Çeviri: Wolfcobain Düzenleme: Sajapyu

Aklına bu soru gelmişti çünkü Sisli Tepe de antik zamanlardan kalmaydı ve Piaomiao Hanım, Sisli Tepe'deki özel bir güç sayesinde neredeyse bin yıldır hayatta kalmayı başarabilmişti. Akla mantığa sığmayan bir şeydi bu ve bir Dövüş Kralı olmasına rağmen yine de bu kadar uzun süre yaşayacak güce sahip değildi. Hâlâ hayatta olmasının sebebi Sisli Tepe'deki özel güçtü.

Bu da bir şeyi kanıtlıyordu; kişi uzun bir ömürü geliştirme dışında dıştan gelen bir güç sayesinde de elde edebilirdi.

Ve eğer Piaomiao Hanım bu geliştirmesiyle Sisli Tepe'nin gücüne dayanarak bu kadar uzun süre yaşayabilmişse antik zamanların en iyi uzmanları neden aynısını yapmış olmasındı?

"Heh, hayatta kaldılar mı kalmadılar mı bilmem ancak o zamandan beri yaşayan biri varsa kesinlikle dehşet biridir, bunu bilirim. Ortaya çıkmadıkları sürece sıkıntı yok ancak kendilerini gösteremeye karar verirlerse herkes birbirine girer o kesin." Eggy hafifçe gülümsedi. O küçük güzel suratından aslında arzu vardı.

Sonra da "Kontrol etmeye devam et. Burada çok güçlü bir şey bırakılmış olduğunu hissediyorum," dedi.

"Mm." Chu Feng de böyle düşünüyordu. Çok düşünmeden havaya sıçradı ve kemiklerin üstünde uçmaya devam etti.

Chu Feng uçarken birkaç Dövüş İmparatoru iskeleti daha gördü ve hepsi de tek bir darbeyle ölmüştü. Bu Chu Feng'in içindeki hayret duygusunu aşırılara taşımıştı.

Kemikler arasında yatan uzmanların ne kadar güçlü olduğunu görebiliyordu. Hepsi de tek bir kişinin kudreti tarafından katledilmişti ve bu katliam sonrasında bu sahne oluşmuştu işte.

"O ne?" Kemiklerin üstünde uçan Chu Feng siyah bir saray gördü.

Evet, siyah renkli bir saray. Kapkaraydı bu saray, tıpkı bir mürekkep gibi ve dünyaya saplanmış devasa bir kılıca benziyordu. Çok muazzamdı ve heybetliydi.

"Haha, sonunda sonuna geldik! Chu Feng, bak! Burası Asura Hayalet Kulesinin sonu! Eğer burada iyi bir şeyler varsa kesin bu saraydadır!" Diye bağırdı Eggy heyecanla.

"Gerçekten de sona geldik." Chu Feng önce dikkatle baktı ve sonra da sarayla arasında görünmez bir Ruh Oluşumunun olduğunu fark etti. Burası Asura Hayalet Kulesinin sonu ve en önemli yeriydi.

Chu Feng Ruh Oluşumunu ileri yollamıştı ama hiçbir şey bulamamıştı. Siyah renkli saray her şeyi engelleyebilirmiş gibi duruyordu. İçerisinde ne olduğunu bilmek istiyorsa bizzat kendisinin içeri girmesi gerekiyordu.

Yere inen Chu Feng sarayın gerçekten de devasa olduğunu fark etti. Önünde geniş bir yol vardı ve yolda kare, kristale benzeyen siyah kayalar vardı. Yolun iki kenarında da büyük kılıçlar tutan asker heykelleri vardı.

Hepsi aynı zırhı giyiyor ve aynı silahları tutuyordu ancak hepsinin de yüzü farklıydı. Hepsi onlarca metre uzunluğundaydı. Yolun kenarına dizilmiş, sarayın efendisi koruyan gardiyanlara benziyorlardı.

Yolda devam eden Chu Feng gittikçe sarayın heybetini daha da çok hissediyordu. Simsiyah olmasına rağmen yapımında sadece bir malzeme kullanılmamıştı. Saray çok da büyük olmamasına rağmen insana sanki sonu yokmuş hissi veriyordu.

