Barbarları andıran kaslı vahşiler silahlarını kaldırarak birer savaş narası attı.
"Biz kazandık!"
"Gücümüzü birleştirmemizin sonucu bu."
"Mükemmel komutanımız Weed bizi zafere ulaştırdı!
Hurraaa!"
****
- Yeni bir unvan kazandınız: Imoogi’yi Avlayan Komutan.
Askerlere komuta etme etkiniz %35 yükseldi.
Maksimum sadakat gelişti, birlikleri eğitmedeki etki maksimum %20ye yükseldi.
Savaş esnasında komuta ettiğiniz orduların kuvveti ve hareket kabiliyeti %3 yükselecek.
Imoogi’den düşük seviyeli canavarları avladığınız seferlerde
askerler asla korkudan sinmeyecek.
****
Muazzam bir başarıydı fakat Weed tüm övgüleri kendi üzerine almadı.
"Bingryong."
"Buyurun, Efendim."
"Sıkı çalıştın. Hepsi senin sayende oldu."
"Takdiriniz için teşekkürler, Efendim."
Bingryong bitkin bir görünümle yanıt verirken bedeninin her zerresinde çatlaklar göze çarpıyordu.
"Anka Kuşu."
"Evet, Efendim."
"Kardeşlerini yitirmen çok üzücü. Onlar sayesinde hayatta kalabildim fakat ölenin ben olmasını yeğlerdim; kalbim paramparça. Yine de diğer kardeşlerinin görevini yerine getirdiğin için içim rahat. Gerçekten büyük zorluklara katlandın."
"Gelecekte de kendimi adamaya devam edeceğim."
"Sarı Oğlan."
"Evet, Efendim?"
"Sen sahne arkasında durmaksızın emek harcarken ben de seni izliyordum. Sarı Oğlan, sen çok sadık ve yetenekli bir dostsun."
Diyen Weed, Sarı Oğlanın kafasını okşadı. Para harcaması gerekmediği için övgü dolu kelimeleri rahatça sıralıyordu.
'Hiç değilse haklarını vermem lazım.'
Övgülerini dile getirmekten sakınmasına gerek yoktu.
Tabii ki Imoogi’den düşen öğeleri tekeli altına almıştı.
- Jorudia'nın Mührünü elde ettiniz.
- 8 elmas elde ettiniz.
- Büyü Silahı #3’ü elde ettiniz.
Imoogi’nin pek fazla öğesi yoktu. Fakat biçilen fiyata göre elmaslar 1,000den binlerce altına dek çıkabilirdi.
"Bu elmaslar için yaklaşık 10 biner altın alabilirim."
Jorudia'nın Mührü, artık var olmayan bir Krallığın lorduna aitti. O mühre sahip olmak Şöhreti 150 yükseltiyordu. Bunun yanı sıra antik bir değer taşıyıp taşımadığı veya birilerinin ihtiyaç duyduğu bir görev öğesi olup olmadığı bilinmiyordu.
"İhtiyacı olan varsa bir ara açık arttırma sitesinde görünecektir. Şöhrete ihtiyacım olmadığına göre paraya sıkıştığımda satmak için iyi bir şey."
Isuren'in Büyü Silahıysa yetenekli usta zanaatkar ve Efsuncu Jerome Isuren’in eseriydi.
"Tanımla!"
- Tanımlamakta başarısız oldunuz.
Bir büyü asasıydı fakat Weed’in tanımlama yeteneğiyle bile incelemek mümkün olmamıştı. Değeri yalnızca bir Büyücü tarafından bizzat tanımlandığında anlaşılabilecek olabilirdi.
"Pahalı bir şey olmalı."
Asayı büyük beklentilerle birlikte şimdilik ortadan kaldırdı.
Hidra Kralını avlarken edindiği Sophia'nın Ulu Mızrağı da iyi bir silahtı. Barbarlar veya Devler tarafından kullanılmaya uygun bir ulu mızrak olarak insanların kullandığı mızraklardan çok daha güçlüydü. Fakat minimum 470. seviye gerekliliği nedeniyle Weed, bunu kullanabilecek bir oyuncu olduğundan şüpheliydi.
"Açık arttırma sitesine koyarsam bir alıcı çıkar muhtemelen."
Weed ganimetlerini kaldırarak oyma bıçağını çıkarttı. Daha elde edilecek şeyler vardı.
*Kırt kırt!*
Imoogi'nin etini ve derisini toplamaya başladı. Aşçılık ve
Terzilik yeteneklerini kullanarak daha çok et ve deri toplayabiliyordu. Et ve
derileri cesetten bizzat elleriyle çıkarıyordu.
****
- Imoogi Derisi elde ettiniz.
- Imoogi Eti elde ettiniz.
Imoogi Derisi : Dayanıklılık 30/30.
Üretim yeteneği olan Terzilikle ilişkili bir öğe.
Nihai Terzilik materyali, kıyafet veya ekipman yapımı için son derece değerli bir öğe. Aşılanan Manayla zehre karşı direnç sağlar ve karanlıkla ilişkili güçleri geliştirir.
Imoogi Derisi sıradan Terzilik yetenekleri veya alet edevatıyla işlenemez.
Yalnızca Usta Zanaatkarlık seviyesine çıkmış bir Zanaatkara tarifsiz değerde bir deneyim kazanma ve bir sanat eseri yaratma fırsatı bahşedilir.
Üzerinde kalan savaş izleri nedeniyle derinin değeri bir nebze düşmüş durumda. Bir ürüne dönüştürülmesi için ekstra onarım gerekli.
En üst kalite Terzilik öğesi.
Seçenekler: Karanlıkla ilişkili güçleri geliştirir. Maksimum Manayı 20,000 arttırır. Büyü direncine sahip, yani kolay kolay zehirlenmez.
Çok hafif bir materyal.
Imoogi Eti: Dayanıklılık 7/7.
Besin. Bir aşçılık malzemesi olarak da kullanılır.
Yakın zamanda yakalanmış bir Imoogi’nin taze eti; sashimi şeklinde yenilse bile çiğ balık havası vermez. En iyi yapı maddelerini muhafaza ederek Dayanıklılığa büyük bir destek sağlar.
Bir Şef, ne tür bir yemek olursa olsun deneyerek kendine meydan okumak ister. Bu et de dünyanın en iyi yemeğini yapmayı arzulayan ve en kıymetlisine yemek hazırlamak isteyen bir aşığa şiddetle tavsiye edilir.
Son derece nadir bir aşçılık malzemesidir ve fiyatını belirlemek zordur.
Tadına bakan insan için bu, benzersiz bir onur olacaktır. Tek dezavantajı hafif bir balık kokusu taşıması.
En yüksek kalite et.
Seçenekler: Normal yollarla 1 kilogram yemenin etkileri: Canlılık 20 yükselir. Maksimum Sağlık 120 yükselir. Kuvvet 7 yükselir. Şöhret 150 yükselir.
Gurme unvanının alınmasına büyük bir katkı sağlar.
Şef tarafından yaratılan yemek ve kullanılan tekniklere
bağlı olarak önemli farklar oluşur. Lakin 1 kilogramdan fazla tüketilse dahi
ekstra bir artış sağlamaz.
****
En iyi besin maddesiydi. Ve o kadar çok Imoogi eti toplamıştı ki onları ayrı olarak depolaması gerekmişti.
"Ejder Kalbi olmaması kötü oldu ama et epey faydalı çıktı."
Meşgul olduğu için kontrol etmemişti ama Hidra Kralının etinin de statları hafiften geliştirmek gibi bir etkisi vardı.
Aşçılığa bağlı olarak çeşitli statları 1-2 puan yükseltiyordu!
Fakat beden ve ağız adapte olacağı için daha çok miktarda yemenin ekstra bir etkisi olmuyordu. Bedene yalnızca bir kez etki ediyordu, yani bu malzemeyle en iyi Şefler ilgilenmeliydi.
Weed etlerden sonra Imoogi’nin başını da ayrı olarak paketleyip kaldırdı. Sonra da ittifakın simgesi olan asayı kalenin en yüksek noktasına yerleştirdi.
İşte o anda...
Ding!
****
- Kurtarıcıların İttifakı (1) tamamlandı.
Matallost Kilisesinin komşuları yoğun sadakatleri ve cesaretleriyle savaşı kazandı.
Embinyu Kilisesi tarikatı buradan kayboldu ve bu topraklarda yeni bir tehlike yolunu bulana dek kısa bir süreliğine barışın tadı çıkarılacak.
Senaryo görevinin 2. adımı 'Niflheim İmparatorluğu Temsilcisi', Paralı Asker Smith’in 'İkinci Merakı' görevi ve Matallost Kilisesinin 'Matallost Kilisesi Mahkumlarını Kurtarma' görevinin tamamlanışı sonrası devam edecek.
An itibariyle devam etmek için gerekli niteliklere sahip değilsiniz.
- Görev ödülü olarak Şöhret 3,200 yükseldi.
- Karizma 115 yükseldi.
- Liderlik 25 yükseldi.
****
Her şeyden önce barbarların Weed’e bakış şeklinde bir değişiklik vardı. Gözlerinden daha yoğun bir saygı, itaat ve hayranlık okunuyordu.
Weed Matallost Kilisesinin Ölüm Heykelini çıkarttı. Ve heykel konuşmaya başladı.
****
- Dindar insan.
Çabalarınızla Matallost Kilisesine zulmeden Embinyu Kilisesi ve Başrahip Feylord’u uzaklaştırdınız.
Matallost Kilisesinin varlığı tamamen sona ermiş değil.
Embinyu Kalesinin yeraltı zindanlarında hapsedilmiş olanları arayın. Sahip oldukları tecrübe ve bilgilerin Matallost Kilisesinin gelecekteki onarımına büyük yardımı dokunacak.
Bu zorlu görevi tamamlamak adına Matallost Kilisesinin geçmişteki tapınağına gidin. Gizli bir odada, sizi dilediğiniz yere götürebilmek adına inşa edilmiş devasa bir portal bulunuyor. O portal sizi gitmek istediğiniz yere iletecek.
- Matallost Kilisesi Mahkumlarını Kurtarma
Matallost Kilisesi Rahipleri Feryat Nehrinin canlanışını tamamlamak adına olmazsa olmaz.
Embinyu Kilisesi tarafından kaçırılıp hapsedilmiş Rahipleri bulun.
Kalenin yeraltı zindanı, son derece tehlikeli canavarların ve Embinyu Kilisesinin deneysel ürünlerinin yer aldığı bir mekan. Oradaki mahkumları kurtarmalı ve güvenli bir yere götürmelisiniz.
Zorluk: B
Ödül: Matallost Kilisesine katkı.
Feryat Nehrinin arındırılmasıyla bol miktarda tecrübe elde edilecek.
Görev Kısıtlaması: Tüm mahkumlar öldürülürse görev başarısız olur.
****
"Mahkumları güvenli bir yere ulaştıracağım."
- Görevi kabul ettiniz.
* * *
Weed Embinyu Kalesini ele geçirirken KMC Medya, tüm teknisyenlerini seferber etmişti.
"Bulundukları noktada tüm grafik efektlerini kullanın."
"Ses takımı, olabilecek en iyi arka plan müziğini yerleştirmelisiniz."
"Kamera takımı, film ayarı neden böyle? Daha dinamik ve yoğun bir meydan dalaşı olmalı! Yani Hidra Kralını veya Balkan’ı daha aktif olarak çekim alanına dahil edin. İzleyicilerin ne istediğini bilmiyor musunuz?"
Bir yandan küfredilip bir yandan küfreden insanlarla atmosfer deliye dönmüştü.
İzleyici reytingleri %37yi aşmış durumdaydı.
Weed Hidra Kralını öldürdüğündeyse izleyicinin ilgisi zirveye ulaşmıştı.
— O herif... tam olarak kimin nesi o?
— Onun Morata Lordu olduğu söylentileri doğru mu?
— Ama bir Oymacı olduğunu söylüyorlardı... Oymacılar böyle bir dövüş kabiliyetine sahip olamaz ki.
— Bir Oymacı olmalı. Oymacılık teknikleri kullanıyor.
— Piramidi inşa eden Weed olduğu kesin. Bunu kanıtlayabilirim. Ganimet düştüğünde gözlerinin keskinleşişi ve değerlerini tespit edişi! Bu onun Weed olduğunun kanıtı.
Bingryong ve Ölü Şövalye Hawk’ın belirişiyle birlikte Weed’in kısa bir süreliğine sergilediği olağanüstü savaş duygusu, “Savaş Tanrısı” ismini gündeme getirmişti. Fakat yayıncılar kesin gerçekleri açıklamıyordu.
9 saati aşkın süredir aralıksız devam eden yayına rağmen Shin Hye-min her zamanki gibi enerjikti.
"Nihayet Hidra Kralının kafaları kesildi! Yalnızca 9 kafası da kesildiğinde sonuna kavuşan bir canavar! Prestijli loncaların bile baş edemediği o canavarın ölümü böyle olacakmış."
Lee Jin-gun bu manzarayı bizzat izliyor oluşuna rağmen kabullenmekte zorlanıyormuşçasına Lee Hyun’u küçümsüyordu. "Buz Ejderi sayesinde. O gizemli Buz Ejderi Kemik Ejdere karşı verilen savaşta da ortaya çıkmıştı. Ayrıca Weed, yaratığı yalnızca inanılmaz yorulduktan sonra geldiği için avlayabildi. Tek başına bile savaşmadı ki. Binlerce barbarın yardımını aldı."
"Ehh, bu şekilde de görülebilir. Fakat izleyiciler bile Hidra Kralının bu şekilde öleceğini tahmin edemezdi. Bay Oh Joo-wan, siz bu mücadele hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Oh Joo-wan kafasını sağa sola salladı. "Absürt bir savaş. Görev zorluğu korkunç derecede yüksek. Embinyu Kilisesinin ne kadar güçlü olduğunu düşünüyorum da! Fakat bunun üzerine Hidra Kralı, Balkan Demoph ve Kara Imoogi’yi çağırarak bir meydan savaşı başlatmak… Normal bir insanın aklına bile gelir miydi böyle bir şey? Yo, akıllarına gelse bile böyle bir şeye gerçekten cesaret edebileceklerini sanmıyorum."
Shin Hye-min sırıtarak karşılık verdi: "Değil mi?"
"Evet. Versailles Kıtasının en iyi canavarları şiddetli bir çarpışma için bir noktada toplandı… Bana kalırsa izleyicilerin böyle bir manzaraya tanık olduğu ilk sefer."
Tam da Oh Joo-wan’ın söylediği gibiydi. Balkan, Hidra Kralı, Feylord ve Imoogi’nin sergilediği gösterişli ve tüyler ürpertici mücadele izleyicileri fazlasıyla şaşırtmış ve korkutmuştu. Onlara fanteziler ve hayaller aşılamıştı.
Versailles Kıtasında çok güçlü varlıklar mevcuttu.
Bu da izleyicilerde düzenli görevler ve avlar aracılığıyla büyük Savaşçılar olma arzusu doğurmuştu.
"Böylesine büyük güçlere nasıl ulaşmış ki! Ve korku denen bir şey taşımıyor mu bu adam? Bir gün ben de o ana karakterle tanışmak isterim."
Oh Joo-wan Weed’e derin bir ilgi beslediğini ifade etmişti. Kabiliyetlerini en iyi şekilde sergileyerek savaşan Weed’e!
Lee Jin-gun ise kuvvetle kafasını salladı. "Şansı yaver gitti. Ve o şans burada son bulacak. Hidra Kralı en güçsüzleriydi— geri kalanları yenmesi imkânsız."
Lakin bir an sonra Balkan geldiği yere geri döndü.
Lee Jin-gun hızlıca, "Ölüm Cezası cidden korkunçmuş. Balkan gibi yüksek mana tüketimli bir Liç için belirleyici olduğu söylenebilir." dedi.
Feylord imha büyüsünü gerçekleştirdiğindeyse alkışlayacak kadar ileri gitti.
"Nihayet... Aynen öyle, S sınıfı bir görevi tamamlamak imkânsız işte. O Anka Kuşları da ölüyor. Embinyu Kilisesinin Başrahibi gerçekten inanılmaz biriymiş."
Fakat Anka Kuşunun yeni bir görünüme bürünerek yeniden doğduğunu, kötü durumun tersine döndüğü anda—
"Ha, hah?"
Kara Imoogi mücadele etse de Bingryong, Anka Kuşu ve Weed onu bastırdı.
Ve Weed görevi tamamladı.
"..."
Lee Jin-gun söyleyecek hiçbir şey bulamıyordu.
Oh Joo-wan da beklenmedik bir şok yaşamışçasına boş bir surat ifadesine bürünmüştü.
Bu defa Shin Hye-min bile sessizdi. Evet, başından beri Weed’e inanıyordu.
'Söz konusu Weed’se bu işi başarır.'
Bu sağduyuyla açıklanabilecek bir şey değildi, belirsiz bir inancın eseriydi.
Ama ne olursa olsun kim onun gerçekten bu şekilde başarılı olabileceğine inanırdı ki?
Stüdyoya bile sessizlik çökmüştü. Kameramanlar ve personel sonucu önden işitmiş olsalar da o anda yaşadıkları şok, videoyu izlerken yaşadıkları şokla kıyaslanamazdı.
Artık akıllara gelen isim şuydu:
'Savaş Tanrısı Weed'
İzleyici forumunda ve Kraliyet Yoluyla ilgili tartışma sitelerinde çok sayıda spekülasyon ve anlaşmazlık söz konusuydu. Tartışma konusuysa Embinyu Kilisesine karşı çarpışan kişinin Savaş Tanrısı Weed olup olmadığıydı.
Aslan Kükreyişi, Ölü Şövalye Van Hawk, Bingryong. Orklar ve Karanlık Elfleri idare ederek Ölümsüz Lejyonuna karşı verdiği savaş.
Tüm bu gerçeklere rağmen anlaşmazlıklar oldukça şiddetliydi.
— Bu Weed. Bunlar Weed’in önceki savaşlarında da kullandığı canavarlar.
— Astlarına bağrışıyla liderlik etmek Weed’in kullandığı bir yetenek.
Fakat itirazlar da kayda değerdi.
— Basitçe bakacak olursanız aynı canavarlar veya aynı yeteneklerden ötürü ona Savaş Tanrısı Weed diyebilirsiniz. Fakat ismi bile aynıyken bunlar yanılmak için harika noktalar değil mi?
— Şimdi rasyonel, mantıklı bir şekilde açıklayacağım.
Öncelikle, ben İktisat alanında yurtdışında doktora yapmış biriyim ve şu anda bir Fon Yöneticisiyim.
Savaş Tanrısı Weed hakkında hatırı sayılır ölçüde bilgi mevcut. Bir Freya Kilisesi Paladini olarak başladı ve sonra sınıfını Ruh Çağıran olarak değiştirdi. Kemik Ejderle çarpışırken kullandığı yetenekleri düşününce bu kadarı net.
Ama şimdi bize onun bir Oymacı olduğunu mu söylüyorlar?
Bir Ruh Çağıran olsaydı elbette Ruh Çağırma yetenekleriyle çarpışırdı. Balkan’ı çağırmak yerine kendi Ölümsüz ordusunu kaldırır ve kaleye saldırırdı.
— Yukarıdaki kişi oldukça önemli bir noktaya parmak bastı. Gerçekten de İktisat doktoranız olmalı.
Size biraz Oymacı Weed’den bahsedeyim.
Oymacı Weed, Rosenheim Krallığında başladı ve o günden bu yana bir buçuk yılı geçmediği tahmin ediliyor. Onu Rosenheim Krallığında küçük heykeller yapıp popülerlik kazanırken gören pek çok kişi mevcut. Benim arkadaşım da ondan bir heykel almıştı.
Oymacı Weed ve Savaş Tanrısı Weed’in benzerliklerinin keşfedilmemiş bir ortak yetenekten veya belirli koşullarda ehlileştirilebilen ya da yakınlık kurarak idare edilebilen canavarlardan kaynaklı olma olasılığı yüksek.
Tartışmalar devam ediyordu.
— Peki ya Oymacı Weed’in sergilediği savaş becerisine ne diyeceksiniz?
— Morata Lordu olan etkileyici, olağanüstü bir kullanıcı falan diye yanlış anlaşılmasın ama… Şu an sergilediği olağanüstü savaş kabiliyetini görev aracılığıyla elde etmiş olabilir.
— Bu mantıklı işte.
— Oymacı Weed, Büyü Kıtasındaki Savaş Tanrısı Weed’in hesabını satışından tam bir yıl sonra ortaya çıktı. Sırf bu zaman aralığını değerlendirince bile o olmadığına hükmediyorum.
Savaş Tanrısı Weed aşırı ünlü olduğu için görünüşte inandırıcı olan asılsız söylentiler geniş çapta yayılıyordu. Bir Oymacı olduğu söylenmişken bunun tüm o inançları aşması elde değildi! Her forumda muazzam soru ve tartışmalar süregeliyordu.
Savaş Tanrısı Weed'in kimliğinin ortaya çıkabileceği gerçeği izleyiciler tarafından kolayca kabullenilmiyordu. Halkın gözünde tamamen yabancı bir isim olmasına rağmen Savaş Tanrısı Weed çoktan Kraliyet Yolu oyuncuları tarafından oyunun en gizemli varlığı olarak tanınmıştı.
Yalnızca en kötü savaş alanlarının peşinde koşan ve imkansız görev yoktur diyen Savaş Tanrısı Weed— Oymacı Weed onunla birkaç benzerlik gösterse bile böyle bir şeyi bir anda kabullenmek kolay değildi. Şüpheler ve şaşkınlığın büyüttüğü bir durumdu!
Oymacı Weed’in Savaş Tanrısı Weed olup olmadığı acilen çözülmesi gereken bir mesele olmaya başlıyordu.
* * *
Versailles Tanrıçası.
Sanal Gerçeklik Kraliyet Yolundaki kıtanın adı. Bunun yanı sıra her şeyi idare eden dengeleme sistemi, mutlak bir otorite.
Göklerin armağanı dahi bilim insanı Yoo Byung-jun tarafından yaratılan sistem.
Kraliyet Yolu hiçbir hatası olmayan mükemmel bir sanal gerçeklikti.
Bir efsanenin, yeni bir dünya yaratma mucizesinin yolunu açmış olsa da Yoo Byung-jun mutlu değildi.
"Nihayet ilk adımı attık. Öyle değil mi, Versailles?"
[- Evet. Haklısınız, Doktor Yoo Byung-jun.]
Versailles Tanrıçasının sembolü olan devasa kristal, belli belirsiz ışıklar saçarak karşılık verdi.
Diğer bilim insanlarının yalnızca 3. sınıf kısıtlı erişimi vardı; Versailles Tanrıçasının gerçek fonksiyonlarından veya etkili gücünden haberdar değillerdi.
"Hehe, bu noktaya ulaşmak tam 40 yıl aldı. Tüm hayallerimi kattığım proje..." diyen Yoo Byung Jun'un gözleri ışıldıyordu.
* * *
Yoo Byung-jun erken yaşlarında eğitim konusunda son derece başarılı bir kırsal kesim çocuğuydu.
"Bugün lineer denklemleri nasıl kullanacağımızı öğreneceğiz. Öğrenciler arasında bilen var mı?"
"Ben."
"Köklü denklemleri bilen var mı?"
"Ben."
"Peki Pisagor teoremini..."
"Ben."
Ortaokul, lise ve üniversite matematiğiyle fen bilimleri ona hep çok kolay gelmişti.
"Sıradaki ders ne zaman, öğretmenim?"
Sınıfındaki öğrencilerin en sevmediği tipti! Ama gördüğü toplu zorbalık umurunda değildi.
"Aptallar. Toplansalar bile hiçbir şey başaramayan ahmaklar."
Bir özel okula kaydolduğu anda akademik bir ünlü olmuştu bile.
Karşısına hangi matematik formülü veya hangi fizik kanunu çıkarsa çıksın gördüğü anda yanıtını buluyordu. Onlar için gelişmiş yeni teoriler ve yalnızca kendisinin bildiği tanımlı kanunlar yaratıyordu. Liseden bu yana çeşitli yarışmaları silip süpürüyordu, hatta uluslararası bir matematik müsabakasında birinciliği bile vardı. Üniversiteye geçtiğinde fizik, kimya, biyomühendislik, matematik derken yayınladığı her tezde bir bilim dergisinin kapağına çıkıyordu.
Yüzyılın dehası.
Şeytani Beyin olarak anılmış, dünyaca ünlü bir enstitü astronomik bir maaşla onu işe almaya çalışmıştı.
Hayatı yalnızca başarı üstüne başarıyla tanınmıştı. Derken bir gün ilk hayal kırıklığını yaşamıştı.
İlk aşkıyla tanışmıştı.
Randevuya çıktıkları her seferde ona karşı kendisini mahcup hissetmişti.
"Her defasında lezzetli şeyler alamadığım için üzgünüm. Ödül parasını aldığımda bir restorana gidelim."
"Sorun değil, oppa."
Ona ışıl ışıl gülümseyen o kadın.
Yoo Byung-jun’un aldığı ödül paraları asla ufak meblağlar olmamıştı. Fakat araştırmaları için gerekli ekipmanları alabilmek adına idareli bir yaşam sürmek zorundaydı. Başkalarından önce ve öte düşünüp anında araştırmalara koyulunca para akıp gidiyordu.
Başkasının altında çalışmak istemiyordu ve temel bilime büyük bir ilgisi olan Yoo Byung-jun için bu, dişini sıkmasını gerektiren bir durumdu.
"Seninle gelecek hafta görüşürüz. Yo, ondan sonraki hafta."
"Meşgul müsün?"
"Evet. Deney yaptığım materyaller yarın geliyor."
"Yarının hangi gün olduğunu bilmiyor musun? Benim doğum günüm. Deneyin o kadar mı önemli, oppa?"
"Tabii ki önemli. Sana iki hafta sonra bir doğum günü partisi düzenlerim. O zamana dek sabır göster."
Tez yazar veya deney yaparken kız arkadaşından uzak duruyordu. Nadiren buluştuklarındaysa çok az vakti olduğu için karman çorman bir kafa ve pis bir kılıkla geliyordu.
"Çok bekledin mi?"
Yoo Byung-jun daima buluşmalarına geç kalıyordu.
En nihayetinde de iyi ve düşünceli kız arkadaşı tarafından terk edilmişti.
"Bana gerçekten değer veren… ve beni seven bir adamla tanışmak istiyorum."
Kız arkadaşı Yoo Byung-jun’dan, onun yokluğunda kendisini teselli eden erkek için ayrılmıştı.
Buna rağmen Yoo Byung-jun’un cesareti pek kırılmamıştı.
"Flört mü? Tüm araştırmalarımı tamamladıktan sonra yavaşça işe koyulabilirim."
Hırslı genç bilim insanının gözünde aşk bile abartıydı.
"Birkaç ödülden ve tezimin sonuçlanışından sonra kadın dediğin nedir ki..."
Yoo Byung-jun hedeflerine ulaşmıştı. Fakat sevgilisi geri dönmemişti.
Başka kadınlarla da tanışma fırsat bulsa da hiçbiri onun kadar naif olmamış ve hiçbirini gönülden sevememişti.
İşte böylece Yoo Byung-jun hayatının tek aşkını kaybetmişti. İnsan bir şeyin gerçek değerini onu kaybedince anlardı.
O kızı bulmaya çalışmış fakat çok geç kalmıştı; o çoktan evlenmiş, hatta bir çocuğu olmuştu ve mutlu mesut bir yaşam sürüyordu.
"Aşk mı? Beş para etmez. Biz başaralım. Bu dünyada doğru düzgün bir başarı elde etmeye çalışalım."
Yoo Byung-jun bir fizik araştırma laboratuvarına girmiş ve araştırmasının olağanüstü sonuçlarını açıklamıştı. Böylece para ve ihtişam biriktirmeye devam etmişti.
O fizik laboratuvarında güvendiği birinin ağır ihanetine uğramış ve hatta araştırma sonuçları çalınmıştı. Yaş aldıkça dünyanın mantıksızlığını görmeye başlamıştı.
Para ve devlet otoritesi kazandıkça gelişen kirli, karanlık bir taraf!
"Yalanlar, oyunlar ve siyaset. Basit bir bilim insanının elinden hiçbir şey gelmez."
Araştırma laboratuvarının yöneticiliğine yükseldikten sonra bile politikacılara bel bükerek yaşamak zorunda kalmıştı. Ticari değeri olan bir teknoloji geliştirecek ve bir işletmeye sunacak olsa emeğinin tatlı meyvelerinin büyük bir çoğunluğunu o işletme yiyordu.
Yoo Byung-jun'un araştırma laboratuvarı ardı ardına gelecek vaat eden teknolojiler geliştiriyor fakat o, çaresizlik ve umutsuzluk hissini bir türlü silip atamıyordu.
"Bir ödül mü? Çocukluğumdan beri pek çok ödül kazandım. Şöhret benim için hiçbir şey ifade etmiyor."
Şiddetli bir yalnızlıktan mustarip olan Yoo Byung-jun, gerçekten başarılı olmak istiyordu.
Araştırmalarına tüm gücünü katabilmek için aşktan bile vazgeçmişti.
"Dünyayı değiştirebilecek bir teknoloji, gerçekten yenilikçi bir teknoloji geliştireceğim. Sınırları veya kısıtlamaları olmayan bir teknoloji."
Yoo Byung-jun bu düşünceyle araştırma laboratuvarı yöneticiliği pozisyonundan ayrılarak serbest çalışmaya geri dönmüştü. Başlarda 3, 4 yıl yeter de artar diye düşünmüştü. Fakat yeni zorluklar belirmeye başladıkça tek başına araştırma yaptığı vakit uzamıştı. Uyumadan geçirdiği sayısız beyaz günden sonra bile pes etmesi mümkün olmadığı için araştırmalarına devam etmişti.
Koskoca 40 yıllık araştırmalarının sonucundaysa yeni bir dünya yaratmıştı— İşte Kraliyet Yolu böyle doğmuştu. Rakipsiz sanal gerçeklik tüm dünyanın parasını çekiyordu. Unicorn benzeri görülmemiş bir girişim olarak büyüyüp gelişiyordu.
Yalnızca bununla sınırlı da değildi. Yoo Byung-jun, son 10 küsür yıldır paranın muazzam gücünü ülke politikacılarını desteklemek için kullanıyordu. Unicorn artık politikacılardan yardım almayı gerektiren bir firma değildi.
O politikacılar bilinmeyen bir kaynaktan para alarak borçlandıkça borçlanıyordu. Hatta birkaç siyasi grup, Yoo Byung-jun’un temsilcileri aracılığıyla yönetiliyordu.
Ordu desteği ve silah stoku yönetimi de Versailles Tanrıçasının önemli fonksiyonları arasındaydı.
Versailles Tanrıçası, Unicorn'un muazzam gelirini dünyanın dört bir yanındaki noktalara yatırarak sınırlarını genişletiyordu. Unicorn öyle büyümüştü ki spekülatif sermaye ne olursa olsun politik gücü pervasızca tehdit edilemezdi.
Versailles Tanrıçasının yönettiği devasa yeraltı fonları ve gizli siyasi otoritesinin birleşimiyle yapılamayacak hiçbir şey yoktu.
"Hehehe."
Yoo Byung-jun her şeyin planladığı gibi gitmesinin doğurduğu tatminle gülümsüyordu. 40 yıl önce kurduğu düş gerçek olmak üzereydi.
"Bu mantıksız dünyada... kendi kanunlarımı yazacağım."
Sanal gerçekliği temel alan yeni bir dünya.
İnsanlar bu dünyadan büyülenecek ve heyecan duyacaktı, çünkü kasvetli şehirlerinden kaçıp dinlenmenin, maceraların ve meydan okumaların tadına varabileceklerdi.
"Hehe. Ve en olağanüstü kişi kendisini gösterecek."
Yoo Byung-jun’un yarattığı dünyada erişilemez asalette bir İmparator belirecekti.
"Hazırladığım her şeyi miras alma hakkına sahip olacak."
O gün için hazırladığı onca şey…
Yoo Byung-jun Versailles’e, "Savaş *androidlerinin gelişimi nasıl gidiyor?" diye sordu. (İnsan şeklinde robot)
[- 123,020 tanesi tamamlandı.]
İrili ufaklı androidler. Uçaklardan hızlı, silahla yüklü ve esneklerdi. Modern savaşlarda ihtiyaç duyulan androidlerin henüz yalnızca iki güce, ABD ve Rusya’ya ait olduğu biliniyordu.
"Finansal cephe?"
[26 ticari banka satın alındı. Gerekirse 106 uluslararası bankanın hareketleri durdurulabilir.]
Müşteri verilerinin silinmesi çocuk oyuncağıydı ve ödeme sistemlerinin çöküşüne dair hazırlıklar bile yapılmıştı. Büyük bir ekonomik kriz bile kızıştırılabilirdi. Fakat Yoo Byung-jun’un hazırlıkları bununla son bulmuyordu. Onun dikkatini en çok verdiği alan biyomühendislikti.
"İnsanlar pek çok hataya sahip güçsüz varlıklar. Büyük potansiyelleri var fakat hepsini kullanamıyorlar bile."
Biyomühendislik teknolojisini kullanan bir yenilik! Görme, işitme, kardiyovasküler(kalp ve damarla ilişkin) fonksiyonlar ile motor sinirleri gelişimi. Ayrıca ömür büyük ölçüde uzatılabilir ve herhangi bir hastalıkla anında baş edebilecek antikorlar yapılabilirdi. Beynin kullanılmayan parçalarını aktive ederek entelektüel yeteneklerin katbekat artacağını da öngörmüştü.
Üstelik avantajlar bununla da sınırlı kalmıyordu.
Bir erkek için en önemli unsur olduğu söylenebilecek dinçlik!
"Hehe. Bir gecede on kadını tatmin edebilecek."
Yoo Byung-jun bir süper insan yaratmaya kararlıydı.
Varisine güçlü bir politik otorite, sonu gelmez bir para akışı ve Versailles Tanrıçasını idare etme hakkı verecekti. Kötü bir adam varisi olursa yanlış muhakemesi sayısız insana ıstırap ve acı verebilirdi.
"Bu benim müdahale etmem gereken bir şey değil. Varisim böyle bir karar verirse dünyanın o karara ayak uydurması gerekecek."
Yoo Byung-jun kendisinin çok ömrü kalmadığını biliyordu. Gen manipülasyonu veya organ nakli yoluyla ömrünü uzatabilecek olsa da umurunda değildi.
Varisinin doğumunu hazırlarken kendi bedeni darbe alsa bile kendisini feda etmeyi planlıyordu. Mutlak otorite sahibi bir adam modern dünyanın da Versailles Kıtasının da tanrısı olacaktı.
Yarattığı dünyada tohumları atılan İmparator!
Yoo Byung-jun'un üstünlük arzusunun tatmini için hiçbir eksik kalmamıştı.
* * *
"Of, her yerim ağrıyor."
Weed'in tüm bedeni acıyıp ağrıyordu. Ateşi bile vardı.
****
Aşırı dozda Canlılık tüketimi gerçekleşti. Canlılık onarılana dek dinlenmeniz tavsiye edilir.
Canlılık sürekli olarak onarılmazsa soğuk algınlığı veya farklı komplikasyonlar gerçekleşebilir.
An itibarıyla lanetlere karşı savunmasızsınız ve entelektüel
yetenekleriniz azalış gösterecek.
****
Kurtarıcının Gücünü kullanışıyla savaş alanı tam bir kaos alanına dönmüştü.
Savaş zorlu olsa da bu kadar sarsılmak için yeterli değildi. Weed’in şu ana dek verdiği savaşlar arasında sıkıntısız, kolay geçen tek bir savaş dahi olmamıştı.
"Temizlik işi savaştan daha zorlu oluyor."
Sarı Oğlan ve Bingryong’la birlikte kalenin çökük kalıntılarını temizlemek zorunda kalmıştı.
"Anka Kuşu, sen yaklaşayım deme."
İtaatkar, yavru köpek misali sadık Anka Kuşunu hiç çalıştıramamıştı bile. O yaklaştığında yaydığı yüksek ısı yüzünden ganimetlerin dayanıklılığı düşüyor ve bazıları yok oluyordu.
Bingryong ise sırtında Hidra Kralı ve Imoogi’nin derileri ve etleriyle bir de enkaz kaldırmak zorundaydı.
"Efendim, neden yalnızca beni bu kadar sıkı çalıştırıyorsunuz? Benden sonra doğan haytalar var..."
Bingryong devasa cüssesi yüzünden düşük bir güce sahipti. İvmelendiği takdirde hızlı olabilirdi fakat normal şartlarda o kadar çevik bile değildi. Buna rağmen doğrudan çalışmayı reddedemiyor, yalnızca işi Sarı Oğlan ve Anka Kuşuna yıkmak istiyordu.
Basitçe ifade etmek gerekirse kıdemli muamelesi görmek istiyordu!
"Bir sürü et var, o yüzden sen taşımak zorundasın."
"Bu absürt bir sebep. Sarı Oğlanın gücü de yerinde, haksız mıyım?"
Weed cevap barizmişçesine, "Etleri soğutarak muhafaza etmemiz gerekiyor." dedi.
Etin son kullanma tarihini uzatma yöntemi! Hidra Kralı ve Imoogi’nin etleri düşük sıcaklıkta bozulmuyordu. Onları Bingryong’un sırtına yerleştirmekle soğutarak güzelce donduracağı kesindi. Etlerin buzları çözülünceye dek uzunca bir süre geçecekti.
"Hızlı hareket edin. Uzun süre çalışın ve yalnızca arada bir sırtınızı gerin."
Sarı Oğlan ve Bingryong, Weed'in baskısı altında memnuniyetsizlik dolu yüzlerle enkazı temizliyordu.
Embinyu Kilisesinin hazine ve dekorasyonları molozların altında ezilmişti. Silahlar ve defans öğeleri paramparçaydı fakat o parçacıklar bile epey para ederdi.
Sarı Oğlan kuyruğunu sarkıtmış, suratını asmıştı.
"Somurtmayın! Şimdi işler kolay. Ben çalışırken banyoya doğru sürünmek zorunda kalırdım! Siz böyle toprağı kazıp para kazanmanın kolay bulunur bir fırsat olduğunu mu sanıyorsunuz beyler?"
Bingryong ve Sarı Oğlan ikilisi yoksul Weed’in eline doğdukları için içerlemeden edemiyordu!
Oturursanız yatasınız, yatarsanız uyuyasınız gelirdi. Hayal kırıklıklarınızı bile bir kenara atıp çalışmanızı, bu katı kurala göre yaşamanızı gerektiren üzücü bir hayattı. Sarı Oğlan bunu hafızasına derinden kazımıştı.
"Para gerçekten kazanılması zor bir şey. Asla pervasızca harcamamalıyım."
Weed ve hayat bahşedilmiş heykeller molozların arasında çok sayıda mücevher ve metal parçası bulmuştu. Weed hepsini çantasına sığdıramayacağı için de Terzilik yeteneğini kullanarak 5 yeni geniş çanta yapması gerekti. Imoogi derisinden birazcık keserek yaptığı çantalar hafif ve dayanıklıydı, hatta ağırlığı yarıya indirme gibi bir seçenek bile sunuyorlardı.
"Karanlık Şövalyelerin ölmesi yazık oldu. Onları avlayarak bayağı tecrübe ve öğe kazanırdım..."
Sonu gelmez bir açgözlülük!
"Balkan, o puşt, ölmesi bile mümkün değilken ne sıkı bir mücadele verdi ama..."
Blah blah.
"O Hidra Kralı piçi kaleyi yerle bir ederek ne halt yemeye çalışıyordu ki..."
Weed’in zorlu işleri hallederken kullandığı gizli bir yöntemi vardı. Başkalarına kızarak iş yaptığında etkinliği artıyor ve yorgunluğu azalıyordu. Onun yoğun, zorlu işler esnasında bir başarı hissi taşımaya ihtiyacı yoktu. Tek yapması gereken kayıtsızca hakaret etmekti.
"Yanlış efendiyle karşılaşmışım..."
"Kötü efendi."
Bingryong ve Sarı Oğlan da Weed’e içerleyerek çalışıyordu. Yalnızca Anka Kuşu yüksek bir tepenin üzerinde mağrur bir edayla tüylerini tımarlıyordu. Weed hayat bahşettiği heykellerine kesinlikle çile çektirse de Bingryong ve Sarı Oğlanın nefretini kazanan taraf Anka Kuşuydu.
"Biz çalışmak zorundayken o orada eğlenebiliyor."
"Anka Kuşundan beteri yok!"
Böyle böyle Embinyu Kilisesinin tüm enkazını temizlemeyi tamamlayan Bingryong ve Sarı Oğlan aşırı Canlılık kullanımı nedeniyle uzun bir süreliğine rahatsızlandı.
Fakat Weed, kullandığı ilaçların bir işe yaramamasına rağmen kendisini ayaklanmaya zorladı. "Fiyatlar düşmeden önce… çabucak satış yapmalıyım."
Kıymetli şeyler taşıdığı için tedirgindi. Önceliği onları bir an önce paraya dönüştürmekti.
Bu yüzden Matallost Kilisesinin tapınağına gitti. Yıkılmanın eşiğindeki harap tapınağın duvarı hafifçe ışıldıyordu.
"Demek gizli oda burada."
Duvarı itip içeri girdiğinde karşısında pasif halde, geniş bir portal buldu. Beyaz ışıklardan oluşan bir aynaya bakmak gibiydi.
Kişiyi bir noktadan diğerine taşıyabilecek bir portal yapmak için muazzam miktarda para, mücevher ve bir de Büyücü topluluğu gerekliydi.
"Yine de bir kez yapılınca şehirden şehre geçmek için epey işlevsel oluyorlar."
Versailles Kıtası kalelerinde ve büyük şehirlerde ışınlanma kapıları mevcuttu. Fakat yalnızca bir günde taşınabilecek şeylerin boyutu ve ağırlığıyla orantılı bir sınırlama söz konusuydu, yani iş için kullanılamıyorlardı. Ayrıca mana taşları ve bir Büyücü takımı gerektirdikleri için bunları elde etmek bile epey para tutuyordu.
Işınlanma kapılarında durum buyken geniş portallar iki noktayı birbirine bağlıyordu. Tabii ki portallarda da ağırlık ve birim konusunda bazı kısıtlamalar mevcuttu fakat bunlar ışınlanma kapılarına kıyasla daha hafif kısıtlamalardı. Ayrıca kurulum sonrası neredeyse hiçbir bakım/kullanım bedeli olmuyordu.
"Portal için konumumu seçtim bile."
Weed anında Morata Kalesinin ortasına bir portal açma kararı verdi. Bu kararı alırken başka bir yeri düşünmeye hiç ihtiyaç duymadı.
"Portal Morata Kalesine bağlansın."
O saniyede portal mavi ışıklarla aktive oldu.
Ve Weed hiç duraksamadan portala ilerledi. Sarı Oğlan da ona eşlik ederek arkasından geldi.
* * *
"Yemek satan kim var! Ayrım gözetmeksizin hepsinden alacağım."
"Uzaklardaki Belnine Krallığından özel ürünler geldi. Bu kurumuş meyve kabuğunu kim tadacak! Çok tatlıdır."
"Kıymetli metal dükkanımıza, Goldrich’e gelin. Özgün kıymetli metallerden nadir cevherlere dek her şeyi stokluyoruz."
Tüccarlar Morata Kalesi meydanına tezgahlar açmıştı. Avlanmak veya görev yapmak için Kuzeye taşınan bir sürü oyuncu vardı. Bir şehir kadar büyüyüp gelişen Morata, adeta tüm Kuzeyin başkenti halini almıştı.
Bu sırada Weed’in bağlandığı portal, meydanın ortasında açılmaya başladı. Düz bir hatla gökyüzünden inen mavi ışık büyüdükçe büyüyerek geniş bir portal oluşturdu.
"Eh, bu da ne?"
"Bunu daha önce görmüştüm. Bir hareket portalı sanırım."
"Meydanda bir hareket portalı mı açılıyor?"
Tüccarlar şaşkınlık içerisinde ticari aktivitelerine kısa bir ara verdi.
Gözlemcilerse anında sürü halinde toplandı.
"Bir görev olabilir mi?"
"Bir canavar gelebilir."
Bir etkinlik beklentisiyle ellerini silahlarına götüren Savaşçılar ve büyülerini fısıldayan Büyücüler vardı.
Morata'nın meydanı gelişiminden önce bile genişti ve şehir planlaması yoluyla iyice genişlemişti. Yüzlerce Tüccar iş yapıyor ve oyuncular ganimetlerini satıyor, hatta görevler için takım arkadaşı toplayanlar oluyordu.
İşte bu kalabalık, tıklım tıklım dolu meydanın ortasında bir portal tamamlanmıştı!
Weed başka bir noktayı aklından dahi geçirmemişti.
'Burası olmak zorunda.'
Gayrimenkul spekülasyonunun özü şuydu: İnsanların sıklıkla toplandığı bir noktaya yatırım yapmanız gerekirdi. İşler en çok tren istasyonu, büyük mağazalar veya alışveriş merkezleri gibi yerlerin yakınlarında yoğun olurdu.
Bir meydan yapmak, hareket portalı kullanım ücretlerini toplamak, kullanıcı sayısını arttırmak ve işleri geliştirmek için bir gereklilikti.
Alışveriş merkezlerinde veya büyük mağazalarda neden asansör yerine yürüyen merdiven şiddetle tavsiye edilirdi? Bunun bir sebebi vardı!
Hareket portalının tamamlanışıyla birlikte Weed, mavi ışıkların arasında belirdi.
"Bu Weed."
"Ulu Oymacı Weed! Morata Lordu geri döndü!"
Yayın sona ereli çok olmamıştı, dolayısıyla Weed’i tanıyan pek çok kişi vardı.
Weed muazzam bir popülerlikle ortaya çıkmıştı.
"Oooh..." Weed şiddetli güneş ışıklarını engellermiş gibi elini kaldırarak etrafına bakındı.
Etrafta ona bakan en az birkaç bin kişi vardı. Weed’e bakmak için kale duvarlarının üzerinden ve hatta uzaklardaki alışveriş bölgesinden gelmişlerdi.
"İnsanlar şöhretim yüzünden bu şekilde toplanmış olmalı."
Halinden çok memnundu!
Derken ganimet satan genç tüccarların sözlerini işitti.
"Soo-il, şuradaki hyung, Weed mi?"
"Şşşş! Çeneni tut. Seni duyabilir."
"O kişi gerçekten Büyü Kıtasının ağzı ve kişiliği bozuk vahşi Weed’i mi?"
"..."
Bir zamanlar Büyü Kıtasında var olan Weed! İşin doğrusu onunla acımasız bir tiran arasında en ufak bir fark yoktu.
#Valla bu çocuğun heykellerine çok acıyorum ben, düşmanımın başına gelmesin diyeceğim bir şey herhalde Weed’in eline düşmek… Şaka maka görevi tamamladı, ödülleri sildi süpürdü. Herkes tarafından iyice tanınan ve hakkında tartışılan birine dönüştü. Şimdi sırada mahkumları kurtarma görevi var ama bu seferkinin zorluk seviyesi B. Bakalım bu görev ne zaman başlayacak ve bizi neler bekleyecek… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..