Unicorn/tek boynuzlu at.
Kulağa bir canavar veya efsanevi yaratık ismiymiş gibi gelse de çoğu insan bu kelimeleri işittiğinde Unicorn Şirketini düşünürdü. (Tek Boynuzlu At Şirketi kulağa çok çirkin ve zorlama geleceği için bu haliyle bırakıyorum.)
Yani Kraliyet Yolunu bir başına geliştirip yöneten şirketi!
Yarattıkları yeni dünyayla para içinde yüzdüklerini söylemek abartı olmazdı. Şirket, kapsüllere ve mini bilgisayarlara dayalı muazzam bir endüstriyel kümeye sahipti.
Kraliyet Yolunu işletme maliyeti düşüldükten sonra bile aylık karları çok yüksekti.
Bunun yanı sıra Unicorn'un etkisi son teknoloji iletişim ağlarına, çizgi film karakteri piyasasına, görüntü ve video kültürüne, turizme, eğlence endüstrilerine ve daha nicelerine yayılmış durumdaydı.
Yeni bir dünya geliştiren şirket tüm dünyada bir dalgalanma yaratmış, Unicorn Şirketi hızla büyümüştü.
Daimi önem taşıyan Kraliyet Yolu.
Unicorn’un hemen hemen tüm işlerinin temeli olan Kraliyet Yolu, çoğunlukla devamlılık sağlama ve yeni kullanıcılar edinmeye odaklıydı.
An itibarıyla Unicorn’un ana liderleri çok önemli bir toplantının ortasındaydı.
Jang Yoon Soo, uzun vadeli pazarlama bölümünün başkanı, toplantıyı yürütüyordu.
“Departman Başkanı Kim, sorunsuz bir toplantı istiyorsanız bize biraz bilgi vermenize ihtiyacımız var. Mevcut kullanıcılarımızın büyüme oranı nedir?”
Departman Başkanı Kim Han Seo verilere göz gezdirdi, bir mendil çıkarttı, alnındaki terleri sildi. Ve keskin bakışlarını toplantıdaki tüm üyelerin üzerinde gezdirdi.
“Evet, ben Versailles Tanrıçasından sorumlu yöneticiyim.”
Versailles Tanrıçası.
Versailles Kıtasını idare eden yapay zekanın adı.
Kim Han Seo, birlikte çalışıp o yapay zekayı geliştirecek 17 zeki bilim insanını bir araya toplamıştı.
Versailles Kıtasının yaratımıyla ve içerisindeki her şeyle ilgilenen yapay zeka.
Kraliyet Yolunun gerçek yaratıcısı ve mutlak hakimi!
Artık sistem kendi kendine sorunsuzca işleyebiliyordu ve arkalarına yaslanıp yapay zekanın kıtayı yönetmesini izleyebiliyorlardı. Versailles Tanrıçasının kullanıcı raporlarıysa yalnızca Kim Han Seo’nun sistem yönetimi departmanı aracılığıyla görülebiliyordu.
“Muhtemelen biliyorsunuzdur ama... Sizlere açıklamak üzere olduğum şey son derece gizli şirket verileri ve hiçbir şart altında kamuya sızdırılmamaları gerekiyor.”
“Buna aile fertleri de dahil. Dolayısıyla bundan iş arkadaşlarınıza veya altınızda çalışanlara bile bahsedemezsiniz. Bundan böyle sessizliğinizi korumak zorundasınız.”
Toplantı üyeleri zaten başlar başlamaz gizlilik yemini etmişti.
Dolayısıyla toplantıdaki herkes hafifçe kafasını sallayarak onay verdi.
Tartışılacak konular çok önemliydi, Versailles Kıtasını kökten değiştirebilirlerdi. Bu insanlar bu tarz bilgilerin dışarı sızdığı takdirde kaosa sebep olacağını bilmeyecek kadar aptal değildi.
"Öyleyse başlıyorum. En iyi oyuncuların büyük bir çoğunluğu 430. seviyenin biraz altında."
"Sayıları tam olarak 890. Beklentilerimizin altında kalıyor diyebiliriz."
Oyun, Kraliyet Yolu, yalnızca Kore’yi değil, dünya çapında oyuncuları hedefliyordu.
Oyunun büyüme hızı iyiydi; fakat oyuncuların büyük bir çoğunluğu Kore’dendi.
Her oyunda sonu görmek için oynayan kullanıcılar olurdu.
Böyle oyuncuların dahil oluşu nedeniyle de Versailles Kıtası Tarihi birkaç kez değişim geçirmişti.
Halkla İlişkiler Departmanı ve Operasyon Departmanı bu kullanıcıların eğilimlerini dikkate almama lüksüne sahip değildi.
Toplantıda yer alan Dış Politika Departmanı Başkanı Soo In Hae, elini kaldırdı.
“Benim bir sorum olacak. Kore dışı kullanıcıların ulaştığı seviye nedir, örneğin Japonya, Amerika ve Çin?”
“Hala nispeten düşük. Kraliyet Yolu henüz başlangıç safhasındayken oyuna pek fazla erişimleri yoktu ve adaların kıyılarında veya şehirlerde gelişiyorlardı.”
Amerika ve Çin, Kraliyet Yolu konusunda öfkeliydi. Unicorn Şirketinin bir sanal gerçeklik yaratmayı başardığına inanamıyorlardı.
Unicorn’un teorisi titizce olsa ve sanal gerçekliğin gerçekliğini kanıtlasa da Amerika ve Çin basını yalnızca negatif açılara odaklanıyordu.
- İlk gerçek sanal gerçeklik. Daha yolun başında.
Kore’nin girişimi, gerçekleşmesine neredeyse hiç ihtimal verilmeyen bir duyuruydu.
Koreli bilim insanları bile bunun değersiz bir duyuru olduğunu düşünmüştü.
Bilim, sahtekarlık demek değildi.
Dünyadaki herkes Kraliyet Yolu oynayabilecekken diğer ülkelerin kullanıcıları geç katılarak Korelilere iyi bir başlangıç fırsatı tanımıştı.
Diğer ülkelerden katılan kullanıcıların sayısı çok olsa da bir hayli geç katıldıkları için çok geride kalmışlardı. Bu kullanıcılar sıklıkla küçük ülkelerde veya kıtanın ortasındaki adalarda oluyor ama otomatik çeviri programı sayesinde hangi ülkeye ait oldukları çoğu zaman ifşa olmuyordu.
Kraliyet Yolunda herkes aynı dili konuşuyor, dolayısıyla kullanıcıların memleketleri bir anlam taşımıyordu.
İşletme Yöneticisi Son Il Jang kıs kıs güldü.
“Rahatladım. Yabancı ülkelerden bir kullanıcının İmparator olma şansı azıcık da olsa yok yani.”
“Nasıl bakarsak bakalım durum buymuş gibi görünüyor.”
Jang Yoon Soo’nun dudaklarında bir gülümseme şekillendi.
Kraliyet Yolu.
Versailles Kıtası İmparatoru, ödül olarak aylık karın %10unu elde edecekti.
Tüm oyunun nihai amacı buydu ve İmparator olma düşünü gerçekleştiren kişi, inanılmaz ayrıcalıklar edinecekti.
Basının odaklandığı tek şey, akıl almaz para ödülüydü.
Fakat para dışında farklı eşsiz ödüller de söz konusuydu.
Mesela Unicorn’un hisselerinin %5i.
Proje üzerinde çalışan bilim insanları ve araştırmacıların yanı sıra mevcut hissedarlar bu fikre karşıydı. Sistem ve Operasyon Strateji Departmanıysa meseleyi zorlamış ve bunu bir ödül haline getirmeyi başarmıştı.
İmparator olan kişi inanılmaz bir güç sahibi olacaktı. Gönlünce her şeyi yok edebilecek veya yaratabilecekti.
Versailles temelli, yenilikçi bir ekonomik sistem yaratan şirket olarak Unicorn bile İmparatorun erişim alanında olacaktı.
Versailles Tanrıçası bile hükümdara yasal olarak müdahale edemeyecekti.
Çok sayıda kullanıcının yaşadığı bir sanal gerçeklik dünyasının imparatoru.
İşte bu, insanların bildiğinden çok ama çok daha büyük bir gizli ödüldü.
***
Sabahın erken saatlerinde Kraliyet Yolunun yeni Halkla İlişkiler stratejisi, yeni teknolojilere destek ve iş ortaklıkları konularında bir toplantı düzenlenmişti.
Yine de toplantıya katılanlar Bard Ray ve diğer yüksek seviyeli oyuncular veya lonca liderleri hakkında konuşmamıştı. Bunun yerine ciddiyetle diğer önemli konulara odaklanmışlardı.
“Stratejist Yoon Young Sil konuyu detaylandıracak. Son zamanlarda Horde Krallığı NPCleri sevimli görünümleriyle popülerleşiyor. Sizlere karakter analizleriyle ilgili dokümanlar göndermiştim. Göz atma fırsatınız oldu mu?”
“Evet. Popüler NPClerin üretimini hızlandırıyoruz.”
“Giderek daha çok kullanıcı tatillerde *trochet araçları kullanmaya başlıyor. Fiyat, hız ve sağladıkları güvenlik nedeniyle popülerlikleri ve saygınlıkları artıyor. Bunları tatil noktalarına inşa etme fikrine ne dersiniz?”
“Tatil noktalarında ulaşım mı? Dağ tırmanışı, kayak, golf, hepsi gayet iyi iş görür bence. Bunu değerlendireceğim.”
Küçük fikirlerin ortaya atıldığı bir toplantıydı.
Departman başkanları, aralarında konuşurken bir yandan da sandviçlerini yiyorlardı.
Kahvaltı sonlanır sonlanmaz ise denetmen Jang Yoon Soo’nun etrafındaki atmosfer değişti.
“Ehh... Kraliyet Yolu üzerindeki dış güç dengesinin incelenmesi gerekiyor.”
Departman Başkanı Son Il Jang ayağa kalkarak odanın ortasındaki ekranı açtı.
Haritada tüm Loncaların, kalelerin ve şehirlerin toprakları sergileniyordu.
“Versailles’teki güç dengesi şu şekilde: Merkez %66, Doğu %10, Batı %8, Güney %13 ve Kuzey %3.”
Jang Yoon Soo ekranın çeşitli noktalarına yerleştirilmiş olan bayrakları işaret ediyordu.
“Doğu beklenmedik büyüklükte. Köy, üyeleri etkileyici seviyelerde olan bir lonca tarafından işgal edilmiş durumda.”
“Yeni kullanıcılara göre çaresizlik ovalarının ötesindeki krallıklar çiçekleniyormuş fakat fark edilir büyümenin sorumlusu Orklarmış.”
Muhteşem bir manzaraydı—Orkların belirişiyle birleşen ırklar güç dengesini değiştirmişti.
“Güneydeki geleneksel krallıkta kendi güçlerini kullanarak maceraya atılmaktan hoşlananlar var; Batıdaki oyuncu sayısıysa çok az. Ancak kıt kaynakların yol açtığı çatışmaların giderek çoğalması nedeniyle güçlü savaşçılar doğuyor. Şu anda odaklanılması gereken yer, kıtanın merkezi.”
Departman Başkanı Son Il Jang, Versailles Kıtasının merkezini işaret ediyordu.
Kallamore Krallığı ve Haven Krallığı geleneksel şekilde orta kıtada yoğunlaşan etkin güçlerdi.
“Politik ekonomilerine dayanarak bölge, gelişime açık olarak algılanıyor. Bununla birlikte diğer bölgelerle kıyaslanamayacak kadar yüksek bir büyüme sergilendi. Yaklaşık 149 kullanıcıya dikkat etmemiz gerekiyor.”
Jang Yoon Soo hafif bir ses tonuyla bir soru sordu.
“Anlıyorum, peki dikkat edilmesi gereken kullanıcılara nasıl karar verdiniz?”
“Kullanıcıların etkilerine ve seviyelerine dayanarak.”
“Öyleyse o grupta pek çok Lonca Lideri, Asil ve Lord olmalı.”
Denetmen Jang Yoon Soo bile konferanstan önce herhangi bir materyal almamıştı. Tabii ki o araştırma materyalleri konferans odasından çıkartılamazdı. Dolayısıyla talep üzerine toplantıda dağıtılmaları gerekliydi.
“Evet öyle. Tek başına oynarken bile göze çarpan bazı kullanıcılar olsa da genel olarak etkileri sınırlı. Öncelikle kıtanın en prestijli loncalarının kullanıcılarına bir göz atalım.”
Toplantıya katılanlar, önceden bahsi geçen 149 kullanıcının verilerine göz atmaya başlamıştı. Sessiz toplantı odasında yalnızca kağıt hışırtıları işitiliyordu.
Bu bilgiler oyun ağına yayılanlardan farklıydı. Strateji ve Sistemsel Operasyon Departmanları tarafından toplanıldığı için oldukça güvenilir bilgilerdi.
Bu dokümanlara bakacak olan kişi, milliyet ve cinsiyetteki çeşitliliği görebilirdi.
Belirli bir lonca diğerlerinden daha göze çarpar hale geldiğinde onun hemen altındaki 5-6 lonca ona karşı birlik oluyordu. Bazı durumlardaysa 10u aşkın benzer boyutta lonca, tek bir ülkeyle çarpışıyordu.
Versailles Kıtasındaki kullanıcı sayısının çokluğu düşünülünce bu gayet normaldi.
Ne zaman dengeler değişse galip tarafın birazcık güçlenişiyle güçsüz taraf yutuluyor ama bu yaşanınca da güçlü taraf daha çok düşman kazanıyordu.
Böylesine zayıf bir dengeyi bozacak büyüklükte savaşlar oluyordu ama henüz kıtanın kalıcı bir değişim geçireceği kadar büyük çaplı bir savaş yaşanmamıştı.
Şirketin Geliştirme Departmanının başı olan Ha Yun-Ji, dosyaları şüpheli bir şekilde okuduktan sonra konuşmaya başladı.
“Bard Ray’ın ve Hermes loncasının gücü beklediğimden bir hayli yüksek görünüyor. Bunu neye dayandırıyorsunuz?”
“Çok iyi bir soru sordunuz.”
Tüm gözler yavaşça Son Il Jang’a odaklandı.
Toplantının başından sonuna tam bir gizlilikle yürütülmesi gerekiyordu. O ana kadarki pirinç ticareti veya görev ilerlemeleri gibi tüm kullanıcı faaliyetlerinin kapsamlı sınıflandırma raporları Unicorn Şirketi dahilinde bile alenen paylaşılmıştı. Fakat bu özel rapor yalnızca birkaç önemli, özel kişiye açıktı.
Rapora göre Hermes Loncasının askeriye, ekonomi ve verimliliğin yanı sıra toprak ve yetenek bağlamında da Haven Krallığının diğer prestijli loncalarından 5 kat daha büyük olduğu bir gerçekti.
“Bard Ray harika bir kullanıcı. Kraliyet Yolunun piyasaya sürülüşünden bu yana en iyi oyuncu olmaya devam ederek Hermes Loncasını kurdu. Loncayı kurup idare ederken geriye düştüğü bir zaman dilimi oldu ama çabucak birinciliğe geri döndü. Muhtemelen hepiniz Bard Ray’ın 447. seviyede olduğunu ilk defa öğreniyorsunuzdur.”
Konferans odasındaki herkes kederli bir şekilde başlarıyla onay verdi.
Bard Ray’ın seviyesinin yüksek olduğu barizdi. Ama 400 seviye bu kadar çok kullanıcı olduğunu bilmiyorlardı.
Yayın istasyonları ve kullanıcılar, Bard Ray’ın 410. seviye civarında olduğunu tahmin ediyordu.
Fakat gerçek şu ki o da rakipleri de tahmin edilen seviyeyi geçmişti. O rakipler Bard Ray’ın seviyesine ulaşmış olmasa da ortada normal kullanıcılara acı verecek bir fark vardı.
Konferans odasında olup raporu görenler bile son derece şaşırmıştı.
“Zirvedeki kullanıcılar bayağı harika. Bireysel güçleri, yalnızca seviyeleri değil, yetenek kullanımları, savaştaki duyuları ve pratik becerileri ortalama kullanıcıların çok ötesinde.”
Sözde erlerin videolarının popülerlik kazanma sebebi, özel olmalarıydı. Joseon Çağındaki savaşçıların Goryeo Çağındakileri taklit etmesinin sebebiyse hızlı ve etkili savaş sistemleriydi.
Bireysel becerilerde farklılaşma beklentisiyle canavarları avlamak için yeni bir yöntem geliştirmişlerdi.
Onların zindanları temizleme veya bir canavar kalesine dalma maceralarını izlemek, sağlam bir fantezi aksiyon filmi izlemeye eşdeğerdi.
Mesela bir suikastçı kullanıcı, Baimar Krallığında kötü şöhretli bir canavarın kalesine tek başına dalmış ve her gece ondan fazla can almıştı.
Canavarlara korkuyu tattırdıktan sonraysa kaleyi dağıtmış ve en yüksek noktasına kendi bayrağını dikmişti. Yeni bir kale muhafızının doğuşunu gösteren bu manzara video yayını aracılığıyla büyük bir etki doğurmuştu.
Bu rastgele gerçekleşen bir olay değildi fakat videodan tek seferde böyle bir fetih gerçekleştirmek için çok hazırlık gerektiği gibi bir mesaj da alınmamıştı.
“Ancak esas korkuları başka bir noktada yatıyor. Maceraya atılmayı ve tek başına çarpışmayı seven bazı kullanıcılar olsa da çoğu kişi genellikle bir lonca kuruyor veya bir köyü işgal ederek oraya hükmediyor. Sonrasında da kendi etkilerini arttırmak adına rakiplerini zayıflatmaktan ve politik komplolardan geri durmuyorlar. Bilhassa Hermes Loncası, yöntemleri ve güçlerini arttırma yolları konusunda her zaman açıktı. Haven Krallığını kontrol etme mücadelesinde rekabetin yarısını onlar temsil ediyor. Soruşturmalar neticesinde öğrendiğimize göre rakipler arasında Hermes Loncasıyla derin bağlar taşıyan 3-4 lonca mevcutmuş.”
“...”
Arkadaşlığa değil, egemenliğe dayalı bir loncaydı.
Sanal Versailles Kıtasının taşıdığı muazzam değerden ötürü pek çok kullanıcı benzer bir otoritenin peşindeydi.
Direktörler başlarını ellerinin arasına almıştı.
“Bir sürü harika insan var.”
“Tüylerimi diken diken etmeye yetti; bu kadarını nasıl yapabildiler?”
Kim Han Seo cevap verdi.
“Şaşıracak bir şey yok. Kraliyet Yolunu piyasaya sürdüğümüz andan bu yana böyle bir ilerleme bekliyorduk.”
“...”
“Hepiniz sanal gerçekliğin egemenliğin hüküm süreceği bir dünya yaratacağını çoktan tahmin etmemiş miydi?”
Böyle bir şeyi beklemiş olsalar da kullanıcılar alışılmışın dışında davranışlarla hepsini şaşırtmıştı.
Ekranda üst düzey kullanıcıların mücadelesi vardı ve insanın ağzını açık bırakacak cinstendi. Öyle aksiyon doluydu ki gerçek bir fantezi dünyasında canavarlarla çarpışıyor gibiydiler. Cüretkardı, bir kılıç kadar keskindi ve eşsiz yeteneklerin ve şahsi yeteneklerin kullanımı sergileniyordu.
En başta göze çarpan birkaç güçlü veya odaklanmış oyuncu olacağını düşünmüşlerdi ama gerçekte olağanüstü yetenekli, hırslı oyuncuların sayısı bir hayli çoktu!
Kraliyet Yoluna, kendi yarattıkları dünyaya diyecek sözleri yoktu.
“Bu yeni bir dünya. Kraliyet Yolunu artık böyle görmek zorundayız. Ve Versailles Hükümdarı nasıl biri olursa olsun veya ne yaparsa yapsın bizimle değişmez bir bağ taşıyacağı için adayları yakından gözlemlemeliyiz. Toplanma amacımız bu.”
Toplantı üyeleri Kim Han Seo’yu dinlerken başlarını sallayarak onay verdi.
Son Il Jang ise sözlerini tekrarladı.
“Bard Ray ve zirvedeki diğer kullanıcılar ellerindeki tüm bilgileri medya kanalları veya yayınlar yoluyla paylaşmıyor. Halka yayılan tüm verilere bakacak olursanız, kullanıcılar ulaşılamaz görünen yükseklikler yüzünden fazla gerilmesin diye sınırlı tutulduklarını görürsünüz.”
Direktör Jang Yoon Soo homurdandı.
“Onları gerçekten Reklam Departmanına almak isterim.”
Bard Ray’ın kamuoyu tarafından değerlendirilme şekli, loncanın temelini rahatlıkla destekleyen bir kullanıcı olduğuydu.
Düşününce bu tarz gerçekler bile kolaylıkla manipüle ediliyordu.
Konferans odasında toplananların boğazları ansızın kurumaya başlamıştı.
“Sanırım bunun da gündeme gelmesi gerekiyor: bireysel güçleri aracılığıyla 10,000i aşkın kullanıcıyı kontrol eden 149 civarı kişi var. Fakat bu 149 kişinin 13ü, geri kalanlar arasında parlıyor. Bir dev gibi, hiddetli bir dalga gibiler, en güçlü ve en kurnaz kullanıcılar onlar. Gelecekte daha pek çok zorluk ve değişiklik olacak fakat şu an için bu 149 kişiden birinin İmparator olarak yükselme şansının %70 olduğunu düşünüyoruz.”
***
Toplantı gece geç saatlere kadar sürmüştü.
Versailles Kıtasındaki lonca etkisinin güç dinamikleri hakkındaki tartışmanın sonu yoktu.
Bazı oyuncuların aktivitelerinin fazlasıyla şok edici olması toplantıya katılanlarda huzursuzluk doğurmuştu.
Toplantı tamamen sona ermiş, geriye yalnızca Takım Direktörü Jang Yoon Soo, Son Il Jang ve Kim Han Seo kalmıştı.
“Oooh! Nihayet bitti. İyi işti, Bölüm Şefi Son.”
“Bahsini açmaya gerek yok. Böyle devam edebilmek için çok çalışmış olmalısınız, Takım Lideri Jang.”
Birbirlerine iltifatlar eden grup, mutlu mesut kahve içiyordu.
Bu sırada Jang Yoon Soo ansızın bir şey anımsayarak lafa girdi.
“Direktör Son, bir şey söyleyebilir miyim?”
“Evet?”
“Şahsen ilgimi çeken bir kullanıcı olduğu için soruyorum fakat o kişinin dosyalarının dahil edilmediğini fark ettim.”
“Böyle bir durumun gerçekleşmesi için hiçbir sebep yok. İmparator olabileceklere dair tüm raporları tamamladık… O kullanıcının ismi nedir?”
“Weed.”
"Ölümsüz Bölgesindeki savaşta galip gelen kullanıcı olan Weed’den bahsediyorsun."
Bölüm Şefi Son Il Jang, Takım Lideri Jang Yoon Soo ile birlikte filmi izlemişti.
Ölümsüzlerin hareketleri ve benzer şeylerin yayıldığı bir zaman dilimi olmuştu.
“Weed... Seviyesi ve etkisi göze alınınca bu araştırmaya dahil edilmedi.”
“Beklenildiği üzere.”
Takım Lideri Jang Yoon Soo üzgündü. Fakat Direktör Kim Han Seo gülerek devam etti.
“Hem Weed o 149 kişiye dahil olsa bile en güçsüzleri ve etkisizleri olurdu.”
“Gerçekten mi? Neden?”
Kim Han Seo sakin ama sert bir ses tonuyla böyle söyledi.
“Çünkü hiçbir hedefi yok.”
Bir türlü anlam veremeyen Denetmen Jang Yoon Soo, Kim Han Seo’yu sorgulamaya devam ediyordu.
“Hedefi yok diyorsunuz. Weed tüm dünyayı şaşırtacak görevler yapıyor. Kraliyet Yolunu ne kadar kısa zamandır oynadığının farkında mısınız?”
Fakat Son Il Jang bile Kim Han Seo’yla aynı taraftaydı.
“Şahsen benim de Weed’den büyük bir beklentim yok.”
"?"
“İşin doğrusu, taktik yönetim odası olarak biz bile yaşananları fazlasıyla yakından takip ediyoruz. Araştırmalarımız doğrultusunda en son tarihi Palrangka savaşına katıldığını keşfettik ve ayrıca Vampir Krallığına gidip dönmüş gibi görünüyor.”
Kim Han Seo başıyla onay verdi.
“Benim de ilgimi çekiyor. Bir zamanlar bir Büyü Kıtası oyuncusuydum.”
Sistem Departmanındaki tüm mühendisler Weed’in görevini izlemişti.
Direktör Son Il Jang konuşmaya devam ediyordu.
“Fakat bundan ibaret değil. Dünyayı etkileyecek başka görevler yapacak mı bilmiyorum… Ama hepsi bu. Tamamladığı görevlere, tavrına, yeteneğine ve özünde sahip olduğu savaş kabiliyetine bakınca Morata’nın Lorduna benziyor.”
“Pardon? Savaş Tanrısı Weed’in Morata’nın Lordu olduğunu, yo, bir Oymacı olduğunu mu söylüyorsunuz?”
“Bu verinin güvenilirliği %99un üzerinde.”
Takım Lideri Jang Yoon Soo, hayatının şokunu yaşamıştı.
En çılgın rüyalarında bile Weed’in aslında bir Oymacı olduğunu göremezdi.
Bir Oymacı olarak bir yıldan kısa sürede Şeref Listesine yükselmiş ve mantığa aykırı ve iddialı bir görev olan Ölümsüz Bölgesi görevini tamamlamıştı.
“Çok mantıklı. Sergilediği temel defans ve büyüyle ilişkili yetenekler, savaşla ilişkili bir mesleği olduğu iddia edilemeyecek kadar zayıf. Bunu savaştaki duyuları ve savaşla ilişkili kabiliyetleriyle telafi ediyor.”
Takım Lideri Jang Yoon Soo duyduklarına inanamıyordu. Fakat Direktör Kim Han Seo’nun başıyla onay vererek anlattığı şeyler doğruydu. Kabullenmekten başka şansı yoktu.
Direktör Kim Han Seo, Unicorn Şirketinin tüm bilgilerine erişimi olduğu için saygın bir figürdü.
“Anlıyorum; mesleği Oymacılık olduğu için ondan büyük bir beklentiniz yok yani.”
“Yanlış anlıyorsunuz.”
Beklenmedik şekilde Direktör Kim Han Seo, sebebin mesleği olduğunu inkar etmişti.
“Sistem Departmanında bile ondan hoşlanan pek çok çalışanımız var. Savaş Tanrısı Weed, efsanevi bir Karanlık Oyuncu olarak etkili görevlerde yer alırken, gördüğünüz gibi, yetenekleriyle de gösteriş yapıyor. Ben de onu ilgiyle takip ediyor olsam da şu an için hayal kırıklığına uğramış durumdayım.”
“Neden?”
“Onun... Şey, bazı açılardan çok korunaklı bir yaşam sürdüğü söylenebilir.”
“...”
“Yalnızca tanıdığı birkaç kişiyle avlanıp görev yapıyor ve kamuya mal olmuş biri değil. Ilık bir serada rahatlıkla yetişecek meyveleri yiyor, açgözlülükten yoksun bir hayat sürüyor. Bu çoğu Karanlık Oyuncunun yaptığı bir hata. Onlara en başta Versailles Kıtasında istediklerini yapma özgürlüğünü niye verdik biz?”
Takım Lideri Jang Yoon Soo başlangıçtaki planlama safhalarını düşünerek yanıt verdi.
“Kullanıcılar Versailles Kıtasının sakinleri olsun diye mi? Ayrıca kanunu ve düzeni kendilerine empoze etmeleri için...”
“Bu doğru. Kullanıcılarımızı brüt gelirimizi temsil eden sayılar olarak görmüyoruz. Nasıl hareket ederlerse etsinler hırsları olduğu sürece yönetme dürtüsüyle onlara engel olmayacağız.”
Kraliyet Yolu, insanlara birleşik bir imparatorluğun imparatoru, hükümdarı olma yolu açmıştı. İmkansızı deneme, düşlerini gerçek kılma özgürlüğü tanımıştı.
Fakat pek çok Karanlık Oyuncu, görevlere katılmak için paralı asker oluyor veya bir şeyler satmak gibi karlı işler yapıyordu. Bu durumdan memnunlardı ve fazlasını aramıyorlardı.
“Muhtemelen o, yayınlar ve Şeref Listesi aracılığıyla da para kazanıyordur, yalnızca öğelerini satmıyordur. Bayağı kazanıyor olmalı. Bir Karanlık Oyuncu olarak bir hayli başarılı olduğu söylenebilir.”
Direktör Kim Han Seo, o tiplere aşinaymış gibi konuşmuştu.
Weed’in katıldığı avlara, görevlere ve saygınlığına bakınca büyük bir şirketin ortalama bir bölüm başkanından daha çok para kazandığı tahmin edilebilirdi.
“Fakat bu bir sır... Onu sonsuza dek gözlemlemeyeceğim. Onu halka ifşa eden ilk kişi olmayacağım ve sırrını korumak istediğim doğru fakat taktik yönetim odası bu meseleyi öğrendiyse diğer insanlar da er ya da geç öğrenecektir.”
Başka bir deyişle Weed kendisini saklı tutsa da kimliği yakın bir gelecekte açığa çıkacaktı, orası kesindi.
Takım Lideri Jang Yoon Soo defansif bir şekilde karşılık verdi.
“Yine de bir Oymacı olarak bu kadar ileri gidebilmesi şaşırtıcı değil mi?”
Direktör Kim Han Seo sert tepkiler veriyordu.
“Bir Oymacı olarak harika. Ama bu sorunun ardında başka bir anlam var mı bilmiyorum. Onun düşmanlarına sempati mi duymalıyız?”
“Tam olarak öyle değil, ama...”
“Morata’nın şu anda muazzam bir hızla büyüdüğünü biliyorum. Yanılıyor muyum?”
“Yanılmıyorsun. Kuzeyin başkentine dönüşüyor. Kuzeydeki maceralara öncülük ediyor ve son zamanlarda çok yüksek miktarlarda yatırımlar yapılıyor.”
“Freya Kilisesinin koruması sona erer ve Kuzeydeki kullanıcı trafiği yükselirse açgözlü insanlar oraya akın edecektir. Peki Morata’yı istila edecek düşmanlar onun bir Oymacı olup olmadığını umursayacak mı?”
“...”
“‘Savaş Tanrısı’ olarak geniş çaplı bir saygınlığı var. Bu saygınlığı korumak için çok çaba sarf etmek zorunda kalacak. Yalnızca saygınlığın doğurduğu ihtişamın tadını çıkartırsa gün gelir ona yenik düşer.”
Takım Lideri Jang Yoon Soo’nun buna verebilecek bir karşılığı yoktu; Direktör Kim Han Seo tam isabet yapmıştı.
“Onlar bu işi ‘Kuzeye ilerlersem dileğim gerçek olur’ şeklinde görüyorlar. Yalnızca şehri koruyup ona meydan okumaya çalışırlarsa hiçbir şey elde edemezler. Bir hayalin olmazsa ayaklar altına alınarak ölüp gidersin. Ortalama bir kullanıcı olduğunla kalırsın... Versailles Kıtası yetersizlere yol açmaz.”
Direktör Kim Han Seo’nun bu kadar heyecana kapıldığını gördüğü ilk seferdi.
Bu da Takım Lideri Jang Yoon Soo’yu sindirmek için yeterli gelmişti.
Unicorn’un bir mühendis kadar yetenekli ana yöneticisi, üstün bir beyne sahipti.
Söz konusu kişi bilgili sesi her yerde işitilebilecek Direktör Kim Han Seo olunca söyleyeceği her şeyin gerçek olacağına güvenilebilirdi.
Departman Başkanı Son Il Jang dikkatsizlik ederek havayı yatıştırmak için ortaya bir soru attı.
“Peki ya… Weed gerçekten Versailles Kıtasını hedef alırsa; o zaman ne olur sizce?”
Düşüncesizce, ardında hiçbir niyet taşımadan bu soruyu sormuştu.
Direktör Kim Han Seo gözlerini kapatarak bir müddet sessiz kaldı.
Uzun süre aynı pozisyonda kalması acaba uyudu mu sorusu doğursa da en sonunda gözlerini açarak cevap verdi.
“Böyle bir şey olursa tüm Versailles Kıtası onun eline düşebilir...”
“...”
“Gerçekten büyük hayaller kurmaya başlarsa durum tersine dönecektir. Gizli yeteneğini açığa çıkartır ve büyük saygınlığı yayılırsa Savaş Tanrısı Weed’in hayalleriyle… Versailles Kıtası yeniden doğabilir.”
***
Daymond bir yandan kuzeyin patron canavarlarını avlarken bir yandan da kendilerini Ölüm Kilisesine götürecek olan harita parçalarını topluyordu.
Toprağın Yırtıcıları Loncası harita parçalarını toplama sürecinde bir hayli hasar almıştı.
“Ölsek de sorun değil. Bu göreve tutunmak bizim son umudumuz… Biriktirdiğimiz son parayı harcamak zorunda kalsak bile başarılı olacağız, başka yolu yok!”
İmkansıza kalkıştıkları için herkes onlara gülüyordu.
Patron canavarların bu kadar tehlikeli olma sebebi yalnızca güçleri değil, aynı zamanda saldırı modellerinin tahmin edilmesi imkansız olmasıydı.
Bilgisizlik de büyük bir hasarla sonuçlanıyordu!
Avlamakta ardı ardına başarısız oldukları canavarlarda bazı lonca üyeleri 10ar kez ölüyordu.
Fakat kendilerini kurban eden üyelerin yönlendirmesiyle kuzeyli kullanıcılar güçlerini birleştirebiliyordu.
“Çok yaşa Toprağın Yırtıcıları Loncası!”
“Avcılığın bir numaralı loncası doğdu.”
“Patron canavarları avlamakta uzmanlaşmış savaşçıların loncası.”
12 patron canavarı mağlup etmelerinin ardından Toprağın Yırtıcıları loncasının hayranlarının sesleri daha kuvvetli çıkmaya başlamıştı.
Fakat Daymond ve loncası, hiç düşünmeden veya pişmanlık taşımadan kendilerini gizlemişti.
Elde etmeye çalıştıkları yedi harita parçası bir araya getirilmişti.
Kuzeyde bir patron canavar öldüren ilk topluluk olma onurunu taşısalar da bu onlara herhangi bir şey hissettirmemişti. Defalarca canlarından oldukları için bunu büyük bir başarı olarak görmüyorlardı.
Daymond ve Toprağın Yırtıcıları loncası, loncanın kasvetli ve karanlık bodrumuna giriş yapmıştı.
“Kaptan.”
“Evet?”
“Neden, onca zaman dururken şu an bodruma iniyoruz?”
Daymond, Nardo’nun sorusunu rahat bir tavırla yanıtladı.
“Çünkü uğursuz şeyler planlayan bizler için böylesi daha uygun.”
“Che! Sana hep söylüyorum ama kendini akışa fazla kaptırıyorsun.”
Daymond Nardo’nun çıkışına sırıtıp kahkaha atarak karşılık verdi. Sonra da göğsünden harita parçalarını çıkarttı.
“Öyleyse artık şunları birleştirmeye çalışayım.”
Gerginlik dolu bir sesle böyle söyledi.
Daymond yol gösterici 7 parçayı alarak bir yapboz yaparcasına yerlerine yerleştirmeye başladı.
Hwa-reu-reu-reuk!
Derken harita bir anda alev aldı.
“Ah!”
Ve Daymond ile lonca üyelerinin bedenleri kaskatı kesildi.
Alevlerin içerisinde bir dizi resimden oluşan bir video belirdi.
Batık bir diyarı geçtikten sonra bir sürü canavar kemiğinin yattığı bir alandan geçeceksiniz; dağları ve tarlaları aşıp hemen hemen hiçbir dayanağınızın olmayacağı bir uçurumu geride bırakacak, bir Sis Ormanına gireceksiniz. Kuru ve ölü ağaçlar size bir işaret olacak.
Ormanı geride bıraktığınızdaysa Ölüm
Kilisesini karşınızda bulacaksınız. Orası birkaç yüz yıldır kapalı.
Mekandaki birkaç ağır kapıyı da görmelerinin ardından görüntü sona erdi.
Haritadan geriye yalnızca küller kaldı, geri kalanı ortadan kayboldu.
Daymond alev alev gözlerini lonca arkadaşlarına çevirdi.
“Herkes gördüğü şeyi hatırlıyor mu?”
“Evet, mükemmel bir şekilde hafızamıza kazıdık.”
“Hemen oraya doğru yola çıkıyoruz.”
Daymond ve Toprağın Yırtıcıları loncası anında yola koyuldu. Hedefleri Morata’dan çok uzak değildi.
Hızlı atlarla 3 gün güneye, sonra da batıya giderek boş arazileri aştılar.
Oralar çoğunlukla zindanlardan oluştuğu için maceracıların nadiren ziyaret ettiği noktalardı.
“Deriam Çölü; orayı aşmamız gerektiğini düşünüyorum da...”
“Burası o avladığımız patron canavarın bulunduğu yer.”
“O piçin saklandığı yeri bulacağız diye girdiğimiz onca derdi hatırlar gibiyim.”
Kuzey, keşif gezileri ve maceracılar sayesinde şimdiden hatırı sayılır ölçüde araştırılmıştı. Fakat genellikle çorak araziler veya Sis Ormanı gibi yerlerin yalnızca kıyısından geçilebilmişti.
Versailles kıtası çok geniş olduğu için tam olarak nerede bulundukları bilinmiyor, zindanlarda bile çıkabiliyorlardı.
