7. Cilt: Varise Suikast
Bölüm 5
"Yıllar sonra seni tekrar burada görmek güzel." Kahin kulesinin tepesindeki odanın içinde, iki ihtiyar konuşuyordu.
"Bir yerde kalmayı sevmiyorum."
"Hala hatırladığım gibisin. En son ne zaman gelmiştin? 15 sene önce mi?"
"Evet." Staraggradios, bir sandalyede oturmuştu. Yayılmamıştı ve bakışları sadece Dorn'un üzerindeydi. "Bu şehirde tanıdık bir şey hissediyorum."
Başkahin yavaşça gülümserken başını eğdi. "Görünce sevineceğini düşündüğüm birisi var."
"Ona da bakabilirim. Fakat geliş amacım, öğrencimin neden bir süredir bu şehirde kaldığını öğrendikten sonra onu götürmek." Yaşlı adamın kaşları çatıldı. "Aryn, neden bu şehirde bu kadar uzun zaman kaldı, Dorn?"
"Tanıyıp tanımadığımı bile sormadın."
"Buna gerek var mı?"
Dorn tekrar ona baktı. "Şehirde biraz sıkıntıya neden oldu. Yakalandığı zaman ise loncalardan birine katıldı."
"Zorla mı alıkoyuldu?" Sesi gittikçe ciddileşiyordu. Bu durum arkadaşını tedirgin etti.
"Hayır, gitme şansı verildi. Fakat kendi isteğiyle hala burada."
"Anlıyorum. Lonca derken de Eleanor'un loncasını kast ediyor olmalısın. İkisinin enerjisi çok yakın. Hatta üçünün..."
"Her şeyi zaten biliyor iken neden soruyorsun?"
"Sorularım seni rahatsız mı ediyor?"
"Öyle demek istemedim."
"Buraya öğrencimin zorla alıkoyulması durumunda kralınızı ve ailesini öldürüp şehri yerle bir etme niyetiyle gelmiştim. Fakat madem ki Aryn kendi isteğiyle burada, bu seferlik bunu yapmayacağım."
Dorn da onun karşısındaki sandalyelerden birine oturdu. Staraggradios bir şeyi yapacağını söylüyorsa bu, yapmaya gücü yettiği için olurdu. Yapamayacağı hiçbir şeyi söylemezdi. Haliyle onun sakin kalacağını duyunca ihtiyar adam rahatladı.
"Bunca zaman nerelerdeydin, dostum?"
"Pek çok yerdeydim. Pek çok kişiyi gördüm. Pek çoğunu da öldürdüm. Öğrenciler yetiştirip hayata saldım. Şimdi de onları kontrol etme zamanım geldi. Ve bu arada..." Staraggradios elini depolama yüzüğüne doğru uzatınca üç tane küçük geçit açıldı. Bunlardan birine elini soktu ve çıkardığı yumruk büyüklüğündeki bir kristali Dorn'a doğru uzattı. "Benden rica ettiğin 8. Seviye Üstün Mahlukat Çekirdeği. Yaklaşık 30 metrelik bir mahlukattan çıkardım."
"Teşekkür ederim. 15 sene bekledim ama yine de değdi." Kristali alıp kendi yüzüğüne koymaya çalıştı ama taşın içindeki enerji öylesine yoğundu ki adamın yüzüğü onu içine alamadı. Bu nedenle masanın üzerine bırakmak zorunda kaldı.
"Seni yeniden görmek güzeldi, Dorn. Fakat fazla kalmayacağım. Bir an önce Aryn'i de alıp gitmek istiyorum."
"Anlıyorum. Sana bir geçit açtırmamı ister misin?"
"Hayır, bu yaşlı adam hala kendi işini kendisi görebilir." Böylece oturduğu sandalyeden kalkıp asansöre gitti ve aşağı inmeye başladı. Başkahin onu izledi ama arkasından gitmedi.
"Eleanor'un Aryn'i özgür bırakma teklifini öğrenmemiş olsaydım, Conrad şimdiye ölmüş olurdu." diye düşündü kendi kendine. Bu adam bazen sakin oluyordu. Fakat kolay sinirlenirdi ve öğrencileri onun hassas noktası sayılabilirdi. Onlar için kalkışabileceği işlerin bir sınırı yoktu.
----------
"Sıkıcı." Garvin yine masasının üzerinde otururken can sıkıntısından sitem etti. "Yapacak hiçbir şey yok. Gelişim yapmaktan da sıkıldım."
"Neden kitap okumuyorsun?" Eva'nın önerisi belliydi.
"Sen neden kitabına dönmüyorsun?"
"Kitap okumaktan bu kadar uzak olman iyi değil, Garvin."
"Kitap okumak can sıkıntımı gidermiyor. Biraz heyecan istiyorum. Diğerleri de yok. Mathias olsaydı onunla dalga geçerdim ne güzel. Eleanor niye onu yanında götürdü ki?"
"Onu biraz eğitmek için?"
"Keşke onlarla gitseydim."
"O salak buraya kıçında bir elma suyu şişesiyle gelirse şaşırmam." Dorian da muhabbete katıldı. Koca binada sadece onlar var gibi görünüyordu.
"Tavon nerede lan harbi? Vergi işleri de kalktı."
"Bilmem."
"Neyse."
Herkes yaptığı şeyi yapmaya devam ederken loncanın kapısı yavaşça açıldı. Üzerinde eski bir cübbe olan ihtiyarın teki içeriye girdi.
Aşağı kattakilerin bakışları doğrudan ona çekilmişti. "Hoşgeldiniz, ne istemiştiniz?"
Yaşlı adam onlara bakmadı bile ve ağır adımlarla merdivenlere yöneldi. Böylesine görmezden gelinmek bu adama karşı bakış açılarını değiştirmişti.
Garvin ona doğru bakarken "Sana sorduk, moruk." dedi. Yaşlı adamın yürüyüşü durdu ve konuşan gence bakarak dibine kadar geldi. O da masadan inmiş, ayakta duruyordu.
Yüz yüze geldiklerinde tuhaf bir şey oldu. Toprak büyücüsü sanki bu adamın boyu uzuyornuş gibi hissetti. Fakat kendine geldiğinde dizlerinin üzerine çökmüş halde durduğunu fark etmişti. Daha ne olduğunu bile anlayamamıştı ki yaşlı adam, bir elini onun başının üstüne koydu ve "Büyüklerinle konuşmayı öğren, toprak büyücüsü." dediği anda Garvin, bedeninde yoğun bir baskı hissederek bilincini kaybetti.
Bunu gören Dorian ve Eva hemen ayaklanmıştı zaten. "Ne yaptığını sanıyorsun lan sen!?" diye bağırdı şişman büyücü. Kendini hemen taşla kaplamıştı. İhtiyarın üzerine doğru koşup yumruk atmayı denedi ama bir anda bedeninden çıkan mavi bir enerjiyle birlikte taş tabaka parçalara ayrıldı. Üstelik yumruğu da yaşlı adamın tek eliyle durdurulmuştu.
"Sessiz ol biraz." İhtiyar bir elini onun yüzüne dayayarak yavaşça ittirdi. Fakat o cüssesine rağmen Dorian ayakta kalamadı ve yere düştü. Bedeni üzerindeki tüm hakimiyeti gitmiş gibiydi. Bedeni tamamen uyuşmuştu ve kalkamıyordu.
"Büyü Çalma Öğretisi..." Eva durumu anlayan ilk kişi olmuştu. "Siz, Aryn'in ustası olmalısınız."
Staraggradios, genç kıza baktı. Altları sarkmış gözlerinde geçit büyücüsünü korkutan bir bakış vardı. "Bana onu çağır, evlat."
O sırada yukarı kattaki bir kapı açıldı ve gözlerini ovuşturan Büyü Hırsızı dışarı çıktı. Uykusundan yeni uyanmıştı. Aşağıya bakar bakmaz hızlıca merdivenleri indi ve ihtiyarın önüne gelip diz çöktü. "Usta, hoşgeldin."
"Merhaba, Aryn. Görüyorum ki kendine hoşuna giden bir yer bulmuşsun. Fakat arkadaşların..." Yerde yatan ikiliyi gösterdi. "Oldukça saygısızlar."
"Haklısın, usta. Onlar adına özür dilerim."
"Senin özrünü gerektiren bir durum yok. Ayağa kalk. Buraya senin için geldim."
Aryn hemen ayağa kalktı. Yaşlı adamın yüzüne bakarken içten içe hüzünlü bir ifadeye sahipti. "Benim için mi?" Eva sadece izlemekle yetindi.
"Kral Conrad'ın seni burada zorla tuttuğunu düşünmeye başlamıştım. Tahmin edersin ki oldukça canım sıkıldı bu duruma."
"H-Hayır, usta. Şu anki loncanın lideri bana istediğim zaman gidebileceğimi söylemişti. Ben kendi isteğimle kaldım."
"Anlıyorum. Ama artık gitme vakti. Eşyalarını topla."
Genç adam sadece başını eğdi ve "Tabii." dedikten sonra odaya geri çıktı. Geçit büyücüsü ise bu yaşlı adamı inceliyordu. Staraggradios denen kişi bu muydu? Acaba gücü ne kadardı? Garvin ve Dorian zayıf kişiler değillerdi. Fakat Garvin bir bakışta diz çökmüş, Dorian ise tek hamlede yere yapışmıştı.
"Bir sorun varsa sorabilirsin, geçit büyücüsü."
Bu cümleyi duyan Eva hemen toparlandı. İncelerken çok dalmış olmalıydı. "H-Hayır, efendim." dedi sadece. Başka bir cümle çıkmadı ağzından.
Dönüşüm büyücüsü o an içinden küfürler ediyordu. "Ulan yine temel büyüm çalındı. Böyle işin içine..."
"Ayağa kalkabilirsin, dönüşüm büyücüsü." Staraggradios böyle diyince onun üzerindeki uyuşukluk bir anda yok oldu. Böylelikle şişman büyücü hemen ayağa kalktı ve ona bakmaya başladı. "Dostunu korumaya çalışmanı anlıyorum. Bu nedenle sana kalıcı bir zarar vermeyeceğim."
"Şey, çaldığın benim temel büyümdü. Bir hafta için işlevsiz bıraktın da beni."
"Senden büyüklere karşı saygılı olmayı öğren bu süre içerisinde. Hatta yeterince zamanın olacağından da eminim. Çünkü büyün bir hafta içinde dönmeyecek."
"Ne? Ne kadar sürecek?"
Yaşlı adam cevap vermedi. O sırada tüm eşyalarını alan Aryn, odadan çıkarak yanlarına gelmişti. "Hazırım, usta."
"Öyleyse gidiyoruz."
"Hey," Dorian onları durdurdu. "Garvin ne olacak?"
Staraggradios yerde bilinçsizce yatan gence bir bakış attıktan sonra "Birkaç güne kendine gelecektir." dedi ve kapıya yöneldi. Tam da o sırada kapı tekrar açıldı ve Eleanor ile birlikte Mathias göründü.
"Biraz elma suyu içeyim dedim diye insan dövülür mü lan?"
Kadın buna cevap vermedi ve yaşlı adama bakakaldı. "Usta Staraggradios..." Başını eğerek selamladı direkt.
"Usta Staraggruddulorios mu?" Eleanor onun da başını zorla eğene kadar genç büyücü dik durmuştu. Yaşlı adam gözlerini kısarak ona bakıyordu.
"Eleanor, hala saygılısın. Bu yüzden seni seviyorum."
"Teşekkür ederim."
İhtiyar hala bakışlarını Mathias'tan ayırmamıştı. Çıkmaya hazırlardı fakat duruyorlardı. Sonrasında ise "Seninle özel olarak konuşmak istiyorum, Eleanor." dedi.
"Odama geçebiliriz."
"Hayır, binayı boşaltın." İhtiyarın sözleri üzerine Dorian ve Eva, Garvin'i de taşıyarak binadan çıktılar ikiletmeden.
"Lan yeni geldik. Odama çıkayım bari. Kapımı kapatırım, duymam sizi ben."
"Mathias, dışarı çık." Kadın onu da zorla dışarı ittirdi ve Aryn'in de çıkışıyla birlikte kapıyı kapattı.
Nihayet sadece ikisi kaldıkları zaman ihtiyar, ağır adımlarla yürümeye başladı. "Öğrencimi loncana almışsın."
"Evet. Böyle olması daha uygundu." Eleanor ona Kral Conrad'ın hizmet zorunluluğu verdiğini söylemeye cesaret edemedi.
"Öğrencimi kolladığın için teşekkür etmeliyim sana."
"Buna gerek yok. Ben sadece ona birkaç dost kazandırmak istedim."
Staraggradios camdan dışarıya bakıyordu. "Aryn, aile sevgisi yaşayamamış bir çocuk. Bugün onu hak ettiği şeyi geri alması için götürüyorum."
"Biliyorum. Fakat en azından biraz daha zaman veremez misiniz?"
"Ne zamandan beri kararlarımı sorguluyorsun, Eleanor?" Bu cümle üzerine kadın sessizliğe büründü. Birkaç saniye boyunca bu sessizlik devam etti.
"Peki ya, o... Neden bana haber vermediniz?" İhtiyarın gözlerinde derin bir anlam vardı.
"Sanırım Mathias'ı kast ediyorsun. O, yaklaşık olarak 2 yıldır yanımda. Size haber verme imkanımız yoktu."
"Nilus ve Martha'nın oğlu, öyle mi? İkisinin de enerjisine sahip."
"Evet. Fakat Fırtına Habercisi Mirası'nı kullanıyor."
"Gerçek Miras asla basit bir şey olmadı. Öylece kullanmasını bekleyemezsin."
"Haklısınız."
İhtiyar biraz daha durdu. "Onlara benziyor mu?"
Eleanor, eğdiği başını kaldırıp ona baktı. "Martha'ya göre daha kötü esprileri var."
O da gülümsedi. "Nilus'u eğitirken onun esprileri daima bize engel olurdu. Ölümlerini duyduğumda dünyanın diğer ucundaydım. Onları hayatım pahasına korumaya hazırdım oysa ki. Geri geldiğimde ise, iş işten geçmişti. Tarikattan ayrılıp gezgin olarak yaşamaya başladım."
"Acını tam olarak anlamam mümkün değil."
Derin bir nefes aldı yaşlı adam. Sonrasında üç geçitli yüzüğünün başka bir geçidinden küçük bir hap çıkardı. "Bunu Nilus'a vermek için yapmıştım. Fakat veremedim. Bu yüzden ona ver."
"Yani bu..."
"9. Seviye bir hap. Yapmak 2 yılımı aldı. Ama amacına ulaşacağına inanıyorum."
"Etkisi ne peki?"
"Sadece ona ver." Yaşlı adam daha fazla konuşmadı ve arkasını dönerek kapıya yöneldi. "Ömrüm yeterse yine gelirim."
"O kadar da yaşlı değilsin."
"Haklısın. Altı üstü 103 yaşımdayım. Biraz daha yaşayabilirim."
Böylelikle loncadan çıktı ve Mathias'a son bir bakış daha attıktan sonra Aryn'i de alarak kalabalığın içinde yürümeye başladı. Geride kalanlar da onlar gözden kaybolana kadar ikisini izlemişlerdi. Beyaz saçlı genç, onları durdurmak istiyordu ama Aryn, ustasına bu denli bir itaat gösteriyorken bunu yapmak saçma olacağı için hiç ses etmedi.
"Demek hırhızın yolu buraya kadarmış. Şimdi başka hırhızlıklar zamanı."
Herkes içeri girip Dorian ile Eva'nın olanları anlatmasını dinlediler. Staraggradios'un tek hareketiyle yere düşen şişman büyücü, hareket edemediğini anlattığı zaman Eleanor ona "İsyankâr Beden Öğretisi." diye cevap verdi. "Bedenin her türlü hareket çabasına karşı gelmesine yarar."
"Vay anasını."
"Ben de öğrenseydim keşke. O Shandri'nin yanına gider, yüzüne dokunur, sonra da karşısında keyfini çıkara çıkara elma suyu içerdim."
"Vizyonsuz herif."
----------
"Beni almaya geldiğine göre, bu bana bir görev vereceğin anlamına mı geliyor, usta?" Kalabalığın içinde ilerlemeye devam ederlerken Aryn sordu.
"Benim vereceğim bir görev yok, Aryn. Sadece 5 yıl önce kendi kendine verdiğin görevi yerine getirmeni istiyorum."
"Yani ailem mi?"
"Evet. Bunu başarırsan seni tamamen özgür bırakacağım. Hatta sana tüm öğretiler içinde ilk 10'da gördüklerimden birini öğreteceğim. Öğrendikten sonra hayatında Büyücü Atası seviyesindeki birine karşı bile kaybetmeyeceğini garanti ederim."
Büyü Hırsızı'nın içi heyecanla doluydu. Sadece 5 yıldır çabaladığı şeyi yapma zamanının gelmesinden dolayı değil, ustasının bu vaadinin de etkisiyle kıpır kıpırdı içi.
"Ya başaramazsam?"
Yaşlı adam birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra da ciddi bir sesle "Bir daha karşına çıkmayacağım Aryn. Ama hafızandan bana ve öğretiye dair olan her şeyi sildireceğim. Benimle hiç karşılaşmamış gibi devam edeceksin hayatına."
"Anlıyorum... Fakat başardıktan sonra ne olacak emin değilim."
"Ailenle kalabilirsin, Aryn. Seni asla yadırgamam. Onları sana çektirdiklerinden dolayı istemeyebilirsin de. Sana kimsenin engel olamayacağını garanti ederim."
"Teşekkür ederim, usta."
Yürümeye devam ettiler. Bölgenin çıkışına gittikçe yaklaşıyorlardı. Fakat Staraggradios'a çarpan biri "Önüne baksana, kör bunak!" diye çıkıştı. Büyü Hırsızı o an yutkundu. Eğitildiği süre içerisinde buna ve ilerisine şahit olmuştu.
"Diz çök." Zavallı adam bir anda bedenine çöken baskıyla kan kusarak yere çöktü. Bu adam Yoksun idi. Haliyle buna karşı zerre direnci yoktu ve bir ağız dolusu kan kusmuştu.
İhtiyarda herhangi bir acıma belirtisi yoktu. Kimseden korkusu da olmayınca, durumu fark edip gelen muhafızlara da kan kusturdu. Kısa sürede insanlar korku dolu seslerle onlardan uzaklaştılar ve açılan alan şehir polisleriyle doldu.
"Sivilleri rahat bırak! Ne cüretle güpegündüz böyle bir saldırı yaparsın!?"
Hepsi silahlarını çekip büyülerini hazırladı. Yerden çıkan dallar yaşlı adamı ve yanındaki genci sarmaya başlayacaktı ki bir anda çözülüp yok oldular. "Ne yapacağımı kimseden öğrenecek değilim."
Ayağını kaldırıp sert bir şekilde yere vurdu. Bu sefer kimseye merhamet göstermeyecekti. Bu nedenle büyü gücü olan kişilerin bile kan kusmasına neden olacak bir baskı uyguluyordu.
"Destek çağırın!" dedi arkalardan biri. Haberler çoktan uçurulmuştu zaten merkezlere. Kısa aüre içinde çevrede onlarca geçit açıldı ve sivilleri geriye doğru ittiren yüze yakın muhafız geldi oraya. Hala da gelmeye devam ediyorlardı. Sonuçta şehrin girişinde kargaşa çıkaran kişiden haberleri de vardı.
Başkomiser Lander bile oradaydı. Şehirdeki birkaç Büyücü İmparatorundan biri de o idi.
"Sayınızla zararınız doğru orantılı olarak artacak. Bu nedenle geride durun ve sesinizi çıkarmadan benden özür dilemelerine izin verin."
"Kimsin bilmiyorum." Lander konuşmaya başladı. "Ama kendini başkentte böylesi bir şeye kalkışacak kadar büyük görüyorsan, bizi fazla hafife alıyorsun demektir."
Yaşlı adamın bakışları bir anda küçümseyici bir hal aldı. Başkomiser ise devam etti. "Kralın dibinde böylesi bir cesaret gösterebilmen ancak aptallığını gösterir."
Son cümlesi yaşlı adamın dişlerini sıkmasına neden olduğu zaman, Aryn sessizce bir adım geri çekildi. Elleriyle ise Lander'a durmasını işaret ediyordu. Bu işin sonu hiç iyi olmayacaktı.
"Bana hakaret etme gafletinde bulunmak..." Sadece bir adım... Staraggradios, Lander'ın dibine gelmek için sadece bir adım atmıştı. Ondan öylesine yoğun bir enerji yayılıyordu ki onca insan hareket dahi edemedi. "Beni kiminle karıştırıyorsun, genç adam?"
Öfke dolu bakışları Başkomiserin üzerindeydi. Tabii ki o da hareket edemeyenler arasındaydı. Bir Büyücü İmparatoru'nu hareketsiz bırakabilmek... Bu adamın gücü ne kadardı?
"Yoksa karşımda bu kadar büyük konuşabilmenin sebebi Büyücü İmparatoru olman mı?" Bir parmağıyla yavaşça ona dokundu. "Öyleyse bundan sonra büyük konuşmamanı sağlayacağım."
Ortama garip bir his yayılırken Staraggradios'ın enerjisi bir anda ona dokunduğu parmağından akarak Lander'ın bedenine girdi. Tüm enerji sisteminde dolaşan enerji, öylesine yoğundu ki Başkomiserin enerji damarları bunu kaldıramıyor, parçalanıyordu. Sadece iki saniye sonra ağzından ve burnundan kan geldi ama bedeni kaskatı kesilmiş gibiydi. Yere bile yığılamadı.
"Usta..." Aryn onun durmasını isterdi ama söylemeye cesaret edemedi. Staraggradios hakkında bildiği iki şey vardı ki o da saygısızlığa asla tahammülü olmadığı ve acıma duygusunun yok denecek kadar az olduğuydu. Karşısındaki adamın enerji damarlarını parçalayıp onu bir Yoksun haline getirirken tereddüt bile etmiyordu. Lander'ın tüm hayatı boyunca çabalayıp geliştirdiği bu gücü, birkaç saniye içinde elinden alınmıştı.
İşini bitiren yaşlı adam, ortamdaki baskıyı kaldırınca herkes yere yığıldı. Enerji sistemi parçalanan adamın durumu ağırdı. Belki de her an ölebilirdi. Ama onun umrunda olmadı.
"Staraggradios! Ne yapıyorsun!?" Başkahin oraya geldiğinde oldukça telaşlıydı. Büyücü İmparatorlarından birinin bu şekilde yoksunlaştırılması çok kötü bir durumdu.
"Kes sesini, Dorn!" Adamın öfkesi, dostunu bile buldu. "Bana kral parçasını çağır! Ayaklarıma kapanıp özür dilemezse bu şehri başınıza yıkarım!"
"Kendini kontrol etmen gerek."
"Sana olan saygım da yok olmadan önce bana onu çağır."
Onun ciddiyetini anlamıştı nihayet. Staraggradios, durdurulacak noktayı geçmiş gibiydi. Kimseye minneti veya kimseden korkusu yoktu. Bu yaşına kadar çalışmıştı sonuçta. Elde ettiği güce rağmen kimseye zorbalık etmemiş, kendisine bulaşılmadıkça da kimseye karşı kötülük yapmamıştı. Ama genç zamanlarından beri en tahammül edemediği şey, saygısızlıktı. Hele ki hakaret... Onun gibi çabuk öfkelenen birini çileden çıkarmak için yeterliydi. Öyle ki Lander'ı öldürmemiş, Yoksun bir şekilde yaşamaya bırakmıştı. Bu nedenle Dorn, bir geçitle kralın yanına gitti. Conrad'ı duruma ikna etmek mümkün müydü?
"Usta... Acaba biraz-"
"Aryn, kes sesini."
Birkaç dakika boyunca kimseden çıt çıkmadı. Muhafızlar zaten baygındı. Sivil halk ise korkudan donakalmıştı. Derin bir nefes almaya bile cüret edemediler. Nihayet Conrad ve Dorn dönünce ise, kralın öfkesi yüzünden okunuyordu. O bir şey söylemeden önce Başkahin onu durdurdu.
"Kral Conrad, durumu size anlattım. Lütfen işi daha da zorlaştırmayın."
"Kapa çeneni, Dorn! Kendi krallığımda birinin ayağına mı kapanacağım yani!?" Ardından Staraggradios'a döndü. "Ayağına kapanmamı istiyorsan cesedimi çiğnemen gerekecek!"
Bir elinde yanan kayalar oluşturduktan sonra diğer elinde rüzgar bıçakları şekillendirdi. İkisini aynı anda ona fırlattı ama büyüler yarı yolda yok oldu. Bu sefer de yıldırımla saldırdı ama aynı şey gerçekleşti. Su hortumları da aynı kaderi paylaştıktan sonra yaşlı adamı bir anda dibinde buldu.
"Küstah!" Staraggradios ona elinin tersiyle bir tokat attı. Bu darbe çok da kuvvetli görünmüyordu ama Conrad'ın dişlerinden birisi ağzından dışarı uçtu. Gözlerini kısarak açık tutmaya çalışsa da tüm dengesi bozulmuş gibiydi. O an ihtiyar onu kafasından yakaladı ve yere doğru bastırdı. Kral istemese de onun ayakkabılarını öpmüştü.
"Büyülerin yüzünden mi bana karşı böyle küstahsın? Öyleyse düşünmek için çok vaktin olacak." Elini ona uzattı ve bedeninden çıkan pek çok mavi enerji hüzmesini kendi bedenine çekti. Aryn bunu 3 günde 1 kez kullanabilmesine rağmen ustası peş peşe kullanırken sıkıntı çekmiyor gibiydi. Üstelik kralın kullandığı, kullanmadığı tüm büyülerini çalıyordu!
Ardından bedenine ciğerlerini sıkıştıracak bir baskı yükledi. Conrad buna dayanamadı ve kulaklarından bile kan geldi. Bedeni titrerken hala gururuna yediremiyordu özür dilemeyi. Bu durumu gören Dorn, son çare olarak onu zihin kontrolüne aldı.
"Her şey için üzgünüm. Beni ve askerlerimi bağışlayın."
Bir ayağıyla onu sırt üstü yere yatıran ihtiyar, bir elini tekrar ona doğru uzatıp bir anda yumruk yapınca adamdan acılı bir inleme geldi ve kafası yanına düştü. Bu sırada ağzına dolan kanı kusarken göğsünü tutan Dorn, bu saldırının asıl hedefinin kendisi olduğunu anlamıştı. Staraggradios'un öfkeli bakışlarını kendisi üzerinde hissetti ama karşılık vermek yerine gözlerini kaçırdı. Kralı zihin kontrolüne alarak onu kızdırmıştı.
Fakat ihtiyar usta daha ilerisine gitmedi. Arkasını dönüp yürümeye başladığında Aryn de hemen onun peşine takılmıştı. Bütün bu olanlardan hasar almayan tek kişi o olabilirdi.
Onlar gittiği zaman Dorn, yanına gelen diğer askerlere kralı ve başkomiseri taşımalarını, aynı zamanda da şifacılara haber vermelerini istedi. Kısa süre içerisinde ikisinin de tedavisi başlamıştı.
----------
"Bu ne demek, Dorn!?" Saraydaki salonda, soylular yaşlı adama çıkışıyordu. "Krala karşı nasıl böyle bir saldırı düzenlenebilir!?"
"Eğer ona karşı durabileceğinizi düşünüyorsanız intikam istediğinizi söyleyebilirim?"
Tüm salon sessizliğe büründü. Ta ki Prens Tagen "Babamı zihin kontrolüne alarak özür dilettin demek? Halkın önünde itibarını yerle bir etmek için daha iyi bir hamle olamazdı." dedi.
"Karşısındaki kişinin gücünü pek anlamışa benzemiyorsunuz, Prens Tagen. Hepiniz toplansanız bile en ufak bir zarar veremezsiniz. Zaten şehre kralı ve sizi öldürmek niyetiyle gelmişti. Çünkü öğrencisini zorla şehirde tuttunuz. Yine de bunun tersini söyleyip onu durdurduk. Sonra da kralın hayatını korumak için bunu yaptım. Kral Conrad şimdiye ölmüş olabilirdi."
Kimse buna karşı çıkmadı. Salondakilerin çoğu daha Büyücü Kralı bile değildi. Büyücü İmparatoru Lander'ın başına gelenleri duyduktan sonra kim bir şey diyebilirdi ki?
"Babam güçlü adamdır. Kendine gelince toparlaması uzun sürmeyecektir. Bir haftaya kadar büyüleri de dönünce eski haline kavuşur."
"O konuda..." Dorn biraz çekingence konuştu. "Farkındaysanız, onun büyülerini çalan kişi Staraggradios'tu."
"Yani?"
"Yani, Kral Conrad 3 ay büyü yapamayacak."
Salon yine karışmıştı. Tagen ve Avelin bu duruma fazlaca öfkeliydiler. Babalarına karşı bu tür bir saldırı yapılmasını pek beklememişlerdi. Hem de şehrin göbeğinde ve güpegündüz. Bu nedenle o ihtiyara karşı kinliydiler. Yine de bu durumda ellerinden bir şey gelmiyordu. Dorn'un dediği şey belliydi.
"3. Kademe Büyücü Azizi..."
Hikaye İle İlgili Bilgiler #95
Aura Salınımı Öğretisi: Kişinin büyü enerjisi yoğunluğunu görünmez bir baskı haline getirerek ortama yayma becerisidir. Enerjinin yoğunluğuna göre kuvvetlendiği için yoğunluk yeterliyse yüzlerce kişi en ufak bir hareket bile yapılmadan öldürülebilir. Aynı seviyedeki kişiler üzerinde oldukça yavaşlatıcı bir etkisi vardır. Sizden yukarı bir seviyede olanlar için pek bir etkisi olduğu söylenemez. Bu nedenle bu öğretiyi öğrenmenin en önemli şartı, yüksek bir güç seviyesidir.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..