--- Dünyanın Gerçeği
Kraliyet başkentinden kaçtığımızdan beri on gün geçti.
Ondan sonra bizi kuşatan askerleri aştık ve bir şekilde kurtulduk.
Leston-niisama'nın yem olması sayesinde.
「Zaman kazanacağız. Oka-san, 16. sığınakta buluşalım.
Öyle diyor ve birliğini yönetip askerlere saldırıyor.
Tereddüt ettim fakat kollarımda taşıdığım Katia'yı koruma arzum ve Hyrinth-san'ı beni omzumdan çekmesi yüzünden Leston-niisama'yı bırakıp kaçmaya karar verdim.
Ancak, bu bir hataydı.
Leston-niisama buluşacağımızı söylediğimiz 16. sığınağa gelmedi.
O zaman Leston-niisama'yı zorla yanımda götürmeliydim.
Eğer öyle yapsaydım burada daha çok kişi olurdu.
Sığınaktakiler ben, Sensei, Hyrinth-san ve Katia. Sadece dördümüz.
Leston-niisama, Clevea ve Nii-sama'nın birliğindekilerden tek bir kişi bile buraya ulaşmadı.
Nii-sama'yla beraber dövüşseydim işler daha farklı olabilirdi.
Ama aslında anlıyorum.
O anda Katia'yı yalnız bırakıp savaşamazdım.
Beyin yıkamasından kurtulan Katia kendine bir büyü yaptı.
Büyük sayıda kişiyi yok edebilecek yüksek güçlü bir yıkım büyüsüydü.
Normalde ölmüş olurdu.
Katia'yı kurtarsam da çok zayıfladı.
Katia'yı kollarımda taşırken düzgün dövüşemem.
Evet, anlıyorum.
Anlasam da pişmanlığım güçleniyor.
Bu kaçtığımız tek sefer değil.
Şimdi düşününce Telepati ile Sue ve Katia'yla konuştuğumda garip bir his vardı.
Sue biraz garipti, Katia ise ikimiz arasında Telepati olmasına rağmen hiç Japonca konuşmadı.
Katia sadece ikimizken benimle konuşurken hep Japonca kullanırdı.
Bir sorun vardı.
Yine de ben bunu fark edemedim.
Fark etseydim Yuugo'nun böyle bir şey yapmasına izin vermezdim.
Beni içine alan düşüncelerden kurtulmak için odada elimde bir kılıç olmadan savunma çalışıyorum.
Yalnızca vücudumu hareket ettirdiğimde hiçbir şey düşünmüyorum.
Ben işe yaramaz bir şeye kendimi kaptırmışken kapı çalınıyor.
「Ne yapıyorsun?
「Katia, şimdiden yürümen iyi fikir mi?
Kapıyı açıp içeri giren yakın zamana kadar yatalak olan Katia'ydı.
「Ah. Vücudum zaten iyi. Sadece bazen başım ağrıyor.
「Kendini zorlama, tamam mı? Beyin yıkama gitmiş olsa bile bu etkilerinin tamamen kaybolduğu anlamına gelmez.
Yuugo'nun beyin yıkaması derinlere işlemişti.
Katia iradesi sayesinde bilincini geri kazanmakta bir anlığına başarılı olsa da bunu yapabilmek bir intihar sayılır.
Yoksa, beyin yıkamanın gücü çok büyük olduğundan bir işe yaramayabilirdi.
Beyin yıkamanın etkisi artık yok olmuş olsa da Katia hala nedeni bilinmeyen bir baş ağrısından muzdarip.
「Her şey yolunda. Ah, bu arada Shun'un beni değerlendirmesini istiyorum.
「Değerlendirmek?
「Ah. Edindiğim yeni bir beceri var ama adını daha önce hiç duymadım. Hatırladığım kadarıyla beceri ansiklopedisinde yok ama etkisini bilmediğimden Shun'un değerlendirmesi işime yarayabilir diye düşündüm.
「Ah, Anlıyorum.
Katia'yı hedef alıp "Değerlendirme"yi aktifleştiriyorum.
Gerçekten de listede olmayan ama eklenmiş bir beceri var.
Bu bende olmayan bir beceri.
『İlah Bölgesi Genişlemesi:İlah bölgesi genişledi.』
Değerlendirsem de hiçbir şey anlamıyorum.
Daha fazla değerlendirmeyi deneyelim.
『İlah Bölgesi:Yaşamın sahip olduğu ruhun derin bölgesi. Tüm yaşamların kökü ve nihai güven bölgesi.』
Sonuçta hiçbir şey anlamadım.
