575.Bölüm – Ölümle Mücadele
Uzay Tanrıçasının Boşluğu, Savaş Alanı. Aleena, Wulian ve Amelia’nın düşmanlarıyla karşılaştıkları ilk anda, Uzay Tanrıçasının Boşluğunda da Habis Lordlar, Konsey’in Tanrıları ve Yabancılar karşı karşıya gelmişlerdi. En azından, bir kısmı öyleydi. Yabancıların generalleri Cennet tarafındaki Yaşlılar ile dövüşüyorlardı ve o anda savaş alanındaki en büyük dövüş henüz başlamasa da birçok asker oradan uzaklaşmıştı.
Dik bir şekilde duran Ölüm Tanrısı kendisinden o kadar da uzakta durmayan Cain’e bakarken gözlerinde keskin bir soğukluk vardı. Eğer onun bakışları bir ölümlüye, hatta normal bir yükselene doğrultulmuş olsalardı o kişi kesinlikle soğuktan titrer ve bakışlarını kaçırırdı.
Ama Cain direkt olarak Ölüm Tanrısının gözlerinin içine bakıyordu. Ne gözleri, ne de vücudu titriyordu. Duruşu aynı tek elinde tuttuğu mızrağı gibi dimdik ve sağlamdı. Ayaklarının altındaki İnfirmi ise yalnızca dikkatli bir şekilde Ölüm Tanrısını gözetliyordu.
“Dünya Yiyenler, Habis Lordlar arasında 5.sıradakiler.” Ölüm Tanrısı ikili üzerinde bir süre gözlerini gezdirdikten sonra hafifçe mırıldanmıştı. “Gelin, kimin kimi öldüreceğini görelim.”
Ölüm Tanrısı’nın eğittiği öğrencilerin çoğu silah olarak orak kullansalar da kendisinin silahı farklıydı. Onun silahı daha çok bir asa sayılabilirdi. Bu asanın ucunda sivri kısımları dışa bakan hilal şeklinde bir bıçak vardı. Çift uçlu bir mızrak olduğunu söyleyenler de vardı ama Ölüm Tanrısının mızrak teknikleri kullanıldığı daha önce hiç görülmemişti.
“Ölümü ne kadar beklersen korkunun o kadar azalacağını söylerler. Bu tavrına göre uzun bir süredir ölümü bekliyor olmalısın.” Cain mızrağının sapını iki eliyle kavrarken İnfirmi hafifçe hırlayarak saldırıya hazır bir hale gelmişti.
“İki buçuk milyon yıldır ölmeyi bekliyorum.” Cain’in provokasyonuna rağmen Ölüm Tanrısı’nın yüz ifadesi herhangi bir şekilde değişmemiş, hatta cevap verirken kullandığı ses tonu oldukça normal çıkmıştı. Cain onun doğruyu söylediğini anlayabilmişti.
Ölüm Tanrısı gerçekten de iki buçuk milyon yıldır ölmeyi bekliyordu.
“Normalde düşmanlarıma istedikleri şeyi vermeyi sevmem. Ama sanırım senin için bir istisna yapacağım.” Cain öne doğru hafifçe eğilmiş ve kızıl bir ışıltı bir anda onu ve İnfirmi’yi sarmıştı. Cain’in kızıl saçları hafifçe yükselip süzülmeye başlarlarken mızrağının ucu bir anda parıldamıştı.
“Seni öldüreceğim.” Cain’in gözlerinde, Ölüm Tanrısı’nın üzerinde bir anda birçok kırmızı nokta belirmişti. Her bir nokta başka bir ölümcül nokta, yani onun için başka bir hedefti.
“İleri, İnfirmi!”
“Rroooaarrr!!” İnfirmi konuşmayı çok çok uzun yıllar önce öğrense de bu kükreyişin bir anlama ihtiyacı yoktu. İlla ki bir anlamı olması gerekecekse, son savaşa giderken atılan bir nara olduğu söylenebilirdi.
