Kraliyet Yoluna başlayan çaylaklar akın ettikçe Morata, kıtanın ana ilgi odağına dönüşmüştü.
“Gerçekten dört gözle bekliyorum.”
“Bunca kişi de bu yüzden burada ya zaten. Bir an önce gidip avlanmak ve maceraların tadını çıkartmak istiyorum.”
Morata’da başlayan vatandaşların uyruğu Arpen Krallığınaa bağlı oluyordu. Kral Weed hükümdarlığında yeni bir krallık doğmuştu! Çaylakların 4 hafta boyunca Morata’da kalması gerekiyordu. Ama geniş bir kentsel alan bulunduğu için kitap teslimi, mal taşıma gibi ufak çaplı görevler alınabiliyordu.
“Sıkı çalıştın.”
“Çok teşekkür ederim! Başka bir iş çıkarsa haber verin lütfen.”
“Ağır bir iş istesem bir mahsuru olur mu peki?”
“Yok canım. Seve seve yaparım!”
10 bakır, 20 bakır derken paraları yavaşça birikiyordu. O parayla da paslı bir kılıçla deri bir zırh satın alabiliyorlardı.
Gelecekte vatandaşlardan görev alıp onlarla ticaret yürütecekleri için tüm çaylaklar bir an önce yakınlık geliştirmeye çalışıyordu.
Morata’nın çaylakları çimen lapası da yiyordu.
“Sokaklar tertemiz ve geniş. Bir sürü yeni bina da var.”
“Ressam Tepesideki gecekonduları gördünüz mü? Orada incelenecek çok şey var gerçekten.”
“Bir gidip baksak mı ki?”
“Aynen. Morata’nın on iki ünlü mekanından biri.”
“Diğerleri nereler?”
“Akşam saatlerinde Bingryong Meydanı, göl kenarındaki Freya heykeli, Katedralin arka sokağı, terzilerin toplandığı Ana Meydan pazarı, Sanat Merkezi, Işık Kulesi! Ve birkaç yer daha işte. Hepsini yayında görmüştüm.”
“Öyleyse gidip Ressam Tepesinde biraz eğlenelim!”
Çok sayıda Büyük Bina, heykel, sanat eseri ve performansla dolu bir yerleşkeydi! Mazisi uzun olmasa da görülecek pek çok şey vardı. Öylece dolaşıp keyifli bir gün geçirmeye uygundu.
“Keheok… benden bu kadar.”
“Aah, ben daha fazla yer görmek istiyordum.”
Çaylakların keşfedebileceği yerler canlılıklarıyla sınırlıydı. Aşçılık yeteneğini edinen bir çaylak, elindeki çimen lapası dolu tası üzüle üzüle arkadaşına uzattı.
“Hangi mesleği seçeceğini biliyor musun?”
“Weed-nim’in izinden gidip Oymacı olacağım. Ben de ileride kıtada o tarz maceralara atılmak isterim.”
“Bir Oymacı olarak maceralara atılmak o kadar kolay değil… Neyse, ben sana leziz yemekler pişiririm. Bir ara gecekonduların arasındaki restorana gel.”
“Ah, tamam.”
İki arkadaş güneş batarken dolanmayı sürdürdü. Ardından el ele tepeyi tırmanıp Işık Kulesinden gece manzarasını izlediler. Ve büyük tutkuların kazıldığı kayayı gördüler.
-Her türlü ganimeti alıp satın.
-Ben çaylak olarak çok zorlandım, o yüzden kafayı bir şeylere takmadan rahat bir uyku çekmek istiyorum, siz de öyle yapın.
-Erkenden bir yuva edinin.
-Huzuru korumak için vergilerinizi aksatmayın.
Kötü bir el yazısıyla kazınan bu harflerin ne zamandır orada olduğu meçhuldü. Şehirde gezip görülecek daha nice yer olsa da çaylakların asıl hayali 4 altın toplayıp Sanat Merkezine girebilmekti.
“Bence Çimen Lapası Tarikatına katılalım.”
“Para kazanacak ve bir gecekondu dikeceğim.”
Çaylakların 4 haftası dolmuş ve nihayet kapıdan çıkma vakitleri gelmişti! Normal şartlarda geyik ve tavşan avlayıp yavaşça gelişseler de Weed’in Morata’nın Ana Meydanında krallığını kurarken niyetlendiği şey başkaydı.
Morata ve yakınındaki şehirlerin etrafında avlananlar toplaşmış ve onun sözlerini işitmişti. Kuzey, güney, doğu ve batı kapılarından atlar ya da vagonlarla gelenlerin ardı arkası kesilmemişti. Elbette ki yayın istasyonları da bu hikayeyi yayınlamak için sıraya girmişti.
“Şimdi başlıyor.”
“İlk defa bir taç giyme töreni göreceğim… Çok heyecanlı!”
“Az önce ne dedin? Kalabalığın gürültüsünden duyamadım.”
“Tacı uzatıyorlar galiba……”
“Şimdiden mi?”
“Ha, bitti mi bile?”
“Bu kadar hızlı mı bitti?”
Tören, ozanlardan herhangi bir performans ya da şövalyeler arasında bir turnuva olmaksızın aşırı hızlı sonlanmıştı. Kalabalıksa hayal kırıklığına rağmen dağılmaktan yana tereddüt etmişti.
Morata’yla bir bağları olduğu için Arpen Krallığının kuruluşuna özel bir etkinliği beklemişlerdi. Derken Weed, Arpen’i yükseltecek tarihi ve devasa bir heykel yapılacağını duyurmuştu!
Oyuncular o ana dek yalnızca sanatçıların laflarını işitmişken şimdi eserlerine katkıda bulunma fırsatı doğmuştu. Kıta tarihinde görülmemiş bir boyuttan bahsediliyordu ve bu denli büyük bir esere katılım sağlayabileceklerdi! Böylesi bir onurun düşüncesi bile Weed’in bağırışlarını işiten kalabalığın tüylerini diken diken etmeye yetmişti!
“Çok yaşa Kral Weed!”
“Çok isterim!”
Meydanı fanatik bir hararet sarmıştı. Bu, katılmadıkları takdirde tekrarı mümkün olmayan, büyük bir fırsattı. Şehre verdiği destek sayesinde Weed’in saygınlığı saf çaylakların kalplerinde farklı bir boyuta ulaşmıştı.
“Gerçekten harika bir kral.”
“Aynen. Bizim gibi çaylakların içerisinde bulunduğu kötü durumu dikkate alıyor ve seviyemiz bu kadar düşükken bile bizi anlayabiliyor.”
Zavallıcıklar Weed’in vergileri yükseltmeyeceğini zannediyordu! Ama Pale’in grubu gerçekleri biliyordu.
Heykeli yapacak ekibe katılacakları anda delice çalışmaya zorlanacaklardı! Weed zorla adam toplayıp onları işe koşmamış, onları kaçışları olmayan bir tuzağa bile isteye düşürmüştü.
Eşi benzeri görülmemiş ölçekte bir heykel yapmayı düşünüyordu ve bunun bir parçası olmamak çok zordu. Belki de tören için 30 altın ayırırken amaçladığı şey buydu. Meydandaki o yoğun kalabalığı emekçilere dönüştüreceği büyük bir planı vardı!
Surka, durumu soğukkanlılıkla analiz ediyordu.
“Sanırım Weed-nim’in sesi inşaat maliyetleri yüzünden titriyor.”
Mapan tüylerini diken diken eden bir ürperti duyuyordu.
“Daha öğreneceğim çok şey var gerçekten.”
Weed tüm kalabalığı etkilemişti!
İyi bir iş adamının insanları dolandırmaktan anlaması gerekiyordu. Bu devasa inşaatın nasıl bir şey olacağınıysa aklı hayali almıyordu.
“Hadi başlıyoruz!”
Diyen Weed, kalabalığı kapıların dışına yönlendirdi ve dağa doğru uzanan çiçekli, tatlı bir yolda yürümeye başladı. Hedefi, taş ocaklarının bulunduğu dağlık alandı.
“Teker teker taşıyabilirsiniz herhalde. Hızlı hareket edin. Ne kadar gecikirsek işimiz o kadar zorlaşır. Güneş battıktan sonra ilerlemek zor olacaktır.”
Taş ve mineral taşıyan kalabalık karınca sürüsü gibi bir alay oluşturmuştu. Weed’in hedefi tek bir otun bile çıkmadığı geniş, çorak bir araziydi. Ve mesafe öylesine çoktu ki oradan Morata’nın surları ve binaları bile görünmüyordu.
100,000 kişiyi aşan bir alay, Morata’dan dağlara doğru yola koyulmuştu. Hepsi de odun ve taş gibi gerekli materyalleri taşıyordu.
Oyunun çaylakları bundan böyle sadık işçilerdi.
***
“Arsa fiyatları ucuzmuş… Burası ileride de fazla yükselmez, o yüzden buraya heykel bırakmakta fayda var.”
Weed bu çorak toprakları çok beğenmişti.
Heykeller bölgeden ve doğa koşullarından etkilenirdi. Weed ıssız bir yerde bir heykel tasarlayacak olursa sonuç daha etkili olabilirdi.
Zaten gelmiş geçmiş en büyük heykeli yapacaksa uçsuz bucaksız bir alana ihtiyaç duyacaktı.
“Daha çok taş getirin!”
“Temel daha sağlam olmalı. Daha derin kazın, işe koyulalım hadi.”
İşçiler dağlardan çıkarttıkları taşları ormana taşıma konusunda kararlıydı. Weed’e inanan ve heykelin yapımına katılan oyuncuların hesabını tutmak mümkün değildi.
Ana Kıta ve Rosenheim Krallığından göç eden nispeten yüksek seviyeli oyuncular da vardı.
Tabii Morata’da başlayan çaylaklar ve Çimen Lapası Üyeleri de işin içerisindeydi ve bu çorak toprakların görünümünü bütünüyle değiştiriyorlardı.
Weed araziyi belirlemişti ve taşlar oraya yığılıyordu. Çin Seddi ya da Piramitler gibi devasa bir ölçek söz konusuydu. Bizzat Kral tarafından yönetilen muazzam bir inşaat mühendisliği projesiydi.
“Çocuklarını topla ve hemen işe koşun.”
“Mmmööööööö.”
Sarı Oğlan ve çocukları da taş taşıyordu.
Çeşitli inşaat malzemeleri toplanıyordu! Şimdiden taş ve topraktan ufak bir dağ oluşmuştu.
“Ne yapacaksınız peki?”
“Bilmiyorum. Hele bir tüm materyaller toplansın, halledeceğim.”
Weed büyük bir heykel yapmak istediği için oyuncular da büyük, işe yarar taşları topluyorlardı. Arpen kurulan ilk krallıktı, dolayısıyla Weed’in işine duyulan ilgi büyüktü. Morata’da yollar bağlanırken mimarlar bir meydan oluşturmak için temel atıyordu.
Weed 32 heykelin yerleştirilebileceği bir çalışma alanı kurmaya karar vermişti. Öylesine büyük bir alandı ki tek başına idare etmesi mümkün değildi.
“Bana birkaç çırak lazım.”
O koca alanda tek başına 32 heykel yapamazdı. Ama biri heykellerin kabasını yaparsa işi bir hayli kolaylaşırdı. Bu yüzden kıtanın en iyi Oymacısı olarak Morata kapılarına bir ilan astırdı.
-----------------------------------------------------------------------------
-Weed çırak arıyor.
Merhaba!
Oymacı Weed çorak topraklarda dostane bir atmosferle çalışıyor. Ve birlikte heykel yapacağı çıraklar arıyor.
Her gün 21 saat heykel yapımına, üç saat de ayak işlerine ayrılacaktır.
Herkes başvurabilir.
Saat başı 4 bakır verilecektir.
Ancak 3 günlük deneme süresi boyunca maaşın yarısı ödenecektir.
Heykel yapımında alınacak herhangi bir yara bandajlanacaktır.
İzin günü yoktur.
Gece mesaisi için fazladan ödeme yapılmayacaktır.
Misafirperverlik – Çimen Lapası günde üç öğün yemek temin edecektir ve atölyenin herhangi bir yerine uzanıp uyumanız mümkün olacaktır.
Ayda iki defa akşam yemeğinde tavşan çorbası sunulacaktır. Ancak tavşanları sizin yakalamanız koşuluyla.
Alımlar her daim açıktır.
Oymacılık tecrübesi öncelikli tercih sebebidir. Çaylak olup olmamanız önem taşımaz. Yetenektense içtenliğe öncelik verilir.
-----------------------------------------------------------------------------
Çalışma şartları daha kötü olamazdı! Ama söz konusu Weed’in çırağı olmaktı, dolayısıyla talep yağıyordu.
“Gerçekten yazılanlar gibi mi olacak?”
“Yine de onun çırağı olmak isterim. Yeteneklerinden bir şeyler kapabilirim.”
Çaylağından kıdemli büyücüsüne dek uzanan adayların sayısı çığ gibi büyüyordu. Weed ise mülakatları 10 dakikayla sınırlı tutuyordu.
“Oymacılık biliyor musunuz?”
“Evet!”
“Yakın zamanda öğrendim.”
Weed’in karşısına geçen adaylar geriliyor, hiçbiri doğru düzgün nefes alamıyordu. Oymacı olmayı düşleyen çoğu kişi oyuna Morata’da başlıyordu. Oymacılığa büyük bir tutku besledikleri için de hazırlıklı geliyorlardı.
“Sağanak yağsa ve açlıktan karnın zil çalsa bile heykel yapmaya devam edebilecek misin?”
“Hı hı? Tabii ki… Hava kötü olsa da bedenim işini yürütebilir.”
“Geçtin, sıradaki!”
Oymacılık yeteneğine sahip olmayanlar da destek sağlıyordu.
“Uzuvları tam ve de…. Çok vaktin var mı?”
“Evet. İşsiz olduğum için ayıracak bolca vaktim var.”
“Geçtin!”
Weed böylece kaşla göz arasında 700 çırak seçti! Çaylak Oymacılar taşları hazırlamaya başlarken asıl çaylaklar ayak işlerine koşuşturuyordu.
***
Depth isimli, orta düzeyde ünlü bir Oymacı da çırakların yardımını alıyordu. Bir Oymacı olarak şöhretini arttırmak adına Rhodium’dan Morata’ya taşınmıştı.
“Oldum olası sizi takdir etmişimdir. Umarım gelecekte iyi geçiniriz.”
“Aynen. Heykel konusunda bayağı beceriklisin, sana çok iş düşecek.”
“Dilediğiniz işi verebilirsiniz.”
Depth’in Oymacılıktaki yeteneği iyiydi, dolayısıyla heykellerin ince işleriyle görevlendiriliyordu. Dış hatların Weed’in belirttiği yüksekliğe ve heykelin temel formuna uygun şekilde kesilmesi için yönlendirmelerde bulunuyordu.
“İşe koyulmak için bu kadarı yeterli.”
Diyen Weed, devasa bir insan figürü şekillendirmek için Oyma Bıçağı ve keski gibi aletleri hazırladı. Ve Işıktan Kanatları yayarak gizemli bir atmosfer yarattı.
“Çok fazla tekniğe lüzum yok. Birazcık hantal olsa da prototipe sadık kalsın yeter.”
Tang! Tang! Tang!
Bu düşünceyle kayaları oymaya başladı. Oymacılığı İleri Düzey 8. Seviyeydi, dolayısıyla taşın güzelliğini adım adım açığa çıkartabiliyordu. Yüzyıllardır dağlarda yatan o koca kayaların görkemini ve pürüzsüzlüğünü gözler önüne seriyordu. O sert kayaları kesebilmek azim ve canlılık gerektiriyordu.
Weed’in tutkusu ve bağlılığıyla bir heykel doğuyordu. Zaten tüm asil sanatların zorluklardan doğduğu söylenirdi.
“Bir gün çocuğum olursa Oymacı olmasına hayatta izin vermem!”
Weed, ebeveynlerin çocuklarının kendileriyle aynı mesleği yapmak istememesinin sebebini anlıyordu. Bir şeyi adamakıllı anlamak için mutlaka tecrübe etmek gerekiyordu.
Kraliyet Yolu zorlu ve tehlikeli bir ortamdı ama Oymacıların işi gerçek hayatta da zordu. Elbette ki Weed işini saygı duyulacak denli iyi yapıyordu ama çocuklarına böyle bir şeyi önermezdi.
“Abartısız günahlar işler ve sıkı çalışırlarsa başarılı olurlar.”
Muhtemelen çoğu ebeveynin gönlünden geçenler aynıydı. Weed ara ara yere bakıp çalışan onca kişiyi izliyordu. Çorak araziye giden yol, yığdıkları taşlarla koca bir dağ oluşturan insanlarla dolup taşıyordu.
Heykel sayısına uyum sağlayacak mermerden bir bina yapılıyordu. Weed’in yukarıdan verdiği komutlarla herkes muazzam bir emek sarf ediyordu.
“Dinlenecek zaman yok.”
Weed de hiç mola vermeden kayaları oymayı sürdürüyordu. O heykelle uğraşırken Wyvernler, Bingryong ve Anka Kuşu da ziyarete geliyordu.
“Yine gelmişsiniz. Gidip avlanın.”
“Efendim, Efendim! Bugün 2 at yedim.”
“Tıka basa doyuncaya dek ye. Benim biraz işim var.”
“Leziz. At eti her zaman leziz oluyor. Efendim.”
“Hı hı, lezizdir biliyorum. Git biraz daha ye o zaman.”
Gümüş Kuşunsa zaman zaman ciddi endişeleri oluyordu.
“Altın Kuşun gözleri bana bakarken bir tuhaflaşıyor. Ama bu hoşuma giden bir tuhaflık değil.”
Anka Kuşu da öğle vakti gelip ortalığı iyice ısıtıyordu.
“Efendim, bu heykel harika görünüyor.”
Belli ki yapacak hiçbir işi yoktu ve o sıcak bedeniyle Weed’in heykel yapışını yakından izliyordu. Haliyle Weed’in sabrı iyice tükenmeye başlıyordu.
Derken Wy-3 de onlara katıldı.
“Efendim, bugün 3 at yedim. Sizce kilo almış mıyım?”
Weed son günlerde hayat bahşettiği heykellerine çok az zaman ayırıyordu. Onlar da Weed’i görmek için sürekli gidip geliyordu. Ve özlerinde heykel oldukları için Weed’in sanatına büyük bir ilgi duyuyorlardı.
“Wy-3.”
“Buyurun Efendim.”
“Birlikte uzun yıllar geçirelim.”
“Anlaşıldı Efendim.”
Ama onlara sinirlendi diye heykellerini dövüp uzaklaştırmıyordu. Çünkü daha uzun yıllar çalıştırabilmek için yanında kalmalarını istiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..