4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 9
"Mirasını uyandırmasına yardım mı edeceksiniz? Madem yapabiliyordunuz, neden şimdiye kadar yapmadınız ki?" Herkesin aklındaki soruyu Tavon dile getirdi.
"Çünkü," diye başlayan Dorn, "Onun mirasını bu kadar çabuk uyandırmaya çalışmak, mirasın gücünü dengesizleştirebilir. Bunun olmaması için kendisinin uyandırmasını tercih etmiştik. Fakat durumumuz buna el vermiyor."
Eva "Dengesizleştirmek derken?" diye sordu.
"Dengesizleştirmek derken kast ettiğim şey, İblis Miraslarında olduğu gibi onun kontrolü kaybetmesine sebep olabileceği. Zorla uyandırma işlemi oldukça tehlikeli bir iştir. Bu nedenle buna kalkışmadan önce yine de normal şekilde uyandırmasına yardımcı olmayı deneyeceğiz. Miraslar konusunda uzman bir yıldırım büyücümüz var. Onunla bizzat ilgilenecek."
"Shandri'yi mi kast ediyorsun?" dedi lonca lideri. Yüzünde oldukça hevesli bir ifade vardı. "Başkente mi geldi?"
"Evet, başkente geldi. Fakat sen de farkındasın ki hasret gidermek için doğru bir zaman değil. Odaklanmamız gereken başka şeyler var."
Eleanor bu cümle üzerine bir şey demedi. Durumun ciddiyetini bir anlığına unutsa da Dorn, onun aklını başına getirmişti.
Yaşlı adam daha fazla beklemek istemediğini belli edercesine "Öyleyse, Mathias'ı alabilir miyim artık?" dedi.
Fakat lonca lideri, başını iki yana doğru sallarken "Şu anda alamazsın." diye yanıtladı. "Av sırasında yaralandı. Dinlenmesi gerekiyor hala."
"Ona ilaç verdiniz mi?"
"Şifacı, 2. Seviye Kan Yenileme Hapı verdi."
"O kadar beklemek için zamanımız yok. Daha yüksek seviye ilaçlar vermeliyiz."
"Yanında bir şeyler var mı?"
İhtiyar, elini cüppesinin içine attıktan sonra küçük, mavi bir şişe çıkardı. "Dağ Nilüferi Özü. Yenileyici etkisi çok yüksek."
Şişeye birkaç saniye bakan kadın "Pekala, odasında duruyor. Toparlanırsa onu götürebilirsin." dedi.
"Tamam. Odası nerede?"
"O kadar Başkahinsin. Onun yerini bilmiyor musun?" Garvin hafifçe tebessüm ederek sorunca, Dorn'un bakışları doğrudan ona döndü.
"İç çamaşırının yeşil renkte olduğunu da biliyorum, genç adam." diye başladığı konuşması, toprak büyücüsünün yüz ifadesinin değişmesine neden oldu. "Fakat benimle konuşulurken eksik bilgi verilmesinden hoşlanmam." dedi ve merdivenleri çıkarak genç büyücünün odasına girdi.
"Demek yeşil ha."
Geçit büyücüsü kıs kıs gülerken iyice sinirlenen toprak büyücüsü "Sana ne lan benim donumun renginden!?" diye bağırdı. Eleanor ise merdivenlere doğru bakıyordu.
Kısa bir süre sonra ise odanın kapısı tekrar açıldı ve beyaz saçlı büyücü "Üf ne iksirmiş be! Elma suyu içmiş gibiyim neredeyse! Sağda solda takla atasım var! Keşke takla atmayı bilseydim!" diyerek dışarı fırladı. İhtiyar da hemen onun arkasındaydı.
"Niye herkes oturuyor? Oturmaya mı geldik?" diyen yıldırım büyücüsü, garip dans hareketleri yaparak merdivenleri inmeye başladı. Son basamağa yaklaşırken dans etmesi yüzünden ayağı kayıp yuvarlanmıştı. "Alçak merdiven..." dedi belini ovuştura ovuştura kalkarken.
"Toparlaman güzel, Mathias." Tavon onun yüzüne renk geldiğini görünce gülümsedi. "Fakat Dağ Nilüferi Özü'nün bile bu kadar hızlı etki edeceğini düşünmüyordum."
O böyle diyince yaşlı adam elindeki boş şişeyi gösterdi. "Hepsini bitirdi..." derken sesi soğuktu.
"Ben ne bileyim pahalı ilaç verdiğinizi? Hasta Mathias'a ilaç mı verilir hem? Elma suyu veriyorsunuz sanmıştım. O hevesle içince bi' baktım bitmiş."
Bu sırada Dorian da oraya gelmişti. İkizler hariç herkes toplanınca ihtiyar bir kere de genç büyücüye durumu açıkladı, onu götürmeden önce. Dorn'un amacını öğrenen Mathias "Ya hava durumunu haber veren bir miras çok işe yarar mı bilemem ama yardımı olacaksa kabul ediyorum." diyerek yanıtladı.
Yaşlı adamın kullandığı bir kart ile oraya geçit açılırken herkes onların arkalarından bakıyordu. Şişman büyücü her ne kadar sinirlenmiş olsa da dostu toparladığı için mutluydu. İkisi oradan ayrıldığında sevinçle konuştu. "Başkahin'e teşekkür etmeliydim. Dağ Nilüferi Özü getireceğini düşünmemiştim."
"Ben de." Tavon ona katılmıştı. "Bir şişesi yaklaşık olarak 800 altın ediyor."
Bunu duyan Garvin "Ve Mathias bir dikişte bitirmiş..." dedi yavaşça.
----------
"Ağğhhh! Çok fenayım!" İhtiyar ve genç büyücü, büyük bir odaya girdikleri zaman genç olan, karnını tutarak iki büklüm olmuştu. "Bağırsaklarımda savaş çıktı!"
"Simya ürünleri dikkatli kullanılmalıdır. Bunu da deneyimlemiş oldun."
"Ölüyorum! Tuvalet nerede!? Bir geçit falan açamaz mısınız!?" İki elini karnından çekip kıçına götürmüştü. Tüm gücüyle sıkıyordu. "Mücadeleyi kaybetmek üzereyim!"
Odada birkaç kişi daha vardı. Oldukça önemli bir mekan gibi görünüyordu. İçerisi Geçit Kuleleri gibi döşenmesine rağmen malzemeler fazla kaliteliydi. Geldikleri yer Kahin Kulesi değil gibi görünüyordu.
"Biriniz onu tuvalete götürün. Sonrasında Shandri'nin yanına getirin." dedi ihtiyar. Bunun üzerine oradakilerden birisi genci götürdü. Onlar gittiği zaman yaşlı adam da orayı terk ederek uzun koridorlarda yürümeye başladı.
O ağır ağır yürürken peşindeki iki muhafız ve yüzündeki kendini beğenmiş bakışıyla birlikte uzun, turuncu saçlı bir erkek geliyordu karşıdan. Üzerindeki giysilerinden bir tanesi ile rahatlıkla bir lonca satın alınabilirdi. Turuncu saçlı genç, yaşlı adamın yanından geçerken ona ilgisizce baktı.
"Merhaba, Prens Tegan." dedi Dorn, onu başıyla selamlarken.
Gencin karşılığı ise baştan savma bir şekilde "Merhaba, Dorn." demek oldu. Hiç durmadan yoluna devam etti ve gözden kayboldu. Yaşlı adam onun arkasından bakmadan yürüdü.
Koridordaki diğer kapılar gibi sıradan bir kapının önünde durduktan sonra iki kez tıkladığında, kapı yavaşça açıldı.
Gür, lacivert, kısa saçlara sahip, gözlerinden birinin altından başlayıp yanağının ortalarına kadar uzanan, saçlarıyla aynı renkte bir yıldırım dövmesine sahip güzel bir kadın, kapıyı açmıştı. Fiziği mükemmele yakındı. Ne çok uzun ne de çok kısaydı. Kas yığını değildi ama fazla zayıf da görünmüyordu. Lacivert yıldırım dövmesi, beyaz teninin üzerinde çok belli oluyordu.
"Oh, hoşgeldin, Dorn." dedikten sonra ciddi bir ifadeyle tek kaşını kaldırdı. "Varis velet nerede?"
İçeri giren yaşlı adam "Birazdan burada olacaktır." dedi. Odanın içi oldukça sadeydi. Hatta sadece demek için bile fazla sadeydi. Kenarda bir masa ve sandalye haricinde, birkaç silah ve yerlerde de birkaç minder vardı. Yaşlı adam duvarlardaki yanık izlerini görünce "Antrenman mı yapıyordun?" diye sordu.
Lacivert saçlı kadın, duvarda duran çizgi şeklindeki yanıklara bakmadan "Boş boş bekleyeceğimi mi düşünmüştün?" diye sordu.
"Tabii ki hayır. Fakat ara vermen gerekecek."
"Bu iş için buradayım zaten. Senin yüzünden beni Ateş Devinin Kalbi'nden çağırdılar. Ben geri dönene kadar binlerce mahlukat birikmiş olacak. Bu nedenle amacım hemen işimi yapıp geri dönmek."
"Antik harabeler bir süre bekleyebilir, Shandri. Bu durum daha önemli."
"Neyse ne. Zorla uyandırma işini çocukla konuştun mu?"
İhtiyar "O konuda..." dedikten sonra biraz duraksadı. "İlk olarak normal yolla uyandırmayı deneyeceğiz."
"Dalga mı geçiyorsun? Bu parlak mağarada bunun için mi bekliyorum?"
"Saray hakkında böyle konuşmamalısın."
"Neyse ne! Boşa harcayacağın kadar zamanım yok." Kadının yüzünde sinirli bir ifade vardı. "Zaten Eleanor'u görmeme de izin vermediniz."
"Arkadaş ziyaretleri sonra da yapılabilir. Duruma odaklan artık."
"Neyse ne." diyen kadın kapıya birkaç saniye baktıktan sonra "Nerede kaldı bunlar!?" diye bağırdı.
Tam da o sırada kapı açıldı ve muhafızın getirdiği Mathias, odaya girdi.
"Hala kötüyüm ama midemdeki savaş bitti gibi." dedi sevinçle. Shandri, onu baştan aşağı süzdükten sonra yavaşça Dorn'a döndü.
"Dalga mı geçiyorsun? Varis bu yıkık velet mi?"
"Yıkık falan ayıp oluyor." diyen genç büyücü, kadının sert bakışlarıyla karşılaştığı anda sustu.
"Büyüklerin konuşurken söze girme, velet." dedi üzerine basa basa. Yavaşça başıyla onaylayan Mathias, onları izlerken süt dökmüş kedi gibi kalmıştı.
"Mirası uyandırması için ona yardımcı ol, Shandri." diyen Dorn, odayı terk etmeden önce elini gencin omzuna koyarak "Onun sözünden çıkma." diye tembihledi. Yaşlı adam çıkınca ikisi yalnız kalmıştı.
"Dik dur." emrini veren kadın, onun etrafında dönerek Mathias'ı inceledi. "Sen kendine erkek mi diyorsun?"
"Yani... Genelde öyle kullanmam gerekmiyor ama d-"
"Kes sesini." Shandri bir süre daha onu inceledikten sonra yüzüne iyice yaklaştı. "Mirasını uyandırınca ne yapacaksın?"
Bu soru genç büyücüyü şüpheye düşürdü. Yani ne yapacağı zaten belliyken, neden böyle bit şey soruyor olabilirdi ki?
"Kullanırım herhalde. Ziyan olmasın diye."
"Benimle dalga mı geçiyorsun, velet?" Kadının ses tonu oldukça korkutucuydu.
"H-Hayır tabii ki. Ama yani kullanmayacaksam neden uyandırıyoruz ki?"
Lacivert saçlı büyücü, ona arkasını dönüp odanın iç kısımlarına doğru yürürken "Dorn beni bir aptalla aynı odada bırakmış!" diye söylendi. "Senin dünyadaki herkesten çok yardıma muhtaç olduğun belli."
"Hey, ortada bir tehdit var." Genç büyücünün sesi de ciddileşti. "Yardım etmeye çalışıyorum. Mirasımı keyif için uyandırmaya çalışmıyoruz yani."
Fakat bunu dediği anda saf yıldırımdan oluşma bir kırbaç, ayaklarının dibinde şakladı. O ise refleksle havaya zıplamıştı. Ucu, Shandri'nin elinde olan bu yıldırım, Büyücü İmparatoru'nun gücünü haykırıyordu. Üstelik Mathias nasıl Çarpma üzerine yoğunlaşmışsa, bu büyü üzerine de yoğunlaşıldığı belliydi. Sıradan bir darbesi bile genci ağır yaralamak için yeterliydi.
"Benimle konuşurken ses tonuna dikkat et. Tanıdığın diğer insanlara benzemem, velet. Benim eğitim yöntemim ödül ve ceza üzerinedir. İnan bana cezalarla tanışmak istemezsin." Kadın, Eleanor ile aynı yaşta gibi görünüyordu. Fakat kesinlikle ondan daha korkutucu bir havaya sahipti.
"Güç seviyen ne?" diye sordu hemen ardından.
Genç adam "2. Kademe Büyücü Büyükustası." diye cevapladı.
"Ah, o zaman reflekslerine şükret. Mirasını uyandırmadan bu yaşında göçüp gitmen üzücü olurdu." Bu cümle, gence garip hissettirdi. "Seninle işimi olabildiğince çabuk bitirip gitmek istiyorum. Bu nedenle bana mirasının adını söyle."
Mathias sessizce "Ben sanki çok hevesliyim seninle kalmaya." dediğince kırbaç bir kere daha şakladı.
"Boş boş konuşmaya devam edersen ilk tanıştığın şey ceza olacak."
Derin bir nefes alan beyaz saçlı büyücü, önce içinden bu kadının kulaklarına lanet etti, sonra da "Fırtına Habercisi." diye yanıtladı.
"Fırtına Habercisi mi?"
"Evet?"
Kadın kısa bir süre bir şeyleri hatırlamaya çalışıyormuş gibi düşündü. Ardından "Fırtına Habercisi, güç sıralamasında oldukça iyi bir yerdeki fırtına golemini çağırmana yarayan mirastır. Gökyüzündeki fırtınayı yeryüzüne indirme gücü verir."
"İyi de o zaman herkes çarpılmaz mı?" Gencin ciddi bir ifadeyle sorduğu bu soru, kadının dişlerini sıkmasına neden oldu. Ama yine de olabildiğince sakin kalmaya çalışarak cevapladı.
"Fırtına golemi sadece senin içinde kalacağın bir yaratıktır."
Fakat genç bu kez de "Yani sadece ben mi çarpılacağım? Bu nasıl miras? Böyle miras mı olur?" dediği zaman büyük cızırtı sesleriyle birlikte bir çığlık yankılanmıştı koridorlarda.
Birkaç saniye geçtiğinde ise onların içinde bulunduğu odanın kapısı açıldı ve lacivert saçlı kadın, oradaki muhafıza "Şifacı çağır." diye emir verdi.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #49
Antik harabeler, Antik Çağ'dan kalma mekanlar olup, içlerinde büyük enerji barındırmaktadırlar. Kimisi oraya gidenlere bir güç verirken, kimisi oraya gidenlerden bir güç alabilir. Bazıları mahlukatları cezbeder. Bazıları ise normal canlıları mahlukata çevirir. Bu çeşitli mekanlardan fayda sağlayanların hepsi için insanlık pek çok kez savaşmıştır. Bu nedenle krallıklar ellerinde olan bir antik harabeyi korumak için oldukça dikkatli davranırlar. Harabe Koruyucuları, içlerinde krallığın rn güçlülerindrn birkaç kişiyi de barındıran elit bir birliktir ve krallıklar arası savaşlarda bile harabeyi korumakla yükümlülerdir. Bu nedenle onlardan birinin harabe çevresi dışında bir yerde görünmesi çok nadirdir.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..