Bölüm 832: Güçlünün Geri Dönüşü

avatar
5511 7

Martial God Asura - Bölüm 832: Güçlünün Geri Dönüşü


 

 

Çeviri: Wolfcobain Düzenleme: Sajapyu

 

*swish swish swish*

 

Tam da o anda gökten dokuz kişi daha indi. Hepsi de yaşlı adamın arkasında sıra oldu. Her biri de birer Dövüş Lorduydu ve aralarında ikinci seviye Dövüş Lordları, üçüncü seviye Dövüş Lordları ve dördüncü seviye Dövüş Lordları vardı. Her biri oradaki insanları isteseler anında öldürebilirdi.

 

*whoosh whoosh whoosh whoosh*

 

Ama daha sonu gelmemişti. Tüm Dövüş Sanatı Tanrıları belirdikten sonra gökten yağmur gibi adamlar inmeye başladı.

 

Sanki bir göktaşı yağmuru oluyordu. Hepsi yaşlı adamın arkasına indi; binlerce kişi vardı. Hepsi de Gök alemindeydi ve beş yüzü Gök aleminin zirvesindeydi. Yetişimlerinde bir adım daha ilerleseler Dövüş Lordu olacaklardı.

 

"Siz doğu ülkelerinden değilsiniz. Nereden geliyorsunuz? Ne diye buraya gelip ortalığı karıştırıyorsunuz?" diye bağırdı Azure Ejderha Kurucusu. Ayağa kalkarken yüz ifadesinde büyük bir değişiklik olmuştu.

 

Durum onun ayağa kalkmasını, kendini göstermesini gerektiriyordu. Tüm Dövüş Lordları, kendisi hariç yaşlı adam tarafından yaralanmıştı.

 

Yaşlı adam tek başına kalabalığı korkutmuştu zaten; bir de bu kadar güçlü bir orduyu kimse beklemiyordu. Bu kalabalığı gerçekten de dehşete düşürmüştü ve o anda hanedanlardan bir kişi bile çıkıp da konuşmaya cüret edemiyordu.

 

Onların yerine bir yabancı olan Azure Ejderha Kurucusu bunu yapıyordu.

 

"Haha, işte ilginç biri!"

 

"Haklısın. Benim Gao Hanedanımın soyu saftır yani doğal olarak burada doğu ülkeleriyle birlikte sefil bir hayat sürüp de adımıza leke süremeyiz."

 

"Gao Hanedanı Doğu Deniz Bölgesi'nden gelmiştir! Buraya sizin rezil şeylerinizi almaya geldik!" diye bağırdı Gao Hanedanının yaşlısı. Ses tonu köylülerle konuşan bir imparatoru andırıyordu. Sanki gökten yere inmiş bir tanrı gibi bir havası vardı.

 

"Doğu Deniz Bölgesi mi?" Bu üç kelime herkesi dehşete düşürmüştü. Bembeyaz olmuştu yüzleri, alınlarından terler boşalmaya başlamıştı. O eski soylu hâllerinden eser falan kalmamıştı. Tavuk gibi korkup kalmışlardı.

 

Doğu Deniz Bölgesi'nin yeri onlarda farklıydı. Uzun uzun seneler önce onların klanları da o topraklardaydı. Ama yavaş yavaş güçten düşmüşler ve artık o topraklarda hayatlarını devam ettiremez hâle gelmişlerdi. Bu yüzden de ataları doğudaki topraklara göç etmişti.

 

Bu yüzden Doğu Deniz Bölgesi onların içinde sönmeyen bir acıydı. Klanlarını bu topraklara geri götürmek tek hayalleriydi.

 

Ama Doğu Deniz Bölgesi'nin ne kadar tehlikeli olduğunu da gayet iyi biliyorlardı. Orası uzmanların dünyasıydı. O topraklara dönmek kolay değildi çünkü her türden güç kendilerini yok edebilirdi.

 

En önemlisi de Doğu Deniz Bölgesi'ndeki hanedanlardan hiçbiri öyle basit hanedanlar değildi. Akıl almaz büyüklükte varlıklardı.

 

Ve Doğu Deniz Bölgesi'nden Gao Hanedanı kapılarına dayanmıştı. Hepsi İşlerinin bittiğini biliyordu. Gao Hanedanı ne isterse yapabilirdi; karşı koyacak güçleri yoktu.

 

Birçok hanedanın en iyi uzmanları orada toplanmış olsa da Gao Hanedanı karşısında hepsinin eli kolu bağlıydı.  Hepsi de mezbahadaki inekler gibi kesilmeyi bekliyordu.

 

Korku... Çaresizlik... Yüzlerinde bu kelimeler okunuyordu.

 

"Ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu Azure Ejderha Kurucusu.

 

"Çoktan söyledim ya. Size hükmedeceğiz. Daha da açık konuşayım; sizi hayvanlarımız yapacağız. Kölemiz olacaksınız," dedi Gao Hanedanının yaşlısı sırıtarak.

 

Jiang Hanedanı'nın yaşlısı inatçı bir ses tonuyla konuşmaya başladı, "Aklından bile geçirme! Sana hizmet etmemizi mi istiyorsun? Sen dah-"

 

*buum*

 

Ama daha sözlerini bile bitiremeden Gao Hanedanı'ndan bir Dövüş Lordu elini kaldırdı ve yaşlıyı kan gölüne çevirdi.

 

O sırada da Gao Hanedanı'nın yaşlısı gülümsedi ve "Sizi işe yaramaz Jiang Hanedanı sizi, ne hâlde olduğunuzu bile göremiyorsunuz. Gao Hanedanı'nın sözüne karşı gelmeye cüret mi ediyorsunuz? Bizi ciddiye almıyorsunuz ha!"

 

"Jiang Hanedanı'nı yok edin. Dokuz Eyalet'i de yok edin. Bu ülkede canlı bir ot bile görmek istemiyorum."

 

"Ne? Bu..." Zaten korkudan titreyen insanlar bunu duyunca dehşetten yere yığıldı. Bir cümle yüzünden tüm klanları yok olacaktı. Ülkeleri bile etkilenecekti. Ne kadar acımasız bir şeydi bu.

 

"Dokuz Bölge'yi yok etmek mi istiyorsun? Şu küstahlığa bak sen!"

 

Ama tam da herkes sonun kaçınılmaz olduğunu düşünürken gökten öfke dolu bir ses geldi.

 

Gerçekten de dehşet bir sesti. Yerküreyi ve hatta gök kubbeyi bile sarsmıştı. Öyleki sesten  dolayı Jiang Hanedanı'nın yapılarında çatlaklar oluştu.

 

"Oh? Burada gizli uzmanların olduğunu düşünmemiştim." Bu sesi duyan Gao Hanedanı'nın yaşlısı hafiften kaşlarını çattı ama çok da paniklemedi. Bakışlarıyla etrafı süzdü ve "Eğer işe karışmak istiyorsan kendini gizleme. Çık dışarı. Senin de işini bunlarla halledelim." dedi.

 

*buum güm güm*

 

Sözlerini bitirir bitirmez dingin gökte bir şimşek çaktı. Şimşek direkt Gao Hanedanı'nın yaşlısı üzerine çakmıştı; sanki küstahlığı gökleri sinirlendirmişti de bu da kutsal bir cezalandırma gibiydi.

 

Bunu görünce suratını astı. Şimşeği kolunu sallayarak engellemeye çalıştı. Şimşeğin gücünün hafife alınmaması gerektiğini hissetmişti. Ama kim düşünürdü ki tam da ona çarpacakken şimşeğin kaybolacağını?

 

*buum güm güm güm*

 

Ama o şimşek kaybolduktan sonra her yeri kara bulutlar kapladı ve sayısız şimşek gökyüzünde belirdi. Sanki kıyamet kopuyordu, öyle dehşet bir sahneydi bu.

 

"Aman Allahım! Ne oluyor?" Herkes havadaki bu kuvvetli baskıyı hissedebiliyordu.

 

Kara bulutları ve şiddetle çakan şimşekleri gören gençlerden bazıları ağlamaya bile başlamıştı; çok dehşete düşmüşlerdi.

 

Aslında bırakın doğu ülkelerinin yurttaşlarını, herkesi küçük gören küstah Gao Hanedanı bile bunları görünce afallayıp kalmıştı.

 

Hepsi kaşlarını çatmıştı ve yüzlerinde bir huzursuzluk vardı. Bazılarının gözlerinde dehşet vardı çünkü etraflarını saran bu baskı gerçekten de çok kuvvetliydi.

 

"Bakın bakın, o da ne?" Diye bağırdı biri birden.

 

Adamın parmağını izleyenlerin yüz ifadesi hemen değişti; donakalmışlardı.

 

Kara bulutlar ve şimşekler arasında on devasa savaş gemisi vardı. Çok büyüktü bu gemiler; havada süzülen kalelere benziyorlardı. Gemiler tüm kudretleriyle yavaş yavaş yaklaşıyordu.

 

"Aman Allahım! O da ne öyle! Ne kadar da dehşet bir şey!" Dokuz Eyalet'in yurttaşları tabii ki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Hepsi titriyordu ve kaçmaya cesaret bile edemiyorlardı; hepsi hayretler içerisinde donakalmıştı.

 

Savaş gemilerinin yavaş yavaş inmesiyle birlikte gemilerdeki bayraklar da belirginleşti. Dikkatle bakınca bayraklarda siyah, noksan bir ay görülüyordu. Bir de sembollerin üstünde dört kelime yazılmıştı.

 

“SAKATLAYAN GECE ŞEYTANI TARİKATI!”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr