Bölüm 385: Xin Wuheng’in Sırrı

avatar
14828 33

King of Gods - Bölüm 385: Xin Wuheng’in Sırrı


Çeviri:RassNt  Düzenleme:Berkay Lamba

    Zhao Feng merdivenlerde durdu ve bu baskın vuruşla birlikte diğer Gerçek Ejderha Dahilerini afallattı.   Onun saldırısı tek bir kişiyi hedeflememiş, birinci düzey ve ezici dahiler de dahil bütün Gerçek Ejderha Dahilerini süpürüp geçmişti.   Birinci düzeyin altında olan dahiler yaralanmıştı ve hatta bir kaç tanesi ölmüştü.   Zhao Feng’in arkasındaki dokuz yüz metrelik figür tıpkı göklere hükmeden bir şeytani lord gibiydi.   “Zhao Feng’in kuvveti böylesine korkunç bir seviyeye yükselmiş.”   “Tek başına bütün herkesi geri püskürttü!”   Bir çok dahi soğuk bir nefes almıştı.   Bazı rekabete girmek isteyen dahiler kaçmış ve uzaktan olayı izlemeye başlamıştı.   Tabii ki.   İki ezici dahi Tantai Lanyue ve Tanrıça Bing Wei Zhao Feng’in bu saldırısıyla kolayca baş etmişlerdi.   Onların dışında bir kaç tane birinci düzey dahi de saldırıyı engelleyebilmiş ve farklı yönlerden merdivenlere doğru yaklaşmışlardı.   Ne de olsa Zhao Feng’in biraz önceki hamlesi ortamda bir şok etkisi yaratmış ve bir çok insanın kalbinde bir gölge bırakmıştı.   “Hadi!”   Tanrıça Bing Wei’nin gözleri soğukça parladı ve bağırmasıyla birlikte hayalet gözlü adam ile Qin Kunwu sağ ve soldan Zhao Feng’e doğru hücuma geçti.   Tanrıça Bing Wei de elbette Mistik Buz Mirası için bazı hazırlıklar yapmıştı.   Zhao Feng’in düşmanları olan hayalet gözlü adam ve Qin Kunwu’yu bir araya getirmişti.   O ikisi toplantının ikinci aşamasında Zhao Feng tarafından yenilmişlerdi ve Gerçek Ejderha Nişanları çalınmıştı. Tabii ki daha sonra sahip oldukları güç ile başkalarının Gerçek Ejderha Nişanlarını çalmışlardı.   Hayalet gözlü adam Zhao Feng’i son derece kıskanıyordu ve tanrıça Bing Wei’nin verdiği söz ile birlikte iki dahi Zhao Feng ile mücadele etmek için onun yanında yer almışlardı.   “Bu Zhao Feng çok kibirli ve iyi bir yenilgiyi hak ediyor.”   Hayalet gözlü adam ile Qin Kunwu Tanrıça Bing Wei ile birlikte bir saldırı başlatmışlardı.   Hayalet Sisli Gökyüzü!   Hayalet gözlü adamın gözleri hayaletimsi bir alevle parladı ve hemen Zhao Feng’in bulunduğu alanı bir sis çevreledi.   Hayalet sisi güçlü bir aşındırma kuvvetine sahipti ve hayaletimsi alevlerle birlikte yakabilirdi. Bu elementsel değil, fiziksel bir saldırıydı.   Sadece bu hamleye bakarak hayalet gözlü adamın Zhao Feng’e karşı en iyi yöntemini kullandığı söylenebilirdi.   Zihinsel enerji saldırıları Zhao Feng’e karşı işe yaramazdı, ama bu hayalet Sisli Gökyüzü normalde illüzyonlar yaratma becerisine sahipti ama hayalet gözlü adam bu beceriyi kullanmak yerine saldırıyı alev gücüyle kuvvetlendirmişti.   “Gankun Şeytan Kapan Avuç!”   Qin Kunwu’nun sesi gök gürültüsü kadar yüksekti ve iki gözü yıldızları andırıyordu. Uzay transferi gücüyle birlikte mor ve altın renkle parlayan yüz metre büyüklüğünde devasa bir el göndermişti. O tıpkı mor ve altın ocağı gibiydi, dünyadaki bütün şeytanları bastırabilirdi.   Uzay transferi gücüyle birlikte hem hayalet gözlü adamın hem de Qin Kunwu’nun kuvveti önceki ezici dahilerin seviyesine ulaşmıştı.   Dahası, ikisi de Zhao Feng’i “kısıtlama” ve “kontrol altına alma” konusuna odaklanmıştı.   Ana saldırı güçleri belli ki Tanrıça Bing Wei idi. Bing Wei iki kolunu salladı ve Gerçek Lord Derecesinin altındaki herhangi birini mühürlemeye yetecek olan bir buz alevi gönderdi ve Gerçek Ruh Qi’sinin yarısı yandı.   