Chu Feng yolun sonuna, saray kapısının önüne geldi. Kapı en azından otuz metre uzunluğundaydı ve ortasında özel bir sembol vardı. Chu Feng bu sembolün ne olduğunu anlayamamıştı ama bunu tek bir kelimeyle tarif edebilirdi: ezici.

Kapının iki kenarında ve üstünde büyük harflerle bir beyit yazılmıştı.

Sağ üstteki beyitte şöyle yazıyordu: "Yetişim yolunun hakikatleri nedir? Ben kendimi canavarları öldürmeye adadım sadece."

Soldaki alt kısımda ise şu sözler yazılmıştı: "Göklerin altındaki dünyada hükümdar kimdir? Evrene nizam getirmek için katlediyorum."

Üstte şöyle yazıyordu: "Katliam İmparatoru"

"Katliam İmparatoru mu? Buranın ustası mı bu?"

Bunu gören Chu Feng'in gözleri parladı. Beyitin yazı tipinden bunu yazanın bir uzman olduğunu anlayabiliyordu. Fırça darbelerinde küstahlık ve baskınlık vardı. Bunları yazarken büyük bir olay çıkardığı anlaşılabiliyordu. Muhtemelen bu sözler Asura Hayalet Kulesinin ustası tarafından yazılmıştı.

"Heh, Chu Feng, çabuk gir içeri! Kesinlikle hazine var içeride ama dikkatli gir. Buranın ustası çok cömert değilse eğer öyle boş yere hazinelerini vermeyecektir," dedi Yumurtacık heyecanlı ve gergin.

"Mm." Chu Feng kafasını salladı ve büyük kapıyı itti. Ses çıkaran kapı kanatlarının arasındaki boşluk yavaş yavaş arttı ve sonunda kapı tamamen açılmıştı.

Kapıyı açan Chu Feng'in önünde devasa bir saray belirdi. Çok büyüktü ve içerideki süslemeler çok muazzamdı. Ancak içi de tıpkı dışı gibi simsiyahtı.

Saraya giren Chu Feng kendini minicik hissetti. Sarayda hazine yoktu belki ama sanki sarayın içerisinde yürümek bile bir onur gibiydi.

Ama ne kadar büyük olursa olsun her sarayın bir sonu vardı. Kısa bir süre yürüyen Chu Feng'in önünde garip bir ışık belirdi; bu yanan bir ocaktan geliyordu. Ocağın üstünde bir tabela vardı.

Tabeladaki yazı tipinden bunu da kapıdaki beyiti yazan kişinin yazdığı anlaşılabiliyordu. Tabelada ise şöyle yazıyordu:

RUH GÜCÜ İŞLEME OCAĞI: ANCAK KADERİNDE OLANLARI BEKLER.

DÜNYA SPİRİTİSTİ OLMAYAN GİRMESİN!

"Ruh Gücü İşleme Ocağı mı? Bu da ne?" Diye sordu Chu Feng kafası karışmış bir hâlde.

Eggy de buna dikkatle bakıyordu. Bir süre durduktan sonra "Ben de tam emin değilim ama herhalde Ruh Gücünü eğitmekle ilgili bir şey olsa gerek. Muhtemelen buranın ustası tarafından yapılmış, iyi mi kötü mü bilemedim. Bir tuzak mı yoksa nadir bulunan bir fırsat mı? Ruh Gücünle incelesene?"

Eggy'nin dediklerini duyan Chu Feng kafasını salladı ve "Olmuyor. Ocağın önünde bir Ruh Oluşumu var. İçerisinde ne olduğunu anlayamıyorum."

"Ama bu Ruh Oluşumunun bir numarası var. Görünmez de olsa öyle basit bir engel değil. Buranın ustası da çok güçlü olduğundan herhalde amacı zarar vermek olsa bir tuzak kurardı."

"Gücünü düşünürsek basit bir tuzakla bile birçok kişiyi öldürebilirdi. Kaçması imkânsız bir katliam oluşumu döşemesi onun için hiç sıkıntı olmazdı. Yani Asura Hayalet Kulesini o kadar çaba harcayarak inşa edip de sadece deneyimi olan insanların girmesine izin vermesinin bir anlamı yok."

"Yani bence bu bir fırsat. Oldukça nadir bulunan bir fırsat," dedi Chu Feng.