Lms 3.6 - Pis Bir Ayaz

avatar
6342 24

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 3.6 - Pis Bir Ayaz


 

ÇEVIRI IÇIN RATEL,DÜZENLEME,KONTROL VE EDIT IÇIN WERTYUL’A TEŞEKKÜRLER.KEYIFLI OKUMALAR…

 

//GÜNÜN ANLAM VE ÖNEMINI ANLATMAK IÇIN…

 

Tek bir gün…


Hazırlanmak için çok çok az bir süre!


Silahlar ve zırhlar alıyorum. 1 altından düşük fiyattan alıyorum.


Limitsiz sayıda şifalı ot ve yemek malzemesi alıyorum. Lütfen ucuz olsunlar.”


Weed bu itemlerden yüksek sayılarda topladı.


Mapan partiden ayrılmıştı, Weed bunun sebebini anlayabiliyordu.


Bir kapıdan ışınlanacağım, çünkü görevim için çook uzak bir diyarda avlanmam lazım.


Tebrikler, bu arada ben de gelebiliyor muyum?


Şey, yalnız gitmem lazım…


Bu çok kötü. Seninle gelmeyi çok isterdim…


Zorluk Seviyesi B…”


…İyi şanslar ve güle güle.


Mapan ticaret yeteneklerinde uzmanlaşmıştı.


Weed ise tüccar olmak için gereken yeterliliğe sahip değildi.


Ancak Mapan’ı yanında götürmek kötü bir seçim olabilirdi.


Ona yetişebilmek için fazla zayıftı, Weed günün geri kalanını geçirebilmek için Freya Kilisesine yöneldi.


Kilisenin içinde Başrahip ve bir grup paladin bekliyordu.


Merhaba. Erken gelmen çok güzel.”


Başrahip cümlesini bitirdiğinde Weed ürperdi.


İhtimal neydi ki? Ossan Başrahiplerin müşfik tipler olması gerekiyordu.


//Ossan’ Japocada orta yaşlı adam demek genellikle 40+


Korkutucu ve umutsuz bir durumdu, en ufak bir bir kaçma ihtimali yoktu.


Ancak, Weed hiçbir kazanç ihtimali olmayan iğrenç bir durumda kalmadığı sürece vazgeçmeyecekti.


Fakat bir gün önce Başrahip şunları demişti. “Bu çok önemli bir görev. İnsanlığın geleceği hakkında kehanette bulunamam ancak ne kadar acil bir mesele olduğunu da biliyorum. Günler içinde durum çok daha kötüye gidebilir.


Weed kafasını sallamak istedi.


Kişisel koşullar!


Daha kötü olamazdı!


Ortaya çıkan şartlara bağlı olarak kiliseye geri dönmesine asla izin verilmeyebilirdi.


Bir şekilde Başrahip onu daha da kötü bir duruma sokmayı başardı.


Bu şehre bu Freya Kilisesini ben kurdum. Senin o efsanelerdeki Kahraman olduğuna ve kutsal emaneti mümkün olan en hızlı şekilde getireceğine güveniyorum.


Ne demek istiyorsunuz?


Yarın oraya vardığın zaman kilisenin bir rahibi senin emrinde olacak. Eğer onu sağ salim geri getirirsen ödülün onun ne kadar güçlendiğine göre verilecek. Yarın hakkında endişelenme, yakında görüşürüz.



Her şey kaçamayacağı şekilde ayarlanmıştı.


Somren Özgürlük Şehrinde özgürlüğünü kaybetmişti! Parmaklıkları olmayan bir cezaevi gibiydi.


Fargo’nun Kutsal Tacı Freya Kilisesinden çalınmıştı ve Weed’e diğer oyunculardan yardım alma izni vermiyorlardı. Weed’in sadece Başrahibin sağladığı insanları kullanmaya izni vardı.


Seni şimdi -eğer kurtarılabilecek durumdaysalar- Paladinleri kurtarmana yardım edecek kişiyle tanıştıracağım.


Başrahip küçük bir anahtarla bir kapıyı açtı. İçeride beyaz rahip cübbesiyle beyaz bir şapka giymiş küçük bir çocuk oturuyordu.


Karşındaki bir sonraki Papalık seçimi için bizim kilisemizin adayı, Alveron. Yardımın için teşekkürler.


Bu benim için bir zevktir, Weed.” dedi Alveron resmi bir şekilde.


Alveron bir kullanıcı değildi, NPC’ydi.


Weed ve Alveron kilisenin derinliklerine doğru gittiler. Krallığın Başkentinin merkezinde yere kazınmış karmaşık bir rün vardı ve ışınlanma kapısı işlevi görüyordu.


Kkolkkak!


Gulp 


Weed zorlukla yutkundu.


Işınlanma kapısını kullanmak onu anında Morata’ya gönderecekti. Ama o Morata beldesinin korkunç derecede güçlü ve ünlü True Blood Vampir Klanı tarafından işgal edildiğini unutmamıştı.


Tüm Versailles kıtası oyuncularla dolu değildi. Maceracılar Kuzay Kıtasını keşfetmişti ama insanlar buraya yanaşmamıştı çünkü dünyanın bu bölgesindeki canavarlar çok güçlüydü.


Weed orada dikiliyor ve geri kalanlar da ışınlanma için gereken hazırlıklara başlıyordu.


Paladin kardeşlerimizi mutlaka kurtarmalıyız!


Başrahip ve rahipler ışınlanma kapısını açabilmek için yüksek miktarda mana toplamıştı.


Derken kapıdan ışıklar çıktı, Alveron ve Weed’i çevreledi ve kısa sürede ikisi de Freya’nın Kilisesinde ortadan kayboldu.


Kuzey kıtasında kurulmuş olan Niflheim İmparatorluğu 150 yıl önce canavarlar tarafından yok edilmişti. Soylular kaçmakla meşgulken orada konuşlandırılmış Tapınak ordusu haritadan silinmişti. Daha sonrasında Niflheim İmparatorluğu canavarların istila ettiği bir bölgeye dönüşmüştü.


Şimdi burada tek bir kanun geçerliydi.


En zinde olan hayatta kalır ve güçlü olan her şeyi alır.


Yani burası Morata…


Weed ve Alveron bir mağaranın ağzında ortaya çıkmışlardı.


Freyanın Kilisesinin ışınlanma kapısı bu mağaraya bağlıydı.


Ohh, çok soğuk!” Weed mağaraya girdiği anda keskin soğuğu hissetti.


Versailles Kıtasında yer yapıları ve iklim, mekandan mekana keskin değişiklikler içeriyordu.


Ne yazık ki Morata soğuğun hüküm sürdüğü uzak kuzey kıtasındaydı.


Bu enlemlerde topraklar dört mevsim kesintisiz bir buz tabakasıyla kaplıydı.


Bu kadar soğuk olabileceğini hiç düşünmemiştim…!!


Weed’in vücudu soğuktan dolayı giderek daha çok titremeye başlıyordu.


Rastgele bir rüzgar yakasını kaldırıp içeri girdiğindeyse bedeni soğuktan büzüştü.


*Ting*


————————————————————————————————

Uyarı: Soğuk algınlığına yakalandın!

Soğuk algınlığını atlatmak için kalın giyinmek veya bir ateşin yanına oturmak öneriliyor.

Keskin ayaza uzun bir süre maruz kalırsanız, durumunuz daha da kötüleşebilir.

Kaslarınız tutuldu ve fiziksel yetenekleriniz %5 azaldı.

Tokluk halinizin düşüş hızı %25 arttı.

————————————————————————————————


*Titreme~Titreme*


Mesaj daha da kötü üşütebileceğini söylüyordu.


Fakat mağaranın etrafında kalamazdı, etrafa bakındı ve çevreyi keşfetti.


Çevrede Buzul kafalı dağ sıraları vardı.


Eski harap bir şehir. Issız, kaybolmuş bir şehir.


İkinci ve üçüncü sıradaki evlerin merkezinin öbür tarafında soyluların konakları vardı.


Çatıların üstü büyük kar yığınlarıyla kaplanmıştı, binaların tavanlarının çöktüğü görülebiliyordu.


İçerisi boş gözüküyor olsa da rastgele mobilyalar vardı. Evler uzun bir zaman periyodunda kimse tarafından ilgilenilmemiş gibi duruyordu.


Burası Morata şehri olmalı


Weed şehrin öteki ucundaki devasa siyah yapıya doğru göz attı.


Yüksek surları vardı ve hiçbir ışık gözükmüyordu; pencereler kapalıydı ve kargalar çatının etrafında uçuyordu.


Morata Kalesi.


Siyah tuğlalı kale beyaz karlarla kaplıydı. Bu garip kombinasyon Weed’in içinde bir parça ilham yarattı. Simsiyah kara kargalar kalenin üstünde halkalar çiziyordu.


Genellikle kuşlar kolayca donup ölürdü ama bu kargalar kuş soyundan daha sertlerdi. Kargalar vampire dönüştürülmüşlerdi, bu sayede ölmüyor ve uzuvlarını bu soğukta hareket ettirebiliyorlardı.


Burasının True Blood Vampirlerinin mekanı olduğu besbelli. Bu kadar kolay olamaz.


Weed keşfi bitirdi ve mağaraya döndü.


*Ting*


————————————————————————————————

Sıcaklık bir miktar yükseldi.

————————————————————————————————


Işınlanma kapısının olduğu mağara bir parça daha ılıktı. Soğuk rüzgarların mağaraya girmemesi çok iyiydi.


Yani burası Morata Yerleşkesi.”


Eski zamanlarda, Kraliçe Natalya’nın amcası Arşidük Morata bu vilayette hüküm sürmüştü.


Seçkin kalitedeki derileri ve kumaşlarıyla bilinen refaha ulaşmış bir yerdi ama şimdilerde harap bir kasabaya evrilmişti.


İnsanlandan eser yoktu, burası bir hayalet kasabaydı!


Niflheim imparatorluğunun başkenti Mordred’daki her vatandaş katledilmişti.


//Piiiis vampirler tüüü yazıklar olsun. Siz daha gidin sexy vampir kitapları okuyun. Bence gerçek vampirler çıkan kitaplardaki yumuşak kalpli yakışıklı/güzel vampir imajını destekleyerek daha rahat yiyecek buluyorlar, hormon patlaması yaşayan teenleri yiyorlar…


Weed kafasından yapılacak işleri sıraladı.


Bir, paladinleri kurtar. İki, True Blood Vampir Klanından şehri kurtar. Ve üç, Fargo’nun Kutsal Tacını bul.’


Yapması gerekenler bu kadardı. Basit ve kolay bir plandı.


Ama Weed işin gerçekliğiyle yüzleşmek durumundaydı. O ‘Legendary Moonlight Sculptor‘du.


Böylesi yüksek seviye bir görev için 68 seviyelik eksiğini kapatması lazımdı ve bu da ancak özel sınıfıyla mümkündü. Lavias şehrinden aşağı inmeden önce daha fazla seviye atlamadığı için pişmanlık duyuyordu.


Şimdi ne yapacağım?


Weed mağaraya döndü ve Alveron’a bazı sorular sordu. Şansına NPC Alveron'un Weed’e sarsılmaz bir güveni vardı ve Weed’i dinliyordu.


Başlamadan önce biraz rahatlamak ve oturmak istiyorum, daha önce gerektiği gibi tanışabildiğimize inanmıyorum. Benim adım Weed. Senden büyüğüm, yani bana saygıyla hitap edeceksin tamam mı?


Evet, Weed-nim.”


//Ha şöyle. Ben de Ratel-nim mesela…


Weed biraz daha nazikçe konuştu ve dikkatle sordu.


Alveron çok küçük ve parlak* bir oğlana benziyordu, yani çok fazla nazik davranarak garip bir durumda kalmak istemiyordu.


//fairy-like demiş top yada ibne de diyebiliriz.


Bir çocuk…’


Weed canavar avlarkenki zorluğu düşürmek istiyordu.


Bu çok tehlikeli bir iş olacak, bu yüzden senin seviyeni bilmem lazım…


320’yim


// DON’T SPEAK


Gelecek Papa adayı cidden etkileyici bir seviyedeydi, Weed bir NPC’nin bu kadar yükselebileceğini bilmiyordu. Öyle bile olsa rahiplerin öyle ahım şahım bir dövüş kabiliyeti yoktu ki bu Weed’in sivrildiği yöndü.


Bu sefer soru seviye değil Şöhretti. Görevi tamamladığında Weed’in Şöhreti 2000’in üstüne çıkmıştı.


“Seviyen cidden yüksek. Fakat hala senin hayatını gerçekten nasıl yaşadığını bilmek istiyorum. Şöhretin ne kadar?”


“Bir bakalım, 150,002 civarında.”


“…”


Weed NPC’lerle konuşurken onları küçümsememeye dikkat ediyordu.


Fakat Alveron küçük bir oğlana benziyordu, onun bir sonraki Papa olmak için yetiştirilen usta seviye bir rahip olduğunu unutmuştu.


Sorun nedir?


Hiçbir şey, şimdilik dinlenelim.


Alvaron uslu bir çocuk gibi gitti ve köşeye oturdu. Beyaz cübbesiyle otururken siması derin bir zikirdeymiş gibiydi.


“Küçük şeyleri hallettiğimize göre, başlama vakti geldi.


Weed yere bir battaniye serdi.


Battaniyeler gerçekten yolculuğun temel eşyalarından biriydi, çünkü soğuğun etkilerine karşı koyuyorlardı.


Burası için giysi hazırlamam gerektiğini fark edememişim…’  diye düşündü titrerken.


Rosenheim Krallığı ve Somren Özgürlük Şehri ılık kuşakta yer alıyordu, yani herhangi bir ek giysiye ihtiyaç duyulmuyordu. Basit yolculuk giysileri taşımamasının ona bu kadar problem yaratacağını asla tahmin etmemişti.


Weed’in vücudu titrerken sırt çantasını açtı ve envanterindeki eşyaları çağırma emrini verdi.


Özgürlük Şehrinden aldığı 1 altınlık zırhları ve silahları çıkarttı.


Kwajijik!


Weed göğüs plakasına yumruğuyla sertçe vurdu. Orasına burasına birkaç kere vurduktan sonra zırh parçalarına ayrıldı. İtemler ucuzdu, savunmaları ve dayanıklıkları düşüktü, yani kolayca kırılıyorlardı.


“Şimdi şunu halledeyim” diye kendi kendine mırıldandı.


Weed göğüs plakasını tamir edebilmek için demirciden aldığı çekici çıkarttı. Bununla beraber demircilik ve onunla ilgili yetenekleriniz %10 artıyordu!


Bunu Somren Özgürlük Şehrinden almıştı.


Tamir et.” dedi çekiçle göğüs plakasına vururken.


Göğüs plakasının dayanıklılığını tamir etmek zordu. Hasarlı bölge düzelene kadar çelik plakayı bir süre çekiledi.


Weed bundan sonra zırhı kırıp tamir etmeyi sürdürdü.


Yaklaşık 10 dakika sonra bir mesaj ekranı çıktı karşısına.


*Ting*


————————————————————————————————

Tamir yeteneğindeki hakimiyetiniz gelişti.

————————————————————————————————


Zırh durmaksızın hasar aldığından göğüs plakasının maksimum dayanıklılığı aşama aşama düştü ta ki…


*Ting*


————————————————————————————————

Uyarı: Item yok oldu!

Bir item devamlı hasar aldığından dolayı yok oldu.

————————————————————————————————


Weedin ellerinde tuttuğu göğüs plakası mahvoldu ve sonunda ufak parçalara ayrıldı.


Kırılmış ekipmanları tamir etmek bazı durumlarda yeteneklere faydalı olabilirdi ama eğer eşya sık ve suni bir şekilde kırılmışsa, o zaman o zırhı içerdiği metal dışında kullanma şansınız kalmıyordu.


Weed satın aldığı göğüs plakaları tükenene kadar onları kırmaya devam etti, sonra dizliklere geçti ve onlar da bittiğinde eline miğferleri aldı.


8 saat sonra!


Weed tamir yeteneğindeki uzmanlığını %10 arttırabilmişti.


100 altın maliyetle kırık itemlerin enkazları tavana kadar yığılmıştı.


“Yetenek Kontrolü : Repair”


————————————————————————————————

Tamir (Acemi Lv: 9 | 89%)

————————————————————————————————


Orta düzey tamir yeteneğine ulaşabilmesi için sadece %11 kalmıştı. Ondan sonra itemlerinin dayanıklılıklarını maksimum seviyeye çıkartabilecekti.


“Ah-choo!”


O itemleri tamir ederken tek bir ara bile vermemişti. Weed hapşırdı. Burnu akıyordu ve kısa süre sonra boğazı da ağrımaya başladı.


*Ting*


————————————————————————————————


Uyarı: Soğuk algınlığınız daha da kötüleşti!

Soğuk algınlığını atlatmak için kalın giyinmek veya bir ateşin yanına oturmak öneriliyor.

Keskin ayaza uzun bir süre maruz kalırsanız, durumunuz daha da kötüleşebilir.

Soğuk algınlığı başka komplikasyonlara neden olabilir!

Vücut yetenekleriniz %20 azaldı.

Yeteneklerinizin etkileri %30 azaldı.

Maksimum can ve mananız azaldı.


————————————————————————————————


” Weed kelimelerini yitirmişti.


Sadece biraz üşütmüşken şimdi durumu kötüleşmişti. Bunun nedeni büyük ihtimalle oturduğu yerde hareket etmeden durmasıydı.


Lanet olsun!


Birisi yalnızken başına gelebilecek üç tane trajik olay vardı.


Açlık, soğuk ve hastalık!


Arpa ekmeği içinizi ısıtmadığından soğuk iklimlerde açlıkla boğuşmak daha bir zordu Soğuk onun yeteneklerini de etkilediğinden bedeni daha kırılgandı. Üşütmek Weed’i depresyona sokmuştu.


Bu inanılmaz…’ Weed iç çekti.


Bu oyuna başladığından beri hayatı çok zor olmuştu. İstemediği bir sınıfı seçmiş ve şu anki soğuk algınlığı gibi her türden belayla boğuşmuştu.


//Bence intihar edip goblin olarak doğsun. Goburoyla iyi geçinirler kesin. 10 günde word domination yapar. ibneler 4. Reich…


Weed yalnız olmadığı için şanslı sayılırdı.


Alveron da büyük ihtimalle aynı durumda ’


Alveron beyaz cübbesini giyinmiş şekilde mağaranın köşesinde oturuyordu.


O büyük ihtimalle benden daha fazla üşüyordur çünkü sadece o cübbeyi giymişti…


Weed bu düşünceyle biraz tatmin duydu, birilerinden daha iyi olmak onu iyi bir ruh haline sokmuştu.


Büyük ihtimalle Alveron’un cübbesinin soğuğu geçirmeyen özel bir büyü içerdiğini bilmemesi Weed için daha iyiydi.


*    *    *    *    *


Lee Hyun kapsülünden çıktı ve evi temizlemeye başladı.


Köseleri süpürdü, camları sildi, banyodaki lavaboları fırçaladı ve ışıkları değiştirdi. Çünkü bugün temizlik günüydü.


Büyükannemin evinin çok batmadığına emin olmalıyım


Lee Hyun yeri viledalarken mırıldandı.


Büyükannesi bir süre hastanede kalacaktı, bir hastalığı varmış gibi duruyordu, bu süre boyunca da ona evi temiz tutmasını tembihlemişti.


Dejeneratif artrit.


Gençken çok fazla çalışmak eklemlerine fazla yük bindirmişti. Hastanedeki doktorlar ona endişelenmemesini söylemişti.(hep öyle deriz :))


Modern Tıp eklem hasarını hiçbir sorun yaşamadan çözebilir. Bunun hakkında endişelenmeyin. Lee Hyun sizin tıbbi masraflarınızı ödemeye gönüllü oldu. Eklem yenileme ilaçları pahalı olanlardan.”


Büyükannenin hastalığı ilk teşhisin çok ötesinde çıkmıştı. Normal chek-uplarını yaptırmadığından vücudunda bambaşka bir hastalık ortaya çıkmış ve geç fark edilmişti. Test sonuçları kanser hücrelerinin vücuda yayıldığını gösteriyordu.


Modern zamanlarda, artık kimse kanserden ölmüyordu. Ancak ameliyatlar gerekliydi ve birkaç ay hastanede yatıyordunuz.


Bir şeylerden tasarruf etmeye devam etmeliyim. Para kazanmayı durduramam...’


Weed lise festivalinden kazandığı paranın yanında Kraliyet Yolunda da ciddi manada para kazanmıştı.


Tüm bu süreç planladığından daha hızlı gidiyordu.


Lavias’ta avlanması ve Kraliyet Yolundaki e-ticaret sağ olsun.


Lee Hyun evi temizlemeyi bitirdiğinde kız kardeşi okuldan dönmüştü.


Bugün ev daha bi temiz. Temizlik mi yaptın?


Hadi, zaman harcamayalım, büyükanne ziyaretimizi bekliyor.


Lee Hyun kız kardeşini aldı ve büyükannelerini görmek için hastaneye gittiler.


Merhaba.”


Büyükanne , yalnız mısın?


Lee Hyun çoğu zamanını oyun kapsülünde geçiriyordu ve kız kardeşi haftanın çoğunda okuldaydı. Öyle bir paraları olmadığından büyükanneye bir hasta bakıcı tutmaları çok zordu.


Hyun odayı temizledi ve çöpleri attı. İşini bitirince de hasta yatağının yanına oturdu ve büyükannesinin elini tuttu.


Üzgünüm tatlım. Sürekli beni görmeye geliyorsunuz.



Bu kadarının çok fazla olmayacağını umuyorum, senden bir iyilik isteyebilir miyim, tatlım?


Evet, devam et, her şeyi isteyebilirsin.


Öğrenmek için asla geç olmadığını söylerler. Sen liseyi normal olarak bitirsen çok mutlu olurdum… GED’ni alabilecek misin?”


//GED= Açıktan lise bitirmek.


Ne demek istediğini anlayabiliyordu.


Lee Hyun liseyi bıraktığında kız kardeşi ağlamıştı. Okulu bırakması gerektiğinde ısrar edince başka bir şey söylememişti.


Tefeciler tarafından taciz edilmek ve aşağılanmak, böylesi bir eğitim normal olmaktan çok uzaktı.


Onun eğitim hayatının başarısız olması tam bir hayal kırıklığıydı.


Lee Hyun cevapladı. “Peki büyükanne, GED’mi alacağım .


Kız kardeşi hastanede kalırken Lee Hyun tek başına eve doğru yürüdü. Bir sonraki gün tatildi, yani o daha uzun süre kalabilirdi.


Lee Hyun kalıp anın keyfini çıkarmayı tercih ederdi. Ama çalışması lazımdı.


GED…çalışmak için ne yapmam lazım?’


Okula giderken notları o kadar da kötü değildi.


‘Kitapçıdan kaynak kitapları ve ders kitapları… hayır sahaflardan alsam daha iyi olur.’


Şehirdeki bildiği bir sahafa gitti. Burası zamanında kılıç ustalığı öğrendiği dojonun hemen yanındaydı.


Kılıç sanatı dojosu hala buradaydı.


Yiyahap!


Tahat!”


Heyecanlı bağırışlar duyulabiliyordu.


Sesler Lee Hyun’un aklını çeldi ve dojoya yöneldi.


*   *  *  *  *


Burada o kadar çok yetenek varmış gibi görünmüyor.


Ahn Hyundo öğrencileri hakkında sızlanıyordu.


Kılıcımı duvara asıp öğretmeye başladığımdan beri…


Ahn Hyundo’nun kalbi daralmıştı. Ne yaparsa yapsın onlar kılıç usulünü anlayamıyorlardı.


Kılıç… kılıç yakında yok olacak ve kılıçlar hakkında konuşacak kimse kalmayacak.


Ahn Hyundo duvara astığı kılıca bakınca kalbi sızladı, bu dojoyu büyük bir tutkuyla açmıştı. Dojoyu açıp çocuklar yerine yetişkinleri eğitmeye başlayalıysa 10 yıl geçmişti.


Usta!”


Ne oldu? Bu kadar gürültü yapmanı gerektirecek kadar önemli ne olmuş olabilir?


O burda!


Şu çocuklar mı…?


Herkes bir ağızdan konuştuğundan, bir şeyler anlaması imkansız olmuştu.


Derken o anda Ahn Hyundo tanıdık bir yüzü düşündü.


Şu genç adam Lee Hyun! Onu benim varisim yapacağım!


Lee Hyun seçilmiş olabilirdi.


O dojoya girdiği andan beri ustayı asla hayal kırıklığına uğratmamıştı.


Ahn Hyundo neler olduğunu dinlerken bekledi.


Yani o burda, dojoda mı?”


Evet, bu doğru.


Hadi, gidiyoruz.”


Ahn Hyundo onu tekrar görmek istiyordu. Halefi olarak seçtiği bu insanın yapabildiklerini görmek istiyordu!


Fakat, bir problem var.


Nedir?


İnsanlarla mücadele etmek istedi.


Duello istediyse bundaki sorun nedir? O yeterince güçlü oldukça problemin ne olabilir ki


Evet bennde aynı şekilde düşündüm ve Dong Sun’un onunla düellosunu izledim ama bu Lee Hyun’un tek taraflı galibiyetiyle sonuçlandı.


Ah ha!


Bitmez tükenmez antrenmanlar!


Dojo’daki uygulayıcıların* hepsi üç yıldan uzun süredir buraya geliyordu. Bu kısıtlı bir süre bile olsa onlar kılıç uzmanlıklarını birkaç seviye ilerletmişlerdi.


//  Müritler > Uygulayıcılar > Öğrenci


Yani öğrenciler sert rakiplerdi.


Mücadele ederken, yeni başlayanlar büyük yaralanmalardan kaçınmaya çalışır ve kıdemliler ise dövüşün akışını kontrol ederdi.


Dog Sun’un yenildiğine inanamıyorum…


“Evet, iki dakikadan kısa sürdü.”


Dog Sun için üzüldüm ama bu kadar küçük bir şey sorun yaratmayacaktır, asıl sıkıntı ne?


Ahn Hyundo, Chung Il Hoon’a neyin yanlış olduğunu sordu:


Şey, Dog Sun yenildikten sonra Lee Hyun başkalarına da düello teklif etti.”


Bu gençler Dog Sun’dan daha uzun süredir eğitim yapıyorlar, haksız mıyım? Peki sonra kim dövüştü?


Chang Guk.”


O 6 yıldan uzun süredir eğitim yapıyor. Lee Hyun’un Dog Sum’la dövüşünde yorulduğunu da düşünürsek umursamaz davrandığı söyleyebilirim.


Ona bunu tekrar değerlendirmesini söyledim ama…


“Yani o kötü mü yaralandı?”


Hayır. Bu seferde de o kazandı.”


Oh!


Ahn Hyundo onda gördüğü şey konusunda yanılmıyordu.


O azmini saklayamıyordu. Daha güçlü olma iradesi…güç tutkusu!’


Bu özelliği onun Chang Guk’a karşı kazanmasında önemli rol oynamıştı.


Ama gerçek problem şu ki Chang Guk’u yendikten sonra uygulayıcılardan birisi daha onunla dövüşmek istedi.


Başka isteyen oldu mu?


Evet, şey, 6 uygulayıcı.


6 kişiyle art arda dövüştü mü demek istiyorsun?


Hiçbiri onun kılına dahi dokunamadı.


Hadi, gidip bir bakalım.”


Dojonun eğitmenleri ve uygulayıcıları düelloyu izlemek için toplanmışlardı.


Ne kadar inanılmaz bir dayanma gücü…!


Bu kaybeden 9. kişi oluyor!


“O doğru miktarda güç kullanıyor… ne kadar dayanıklı olursa olsun 9 kişiyle durmaksızın dövüşmek kolay değil.


Birbiri ardına dövüşmeyi geçtim, sadece bir tane uygulayıcıya karşı dövüşmek bile yeterince zor..


Ama nasıl böyle kazanabiliyor?


Güç ve teknik, sanırım o bu ikisinin bir orta noktasını bulmuş. Alt bedeninin gereksiz hareketlerini en aza indirmiş durumda. Yine de böyle bir yetenek elde edebilmek için alt bedenini çok uzun süre eğitmiş olmalı.


Ama nasıl böyle dövüşebiliyor?


Dojoya girdiğinde Chung Il Hoon ve Ahn Hyundo’dan nasıl bir eğitim aldıklarını hatırlıyorlardı. Ahn Hyundo bir bakış attı ve kafasını salladı.


Onun neden savaşıyormuş gibi göründüğünü biliyorum.


Niye Usta?


Siz sıkıldığınızda, bir başkasıyla dövüşmek istersiniz.


Uygulayıcılar Ahn Hyundo’ya baktılar.


Bu sadece stres atmak için mi Usta?


Bir düşmanla karşılaştığınızda, bir kılıcı tutmak ve sallamak iyi hissettiriyor değil mi?


Şey, sanırım…


Bazen ben de rahatlamak ve sebepsiz yere dövüşmek isterim. Ama biz bu güçlü ilkel içgüdülerimizi bilmek istemiyoruz. Bir gün bu yüzden kılıçlar duvarlara asılacak, kendinize olan bakışınız kaçınılmaz olarak değişecek. Şimdilerde çok az kişi bir avcının içgüdülerine ve vahşi bir canavarın dövüş ruhuna sahip.


Kwajik!


Başka bir uygulayıcı Lee Hyun’un önünde diz çökmeye zorlandı. Lee Hyun tahta kılıcıyla ona doğru yavaşça yürürkense uygulayıcı teslim oldu.


Dur, dur! Ben kaybettim.


Lee Hyun kılıcını uygulayıcının alnının önünde durdurdu.


Kim bir sonraki olmak ister?


Lee Hyun’un potansiyeli şaşkınlık yaratıyordu. Forması teriyle ıslanmıştı ve güçlü göğsünü gözler önüne seriyordu.


Bir ter damlası tahta kılıctan aşağı doğru akarak zemine damladı.


Fakat o, yorgun gözükmüyordu. Gözlerinde mücadele ruhunun yandığı görülebiliyordu.


Bunlar av arzusu taşıyan gözlerdi!


Sadece yalnız bir kurdun kükreyişi diğerlerinin pozisyonunu tehdit edebilirdi.


Dojodaki 100’den fazla uygulayıcı üslerindeki tehdidi hissedebiliyordu.


Geçmeme izin verin.


Ustayı çağırın!


Uygulayıcılar böyle bir kışkırtmaya rağmen ortaya çıkamıyorlardı, Chung Il Hoon ise sadece kafasını salladı.


Siz ciddi misiniz çocuklar


Ustalar!


10 kişinin kaybettiği dedikodusu duyulursa dojonun onuru düşecektir. Onunla ben dövüşeceğim.


Chung Il Hoon onunla direkt dövüşecekti. Dünya Geneli Kılıç Dövüşü Turnuvasında iki kere gümüş madalya kazanmıştı ve bir uzman olarak görülüyordu.


Uygulayıcılar daha önce onun ciddi bir dövüşe girdiğini görmemişlerdi, şu ana kadar sadece diğerlerine dövüşmeyi öğretmişti.


Ustalar dövüşecek’ ‘Cidden dövüşecekler mi?

//BOOM BOOM BUM


Uygulayıcılar Lee Hyun’a gergince baktılar. O vazgeçmek zorundaydı, çünkü dövüşmeyi seçerse neler olacağını söylemek çok da zor değildi.


Tamamen suskunlardı.


Lee Hyun kılıcının ucunu Chung Il Hoon’a doğrulttu. Chung Il Hoon da dövüşmeye hazırdı.


İki adam da kılıçlarını kaldırdıktan sonra, Ahn Hyundo bağırdı.


Durun!


Ama usta, eğer bu adam buradan ayrılırsa,  dojonun onuru


Onun 9 ya da daha çok uygulayıcı yendiğini biliyorum ama o bizim dojomuzdan biri, yani bu bizim kılıç ustalığı gururumuza zarar vermeyecektir..”


Sanırım


Gerçekteyse bunun aksine zayıf rakiplere karşı savaşmak bizi utandırırdı.


Ahn Hyundo dojodaki huzuru sağlamaya çalıştı. Bir öğrencinin dövüşmesiyle bir ustanın dövüşmesi çok farklı şeylerdi. Chung Il Hoon geri çekildi ve konuştu. Ama Ahn Hyundo onun söylediklerine güldü.


Sence de benim gibi yaşlı bir adam ile yorgun bir düşmanın savaşması daha uygun olmaz mıydı?


Usta!”


Usta siz…!


Tüm dojo heyecanla doldu.


Ahn Hyundo yaşlı olsa da kimse onun güçsüz olduğunu düşünmüyordu.


Ahn Hyundo 4 sene üst üste Dünya Kılıç Dövüşü Şampiyonu olmuştu.


Sadece bir soda tutsa dahi ülkedeki kimse onu yenemezdi


Ahn Hyundo Dojanın merkezine doğru yürürken tüm dojoda çıt bile çıkmıyordu.


Biz Usta’nın kılıç ustalığını göreceğiz.


Bir yaşam süresi boyunca ne kadar da az rastlanılan bir şans?


Dojodaki uygulayıcılar iki dövüşçü arasındaki yüzleşme sırasında nefeslerini tuttular. Ahn Hyundo’un kılıç ustalığı ortaya çıkacaksa bu inanılmaz bir üslup içinde olmalıydı. Ancak her iki eğitmen de onun yaptıkları karşısında küçük dillerini yutmuşlardı.


‘Usta bu çocukla ilgilense bile kim kişisel olarak duruma el atacağını düşünürdü ki?


Eğer bu gerçekleşirse, herkes onunla mücadele etmek isteyecektir.


Usta Kore Cumhuriyetinin gururu olsa da konu kılıç ustalığına geldi mi aklındakini pek dile getirmezdi.


Lee Hyun hepsi uygulayıcı olsa bile 9 kişiyi yenmişti. Mücadele edenle uygulayıcılar arasında büyük bir uçurum vardı. Ama uygulayıcılarla Ahn Hyundo’nun direkt eğitim verdikleri arasındaki uçurum daha da büyüktü.


Hyun kaç tane uygulayıcı yenmiş olursa olsun, eğitmenler en ufak bir biçimde tedirgin olmamışlardı. Onun kılıç ustalığını, inanılmaz dayanıklılığını ve dövüş ruhunu takdir ediyorlardı.


Fakat burada başka bir problem var.’  diye düşündü Chung Il Hoon.


Ahn Hyundo dövüşüyordu.


Bu alışılmadıktı.


Acaba bunu ciddiye almayacak mı?


Chung Il Hoon kafasını ileri geri salladı. Ahn Hyundo onunla antrenman yapmak için haftada bir gelirdi.


Sonsuzluk.


Umutsuzluk.


Ve huşu.


Ahn Hyundo zirve noktaya erişmişti. Sadece onun altındakiler bunu görebilirdi. Chung Il Hoon rüyalarında bile onun yakasına dokunacak seviyeye ulaşamıyordu. Ahn Hyundo’nun kaybetmesinin bir yolu yoktu.


Benim yapabileceğim bir şey yok. O sonunda favori müridiyle dövüşecek. İyi şanslar, Lee Hyun.


Nefes verirken Chung Il Hoon’un gözleri buz kadar soğuktu.


Lee Hyun’un dayanıklılığı limitine ulaşmıştı. İrade gücü onu şu ana kadar getirmişti ama yakında o da çatırdayacaktı.


Chung Il Hoon bunu bir problem olarak görüyordu.


Uygulayıcılar onunla tüm kalpleriyle savaştıklarından dolayı dayanıklılığı düşmüştü. Hangi uygulayıcıyla dövüştüğü hiç önemli değildi, 9 kişiyle art arda dövüşmek onun vücudunu limitlerine kadar zorlamıştı.


Chung Il Hoon onun seçkin yeteneklerinin bir sona geldiğini düşünüyordu.


Ustanın pek bir şey yapmasına gerek yok, çünkü o zaten bitmiş durumda.’


Fakat Chung Il Hoon tamamen yanılıyordu.


Onların gözünde bu heyecanlı bir olaydı, ta ki Ahn Hyundo’nun Lee Hyun’a söylediklerini duyana kadar.


Tahta kılıçları kullanmaktan hoşlanıyor musun? Benim de elimde tahta bir kılıç var, ama sen de gerçek kılıçlarla dövüşmek istersin değil mi?


//Dojo basmak diyince Bruce Lee’yi unutmamak lazım.

//Yazın Japonya’ya gitme işim veto yedi pederden. Kime bulaşacağımı şaşırıyorum. Bu bölüm iyi geldi. Girecen dojoya dövecen kokoları felan …

//Bu dünyada 3 şeyin sonu yok 1) Useeless’ın çalışkanlığı. 2) Weed’in sürünmesi 3) Benim(Ratel-nim) egom  

//Güncele 231 bölüm kaldı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44296 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr