5. Cilt: Büyü Hırsızı
Bölüm 12
"Bunlar için benim loncamdakileri suçlayamazsınız!" Eleanor oldukça sinirliydi. Şehir Polisi tarafından yakalanan Mathias ve Dorian'ı almaya gelmiş, üstüne bir de sıkıntı çıkarılınca tepesi atmıştı. Onları hapisten çıkartamıyordu.
"Adamların altı tanesi ağır yaralı olarak bulundu. Kel birini ise tanınmayacak hale getirmişler. Öylece gidemezler."
O sırada Başkomiser Lander oraya geldi. Eleanor'u orada görünce yanına yaklaştı. Kadın da onu görünce hemen ona doğru dönüp "Başkomiser Lander." dedi.
"Eleanor? Neden buradasın?"
"Loncamdan iki kişi bir kavgaya karıştı. Fakat olayda karşı taraf suçlu olmasına rağmen hala onları bırakmıyorlar."
"Sakin ol, önce durumu anlayalım." Lander, yanındaki adama durumu anlatmasını emredince, Şehir Polisi olan adam her şeyi anlattı. Oraya vardıkları zaman gördükleri tüm manzarayı anlattıktan sonra sorgu için beklettiklerini söyledi.
"Hangi adamlar bu kavgaya karışanlar?" Başkomiser yavaşça kadına doğru dönerken sordu.
"Kıyamet Varisi'yle yüz yüze mücadele etmiş olan Mathias ve Büyü Hırsızı tarafından temel büyüsü çalınan Dorian."
"Demek Mathias..." Adam bir süre düşündü. Bu çocuğu daha önce Felaket Büyücüsü zamanında da görmüştü. Genç büyücü krallığın yanında olduğunu kanıtlamış ve büyük bir savaşta bile krallığın tarafında savaşmıştı. Ayrıca Fırtına Habercisi Varisi idi ve durduk yerde millete sataşacak biri gibi de durmuyordu.
"Serbest bırakın." dedi böylelikle. Şehir Polisi Departmanı'ndaki herkes onlara baktı. Başkomiser'in bizzat emretmesiyle serbest bırakılacak kişiler mi vardı?
"Ama efendim-"
"Duyma sorunun mu var?" Lander'in kaşları çatıldı. "Sana serbest bırakmanı söyledim."
Adam başını hafifçe önüne eğip özür diledikten sonra hızla merdivenlerden aşağıya indi ve kısa süre sonra ikiliyle birlikte yukarı çıktı. Hapisteyken şifacılar tarafından iyileştirilen Dorian, şu anda iyi görünüyordu. Mathias'ın ise yarası yoktu zaten. Tüm saldırıları savuşturmuştu.
"Yaa, işte böyle yeğenim." dedi genç büyücü, şişman olana. "Biz de istemezdik mapusa düşmek. Hayat bize vurdu."
"Yeter lan, kafam şişti geceden beri! 40 yıldır hapishanedesin sanar duyan olsa! Ne boş yaptın var ya!"
Onlar da yanlarına gelince Eleanor ve Lander'ı selamladılar. Ardından kadın, onları çıkarmadan önce Başkomiser'e teşekkür etti. Başıyla onaylayan adam, onlar giderlerken arkalarından izlemişti sadece.
Yola çıktıkları zaman Eleanor kendi lonca kartıyla bir geçit isterken onlara "Adamlara neden böyle davrandınız?" diye sordu. İkili bu soruyla afallamıştı. Fakat kadın konuşmasına "Ben olsaydım tüm kemiklerini tek tek kırardım. Sadece kafaya çalışmışsınız resmen." diye devam ettirince rahatladılar. "Kimse benim loncama bulaşamaz. Bulaşan da cezasını çeker."
"Heyt be! Eleanor dün var ya adamlara şamarları bi' geçirmişim, üff! Takla ata ata düştüler yere. Dorian da at arabasının üstüne çıkıp atladı adamın üstüne... Söyleyince ben de hissettim. Ölürdüm herhalde ben."
"Her neyse, şu anda iyiyseniz bir sıkıntı kalmıyor. Ve Dorian..." Kadın açılan geçide girmeden önce şişman büyücüye döndü. "Tek başına dışarı çıkman bir süre için yasak."
"Elimden de tutun, kaybolmayayım bari! Birisi şeker uzatırsa da gitmem, merak etmeyin."
"Uzatma. Ne diyorsam onu yap. Büyü Hırsızı yakalanıp da büyünü geri almadan böylesine umursamazca davranamazsın." Ardından geçide girdi. İkili de onu takip etmişti. Nihayetinde kısa süre içerisinde lonca binasındalardı.
"İçip içip kavgalara mı karışıyorsunuz lan?" diye karşıladı Garvin.
Eva ise "İyi misiniz?" diye sormuştu. Tavon bir şey demedi çünkü tüm olaydan haberdardı zaten.
"Kardeş, bizi diken olarak görene batarız biz." Mathias göğsünü gererek hafifçe ileri doğru eğilirken konuşmuştu. "Anlatabiliyor muyum yani?" Ama hemen ardından dirseğiyle şişman olanı dürterken "Bir pasta almışım var ya, böyle 4 katlı, en sevdiğin pastadan." dedi.
"Ciddi mi lan?"
"Tabii lan, ne sandın? Müthiş pazarlık yeteneklerimi bile kullandım. İşe yaramadı ama konumuz bu değil. Bekle şimdi." Beyaz saçlı büyücü hemen pastayı getirip masaya koydu. "Yumulun!"
Herkes pastadan biraz yedikten sonra kalanın hepsini şişman büyücüye bıraktılar. Dorian birkaç dakika içinde pastayı bitirmişti. "Bi' ara sana elma suyu ısmarlarım, ödeşiriz."
"Lan harbi! Benim 3 aylık siparişim birikiyor! Bugün almam lazım!" Genç büyücü, loncada kaldığı süre içerisinde elma suyuna daima ulaşabilmek için düzenli siparişler vermişti. Böylelikle her zaman odasında elma suyu bulundurabiliyordu ama son zamanlarda siparişi teslim alamadığından dolayı birikmiş olmalıydı. Bu düşünceyle bir anda loncadan fırlayıp soluğu handa aldı.
Onun aniden dalışı, Hancı Pieter'ı telaşlandırmıştı. Üstelik uzun zamandır göremediği genç büyücüyü bir anda karşısında bulunca da sevinmişti. Bu, onun iyi olduğu anlamına geliyordu.
"Pieter amca! Elma suları!"
"Hoşgeldin, Mathias. Uzun zaman oldu."
"Harbi he. İşler gelişmiş gibi." Yıldırım büyücüsü, oldukça dolu olan hana baktı. Müşteriler de ona bakıyorlardı. Aniden dalışı dikkat çekmişti. Fakat ilginin kaybolması uzun sürmedi.
"Toparladığımızı söyleyebilirim."
"Buna sevindim." Gülümsedi. "Ha bir de benim elma suları." diye ekledi unutmadan. Nasıl unutabilirdi ki?
"Hepsini götürebilmen için birkaç kişi daha ayarlayacağım."
Kısa süre içerisinde Mathias ve arkasındaki 8 kişi, ellerinde elma suyu kolileriyle birlikte lonca binasına girmişti. Herkesin bakışları arasında koliler taşınırken toprak büyücüsü "Yıllık rezerv mi yapıyorsun lan?" diye sordu.
"Yok ya, çok yer kaplamasın diye kısa süre idare edecek kadar alıyorum."
"18 koli var burada!"
"Tamam işte, bir süre idare edecek. Niye bu kadar şaşırıyorsun anlamıyorum. Altı üstü 18 koli. Bu kadar büyütecek ne var ki?"
Bu sırada Eva elini Garvin'in omzuna koyarak başını iki yana doğru salladı. Ona söyleyeceği her şeyin boşa olduğunu anlatmak istiyor gibiydi. Bu nedenle toprak büyücüsü de daha fazla üstelemedi ve koliler taşınırken izlemekle yetindiler.
Tüm koliler odasının bir köşesine yığılınca genç büyücü, ücreti ödemek için hana dönmek üzere loncadan çıkarken "Elma sularıma dokunmayın sakın." diye uyardı. "Sadece bana yetecek kadar var. İstiyorsanız biraz da size alayım?"
Bir süre baktı ama kimseden ses çıkmayınca yoluna devam etti. "Biraz" derken ne kadar bir "biraz"dan bahsettiğini kim bilebilirdi ki? 10 koli? 15 koli? Bu sebeple kimse cevap vermemişti.
Hana geri dönen Mathias, Pieter'a yanaşıp altın kesesini çıkardı. "Borcum ne kadar?"
"Her kolide 20 şişeden 360 şişe yapar. Bu da 720 gümüşe denk geliyor. Ama sen yabancı değilsin. 7 altın versen yeterli."
"Hiç reddetmeyeceğim." Genç büyücü 7 altını tek tek hancının eline saydıktan sonra kesesini tekrar kapattı. Eleanor'un köye giderken verdiği parayı harcıyordu hala.
Handan çıktıktan sonra derin bir nefes aldı. "Elma suyu sorununu da çözdük. Şimdi geriye tek bir şey kaldı. Hırsızı bulup Dorian'ın büyüsünü geri almak..."
Kalabalığın içinde yürürken aklında sürekli onu nasıl bulabileceklerine dair düşünceler vardı. Sadece 3 günde bir dışarı çıkıyor olamazdı. Hatta böyle olsa bile o 3 günü geçirdiği bir yer olmalıydı. Ama neresi olduğunu nasıl bulabilirlerdi ki?
"Ulan acaba tüm hanları tek tek gezsem mi, ne yapsam?" Bu düşüncelere dalmış bir şekilde yürürken biriyle çarpışmak, onu kendine getiren şey olmuştu. Bir elini ona doğru uzatırken "Üzgünüm." dedi.
Karşısında siyah saçlı bir genç vardı. Sıradan kıyafetler giymiş, sıradan birine benziyordu. Ama bu sıradanlığı, 1. Bölgede oldukça garipti. Buranın geneli zengin iken nasıl böyle biri olabilirdi ki burada?
Gencin bakışları oldukça garipti. Telaşlanmış gibi duruyordu. Bu durum yıldırım büyücüsünün de dikkatinden kaçmamıştı. "Sen iyi misin?" diye sorarken yüzüne bakıyordu. O an fark etti, ondaki gözleri... Maskenin üzerinden gördüğü gözleri...
Fark edildiğini anlayan genç, bir elini hızla ileri doğru uzatınca görünmez bir itme kuvveti, sokağın o tarafındaki herkesi yere savurdu. Mathias da savrulanlar arasındaydı. Ayağa kalkarken arkasını dönmüş, kaçmakta olan Büyü Hırsızı'nı görmüştü.
"Onun bunun çocuğu, kaçma gel lan buraya!" diyip peşine düştü hiç durmadan. Kalabalığın içinde koşmak kolay değildi. Özellikle de hız büyüsü kullanarak koşmak, hiç değildi. Bu nedenle yıldırım büyücüsü o kadar da hızlı takip edemiyordu. Büyü Hırsızı da buna güveniyor olacaktı ki hala uçmamıştı. Uçarsa görünür olacaktı. Fakat böylelikle kalabalığın içinde izini kaybettirebilirdi.
"Bu kez kaçırır mıyım lan seni?" Mathias hiç kimseyi umursamadan herkese çarpa çarpa koşmaya başladı. Önüne çıkan herkesi yana ittirerek ilerliyor, arkasından edilen küfürlere "Ben de senin!" diye karşılık vererek koşuyordu. Bir yandan da gözden kaçırmamak için sürekli ona bakıyordu. Anlaşılan Büyü Hırsızı da onunla aynı taktiği kullanarak koştuğu için hızlı gidiyordu. Çünkü ön taraflarda da birileri sağa sola ittiriliyordu.
Kovalamaca birkaç dakika sürdü. Fakat sonunda genç büyücü, onun izini kaybetti. Gözden kaçırdığı noktada bir süre durdu. Nereye gitmiş olabileceğini düşündü. "Ben Büyü Hırsızı olsam nereye giderdim?" diye düşündü.
"Büyük ihtimalle kralın büyülerini çalmayı denerdim. İyi ki Büyü Hırsızı değilim. Kellem hala yerinde."
Bir süre daha etrafına bakındı. Kalabalık tekrar ilerlemeye başlamış, onun varlığı unutulmuştu. Sadece yolun ortasında duran biriydi artık. Etraftaki binalara göz gezdirirken bir han tabelası görmesiyle birlikte oraya yöneldi.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #75
Şehir Polisi Departmanı, her bölgede bir binaya sahip olan bir kuruluştur. Yeraltı ve yerüstü hapishaneleri onların kontrolündedir ve yakalanan tüm mahkumlar onlara teslim edilir. Askeri Garnizon'un mahkum bulundurma yetkisi yoktur. Bu nedenle Başkomiser rütbesi, tüm bu düzendeki en yüksek rütbelerden biri kabul edilir.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..