「Üzgünüm. Anlamıyorum.
「Değerlendirme yapsan bile mi?
「Ah. Ruhla alakalı bir şeyler söylüyor gibi fakat neyi etkilediğini bilmiyorum.
İkimizde başımızı yana eğiyoruz.
「Neyse, boşver. Bu arada, "Sapkınlık Direnci" de artmış.
「Ah. Büyük ihtimalle Yuugo'nun beyin yıkamasından kurtulduğundandır.
「Sonraki "Paralel İrade"?
「Beceriyi açtığında geçici olarak bölünmüş kişiliğin oluyor.
「O ne öyle? Bunu yapmam ne işime yarayacak ki?
「Bir tarafın savaşırken diğerinin büyü kullanması mümkün.
「O ne öyle? Haksızlık olmaz mı?
「Geçici süreliğine iki ayrı güç olacağını düşününce büyük haksızlık olur.
「Oh. O zaman, bir kere deneyelim.
「Genellikle kullanmasan iyi edersin. Ben beceriyi kazandığımda bir kez denedim, eğer sürekli kullanırsan hangisinin gerçek olduğu kafanı karıştıracaktır. Sonuçta, çoklu kişilik de bir çeşit akıl hastalığı. Günlük hayatında kapatman ve savaşırken açman daha iyi olur.
「Oufu. Ne korkunç bir beceri.
「Bu arada.
「Un?
「Fazla yakın değil misin?
Katia önümde.
Aradaki mesafe çok az.
Daha uzun olduğumdan aşağı bakmak zorundayım fakat bu açıdan göğsü...
「Kafana takma.
「Dur dur dur, tabii ki de kafama takacağım. Eskiden erkek olsan da şu anda kadınsın.
「Demek Shun bana öyle bakıyor. Hmm.
「Ah, hayır, şey, um, bu, bu erkeklerin doğasında var.
「Hmm. O zaman bunu yaparsam tepki verir misin?
Katia bir adım daha öne çıkıp göğüslerini vücuduma bastırıyor.
「Pes ediyorum! Lütfen benimle alay etmeyi bırak!
「Ne kadar da masum.
Katia gülerken geriye çekiliyor
「Nasıldı? Biraz kendine geldin mi?
「A-Ah. Anlıyorum. Teşekkür ederim.
Anlıyorum.
Katia bunu beni biraz rahatlatmak için yaptı.
Cidden düşünceli biri.
「Hey, sana bir sorum var. O zaman kullandığın Tedavi Büyüsü normal bir Tedavi Büyüsü değildi, değil mi?
Katia soruyor.
[Peki, Leston'un idamı üç gün sonra mı yapılacak ha?]
[Evet. Lütfen bunun Shun-kun'a iletilmediğinden emin ol.]
Tam yanıt verecek olan ben Telepati'yle yapılan konuşmayı hissediyorum.
Aceleyle odadan dışarı çıkıyorum.
「Sensei! Leston-niisama'nın idam edileceği doğru mu!?
「Shun-kun!? Nasıl, ah, Telepati kullandın.
「Şimdi onun önemi yok. Nii-sama'nın idam edileceği doğru mu?
「Shun, sakinleş. Doğru.
「Olamaz, onu kurtarmalıyım!
「Bu bir tuzak.
「Eh?
「Büyük ihtimalle bir tuzak. Yine de gitmek ister misin?
「Gideceğim. Nii-sama biz kaçabilelim diye orada kaldı. Bu sefer Nii-sama'yı kurtarma sırası bende.」
Hyrinth-san derin bir iç çekiyor.
「Leston bunu istemese bile mi?
「Evet. Yine de gideceğim.
「Gitmemelisin.
「Sensei. Siz öyle deseniz bile bu sefer dinlemeyeceğim.
「Gitmen bir işe yaramayacak.」
「İşe yaramasa bile gideceğim.
「Sana işe yaramayacak diyorum!
Sensei kısıtlama büyüsünü aktifleştiriyor.
Bu rakibin vücudundan rüzgarla özgürlüğünü çalan bir büyü.
Fakat o seviyede bir büyü şu anki benim üstümde işe yaramayacaktır.
Kolumu savurarak rüzgar kısıtlamasını kaldırıyorum.
「Ne!?
「Sensei, beni durdurmanız bir işe yaramayacaktır. Ne olursa olsun gideceğim.
「Gitmemelisin! Eğer şimdi gidersen kesinlikle öldürüleceksin!
「Sensei. Az önce görünce anlamış olmalısın, değil mi? Çok güçlü oldum. Bu yüzden kolayca öldürülmeyeceğim.
「Sorun o değil! Güç gibi şeylerin önemi yok! Bir Yönetici için öyle şeylerin önemi yok! ...Ah.
Sensei yüzünde sanki "Oooopss!" dermiş gibi bir ifade var.
「Sensei, Yönetici ne?
Katia'nın sesi keskin.
「Şimdiye dek Sensei o yüzden mi etrafta gizli gizli dolaşıyor?
「İşte onu söyleyemem.
「Sensei "işte onu söyleyemem" diyerek geçiştirebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Eğer söyleyemezseniz o zaman Shun'a dur deme hakkınız yok.
「Gu!
「Açıkça söyleyeceğim. Sensei, sen güvenilmezsin. Bu durumda hiçbir açıklama yapmadan şu ana kadar birçok şüpheli eylem gerçekleştirdin. Shun sana koşulsuz güveniyor olsa da ben güvenemem. Eğer Shun'un hareketlerini herhangi bir açıklama yapmadan engel olursan, beni düşmanın bil.
「Hayır..
「Katia, sakinleş. Sensei sen de.
Tepesi atan Katia'yı sakinleştiriyor ve yüzü asılan Sensei'i rahatlatıyorum.
「Sensei. Düşmanın olacağımı sanmıyorum. Ama Sensei'den duymak istediğim birçok şey olduğu doğru. Mümkünse, lütfen bize anlatın.
Mümkün olduğunca nazik davranıyorum.
Sensei'e dışarıdan bakılınca daha genç bir kız gibi görünüyor.
Elfler yavaş büyüdüğünden aslında aynı yaştayız ama önceki yaşamı da ekleyince o daha büyük.
Fakat Sensei şu anda sadece gözyaşlarına boğulacakmış gibi görünen bir kız.
Sessizlik.
Hiç kimse konuşmazken zaman geçiyor.
Sensei aşağı bakıyor ve sıkıntılı gözüküyor.
Katia Sensei'e gözlerini dikmiş bakıyor.
Hyrinth-san olayların gidişatını yandan izliyor.
「Anlıyorum. Her şeyi anlatacağım.
Uzun süre düşündükten sonra gelen cevap buydu.
「Öncelikle, bunu Hyrinth-san'a anlatacağım. Üçümüz başka bir dünyada öldük ve bu dünyada yeniden doğduk.
「Ne?
「Lütfen her şeyi buna dayanarak dinleyin. Şu anda söyleyeceklerim başkalarının kulağına gitmemeli.
Hyrinth-san ani hikaye yüzünden bize bakıyor.
Buradan başlayacağını ben de düşünmemiştim.
「Bu dünyada reenkarne olduktan sonra yaptığın ilk şey dili öğrenmekti. Biraz anladıktan sonra beceri puanlarıyla Telepati aldım. Telepati kullanarak Elflerin başı Potimas ile konuşmayı denedim. Hikayemi dinledikten sonra öğrencileri arama konusunda gönüllü oldu. Ben büyüdüğümde öğrencilerin önemli bir miktarı bulunmuş ve güvenli bir şekilde Elf Köyü'ne yerleşmişti. Hareket edebilecek kadar büyüdüğümde aramaya ben de katıldım. Çok geç reenkarne olan dört öğrenci vardı. Güçlü birinin hanesinde doğan ve dikkatsizce müdahale edilemeyenler. Bunlar Shun-kun, Katia-chan ve Yuugo-kun'du. Yuri-chan yetim olsa da onu bulduğumuzda çoktan Aziz adayıydı ve kilise tarafından korunuyordu. Aslında, hepinizin Elfler tarafından korunmasını istedim fakat siyasi sorunlar yüzünden bu yapılamaz. Sizi korumak istememin nedeni bu dünyanın sistemine mümkün olduğunca az bulaşmanız.. Bu dünyanın becerileri, statları ve seviyesi hakkında şüpheleriniz yok mu? Hyrinth-san bu dünyada doğduğundan hiç şüphesi olmaz fakat bizim eski dünyamızda beceri, stat ve seviye diye şeyler yoktu. O tür şeyler sadece oyunlarda oluyordu. Öyle şeylerin gerçek hayatta olması imkansız. Ve bu dünya bir oyun. Yönetici denilen kişiler millete güçler bahşediyor ve İnsanlarla Şeytanların savaşmasını sağlıyor. Beceriler, statlar ve seviyeler çıkartıyorlar. Ölülerin ruhlarını alıp kendi güçlerine katıyorlar. İşte bu dünyanın sistemi bu. Kahraman ve Şeytan Kral ise İnsanlar ile Şeytanların etkili bir şekilde savaşmasını sağlamak için Yöneticiler tarafından konulan piyonlardan ibaret. Kilise de aynı terane. Tanrının sesini duymak için becerilerini geliştirmeleri inancı da Yöneticiler tarafından yapıldı. Bu seferki isyana kilisenin dahil olduğu bu işte Yöneticilerin parmağı olduğu anlamına geliyor. Yuugo-kun kiliseyi kullandığına inanıyor fakat ben tam tersini düşünüyorum. Leston-kun'un idamı ise Yuugo-kun tarafından açığa çıkarıldı. Bunun Yöneticilerin tuzağı olduğuna şüphe yok, hedefleri bu dünyanın sakinlerinden daha güçlü olan Shun-kun'un gücü. Bu nedenle, Shun-kun'un gitmesine izin veremem. Öğrencilerimin Yönetici denen herifler tarafından çaresizce öldürülmesini istemiyorum. Bu yüzden lütfen gitme. Lütfen.
Herkes sessizliğe gömüldü.
Ağzını açan Hyrinth-san'dı.
「Senin açından, Kahraman, Julius, Yönetici denen herif yüzünden boş yere mi dövüştü?
「Evet. Bİz Elfler bu anlamsız mücadeleye son vermek, savaşı bitirmek için hem İnsanlara hem de Şeytanlara yanaştık. Önceki Kahraman ve Şeytan Kral teklifi kabul edip uzlaştı. Biz de Elfler olarak gizliden gizliye Yöneticilere karşı koyabilmek için hazırlıklar yaptık. Önceki Kahraman ve Şeytan Kral nadir Boyut Büyüsü kullanıcılarıydı. Görünüşe göre o gücü kullanıp boyutu açtılar ve Yöneticilerin bulunduğu yere uçmaya çalıştılar. Ancak başarısız oldu ve bizim dünyamıza bağlandı. Büyünün kazara patlaması yüzünden öldük.
「Ne!? Olamaz!?
「Yöneticilerin kazayla ne kadar ilgili olduğunu bilmiyorum. Ama orada ölen bizler bu dünyanın sistemine sürüklendik ve yeniden doğduk. Doğuştan yeteneklerimizin olmamasının nedeni başka bir dünyadan olmamız ve öldüğümüzde ruhlarımız Yöneticilerce alınmadı.
「O zaman, Kahraman ve Şeytan Kralı yüzünden mi öldük?
「Sonuç olarak, her şey arkadan ipleri oynatan Yöneticiler yüzünden oldu. Yöneticiler bizi ve bu dünyayı yemekleri yapan en kötü kişiler.
「Sensei'in diğer öğrencilerle buluşmamıza izin vermemesinin nedeni nedir?
「Diğer öğrenciler mümkün olduğunca beceri kazanmadan bu dünyada yaşamak için korunuyor. Böylece Yöneticiler onları işaretlemeyecek. Fakat sizler çok güçlü oldunuz. Elf Köyü bu dünyadan tamamiyle izole edildi ve bir Hükümdar'ın bile dikkatsizce saldıramayacağı güçlü bir bariyerle korunuyor. Ancak, Yöneticilerce işaretlenmiş olabilecek sizleri götürürsem dikkatleri diğer öğrencilerin üzerine çekilebilir. Bunun için tedirgin oldum.
「Hükümdar ne?
「Hükümdar, normalde Yöneticilerin adamı olup onlar için çalışan varlıklar. Bu nedenle, dünyanın sisteminin sadece küçük bir gücü kullanılabilir. Kişi özel beceriler gibi şeyler kazanarak Hükümdar olabilir ve ben de o becerilerden birini kazanıp Hükümdar oldum. Ancak, daha önce hiç Yöneticilerin etkisinde kalmadım.
「Sensei şimdiye kadar bu yüzden mi hep arka planda kaldı?
"İnsanların ve Şeytanların savaşından kaçmak ve Yöneticileri yenmek için olan planımız adına kendimi göstermedim. 」
「Onları yenebilir misin?
「Bilmiyorum. Zaten Yöneticilerin nerede olduğu bilinmiyor.
Sensei bir kez daha bana dönüyor.
「Shun-kun, Leston-kun'u kurtarmak istemeni anlıyorum ama lütfen gitme. Eğer gidersen öleceksin.
O samimi bakışa karşı ben...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..