Hastalığımdan kurtulmak için bir çeşit yöntemleri vardı. Yani ben öyle düşünüyordum. Çok da zor bir şey değildi. Sadece düşüncelerimden kurtulmak için bana bir şeyler öğretmeye başladılar. Dövüş! Başlarda bana söyledikleri her şeyi yaptım. Zaman akıp giderken beni boğan düşüncelerden kurtulmaya başladığımı fark etmiştim. Ama olayların eski seyrine dönmesi, fazla uzun sürmemişti…
Bir dövüş müsabakası!
Eskiden olan şeylerin tekrarlanacağına dar bir inancım kalmamıştı. Yani kendime güveniyordum, başkalarına zarar versem bile tekrar düşünceler ve acılar içinde boğulmayacağımı sanmıştım. Ama öyle olmadı.
Rakibimi, çok kötü bir duruma gelene kadar dövmüştüm. Bu, rakibim için ezici bir yenilgiydi. Bana dokunamamıştı bile. Ama ben, en ufak bir acıma belirtisi göstermemiştim. Bunun nedeni, hem yıllar içinde birikmiş acılardan kurtulduğumu sandığım için gelen rahatlamaydı hem de içimde yükselen kibirdi…
Dört bir yanı ağaçlarla çevrili toprak alanın ortasında; yerde uzanan rakibimin kanlar ve kırıklar içindeki bedenini umursamamıştım. Ona doğru yürümüştüm. Yüzündeki; acı ve dayanmaya çalışıyormuş gibi duran ifadesini takmamıştım. Ona karşı herhangi bir şey hissetmiyordum. Ya da ondan yayılan herhangi bir duygu…
Ayağımı kaldırıp tüm gücümle bacağının üstüne indirmiştim. Rakibimin ağzından kaçan tiz çığlıklara onun bacağından yankılanan çatırtılar eşlik etmişti. Ve tam da o esnada açık olan gökyüzünün aniden karardığını ve şimşeklerin çaktığını fark etmiştim.
Bu, neredeyse saçmalık denilebilecek bir olaydı. Çünkü bir an öncesine kadar açık olan gökyüzünün, nereden geldiğini alamadığım kara bulutlar tarafından kaplanması, bana hiçte inandırıcı gelmemişti. Gökte çakan şimşeklere bakarken görüşümün bulanıklaştığını fark etmemiştim. Sanki o esnada ruhum, bedenimden kopmuştu. Ve geçen kısacık birkaç saniyenin ardından korkudan titrememe neden olacak bir şey hissetmiştim. İnanamamıştım, inanmak istememiştim. Ama daha önce sayısız kez başıma gelmiş olan bir şeyin tekrar ortaya çıkması…
Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı, kanlı gözyaşları. Burnumu dolduran keskin demir kokusuyla beraber acılar içinde kıvranan rakibimden yayılan; acı, nefret ve pişmanlığı hissedebiliyordum. Hem de eskisinden on kat daha beter bir şekilde!
İçimde doğan pişmanlık ve üzüntü yüzünden daha hiçbir şey düşünmeye fırsatı bulamadan bilincimi kaybetmiştim.
O günden sonra tekrar herkesten uzaklaşmıştım. Bana söylenenleri dinlemedim, bunun karşılığında hissettiğim üzüntüyü umursamamıştım. Kendimi alıştırmaya çalışmıştım. Belki bu şekilde onların içinde yaşamaya devam ederek kendimi acılara alıştırabilirdim diye düşünmüştüm. Ve oldu da… Bu, herkese soğuk davranmam ve onları umursamamam sayesinde olmuştu…
Ve o günden sonra sürekli tek başıma oldum. Her şeyi kendim yaptım, kimseden herhangi bir şey istemedim. Düştüğümde kendim kalktım, yükselmek zorunda kaldığımda yine tek başıma yükseldim. Arkadaş edinmedim, daha önce hissettiğim ‘sevgi’yi, acaba tekrar hissedebilir miyim diye düşünmemdim.
Sonunda boş ve düşüncesiz bir kabuktan farkım kalmamıştı. Ve bunlar yüzünden, komando olduğum zaman bana tekrar ‘sevgi’yi hissettiren adama karşı yakınlık beslemiştim. Abim olmuştu! Her ne kadar başlarda yine yaptığım gibi herkesten uzak durmaya çalışsam da askeri ortam, normal insanların ortamından çok daha farklıydı. Bu, benim şaşırmama ve düşünceler içinde boğulmama neden olmuştu. Ama beni, düşüncelerden ve sıkıntılardan çıkarıp kurtarmıştı. Karşı koymayı bırakmam fazla sürmemişti. Sadece kısacık birkaç gün…
Ama kim bilebilirdi ki bana tekrar ‘sevgi’yi hissettiren birinin, beni eskisinden daha beter bir duruma sokacağını… İçimde öyle bir öfke yükselmişti ki bu, artık karşımda duran insanlardan yayılan acı ve hüznün boyutunu çoktan aşmıştı…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..