Buz alevi dalgaları bir buz ankası şekillendirdi ve Zhao Feng zihinsel enerji boyutuna kadar yayılan bir soğukluk hissederek Gerçek Ruh Qi’sinin donma belirtileri gösterdiğini fark etti.   Daha önce Tanrıça Bing Wei’nin buzuna mühürlenmişti ve bu buz alevi ankası öncekine göre daha güçlüydü.   Dahası, hayalet gözlü adam ve Qin Kunwu’nun saldırıları da onu kısıtlamıştı.   Weng~   Zhao Feng’in saçları havada dalgalandı ve arkasında elinde siyah bir kılıç olan, kafasında bir taç ile birlikte buzdan bir tahtta oturan görkemli bir figür belirdi.   Taç ve siyah kılıç desteğiyle birlikte Zhao Feng’in soyunun saldırı kapasitesinde bariz bir artış olmuştu.   Buz Yıldırımının Öfkeli Ejderhası!!   Zhao Feng ne geri hamle yaptı ne de kaçınmaya çalıştı, arkasındaki uzay transferi figürü buz ve yıldırım gücüyle birbirine karıştı ve yoluna çıkan her şeyi yutan yıkıcı bir ejderha şekillendirdi.   Booooom Peng--- Bam! ~   İki taraf çarpıştı ve Mistik Buz Mirasının bile dengesini bozan büyük bir gümbürtü koptu.   Tanrıça Bing Wei’nin buz ankasında çatlaklar meydana gelerek parçalara dağıldı ve kendisi tüm vücudunda bir uyuşma hissiyle birlikte iki adım geri çekildi.   Qin Kunwu ve hayalet gözlü adamın saldırıları da hemen yerle bir olmuştu.   “Bu da ne… geri çekil!”   İkili çığlıklar attılar ama buz ve yıldırım dalgası tarafından vurulunca azaları uyuşmuş ve hareket kabiliyetlerini kaybetmişlerdi.   Bir “güm” sesiyle birlikte hayalet gözlü adam geriye doğru savruldu ve vücudu kavrulduktan sonra bir buz bloğunun içinde dondu, ölüp ölmediği bilinmiyordu.   Qin Kunwu kaçarken bir ağız dolusu kan tükürdü, hayatta kalmış olsa da ağır yaralıydı.   Daha önce tepeden baktığı sürpriz ismin karşısında şimdi adeta bir karınca gibiydi.   Sadece savaşın artçı dalgaları bile onun böyle ağır yaralanmasına neden olmuştu.   Tabii ki bunun nedeni sadece Zhao Feng’in ezici dahi olması değildi, aynı zamanda arkasındaki dokuz yüz metrelik figür de etkiliydi.   “Zhao Feng, neden bana saldırdın….”   Tantai Lanyue panik ve öfkeyle bağırdı. Ruhani hayvanının üstünde ilerlemiş ve mirasa girmeyi denemişti ama beklenmedik şekilde Zhao Feng’in saldırısı onu da hedef almıştı.   Tam o sırada.   Zhao Feng’in iki ezici dahiyi geriye çekilmeye zorlaması ve iki tane birinci düzey dahiyi tek seferde ağır yaralaması daha sonra ödülleri toplamayı düşünen dahilerin bunu ikinci kez düşünmelerine neden olmuştu.   “Zhao Feng nasıl bu kadar güçlü olabilir? İki ezici dahi ve bir kaç birinci düzey dahiyi tek başına bastırdı.”   “Bu iyi görünmüyor. Zhao Feng şu an rakipsiz mi?”   Gerçek Ejderha Dahileri o sırada rekabete giren ve girmeyen bütün dahiler afallamıştı.   Yu Tianhao’nun siyah göz bebekleri heyecan ve savaş arzusuyla dolmuştu. Sanki soy gücünden görünmez bir kuvvet çıkıyor ve arkasındaki figürün büyümesine yardım ediyordu.   Xin Wuheng hareketsizdi ve karmaşık bir ifadeyle Zhao Feng’e bakıyordu.   Güneş Tüyü Şehrinde onunla dövüştüğünde onun geleceğinin normal olmayacağını anlamıştı.   Oradan ayrıldıktan sonra kendi çabalarıyla kolayca Yükselme Alemine aşmıştı ve ardından ıssız bölgelere girip savaşlar yoluyla kendini eğitmişti. Büyük Ülkeye vardığında yetişimi çoktan yarım adım Gerçek Ruh Alemine gelmişti.   