5. Cilt: Büyü Hırsızı
Bölüm 7
"Göbeğini içeri çek az. Hep fazladan enerjiye mâl oluyorsun."
Sabah olmuş, Dorian'ın köyüne gidecek olan ikili, aşağı inerek Eva'nın geçidinden geçmeye hazırlanmıştı. Geçit büyücüsü her zamanki gibi geçidi genişletmek zorundaydı. Diğer türlü şişman büyücü sığmayacaktı. Mathias da dönüşüm büyücüsüne laf sayıyordu. "Senin ağırlığını geçitler taşıyabildiği için şanslıyız."
"Kes lan sesini. O cılız vücudunla oradan tatava yapma bana."
"Hadi hadi, yolda tartışırız. Önden ben gideceğim ama. Şimdi sen geçidi tıkarsan içeride kalırım falan."
Diğerleri de onların yanında toplanmışlardı. Yardımcı lider onlar gitmeden önce yaklaşarak "Döndüğünde benimle gelme sırası sende olacak, Mathias." dedi. Loncanın günlük rutinlerini Eleanor yerine hallediyordu ama tüm bu sıkıcı işleri tek başına yapması zordu. Bu nedenle herkes sırayla onunla gitmek zorundaydı. Kimse yanaşmayacaktı diğer türlü.
"Niye ben ya? Garvin boşta. Niye onu almıyorsun?"
Yıldırım büyücüsü böyle diyince toprak büyücüsü kızgın gözlerle ona baktı. Bir yandan da tedirgin şekilde Tavon'a bakıyordu.
"Sahi bir süredir Garvin gelmiyordu." diyen yardımcı lider, yavaşça ona doğru dönerken gözlüklerini düzeltti. "Öyleyse bugün benimle sen geliyorsun."
"İNTİKAM!" İki elini havaya kaldıran genç büyücü, bağırarak geçide atladı. Toprak büyücüsüne söz söyleme fırsatı bırakmamıştı. Dün konunun kaşlarına gelmesinin intikamını almış oldu böylece.
"Neyse, sana iyi beklemeler, Garvin." Dorian da kıs kıs gülerek geçide girerken "Dikkat et de araya kaynak yapmasınlar." dedi.
"Siz dönünce ben size kaynak yaparım." Siyah saçlı büyücü kızgındı. Elindeki kristali sıkarken onlara başka bir şey demedi. Şişman büyücü de gidince geçit kapanmıştı.
"Hadi hazırlan, Garvin." Tavon masanın üzerine bıraktığı çantayı alırken konuştu.
"Tavon biliyor musun, bugün buralarıma buralarıma çok kötü bir ağrı giriyor. Benim yerime Eva falan gelse olmaz mı?" Toprak büyücüsü bunu dediği anda ortam bir anda değişmişti. Kendisi küçücük kalmışken önünde duran gökdelen yüksekliğindeki yardımcı lidere bakıyordu. İllüzyona girdiğini fark etmişti ama bu adamın büyüleri her şeyi hissettiriyordu. Bu sebeple dev Tavon ayağını kaldırıp onu ezmeye hazırlanırken "Tamam! Hazırlanıyorum!" diye bağırdı.
----------
"Seni zengin şerefsiz! Hani köyden gelmiştin lan?" Beyaz saçlı büyücü, önünde duran kaleye bakıyordu. Taş surlarla çevrili olan bu mekan, tüm alanı kaplıyor gibiydi. Güneş ışığı taşları hafifçe parlatsa da göz kamaştırmıyordu. Fakat oldukça sağlam göründüğü de inkar edilemezdi.
"N'olmuş lan buraya?" Dorian'ın da şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Böyle bir manzarayı beklemediği çok belliydi.
"Tabii tabii, hemen bilmiyormuş ayakları. Ulan bir elma suyu ısmarlamamak için düştüğün hallere bak. Utan lan kendinden. Kalede oturuyormuş bir de."
"Lan ne kalesi, salak herif! Ben giderken yoktu bu!"
"Hep öyle olur zaten." Mathias iki elini kaldırıp işaret ve orta parmaklarını kapatıp açarken "Ben yokken olmuş her şey. Benim hiçbir şeyden haberim yok." diyince kafasına tokatı yemişti.
"Sana haberim yok diyorum, şerefsiz! Kes sesini de durumu anlayayım!"
Fakat genç büyücü bu sefer de "Fakirim diye beni ezebileceğini mi sandın lan sen!? Yemin ederim bi' veririm yıldırımı, ne kalen ne paran kurtarır seni." diye bağırdı.
"KİM BAĞIRIYOR LAN ORADA YARIM SAATTİR!?"
İkilinin konuşması taş surların üzerinden gelen kalın bir sesle kesildi. Oldukça şişman bir adam, duvarların tepesinden birazcık ileri doğru gelip aşağı baktı. Yatay bir şekilde uzanan dik bıyıkları, iki kafa enindeydi. Yüzünde kızgın bir ifadeyle aşağı bakan bu adam, birkaç saniye durduktan sonra bir anda yumuşayıp "Dorian!" diye bağırdı.
"Baba?"
"Tam babana çekmişsin ha!" Mathias dirseğiyle onu dürterken konuşmuştu.
"Baba, buraya ne yaptınız böyle?" Şişman büyücünün sorusu, adamın bir el hareketiyle ayaklarının altından yükselmeye başlayan taş sütun ile kesilmişti.
"Hele gel hele. Konuşuruz bunları, bi' sarılayım sana!" Taş sütunun üzerinde dengesini korumaya çalışan Dorian, zor da olsa duvarın üzerine inmeyi başardı. Babası ile sarıldıklarında, ikisinin de kolları fazla kısa kalıyordu bu koca göbekleri sarmaya.
"Kendine iyi bakmıyor musun orada? Erimişsin." dedi adam, onu incelerken.
"Son zamanlarda fazla hareket etmem gerekti. O yüzden biraz kilo verdim."
"İstediğin zaman dönebileceğini biliyorsun. Baban senin için 2 koyun kesecek. Birkaç tane de bizim için keseriz. Akşama ziyafet var!" Bıyıklı adam oldukça mutlu görünüyordu. Bir anda oğlunu burada görmek onu çok memnun etmişti. Yüzüne bakınca bunu rahatça anlardı herkes.
"Burası senin eserin mi?"
O zaman adam gururla göğsünü gererek "Evet!" dedi. "Oldukça uzun ve yorucu bir işti. Ama annenin yemekleri sayesinde hemen toparladım."
"Yalnız çok sağlam iş çıkarmışsın, ha!" Şişman büyücü hayranlıkla köyüne baktı. Tüm evler taşla kaplanmış, tahta köy surları taşa çevrilmiş, üstüne ailesinin malikanesi bir kaleye benzetilmişti. "Eve de el atmışsın."
"Annen de uzun zamandır yapmamı istiyordu. Başlamışken onu da aradan çıkardım." Adam etrafına bakındıktan sonra oğlunun kulağına eğilip "Beni aç bırakmakla tehdit etti." diye fısıldadı.
"Çok ertelemiş olmalısın."
"Sadece 2 sene erteledim altı üstü."
"Normalde 3 seneden önce tehdit etmezdi. Demek ki çok istiyormuş."
Adam biraz güldükten sonra "Burada devam etmeyelim konuşmaya. Hadi eve geçelim. Annen ve kardeşin de seni görünce memnun olacaklar." dedi.
"Tamam." Fakat Dorian o anda bir şeyi hatırladı. Tek gelmemişti sonuçta. "Sahi, benim misafirim de var. Onu da buraya çıkarsana, baba."
Şişman adam tekrar duvarın ucuna doğru yürüdü. Elini alnına koyarak aşağıyı biraz süzdükten sonra "Şuradaki mahlukatlardan kaçan çocuk senin misafirin mi?" diye sordu.
Bu soruyu duyan Dorian da hızla gelip baktığında, Mathias'ın peşindeki birkaç mahlukattan ayakları kıçına vura vura kaçtığını gördü. Tüm hızıyla koşmaya çalışıyormuş gibiydi ama arkasındaki yaratıklar da oldukça hızlıydı.
"Sanırım peşindekiler 6. Seviye mahlukatlar." dedi adam sakince.
"Ona yardım etmeliyiz!"
Babası tok sesiyle kahkaha attıktan sonra "Hallediyorum." diyerek elini hareket ettirdi. Aynı yönde, surdan devasa bir parça ayrılarak genç büyücüye doğru devrilmişti. "Kenara kaç, evlat!" diye bağırdı.
Mathias bir anda yüksek surun kendi üzerine doğru devrildiğini görünce mahlukatları unutuverdi. Sonuçta yaratıklarla savaşma şansı vardı. Peki ya buna ne yapacaktı ki? Eğer kaçamazsa en ufak şansı olmadan dümdüz olurdu.
Bu heyecanla Beyin Fırtınası tetiklendi ve kendini hızla düşüş menzilinin dışına attı. Mahlukatlar onun kadar şanslı olmamıştı. Dev kaya parçasının altında ezilerek can verdiler.
Yerde oturan genç büyücü derin bir nefes aldı. Yukarı doğru bakarken "İnsan bi' içeri alır da öyle muhabbete dalar!" diye sitem etmişti. Onun da altından taş bir sütun yükselirken, şişman adam aynı zamanda surda açtığı büyük gediği kapatıyordu. Mathias da duvarın tepesine vardığı zaman onu baştan aşağı incelemişti.
"Sanırım evsizsin, evlat?" diye sordu. "Kemiklerin sayılıyor. Aç mı dolaşıyorsun?"
Yıldırım büyücüsü önce kendine sonra da adama baktı. Eh, onun gibi birisi için kendisi tabii ki de kemikleri sayılacak kadar zayıf olmalıydı. "Amca benim elmalı şeyler dışındaki her şeye alerjim var. O yüzden doğru düzgün beslenemiyorum." dedi hafif acıklı bir sesle.
"Yalan söylüyor." Dorian hemen bozmuştu. "Böyle karaktersiz herifin teki ama iyi çocuk. Annem elmalı şeyler de yapar, değil mi? Ona borcum var."
"Hahhahha! Yapar tabii! Hadi eve geçelim. Konuşacak çok şey birikti."
Duvardan inecekleri yere doğru yürümeye başladılar. O sırada duvara bakan Mathias, adama yaklaşarak "Bak ben başkentin inşasında usta olarak çalıştım. İnşaat dedin mi benden sorulur. Yardım falan gerekirse her türlü yardıma hazırım. Aha, Dorian'a sor." dedi.
Şişman büyücü buna da yalan demek istedi fakat ne yazık ki doğruydu. "Cidden de bunu usta yaptılar. Ben olsam yapmazdım şahsen. Bundan olsa olsa, canlı yem ustası olur."
"Aynen, o mesleğim de var. Oldukça nitelikli elemanmışım ha ben de!"
----------
Gece olmuş, ay tüm parlaklığıyla kendini göstermişti. Zor dönemler geçiren başkent, şimdi bir nebze de olsa daha huzurlu görünüyordu. Bu sırada çatıdan çatıya zıplayarak ilerleyen pek çok kişi vardı. İçlerinden bir kişi hariç, hepsi kas yığınlarından oluşan bu kişiler, olabildiğince hızlı şekilde hareket etmeye çalışıyorlardı. Onlar gibi görünmeyen tek kişi, en önde ilerleyen siyahlar içindeki biriydi. Başında bir kapüşon, yüzünde ise bir maske vardı. Zıplarken arkasından kovalayanlara bakıyordu ara sıra.
"Ne kadar kaçacaksın, korkak!? Gel de dövüş!" diye bağırdı kaslı olanlardan biri. Hilal bıyıklı Haggar, Çelik Yumruk Loncası'nın tüm üyelerini toplamış, gece vakti birini kovalıyordu.
"Beni rahat bırakın!" diye bağırdı kapüşonlu olan. Sesi gençmiş gibi geliyordu. Her zıplayışında ayaklarının altındaki rüzgar bir anda patlıyormuş gibi etrafa saçılıyor, onu ittiriyordu. Bu sayede hala yakalanmamıştı ama kaçamıyordu da.
Nihayetinde önünde zıplanamayacak kadar büyük bir aralık belirdiğinde, herkes onu yakaladıklarını düşündü. Fakat genç, duraksamadan zıpladı.
"Bu aptal ne yapıyor? Mesafenin farkında değil mi?" dedi loncadan bir kız. Fakat onların beklentilerinin aksine kaçan genç düşmedi. Sırtında bir anda şekillenen iki kanadı tüm gücüyle çırparak biraz daha yükseldi ve karşıdaki çatıya yetişti.
"Adi herif. Kaç tür büyü çalmış bu?"
"Merak etmeyin. Onu yakalayacağım." Kaslı erkeklerden birisi hızla onun peşinden koşarken tam çatının ucuna geldiğinde ellerini hızla yere doğru uzattığı zaman bir anda yükseldi. Bu hareketi, çatının bir kısmını çökertmişti. Elleri temas etmemişti ama büyüsü buna neden olmuştu. Karşı çatıya yetişmesi için yeterliydi.
"Etrafından dolaşacağız!" dedi Haggar, geri kalanlara. Onlar da hızla yola koyulurken önden giden kaslı genç, hemen kovalamaya kaldığı yerden devam etmişti.
"Kimseye zarar vermedim! Bırakın peşimi!" Siyahlı gencin enerjisi tükeniyor gibiydi. Yavaşlamıştı, yakalanacağa benziyordu.
"Öyleyse kaçmayı bırak." dedi kaslı genç. Sonrasında yavaşça gülümsedi. "Yakaladım."
Ellerini ileri doğru uzattığı zaman tam başka bir çatıya zıplayan maskeli genç, havada asılı kalmıştı. Hareket etmeye çalışsa da sadece olduğu yerde süzülürken ağır ağır kas yığınına doğru yaklaşıyordu.
"Bırak beni!" Büyünün etkisinden kurtulamıyordu. Dokunmadan bir şeyleri hareket ettirmeye yarayan bu büyü, onu tamamen yakalamıştı.
"Çelik Yumruı Loncası hiçbir görevde başarısız olmadı." dedi kaslı olan. Ellerini indirmiyordu. Genci öylece havada tutuyordu.
O sırada diğer üyelerin de yaklaşması üzerine iyice zamanı daralan maskeli büyücü, bir elini ona doğru uzattı. "Öyleyse bunun için beni suçlayamazsın." dedikten sonra elini hızla geri çektiğinde kaslı büyücünün bedeninden az bir miktar mavi enerji çıkarak onun bedenine girdi. Büyü bir anda bozulmuş, maskeli olanın da ayakları zemin ile buluşmuştu.
Büyüsünün bozulması üzerine şaşkınlığa uğrayan kaslı büyücü, ellerini bir kere daha uzattı. Fakat hiçbir şey olmadı. Ellerine baktıktan sonra gözlerini öfkeyle karşısındaki kişiye çevirdi. "Büyüm..."
Tam ileri atıldığı zaman bu sefer kapüşonlu genç uzattı elini ileri doğru. Bir anda sanki bir mancınıkla fırlatılmış gibi geri uçan kaslı büyücü, çatıdan aşağı düşerken, siyahlı genç tekrar uç kısma gelmiş ve ayaklarının altında topladığı rüzgarı patlatmıştı.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #70
Kale ve benzeri uzun süre kalacak yapılar inşa etmek, toprak ve benzeri türlerdeki büyücüler için zordur. Eğer bir büyücünün yarattığı şeyler kısa sürede yok oluyorsa, bunu ayakta tutabilmek adına sürekli enerjisini harcamayı göze alabilir. Böyle bir durumda varlığını koruyacak yapıya göre enerji harcanır. Büyücü yeterince güçlü değilse, yapının varlığını koruması mümkün değildir. Bu nedenle bu tür işlere genellikle yek kişi girişilmez.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..