İnfirmi’nin hızıyla Cain’in Ölüm Tanrısıyla karşılaşması bir saniyeyi bile almamıştı. İki eliyle tuttuğu mızrağı hızla Ölüm Tanrısının karnına doğru saplayan Cain mızrağın ucunun Ölüm Tanrısının vücudunu kolayca delmesini izlemiş ve sonrasında İnfirmi’nin ilerlemesi nedeniyle onlarla birlikte mızrağın ucundaki Ölüm Tanrısı da sürüklenmişti.
“Mükemmel.” Kilometreler saniyeler içinde aşılırken karnına bir mızrak saplanmış olan Ölüm Tanrısı konuşmuştu. Siyah gözleri Cain’e bakarken boşta olan sol eli karnına saplanan mızrağın sapını tutmuştu. “Mükemmel bir silah, mükemmel bir saldırı ve en önemlisi mükemmel bir düşman. Evet… sen beni cidden öldürebilirsin.”
“Ama bunun için yeterli güce sahip olman gerekecek.” Ölüm Tanrısının sözlerinin hemen ardından mızrağı kavradığı yer birden rengini kaybedip kahverengi-turuncu renkli bir pasla kaplanmıştı. Hemen sonrasında mızrağın o kısmı birden parçalanmış ve pas mızrak boyunca ilerlemeye devam etmişti.
“S*ktir.” İnfirmi bir anda durup geri çekilirken Cain mızrağını bıraktığı için Ölüm Tanrısı bu sefer onları takip etmemişti. Cain’in küfretme sebebi bıraktığı mızrağın tamamen paslanıp sonrasında toza dönüşüp havaya karışmasıydı.
“Mızrağım ölümsüz materyallerden yapıldı. Ne kadar uzun yıllar geçse de paslanmaması gerekiyordu. Ama silahlar için ‘ölüm’ bu demek sanırım.” Cain bu şekilde düşünürken İnfirmi bir kez daha Ölüm Tanrısına dönmüştü. Ölüm Tanrısında açılan yara çoktan iyileşmişti ama bu ikiliyi şaşırtmamıştı. Çünkü önemli olan dışta kalan yara değildi.
“Ruhumda bir yara… hayır, bir eksik var. Ne kadar ilginç.” Yarayı aldığı yere tek eliyle hafifçe dokunan Ölüm Tanrısı gözlerini Cain’e çevirmişti. “Ölümsüz bir ruhun bir parçasını yutmayı başardın. Eğer yerinde normal birisi olsaydı vücudu çoktan vücutlarında kalan ruh yüzünden etkilenmiş ve en azından kendi ruhlarına yara almış olurlardı.”
“Eskiden adım Pisboğaz’dı. Eğer ruhunun bir parçasını yediğim için yok olsaydım öyle bir ismin hakkını vermezdim.” Cain hafifçe sırıtırken elini sol kolunun üzerine koymuştu. “Pekâlâ, ilk saldırıyla neler yapabileceğini hafifçe gördüğüme göre ve senin de aynısını yaptığını düşünüyorum, gerçek dövüşe geçmeye ne dersin?”
Cain konuşurken sol kolunda gümüş renkli bir parıltı belirmiş ve Cain bu parıltının içinden tamamen gümüş renkli bir mızrağı çekip çıkarmıştı. Önceki mızrağının aksine, bu silahı tuttuğunda bir anda tüm duruşu ve aurası değişmişti.
“Sana istediğini vereceğim.” Ölüm Tanrısı başını sallamış ve tek elindeki hilal başlı asasını kaldırmıştı. O anda, vücudunun çevresinde gri renkli bulutlar belirmişlerdi. Ve altında, kemik beyazı bir zırh giyen bembeyaz bir at belirmişti.
Swish!
Hızlı bir hareketle, hilal başlı asanın ucu Cain’e dönmüştü. Aynı anda Cain ve İnfirmi üzerlerine çöken ölüm enerjisini hissetmiş ve tehlikenin kokusunu almışlardı. Kan kızılı bariyerler ikisinin de çevresinde belirmişti.