O zamanlar Xin Wuheng bu gencin kendisinden çok çok uzakta olduğunu düşünmüştü ve onun hakkında düşünceleri zayıflamıştı.   Fakat, sadece bir kaç yıl sonra zamanında stilini kopyalayan bu genç bir kez daha ortaya çıkmıştı.   Xin Wuheng için Zhao Feng’in yeteneklerinin kendi arzusuna benzer bir arzu içerdiğini görmek zor değildi.   “Ben onu geçmiş hayatımdan kalan kısmi anılardan elde etmiştim ama o bunu kolayca çalabildi.”   Xin Wuheng bunun biraz haksızlık olduğunu hissetmişti.   Xin Wuheng doğduğu günden beri rüyalarından tuhaf anılar görüyordu.   Büyüdükçe daha fazla anı parçaları su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Sanki başka birisiymiş gibiydi.   Bu onun sırrıydı.   Ne bir soya ne de iyi bir kabiliyete sahipti ama yine de dahilerin zirvesine ulaşabilmişti ve uzay transferi gücüyle birlikte Zhao Feng ve Yu Tianhao’nun seviyesine yükselmişti.   “Bu anı parçalarında aynı zamanda en eski ve en gizemli miras olan Göklerin Kalıt Mirasından da bahsediliyor. Onun en ufak bir parçası bile ödüllerle dolu olacak. Dahası, Göklerin Kalıt Mirasını yaratan Göklerin Kalıt Irkı, On Bin Antik Irk arasından en yüksek sıralamaya sahip olanlardan birisi…”   Xin Wuheng’in bilgi birikimi diğer dahilerden çok çok fazlaydı ama toplantı çoktan son aşamaya gelmişti, lakin Göklerin Kalıt Mirası hala kendini göstermemişti.   “Göklerin Kalıt Mirası, Gök hayatının başlangıcıdır ve lütuf, hayat ve talihin yeridir.”   Xin Wuheng mırıldandı.   Onun sözlerinden hafif bir titreme doğmuş gibi göründü ve bir şeye dokundu.   O sırada Zhao Feng Tanrıça Bing Wei ve Tantai Lanyue de dahil bir çok dahiyle tek başına savaşıyordu.   “Zhao Feng, sen girmiyorsun ve beni de engellemek mi istiyorsun?”   Tanrıça Bing Wei nefretle dişlerini sıkarken Mistik Buz yeteneklerini sınırlarına kadar zorladı.   Diğerlerinin Zhao Feng’in Tanrıça Bing Wei’yi bilerek bastırıyor olduğunu görmesi zor değildi.   Tantai Lanyue ise bir taraftan hayıflanıyordu: “Zhao Feng, Tanrıça Bing Wei’yi bastırıyorsun, beni niye bu işin içine sürüklüyorsun?”     “Eğer senin girmene izin verirsem Tanrıça Bing Wei de içeri sızabilir.”   Dedi Zhao Feng.   Onun gerçek hedefi iki ezici dahiyi de engellemekti ve Tanrıça Bing Wei’nin bütün yeteneklerini kullandığı sırada içeri girmesine izin vermekti.   En nihayetinde içeri sadece Zhao Feng ve Tanrıça Bing Wei girmeliydi. Yalnızca bu yolla Tanrıça Bing Wei’yi içeride öldürebilirdi.   Weng~ Huang!   Aniden antik arenanın bulutları çalkalandı ve gözle görülmese de bir yerde çarpışma olduğu hissedilmişti.   “Bu da neydi?”   “Bu!!”   Dokuz Hükümdarın kalpleri titredi ve hep birlikte yukarı baktılar.   Havadaki resimde bir tane uzun saat kulesi, mekanik devler ve gizemli bir kehanet kuleleri vardı.   Sayısız sahne yıldırım gibi parladı ve tüm antik arenayı kadim bir aura süpürdü.   Bu resimlerin çoğu bozulmuştu ve antik zamanlardan geliyormuş gibi görünüyordu.   Bu miras gölgelenmesi ortaya çıktığında diğer bütün miras gölgelenmeleri titremişti.   Mistik Buz Mirası bile boyutunun üçte birini kaybetmişti.   “Göklerin Kalıt Mirası!”   Dokuz Hükümdar bağırdı ve bazı bilgili olanlar haykırarak konuştu: “Bu Göklerin Kalıt Mirası değil mi?”   Göklerin Kalıt Mirası zuhur etti ve antik arenanın bütün kurallarını görmezden gelerek gizemli azur renk bir kadim kapı açtı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr