:)
Akzen, Aki'nin rüyasını incelemeyi sürdürürken hala şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Aki dışında orada bulunan ırklar ve onların yüzlerce üyesi arasındaki kişilerin adını bile daha önceden duymamıştı ama onlardan hissettiği güç, kendisini rahatlıkla aşmaya yetiyordu ve bu kişiler şu anda birbirleriyle kapışıyorlardı.
Aki bir kaç adım geriye kaçmaya çalıştığında elinde kendisinin üç katı kadar bir tırpan bulunduran bir goblin onun kafasını kesmeye çalışmıştı, saldırıyı son esnada fark eden Aki tırpanı yakalayarak onu, karşısındaki kara elfe doğru fırlattı.
Kara elf üzerine gelen gobline bakarken düşünmeden onu başka bir tarafa tekmeleyerek Aki'ye saldırmaya devam etmişti. Bir anda önlerine düşen orklarla birlikte durmuş ve onlara bu orkları fırlatan kişiye bakmışlardı, bu kişi 15 metre uzunluğunda bir devdi. Dev sadece orklara saldırırken ''Lanet Orklar!'' diye bağırmıştı. Bu şekilde herkes birbirine saldırmaya devam ederken gökyüzünden iki ejderha aynı anda saldırıya geçmişlerdi.
Yüce kükremelerle ''Ejder Nefesi'' adı altında alevler kusan ejderler her şeyi yok etmeye çalışıyor gibi gözüküyordu.
Aşağıda bulunan uçamayan herkes gökyüzündeki ateş kütlelerine bakarken aynı şekilde bağırmışları ''Ejder Nefesi!'' ağızlarından çıkan, ejderlerinkine göre çok daha ufak olan alevler gökyüzünden gelen alevle çarpışınca iki tarafında ateşi duraksamıştı.
Herkes derin bir nefes alırken bir insan ''Biz neden dövüşüyoruz bu arada?'' diye sordu meraklı bir biçimde.
Onları izleyen Akzen ise küfretmemek için zor duruyordu ''Şaka mısın lan? Böyle bir dövüş yapıyorsunuz ama sebebini bilmiyor musunuz? Ayrıca bu çocuk gelecekte dünyanın yok olmasını mı istiyor, böyle bir hayal mi olur?'' diye sınıfın ortasında bağıra bağıra konuşuyordu.
Başında iki boyuz bulunan, perdeli siyah kanatlara sahip bir kişi ''Şu veledi eğitmiyor muyduk?'' diye sordu ama bunu Akzen'in anlayamayacağı bir dilde sormuştu.
Aki de farkında olmadan onların kullandığı dilde ''Böyle eğitim mi olur, beni öldürmeye çalışıyor gibisiniz...'' diye nefeslenerek söylendi.
Gözlerini daha hiç açmamış olan bir kişi ise ''Şimdi birbirimiz kandırmayalım, en güçlümüzün kim olduğunu anlamaya çalışıyoruz burada.'' dediğinde bir kaç kişi onu onayladı.
Bir anka kuşu herkesin merkezi gibi gözüken bir yere geçerken ''Bir önerim var, herkes en güçlü saldırısını yapsın ve ayakta kalanlar kazanmış sayılsın bugünlük. Sonrasında büyük ihtimalle şu Akzen adlı eleman bu bölgeyi kapatmak zorunda kalacaktır zaten...'' dediğinde çoğu kişi bunu onaylamıştı.
Akzen ise meraklı bir biçimde ''Neler oluyor, neden durdular? Hiç bir şey anlamıyorum, lanet olsun!...'' diye söyleniyordu.
Akzen daha sözlerini bitirmeye fırsat bulamadan bir sürü teknik aynı anda patlamaya başladı.
''Çürümeye Mahkum Lotus''
''Ejder Nefesi''
''Yeniden Doğuş Alevi''
''Hedefsiz Yıkım''
''Kabus Gecesi''
''Şeytani Yükseliş''
''Meleğin Düşüşü''
''Boyutsuz Pençe''
''Karanlığın İradesi''
... gibi yüzlerce farklı ve absürt derecede güçlü teknik aynı anda kullanıldığında gökyüzündeki iki ejderden biri kendi saldırısını akzen'in onları izlediği noktaya doğru gerçekleştirmişti. Tüm saldırıların çarpışması sonucunda ortaya çıkan büyük patlama sonucunda Aki ve Akzen dışında kimse yere yıkılmamıştı. Bir ork, Aki'nin baygın bedeninin yanına gidip onun kendisine göre kısa olan saçlarını okşayarak ''Yedi saniye dayandı, beni geçti.'' dedi ama bunları Aki duyamadı, Akzen de anlayamadı.
Tüm çocuklar başları ağrıyan bir şekilde gördükleri illüzyonlardan çıkarken Aki masasının üzerinde uyuklamaya başlamıştı. Akzen ise sadece kalabalık bir sürü ile Aki'nin birbirlerini izleyişini hatırlıyordu ve kendisine soruyordu 'Bu illüzyonu niye bu kadar erken bitirdim?' ama bu soruyu cevaplandırmayı başaramıyordu.
Akzen çok bozuntuya vermeden ''Bugün burada kullandığım teknikleri genel olarak anlamışsınızdır tahminimce ama son teknikteki illüzyon sizin gelecekte olmak istediğiniz yeri gösteriyordu. Bunlar dışında sorusu olan var mı?'' diye sordu.
Aki yavaşça uyanırken merakına yenik düşerek elini kaldırdı, Akzen ''Söyleyebilirsin karanlık çocuk.'' demişti.
Aki bu lakabı çok umursamadan ''Büyüyü yaparken, büyü çemberini nasıl gösteriyorsunuz?'' diye sordu, bu soru üzerine herkes şaşkın gözlerle ona bakmıştı.
Herkesten önce Mina adındaki pembe saçlı kız heyecanlı bir biçimde ''A-aslında, çemberleri saklamaya ç-çalışırız.'' dedi.
Aki anlamlandıramamış ifadelerle Mina'ya dönerken ''Nasıl yani?'' diye sordu.
Mina elinde ufak bir ateş topu oluştururken elinin üzerinde de bir büyü çemberi belirmişti. Mina ateş topunu gösterirken ''Normalde büyü çemberini manamızı kullanarak karşımızdaki kişiden gizlemeye çalışırız, sen göstermek derken neyi kast ettin acaba?'' diye soruya soruyla karşılık verdi.
Aki elini aynı şekilde açıp bir ateş topu da kendisi de oluşturdu ama görünen bir büyü çemberi bulunmuyordu, Aki ''Ben büyülerimde çemberin varlığını gizlemeye gerek duymuyorum ama...'' dediği anda rüyalarında gördüğü kişilerinde bu duruma hiç uğramadıklarını hatırladı.
Akzen ''Bu senin doğuştan büyüye yatkın olduğunu gösterir yani iyi bir şey.'' dedi ve o gün gösterdiği büyüler hakkında konuşmaya başladı ve dersi bu şekilde bitirdi.
Sonraki dersleri simya bilimiydi, bu derste bir kaç iksir formülü, bir sürü bitki hakkında bilgi ve simya için kullanılan gerekli malzemeleri öğrendiler ve hepsine başlangıç seviye için bir simya seti verildi. Her biri ders boyunca öğrendikleri formülleri kullanmaya çalıştılar ama sonuç olarak başarılı olan tek kişi Lisa oldu. Hocaları Lisa'yı 50 puanla ödüllendirip diğerlerine ''İlk günde başaramamanız çok normal.'' diye teselli ederek dersi bitirdi.
Sonraki büyü alıştırmasıydı, genelde kullandıkları büyüleri belirli kuklalar üzerinde kullandılar ve hiçbiri kuklalara hasar veremedi. Hepsi manalarını sonuna kadar kullanana kadar bırakmadılar ama sonuç değişmedi, bir tek Liebe kukla üzerinde ufak bir çizik bırakmayı başarmıştı. Hocaları onu takdir ederken bugünkü derslerinin sonunda yanına uğramasını istedi.
En son dersleri ise fiziksel güçlenmeydi, bu derste büyü kullanmaları yasaktı ve bundan ötürü dersin sonunda çoğu ölü gibi duruyordu. Aki diğerlerinden farklı bir şekilde yorulmamış bir biçimde göründüğü için dersin sonunda hocası tarafından çağırılmıştı.
İri yapılı ve oldukça kaslı olan bu iki metre uzunluğundaki adam kırmızı ve sivri gözüken uzun saçlarıyla etrafındakilere istemsizce korku saçıyordu. Bu kişinin ismi Riot'tu ve akademide ki en sert hocalardan biri olarak biliniyordu.
Aki hiç yorgun gözükmeyen bir biçimde hocasının önünde durdu, bu esnada kendisini aşırı kısa hissettiğini söylemek zorundaydı, zaten yaşıtlarına göre de biraz kısa kalıyordu. İç çekip ''Hocam beni niye çağırdınız?'' diye sordu.
Riot kızıl renkte soluk şekilde parlayan gözlerini çocuğun üzerine dikerek ''Özel bir vücut güçlendirme tekniği mi kullanıyorsun?'' diye sordu tehditkar bir ses tonuyla.
Aki bir adım gerileme ihtiyacı duyarken ''Hayır, bunun neden böyle olduğunu bende bilmiyorum.'' dedi.
Riot'un bu cevapla merakı daha da artarken ''O zaman sana bir görevim var, bayılana kadar bu sahanın çevresinde koş. Şimdi başla!'' diye bağırdı ama Aki sadece bir adım daha gerileyerek konuştu:
''Benim çıkarım ne?''
Riot, böyle bir tepki beklemediği için ne diyeceğini düşünürken ''Akademi puanı verirsen yaparım.'' dedi, Riot genelde puan sistemini çok kullanan bir hoca olmadığı için hızlıca onayladı, aslında son üç senedir neredeyse hiçbir öğrenciye puan vermemişti bile.
''Koşmaya devam ettiğin her saat 100 puan al...'' daha cümlesini bitiremeden Aki koşmaya başlamıştı.
...
Hava kararırken 11 saatin sonuna doğru, Aki bedeninin ne kadar ilginç olduğu hakkında düşünüyordu.
'Her hızlandığımda, kalp ritmim bir saniyeliğine hızlanıyor ve sonrasında geri düzeliyor; bunun dışında kaslarımın acımaya başladığını fark ettiğim anda bu acı hiç orada olmamışçasına kayboluyor ama bunun dışında şimdilik tek sorunum uykumun gelmesi... Acaba kaç saattir koşuyorum?'
Aki hafifçe esnerken havanında kararmaya başladığını görünce durup başlangıçtan beri onu izleyen hocasının yanına giderek rozetini uzatarak ''Bayadır koşuyorum, puanlarımı alabilir miyim?'' artık dedi esnemesini bastıramadan.
Riot onun saçlarını okşayıp -dağıtıp- ''İyi işti, saat başı on puandı değil mi?'' diye sorar.
Aki ise bir anda tembel ruh halinden çıkıp ciddileşerek ''100 dediniz, eğer daha az verecekseniz bunu tüm akademiye duyurmaktan çekinmem.'' dediğinde Riot şaşkın gözlerle az önce göz kapaklarını zor açık tutan bu uykulu ama ciddi çocuğa baktı.
Elini geri çekerken ''Tamam sözüm söz, 11 saat koştuğun için 1100 puan alacaksın...'' diyerek çocuğun elinden rozeti alırken kendisindeki rozetten puan aktarmaya başladı ama buna çok alışık olmadığı için ufak denilebilecek bir hata yaptı.
Aki puanları alıp yatakhanesine doğru geri dönerken, Riot ''İstersen burada duş alabilirsin, daha kolay olur senin için. Şu anda orada sıra vardır.'' diye bir öneride bulundu.
Aki başıyla onaylayıp ''Ne tarafta?'' diye sordu. İkili bu şekilde binanın üç kat altına kadar indiler, geldikleri yer bir kaplıcayı andırıyordu. Aki burada rahat edemeyeceğini düşünüp geri çıkmak istediği esnada Riot ''Burası benim kendi alanım yani kimse seni rahatsız edemez, istediğin gibi takılabilirsin.'' diyerek ondan çok daha hızlı bir biçimde o kattan ayrıldı.
Aki kaplıcaya bakarken ''Cidden burada dinlenmek iyi olabilir.'' diye düşünerek üzerindeki kıyafetleri çıkararak kaplıcaya girdi. Suda rahatlarken zihnindeki sorulardan arınmışçasına kendisi hakkında düşünüyordu.
'O varlıklar neydi acaba? Oradaki büyük savaşta en zayıf kişi bendim tahminen, hatta ufak bir kedi bile vardı orada... Ah, aşağılanmış hissediyorum. Ama cidden hepsinin kendine özgü bir tekniği vardı; ben hariç. Bir teknik yaratmanın zorluğunu da biliyorum ve bu benim için şimdilik imkansız, olanlarla yetinmeliyim ama ejder nefesini şu anki halimle kullanabilir miyim merak ediyorum?...' dedi ve kafasını daldırdığı sıcak sudan ani bir şekilde çıkarırken ''...Ejder ırkıyla alakası olmayan kişiler nasıl ejder nefesi kullanabilir ki!?'' diye şaşkınlıkla bağıldı.
Bu tip düşüncelerle bir süre saha sıcak suyun üzerinde sırtüstü uzandıktan sonra 'Ten rengim, iki yıl öncesine göre daha mı açık duruyor? Yok... yok, bana öyle geliyordur.' diye düşündü ama bunu çok umursamadı.
Bir saatin ardından dışarıya çıkarken kıyafetlerini alacağı esnada onların ne kadar kirli olduğunu düşünerek iç geçirdi ama sanki onun bu düşüncesini duymuşçasına Riot yanına gelip ona oldukça büyük gelecek koyu kırmızı renkte bir kıyafet ve eşofman bırakıp ''Bunlar bazı eski kıyafetler, eskiden olan dövüş sanatları kulübünün formasıydı.'' dedi, cümlenin sonuna doğru iç çekerken.
Aki altına olan eşofmanın bedenine tam olmasına şaşırırken ''Eskiden derken?'' diye sordu.
Riot duvara yaslanmış bir biçimde ''Artık sizin gibi veletler sadece büyüyle ilgileniyor ve dövüş sanatı gibi şeyleri görmezden geliyorlar. Eskiden bu dersin adı dövüş sanatları dersiydi ama şimdi sadece sıradandan bile vasat olan bir beden eğitimine dönüştü.'' diye hüzünlenen bir ses tonuyla konuştu.
Aki, akademi kıyafetlerini yüzüğüne aktarırken ''Eğer sorun olmayacaksa bana dövüş sanatları öğretmeni isterim.'' dedi, bunu gerçekten başından beri istiyordu ama akademide dersler arasında bulunmayınca büyük hayal kırıklığına uğramıştı ve kimseye de bahsetme gereği duymayıp bu üzüntüsünü içine atmıştı.
Şimdi ise ''Meğersem buradaki aptallar yüzünden böyle bir dersi kaybedecektim az kalsın!'' diye zihninden söyleniyordu.
Bu cevabı duymayı dileye Riot'un yüzüne bir gülümseme gelirken ''Uykundan feda etmen gerekebilir, her gece buraya gel. Soran bir kıdemlin olursa benim çağırdığımı söylersin, ayrıca istersen bir kişi daha çağırabilirsin.'' dedi ve odadan çıktı.
Aki'de odadan çıktı ama yatakhaneye gitmek yerine dışarıda biraz gezinip yıldızları inceledi. Her zamanki ışıltısıyla parlayan kutup yıldızına bakarken ''Uykumdan feragat etmek cidden zor olacak.'' diye söylendi ama buna rağmen gece 4'e kadar dışarıda yıldızları izleyerek dolandı.
-------------------------
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir...
Bölüm nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir. Bölüm 1500 kelimeyi aştı bu arada. Helal lan bana...
Bu arada hala kapak resmi konusunda yardım arıyorum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..