Çorak Araziler başlangıçta insanları keşfe teşvik etse de hepsini incelikli olarak halletmenin bir yolu olmadığı için görünürde yalnızca birkaç zindan vardı.
Toprağın Yırtıcıları Loncası resimde gördükleri yeri bulmak için çorak arazileri ve uçurumları aştı.
Sis Ormanının kurumuş, ölü ağaçlarını zar zor bulup yollarına dair bir tahminde bulunabildiler.
Tüm bu zorlukları aştıktan sonraysa nihayet Ölüm Kilisesinin mabedine ulaştılar.
Tam da resmedildiği gibi gizemli, şeytani bir aura yayan bir mabetti.
Bu, Versailles Kıtasının tarihine geçecek bir keşifti.
Daymond uzun saatler harcamış ve en sonunda mabedin yoğun tozlarla kaplı, bozulmamış ihtişamını görebilmişti.
“Kapıda ne yazıyor?”
Lonca büyücüsü onların yerine çevirisini yaptı.
“Antik dilde ‘Cehennem Kapısı’ yazıyor.”
“Yani bu kapının açılmaması gerekiyor.”
Daymond kısacık bir an için büyük bir içsel mücadele verdi.
Taş mabedin kapısını açtıkları takdirde ne olacağını bilmiyorlardı; o kapının ardında nasıl bir dehşetin yattığından haberleri yoktu.
Çerçevesine mükemmel bir uyum sağlayan ve tek bir çatlağı dahi olmayan kapıya bakmakla yetinmek istemeseler de açılmaması gerektiğini hissediyorlardı.
“Ama buraya kadar geldikten sonra öylece vazgeçemeyiz.”
Daymond dişlerini sıktı.
Görev, Ölüm Kilisesini bulmalarıyla sonlanmıyordu.
“Bu yolun sonunda her ne olursa olsun görmek istiyorum.”
Diyen Daymond, demir kapıyı olabildiğince açtı.
Ve korkutucu çoklukta habis iblis tarafından karşılandı. Hayal güçlerinin ürünüymüşçesine korkunç canavarlardı.
Oraya ulaşmak için avladıkları patron seviyesi canavarlar da oradaydı.
“D-Daymond! Dikkatli ol.”
Hiçbir korku belirtisi göstermemesiyle ünlü baş savaşçıları, sesi titreyerek böyle söyledi.
Nardo habis iblisleri gözlemliyordu.
“Saldırmıyor gibi görünüyorlar.”
“Ha?”
“Yalnızca sakince bizi izliyorlar.”
Nardo’nun her hareketinde binlerce iblisin gözleri de onu takip ederek hareketleniyordu. Agresif bir duruş sergilemiyor ama sessizce yerlerini koruyorlardı. İblisler iki tarafa dizilmişti ve aralarında bir insanın sığabileceği büyüklükte bir geçit mevcuttu. Adımlarını attıkları saniyede çiğ çiğ yenilebileceklerini hissetseler de Nardo bir an olsun tereddüt etmedi.
“Hadi bu yolu deneyelim.”
“Aynen, buradan ilerleyebilirmişiz gibi görünüyor.”
Daymond ve Toprağın Yırtıcıları loncası ağır adımlarla ilerlemeye başladı.
S sınıfı zorluktaki görev için tüm o harita parçalarını toplamaya çalışırken olup bitenlerden habersizlerdi. Ölüm Kilisesine yaklaşırken şüpheleri artmaya başlasa da artık baskı altında tamamen ezilmişlerdi.
Daymond omuzlarını dikleştirerek ilerliyordu.
‘Bu hayatı… bir kenara atmayı çoktan kafaya koydum.’
Yeterince iblis olunca insanın karşı koyma iradesi ciddi anlamda yükselirdi.
Ölüm Kilisesinde iblisler toplanmıştı.
İsimsiz ve olabilecek her şekle bürünmüş bu canavarlar için tek bir öğünden fazlası olmamak cesaretlerini kırıyordu.
‘Buraya kadar gelmişken geriye ölmekten başka ne kaldı ki?’
Girişte gördükleri köyün tasviri olan gerçekçi bir heykel mevcuttu ve sunakta antik çağlarda yazılmış kelimelerle algılanamaz semboller yer alıyordu.
- Pişmanlıklarla ölenlerin yaşamaya devam edebileceği bir yerin özlemini çekiyorum. Diriltme gücü, Embinyu Kilisesinin on birinci otoritesidir. Ne kadar ölü olursa Embinyu Kilisesi üyelerinin sayısı da o kadar çok olur. Sizin göreviniz: Olabildiğince çok kişi öldürmek; olabildiğince çok kişi kurtarmak.
Yazılanları anlamak zordu.
Daymond yazılı cümleleri derinlemesine düşünmemişti.
“Embinyu Kilisesi mi? Adını ilk defa işittim ama bilmemiz gereken bir şeyse er ya da geç çözeriz.”
Embinyu Kilisesine gelmişken merak ettikleri pek çok şey vardı.
Kapalı odalar, süs eşyaları ve tıka basa dolu öğeler.
Acılarının sona erdiğini anlatırcasına keşfedebilecekleri pek çok yer bulunuyordu. Fakat Daymond ve lonca üyeleri pervasızca hareket etmiyordu.
“Ölüm Kilisesini bulduğumuza göre rahip hakkında daha çok bilgi edinme vakti geldi. İlk önce rahibin makamına gidelim.”
Böylece Daymond ve loncası savaş hazırlığıyla harekete geçti.
- Diriliş Rahibinin Makamı
Buranın Ölüm Kilisesi olduğunu bilince “diriliş” kelimesi inançlarına tamamen zıt düşüyordu.
“Başka bir rahip makamı olmadığına emin misin?”
“Evet. Başkasını göremedim; ‘Rahip Makamı’ yazan tek yer burası.”
“Öyleyse buraya girelim. Millet, gardınızı alın.”
Örümcek ağlarıyla kaplı kapıyı iterek toz içerisindeki rahip makamına giriş yaptılar.
İçeride hiçbir canlı yoktu, yalnızca kuruyup mumyalanmış bir ceset görünüyordu. Cesedin önünde de derlenmiş bir kitap vardı.
«Diriliş Yazıtları»
Kitap altın işlemelerle süslenmişti.
Daymond elini kitaba doğru uzattı.
Ölüm Kilisesinden bu görevi üstlendiği için rahipler, ortadaki sırları açığa çıkartmak zorunda kalacaktı.
Cesedi inceleyen rahipler, olması gerektiği gibi çeşitli öğeleri gözden geçiriyorlardı; fakat açgözlülüklerinin üstesinden gelemiyor, ihtirasla o şeyleri ellerine geçirmeden edemiyorlardı.
“Tanımla!”
****
- Diriliş Büyü Kitabı: Dayanıklılık 58/60.
Embinyu Kilisesi 11. tarikatının yazıtlarıdır. Temel Diriliş, Musibet ve
Ölümsüzlük Büyülerini içerir. Diriliş Büyüsü bir sapkınlık olarak
nitelendirilerek en şeytani kara büyü kabul edilir. Ruh Çağırma ölüleri canlandırıp
ayaklandırmakla ilgiliyken Diriliş korkunç bir fedakarlık aracılığıyla ölüyü
geri gelmeye zorlamadır. Tam bir canlanma değildir. Canavarları cehennemden
zorla getirip ölüyü ayaklandırarak kontrol etmeye yönelik korkunç bir
sözleşmeye benzer. Ölümsüz Büyülerinden ayrılarak bu yeni çalışma alanının
temellerini atan yasaklı bir metindir! Bu kitap Diriliş Düzeninin varoluşunun
temelidir.
Sınırlama: Diriliş Rahipleri için uygundur. Yalnızca bu mesleğe sahip olanlar
tarafından kullanılabilir. Bu büyünün her kullanımında canlı bir varlığın yaşam
gücünü alma zorunluluğu vardır.
Opsiyonlar: Tüm büyülere karşı +50 Direnç.
Tüm Statlara +10
Mana yenilenme oranında %25 artış.
Ölümsüz Yaşam aktif olduğunda Sağlık düşmez.
Diriltilen ölüler kontrol edilebilir.
*Diriliş: Gerekli Can – 20. Diğer oyuncuların canlarını alarak ölüyü diriltmek, onları emir altında kullanmak mümkündür.
*Musibet: Gerekli Can – 150. Mana kullanımıyla alanda güçlü bir musibet yaratılır. Etki alanı belli bir alanla kısıtlıdır. Yayılma hızı ortama bağlıdır.
*Ölümsüz Yaşam: Yalnızca bir kere
kullanılabilir. İptal etmek mümkün değildir. Kullanıcıya sınırsız yaşam
bahşeder. Fakat kullanıcı feda edecek bir can bulamaz hale geldiğinde Ölümsüz
Yaşam geri alınır ve kullanıcı canını ilelebet yitirir.
****
Embinyu Kilisesi.
Embinyu Kilisesinin bilinmedik 11. tarikatı. Diriltmek ve ölülere hükmetmek için mütemadiyen can alan bir topluluktu.
Bu dünyada daha çok Ölüm Klanı olarak bilinirlerdi.
***Ttiring!***
****
- Bir Diriliş Rahibi olabilirsiniz. Şu anda mesleğinizi değiştirmek ister
misiniz? Meslek değişilse bile yetenek ve statlarınız değişmeyecek. Diriliş
Büyü Kitabını kullanabileceksiniz. Diriliş Rahiplerinin Versailles’i
yaratabildikleri diriltilmiş canavarlarla doldurmak gibi bir yükümlülüğü
vardır. Ölümle yapacağınız kontrat aracılığıyla doğanın hükmüne karşı
geleceksiniz. Bu nedenle bir kez öldüğünüzde ebedi istirahate kavuşacaksınız.
****
Bir Diriliş Rahibi olabilirdi.
Karanlık canavarları ve takipçilerini kontrolü altına aldığı saniyede Toprağın Yırtıcıları loncasının gücü yükselişe geçerdi.
Karanlık canavarlar müttefik loncalar ve paralı askerlere kıyasla koşulsuz bir itaat vaat ediyordu.
Ayrıca Diriliş Büyüsünü de kullanabilirdi.
Ama karşılığında bir kez ölecek olursa ebedi bir ölümle yüzleşecekti.
Kısa ömürlü ama görkemli bir yol.
Daymond öyle bir noktadaydı ki ya Kraliyet Yolu oynayan herkesin dikkatlerini üzerine çekecekti ya da rahibin sırlarını ifşa etmeden görevine devam etmekle yetinecekti.
“Bir Ölüm Rahibi olmak istiyorum.”
Diyen Daymond, mesleğini değiştirmeyi seçti.
Daymond ve Toprağın Yırtıcıları loncası, mülkün ve karanlık canavarların
kontrolünü ele geçirdi. Ortada hazine yığınları olmasa da lanet büyüleriyle
ilişkili birkaç küre ve öğe vardı.
Loncanın diğer üyeleri de orijinal mesleklerinden vazgeçerek birer Diriliş Rahibi olmuştu.
“Bu bizim son eğlencemiz olabilir.”
Dedi Daymond, belli belirsiz bir gülümsemeyle.
Diriliş Rahibi… Güç ve kuvvetlerini korumak için dur durak bilmeksizin birilerini öldürmeleri gerekiyordu.
Katlettikleri kurbanlık kuzulara dayanarak ölüleri diriltebileceklerdi.
Versailles Kıtasını tam bir kaosun beklediği belliydi.
Ama artık geri dönüş yoktu. Bir Diriliş Rahibi haline gelen Suban, kahkahayı bastı.
“Hadi neyimiz varsa ortaya koyalım.”
Nardo ise Cadı cüppesini çıkarıp attı, üzerindeki Rahibe cüppesi rahatsız ediciymişçesine kıpır kıpırdı.
“Erken ölmek zorundayız diye bir kural yok. Yaşayacağız, yo, hayatta kalmak ve bayrağımızı dalgalandırmak zorundayız.”
Daymond başıyla onay vererek cevapladı.
“Fena fikir değil.”
Böylece Ölüm Rahiplerinin sırlarını ifşa etme görevi iptal oldu. Bunun yerine Diriliş Kilisesi ismini yayma görevi belirdi.
#Bölümün ilk yarısı bilgilendirmeden öteye gitmedi. Yine de Weed hakkında konuştukları kısım hoşuma gitti. Gerçekten de bizimkinin kafaya koyduğu takdirde oyundaki tüm dengeleri altüst edebileceği kesin. Bunu ne zaman yapacağını çok merak ediyorum doğrusu. İkinci yarıdaysa şimdilik dengeleri altüst eden tarafın Toprağın Yırtıcıları Loncası olacağı anlaşıldı. Adamlar yeni bir meslekle dünyaya kaos getirmeye geliyor! Kanlı olaylar bizleri bekliyor gibi, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..