belirdiğinde konuşan adam dahil herkes birden tek dizlerinin üzerine çökmüş ve başlarını eğmişlerdi. Yalnızca onlar değil, Paul’ün yanında duran Grim ile Lazar da birden tek dizinin üzerine eğilmişlerdi ve Paul’ün gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
“Bizler… Kutsal Toprakları geri alacak ve yüce olanların dönüşünü bekleyeceğiz.”
İlk başta konuşan adam bu sözleri söyledikten sonra sessizliğe bürünmüş ve balo salonundaki herkes tek dizlerinin üzerinde beklemeye başlamışlardı. Herhangi bir şey söylemiyorlardı. Yalnızca bu tahta ve önceki sahiplerine saygılarını gösteriyorlardı.
Paul bu tahtı ve tacı elbette biliyordu. Allatra’nın anılarında oldukça açık bir şekilde görünüyordu. Yalnızca Kan Kanatlı Ankaların en güçlüsünün oturabileceği taht ve takabileceği bu taç mutlak hükümdarı simgelerdi. Allatra sonuncu Kan Kanatlı Anka olduğu için bu taht ve taç onun hakkıydı ancak Habis Tanrı’yı takip etmek için takmamıştı.
Çünkü bu iki eşya aynı zamanda bir sorumluluk demekti. 1.Küçük Cehennem olarak bilinen Kan Kanatlı Ankaların Kutsal Topraklarını korumak ve yönetmek için bir sorumluluğu sırtlamak istememişti. Bu nedenle taht ve taç sahipsiz kalmıştı.
Cennet Dişleyen Kaplanlar büyük ihtimalle bu iki eşyanın diğer Ankalar tarafından ele geçirilmesini istemedikleri için onları 1.Küçük Cehennem’den koparmışlardı ve bu Paul’ü öfkelendiriyordu. Hayır, öfkesi Cennet Dişleyen Kaplanlara karşı değildi. Öfkesi 1.Küçük Cehennemi istila etmeye cüret eden Ankalaraydı.
“…Saklanmayı boş ver gitsin.”
Hafifçe mırıldandıktan sonra gizliliğini bozup aurasını yayan Paul direkt olarak ileriye doğru bir adım atmış ve tahta doğru yürümeye başlamıştı. Onun grubundaki diğerleri de tahta doğru diz çökmeye başlarlarken Cennet Dişleyen Kaplanlar gelen yabancıyı hissetseler de herhangi bir hareket göstermemişlerdi.
‘Bu…’
‘İmkansız…’
‘S-sonunda….’
Vücutlarını saran auranın derilerini karıncalandırmasını hisseden Cennet Dişleyen Kaplanların bazılarının eğilmiş başlarında şokla karışık heyecan ifadeleri belirirken bazılarının gözyaşları direkt olarak zemine akmaya başlamıştı. İlk başta konuşan adam ise o anda heyecandan titriyordu.
‘Birinin içeride olduğunu hissetmiştim ama tehlikeli görünmediği için bir şey yapmamıştım… Beni pişman edecek bir şey yapmadığım için çok mutluyum.’
Etraftaki herkes farklı ifadeler ve yüzler gösterirlerken Paul tahta varmış ve bir süre önünde durup beklemişti. Kan kızılı taht o yaklaştıkça sanki onu çağırıyormuş gibi geliyordu ve taç yakından çok daha parlak görünüyordu.
“Bir sorumluluk, demek…”
Bu ağır bir sorumluluktu. Bu tahta oturup o tacı başına geçirdiğinde artık yalnızca kendisi olmayacaktı. Aynı zamanda İlk Küçük Cehennemin İmparatoru olacaktı. Astları ve o dünyada yaşayan kişiler onun sorumluluğu olacakları. Bu bir okul kurmak ile aynı şey değildi.
“Bir İmparator olmak… bana yakışır sanırım.”
Ancak Paul için bu ağırlık hafifti. Hayır, aslında ağırlık tamamen aynıydı ancak ona hafif geliyordu. Çünkü azme sahipti. Çünkü kendi gururuna ve özgüvenine sahipti. Çünkü bu ağırlıkla bile gökleri aşabileceğine inanan bir zihne sahipti.
Tacı tahtın üzerinden almış ve tahta yavaşça oturmuştu. Ardından, kan kızılı tacı başına geçirmiş ve derince bir enfes almıştı. Taht biraz soğuktu ve taç da saçlarını geçip başına hafifçe soğuk bir his veriyordu. Ancak bu soğuk his o anda oldukça ferahlatıcıydı.
“Ben, Paul Shane Veussia, 7.Nesil Kara Büyücü ve Habis Tanrı’nın varisi, Kan Kanatlı Anka ırkının son üyesiyim. Irkımın fedaileri, bu tahtı ve tacı uzun bir süre boyunca korudunuz. O yüzden size bu soruyu soracağım. Beni yöneticiniz olarak kabul ediyor musunuz?”
Paul’ün sesi oldukça güçlü çıksa da aslında etrafında eğilen bu kişilere gerçekten de saygı duyuyordu. Yok olan bir ırka olan sadakatlerini koruyabilen ve hatta onlar için koca bir dünyayı ele geçirmeyi düşünen bu ırk gerçekten de fedailer olarak çağrılmayı hak ediyorlardı.
“İmparatoru selamlarız!”
Cennet Dişleyen Kaplanların cevabı hepsinin ağzından aynı anda çıkmış ve yalnızca malikaneyi değil, etrafındaki büyük bir bölgeyi de sarsmıştı. Bu yakın bölgedeki diğer kişiler ve malikanenin dışındaki korumalar neler olduğunu anlamaya çalışırlarken Paul’ün yüzündeki ifade hafifçe bir gülümsemeye dönmüştü.
Kan Kanatlı Ankaların gururu kalbini doldurmuştu ve tüm vücudu o anda sıcak hissediyordu. Etrafında eğilen bu sadık takipçiler ve gelecekte toplayabileceği gücü düşündüğünde, gerçek bir Tanrı olmak imkânsız değildi.
“Hayır, şu anda bir Tanrı sayılabilirim.”
Bu gerçekti ancak Paul bunu mırıldanırken kendisi bile sesindeki kibri sezebiliyordu. Ancak bir şey yapmamıştı. Başkalarına olan duruşunu değiştirmediği sürece kibir zararlı değildi ve vücudu da bunu gösteriyordu.
“Boom!”
Tek hareketiyle malikanenin çatısını havaya uçuran Paul içeride diz çöken kişileri ve dışarıda izleyen kişileri şok ederken birden ayağa kalkmış ve kanatlarını açarak malikanenin oldukça yukarısında bir yere geçmişti.
Bir Kan Kanatlı Anka’nın evrimi için negatif duygular gerekirdi. Allatra ona böyle söylemişti. Üzüntü, öfke, hayal kırıklığı… bunların hepsi aşırı bir miktarda oldukları sürece evrimi başlatabilirlerdi.
Allatra yanılıyordu. Bu yüzden yalnızca üçüncü evrim olan Felaket Getiren Anka evrimine ulaşabilmişti. Bir Kan Kanatlı Anka negatif duyguları hissedince değil, hayatını tanımlayan duyguları hissedince evrimleşirdi.
Paul öfkeyle evrimleşmişti. Üzüntü ile evrimleşmişti. Hayal kırıklığı ile evrimleşmişti. Bu üç evrim Allatra’nın da geçtiği evrimlerdi ve Allatra’nın hatası da bundan kaynaklanıyordu.
Ama şimdi, Allatra’nın yapmadığı bir seçimi yapmıştı ve bu onu daha farklı bir yola sürüklemişti.
Paul ‘gurur’ ile evrimleşiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..