[YN]: Uyku düzenimi düzeltmek için dün hiç uyumamıştım ve aşırı yorgun olduğum için bölümü düzenlemeye üşendim. Bu yüzden bugün bir bölüm artı telafi bölümü atıcam. Telafi bölümü iftardan sonra geliyor.
520.Bölüm – Ordu Toplanır
Devasa evrenin birçok köşesinde, her ırktan ve seviyeden kimseler evrendeki barışın bir süre içerisinde sarsılacağının farkındalardı. Kara Büyücü’nün, Habis Tanrı’nın varisinin varlığı Konsey’i ve konseyin astı olan dünyaları biraz tedirgin ederken onun Kan Kanatlı Anka kimliği de İlk Küçük Cehenneme üşüşen ankaların savaş hazırlıklarına girmelerine neden olmuştu.
Normalde birbirleriyle sürekli savaş hâlinde olan bu 10 anka ırkı o anda el ele vermiş ve bu düşmana karşı savaşmak için hazırlanmaya başlamışlardı. Elbette, 10 ırk birbirlerine tamamen güvenmiyorlardı ancak başka bir şansları yoktu.
Uzay Tanrıçasının Geçidi Konsey’in ast grupları tarafından kullanılamıyordu ve yalnızca uzay konusunda kavrayışı yüksek olan kişiler dünyalardan diğerlerine istedikleri gibi geçebiliyorlardı. Onun dışındakiler yalnızca önceden kurulu olan sabit geçitleri kullanabiliyorlardı. Bu nedenle önceden savaş güçleri düşük olduğu için küçük görülen birçok uzay tipi ruh özü kavrayan Yükselen rağbet görmeye başlamışlardı.
Ancak değer kazanmaları onların güvende oldukları anlamına gelmiyordu. Aksine, artan şey onların köleleştirilme sayısıydı. Birçok uzay tipi ruh özü kavrayan Yükselen köleleştiriliyordu ve doğuştan bu yeteneğe sahip kişiler çiftlik hayvanları gibi satılmaya başlanmışlardı.
Satılmayanlar da ya güçlü olanlar ya da kaçak olanlardı. Ve Evren Gözcülerinden oluşan büyük bir kabileye öncülük eden Salem hem güçlü, hem de kaçak bir tanesiydi.
Uzay Tanrıçası Konsey’e düşman olduktan yalnızca saatler sonra Evren Gözcülerinin dünyası dış güçler tarafından istila edilmiş ve birçok ırkdaşları bu güçler karşısında köleleştirilmişlerdi. Önceden sayıları yüz binlere ulaşan Evren Gözcülerinden şimdi yalnızca birkaç bin tanesi özgürdü…
Evren Gözcülerinin arasında güçlü bir Lider olarak ünlenen kadın Salem bu kalan birkaç bin kişinin uzay boşluğuna kaçışına yardım etmiş ve geri kalanları da kurtarmak için yemin etmişti. Ancak üzerinden geçen zamanda bu birkaç bin kişi güçlenseler de yakalanan dostlarını kurtarabilecek güce yakın bile değillerdi.
Grubun en güçlüsü Salem 7.Semadaki bir Yükselendi. Diğer kişiler ise yalnızca 2-3.Sema civarlarındalardı. Onları yakalayan kişiler ise Tanrı seviyesine çoktan yükselmiş ve kendi güçlerini yüzyıllarca bilemiş kişilerdi. Salem’in grubunun onlara karşı koymasının imkânı yoktu.
“Biraz dinlenin. Genç olanlar ellerindeki kaynakları kullanıp meditasyona başlasınlar. Yaşlılar etrafı kontrol etsin ve gelen tehlikelere karşı korusun.” Salem emrini verdiğinde tüm grup durmuş ve grubun çoğunu oluşturan genç kısım anında eğitime başlarlarken daha yaşlı olanlar etrafa yayılmışlardı. Salem aslında genç kısımda sayılabilirdi ancak grubun en güçlüsü olarak diğerlerini koruma yükümlülüğü onun üzerindeydi.
“Lider, siz de biraz dinlenmelisiniz.” O sırada genç kızlardan birisi ona mavimsi bir meyveyi uzatmış ve Salem hafifçe gülümseyerek meyveyi kabul etmiş ancak yerinden hareket etmemişti. Genç kız da bunu görünce yerine sessizce dönmüştü.
Salem enerjisini yenilemek için elindeki meyveyi ağzına götürmüş ve büyük bir ısırık almıştı. Meyvenin tatlı tadını hissederken Ruh Kalbindeki öz enerjisinin yenilendiğini fark eden Salem o anda yaklaşan bir varlığı hissetmişti.
Uzayın bir başka katmanında gizlenen bu varlık onlara doğru kaçamayacakları bir hızda geliyordu ve Salem elindeki meyveyi bir köşeye atarken anında bağırmıştı. “Savunma pozisyonlarına geçin!” Onun sözlerini duyan yaşlılar anında onun yanına geçip bir duvar oluştururken gençler arka saflardan saldırmak için hazır durmuşlardı.
“Eh, bu kadar tedirgin olmaya gerek yok. Size karşı kötü isteklerim… var, ama sizi öldürmek veya zarar vermek aralarında bulunmuyor.” Gelen kişi uzun siyah saçlara ve siyah gözlere sahip bir adamdı. Salem’in düşürdüğü ve o anda uzay boşluğunda süzülen mavi meyveyi kendisine çeken adam bir ısırık alırken grubu incelemeye devam etmişti.
“Bu kadar kişinin kaçabileceğini düşünmemiştim. Ancak bu epey iyi, tek seferde tüm grubu halledebilirim.” Adam rahat bir tonda mırıldanırken Salem’in kaşları kırışmıştı. Karşısındaki adamın seviyesinin kendisinden düşük olduğunu hissedebiliyordu. En fazla 6.Semada olmalıydı. Ancak uzay tipi tekniklere çalışan bir kontrol tipi için savaş gücü yüksekmiş gibi geliyordu.
“Kimsin sen?” Salem duruşunu herhangi bir şekilde bozmadan karşısındaki adama sorusunu sormuştu. Herhangi bir şey olursa direkt olarak saldırmaya hazırdı ve arkasındaki üyeler kaçabildiği sürece herhangi bir sıkıntısı yoktu.
“Oh, kendimi tanıtmadım, ne kadar kabayım.” Adam elindeki meyveyi tek seferde yutmuş ve sırıtışını bozmadan tek elini göğsüne koymuştu. Ancak birçok kişinin aksine kendisini tanıtırken hafifçe bile eğilmemişti.
“Adım Shuan, Kara Büyücü’nün 4.Habis Lordu’yum.” Shuan kendisini tanıttığında Salem’in yüz ifadesi birkaç kez değişmişti. Önce şaşırmış, sonra hafifçe solmuş ve sonrasında gözlerinde hafif bir umut belirmişti.
Kara Büyücü Uzay Tanrıçası’nın isyan etmesinin sebebiydi ve onların bu halinin nedeni olarak görülebilirdi ancak o anda dayanabilecekleri en güçlü sütun da Kara Büyücü’nün kendisiydi. Konsey ve astlarının aksine Kara Büyücü o anda Uzay Tanrıçasının Boşluğundaki hareketi istediği gibi kontrol edebilirdi.
Yani Konsey’in erişemeyeceği bir yere onları yerleştirebilirdi ve bu onun için oldukça kolay olurdu. Bu nedenle Salem’in gözlerinde hafif bir beklenti belirmişti ve bunu gören Shuan hafifçe gülmüştü.
“Düşüncelerini anlamak zor değil. Kaçak hayattan kurtulup ırkdaşlarını kurtarmak için Kara Büyücü’ye sığınmak istiyorsun. Üzgünüm ama bu imkânsız, bir şey vermeden bir şey alamazsınız.” Shuan rahat bir tonda konuşsa da Salem’in umutları birden yıkılmıştı. Ancak yanındaki kurnaz yaşlılardan birisi Shuan’ın sözlerindeki asıl kısmı kaçırmamıştı.
“Yani bir şey verdiğimiz sürece, ırkdaşlarımızı kurtarıp özgür olmamız için bir şans var mı?” Bu sözlerin üzerine Salem’in gözleri parlaklığını geri kazanmış ve Shuan kulaklarına varan bir gülümseme göstermişti. “Gelin ve bana katılın. Kara Büyücü’nün ordusunda Evren Lejyonu için 1110 güçlü ve yüksek potansiyelli kişiye ihtiyacım var. Geri kalanlar da İkinci Küçük Cehennem’e yerleştirilecek ve gelişimlerine devam edebilecekler. Kötü bir anlaşma değil, değil mi?”
Kötü bir anlaşma değildi. Kara Büyücü’nün yanında tehlikeli olmak ve savaşlara katılmak tehlikeli olsa da en azından başkaları tarafından yakalanma ve köleleştirilme korkuları olmayacaktı. Ve Salem biliyordu ki eğer bu teklifi reddederse o zaman boşlukta istediği gibi gezmeleri imkânsız olacaktı.
Kara Büyücü’yü görmemiş olsa da hareketlerinden anlayabildiği şeyler vardı. Kara Büyücü’nün gözünde yalnızca dostlar ve düşmanlar vardı. Eğer bir kişi onun tarafındaysa dosttu ve geri kalan herkes birer düşmandı. Eğer Shuan’ın teklifini reddederlerse o taraf da onları yakalayabilirdi…
“Evren Lejyonu demek… Kara Büyücü’nün Habis Lordu, ırkdaşlarıma kötü davranmayacağını umuyorum.” Salem bu kararı verdiğinde arkasındaki ırkdaşlarından kabul etmek istemeyen bazıları olsa da hiçbiri seslerini çıkarmamışlardı. Kara Büyücü adının ikna gücü gerçekten de güçlüydü.
“Haha, sonunda. Geç kalacağım diye korkuyordum. Pekâlâ, beni takip edin bakalım.” Shuan hafif bir kahkaha attıktan sonra grubu peşine takmış ve dikdörtgen şekline getirilmiş siyah bir kristali de çıkarmıştı. Enerjisinin bir miktarını kristale gönderirken yüzünde bir gülümseme vardı.
“Hey, sonunda lejyonu oluşturacak kişileri bulabildim. Daha birkaç gün var değil mi?” Bu soruyu sorarken gerçekten de meraklıydı. Sürekli uzay boşluğunu dolaşıyordu ve burada günlerin geçişi hakkında herhangi bir şey bilmiyordu. Bu nedenle öğrenmesi gerekiyordu sonuçta ceza almak istemiyordu.
“Sadece iki gün kaldı ve sen adamlarını daha yeni mi buldun? Bana bir aydır etrafta sürttüğünü söyleme.” Büyük Dünyalardan birisinde, dağların üzerinden İnfirmi’nin sırtına binerek uçan Cain siyah kristale konuşurken biraz aşağılayan bir ses kullanıyordu ve bu Shuan’ın kulaklarından kaçmamıştı.
“Herkes senin gibi şanslı değil. Benim kurmam gereken birliğin gözcülere ve suikastçılara ihtiyacı var. Savaşın ortasında manyak gibi dövüşmeye doğuştan programlanmış tiplere değil.”
O anda Cain ve İnfirmi’nin arkasında ejderhalara binen 5 kişi ve arkalarında kendi başlarına uçan 1100 kişi vardı. Bu kişilerin her biri siyah derilere sahiplerdi ve farklı semboller derilerine işlenmişlerdi. Bunlar Paul’ün daha önceden Büyük Dünya Akra’da karşılaştığı Shaon’lara benziyorlardı ancak çok daha güçlü görünüyorlardı.
“Üstün Shaonlar uzun bir süredir kendilerini göstermek için bir şans bekliyorlardı ve Kan Lejyonum onlar gibi vahşi askerlere ihtiyaç duyuyor. Hem, genç hanım ve büyük hanım senden daha zor şartlara sahiplerdi ve daha erken buldular, değil mi?”
Bu sözlerin üzerine Shuan yüzünü buruşturmuş ve Aleena’nın gülüşü kristalden duyulmuştu. “Cüceler ve Metalistler ekipman dövme yeteneklerine hayranlık duyarlar ve benim yeteneklerimin üzerine bir de efendimin namı eklendiğinde bir şey yapmama gerek kalmadı zaten. Dünya Lejyonum kendi kendine oluştu sayılır. Shuan’ın hızı oldukça normal.”
Shuan bu sözlerden kendisinin yeteneksiz olduğunu çıkarmış ve yüzünü düşürmüştü. Aynı anda, Amelia’nın çocuksu sesi kristalden duyulmuştu. “Yüksek İnsanlar kötü bir durumdalardı ve Uykusuzlar ile Alacakaranlık Asilleri arasında Cennet Dişleyen Kaplanlar ile Kan Kanatlı Ankalar arasındaki ilişkiye oldukça benzer bir bağ var. Yani benim Yıldız Lejyonum da kolayca kuruldu.”
Shuan o anda iletişimi kesmişti. Eğer onların konuşmalarını biraz daha dinleseydi büyük ihtimalle o kadar kötü hissedecekti ki kendisini atacak bir yer bulması gerekecekti…
“Gidelim!” Arkasından gelen binlerce Evren Gözcüsü ile İkinci Küçük Cehennem’e bir geçit açan Shuan derince iç çekmişti. Geçen bir ayda Paul’ün ne kadar geliştiğini merak ediyordu…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..