“Benim arzum ölüm. Bunun benim ölümüm veya düşmanımın ölümü olması bir şeyi değiştirmiyor.” Ölüm Tanrısı konuşmayı bitirdiğinde bindiği at bir anda şahlanmış ve hızlıca ileriye doğru koşmaya başlamıştı. Boşlukta basacağı bir zemin olmasa da at uçmuyor, gerçekten de boşlukta koşuyordu.
Klang!
Ölüm Tanrısının ona doğru sapladığı hilal başı asayı mızrağının sapıyla engelleyen Cain saldırının arkasındaki güç yüzünden vücudu titremişti. Konseyin içinde bile Ölüm Tanrısı daha güçlü olan yarıda kalıyordu ve saldırısının arkasındaki güç hesaba katıldığında eğer Cain hazırlıksız yakalanmış olsaydı çoktan tozlara dönüşmüş olurdu.
“Roar!” Cain’in ellerinin hâlâ baskı yapmaya devam eden asa yüzünden titremeye başladıklarını fark eden İnfirmi ağzını açmış ve Ölüm Tanrısına doğru alev kusmuştu. Ama onun düşündüğünün aksine ne Ölüm Tanrısı, ne de Ölüm Tanrısının bineği olan at alevlerden etkilenmişlerdi.
“İnfirmi, geri çekil!” Alnından terler akan Cain bağırdığında İnfirmi hızla geriye doğru fırlamıştı. Ölüm Tanrısı da hızla arkalarından gelse de İnfirmi onun bineğinden daha hızlıydı ve aralarındaki mesafe açılıyordu.
“Cain, iyi misin?” Hızlıca geri çekilirlerken İnfirmi endişeli bir ses tonuyla sormuştu. Cain’in kolları o anda hâlâ titriyordu ve alnından ter akmaya devam ediyordu. Az önceki tek saldırılık karşılaşmada ne kadar hasar aldığı belli değildi.
“İyi miyim?” Cain alt dudağını sertçe ısırmış ve kanın akmasına izin vermişti. Diliyle dişinde kalan ufak kanı yalayıp temizlerken gözlerinde hafif bir parıltı belirmişti. “Pek iyi sayılmam. İçgüdülerim geri dönmeye başladılar.”
Cain konuşurken vücudunun birkaç kısmı sürekli olarak insan formu ile Cain’in eski şeytani formu arasında değişip duruyorlardı. Mızrağı kullandığı için özellikle odaklandığı sağ kolu dışında sol kolu sürekli olarak iki form arasında değişiyordu ve ağzı da arada canavarımsı görünüşüne geri dönüyordu.
“Onları bastırsan iyi olur. Eğer kendini kaybedersen ölme şansın çok daha yükselir.” İnfirmi yaklaşan Ölüm Tanrısını hissederken konuşmuştu. Ve onun sözleri Cain’in gözlerindeki parıltıyı söndürmüştü.
“Ölme şansım… hayır. Ölmeyeceğim.” Vücudu bir kez daha tamamen insani formuna geçerken Cain’in yüzündeki ifade soğumuştu. “Hayatta kalmam gerekiyor. En azından, bu savaşın sonuna kadar.”
Elindeki mızrağın sapını daha sıkı bir şekilde kavrarken bu savaşın sonunda ya kazanacağını ya da onu bekleyen ailesiyle birlikte imha edileceğini hatırlamıştı. Bu kendisini öldürme ve yeme arzusunda kaybetmesi gereken zaman değildi. Hayatta kalmalıydı. Ve bunun için, kazanması gerekiyordu.
“İnfirmi.” Cain’in ayakları birden İnfirmi’nin başından kalkmış ve bu İnfirmi’yi şaşırtmıştı. “Beni takip et.” Cain bir anda kaçmayı kesmiş ve hızlıca Ölüm Tanrısına doğru fırlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..