Bölüm 5: Ödeştik

avatar
2804 0

Mavi Elma - Bölüm 5: Ödeştik


Kıdemli Ouz’un kendisine göstermiş olduğu binanın içine doğru ilerleyen Adem, kapıya vardığında evin hemen yakınlarında bulunan iki kişiyi fark etmişti. İkili son derece meşgul gibi görünse de Adem’in gözünde en azından selam vermeleri gerekirdi.

“Merhaba ben Adem! Dış kuşak öğrenciliğine yeni başladım tanıştığımıza sevindim!”

İçten ve son derece nazik davranan Adem, önünde duran kız ve erkeğin umursamadığını fark ettiğinde bir kez daha yenileme ihtiyacı hissetti. “Merhaba ben Adem! Dış kuşak…”

“Anladık Adem… Şimdi gözümüzün önünden kaybolsan iyi edersin buradaki büyüklerin son derece önemli bir şeyin ortasındalar.”

Adem bir anda kendisine doğru gelen sert cevapla birlikte ne diyeceğini bilemediği için sadece kafasını salladı ve ardından da gerisin geri döndü, kapıyı doğrudan açan Adem devasa bir koridorla ve sadece iki tane odayla karşılaştığında istemeden de olsa şaşırdı.

“Ne o şaşırmış gibisin? Sen yenisin değil mi?”

Kendisine doğru seslenildiğini düşünen Adem kafasını sese doğru çevirdi ve daha sonrasında önünde duran çocuğu gördü. İnce bir bedeni vardı ve Adem’den biraz daha uzun boyluydu, saçları hafiften beyaz gibi duruyordu ve bu onda büyükmüş izlenimi uyandırıyordu. Ancak suratının çocuksuluğu da bunu engelliyordu, son derece tezat bir ifade olduğundan Adem ona nasıl hitap etmesi gerektiğini bilemedi. Bu yüzden doğrudan kendisini tanıtma işlemine koyuldu.

“Merhaba ben Adem.”

“Ah demek adın Adem, benim adımda Yusuf ama genelde insanlar sadece dede demekle yetinir.”

“Neden öyle diyorlar ki?”

Bu sırada Yusuf doğrudan elini saçlarına götürdü ve iki sefer eliyle taradı. “Gördüğün gibi saçlarım bir ihtiyarın saçı gibi hem seyrek hem de son derece beyaz. Bundan ötürü de bana dede diyorlar. “

Adem hızlıca kafasını salladı ve “Anladım Yusuf Abi… Şey bence sana ayrı bir hava veriyor bu saçlar.”

Yusuf bunları duyduğunda bir kahkaha patlattı. Oldukça içten bir kahkahaydı bu kalın sesiyle birlikte bütün koridorda yankılanmıştı.

“Gerçekten de böyle mi düşünüyorsun? Ne desem bilemedim bak şimdi, teşekkür ederim Adem!”

Adem bu insana son derece kanının kaynadığını fark etti, bir tebessüm gösteren Adem kibarca ricasını gösterdikten sonra “Bir sorum var, bu devasa binada neden sadece iki tane oda var? Onca insan nerede kalıyor?”

“Ah… Doğruya sen yeni gelmiştin değil mi! Şöyle ki bu odalardan birisi kızlara ait ve doğrudan cennetin yasak katıda diyebiliriz oraya girdiğin anda ölmüş sayabilirsin kendini. Diğeri yani şuradaki ise bize ait burası yol geçen hanı diye de seslenilebilir. Çünkü kızlar hiç umursamadan bizim odalarımıza girip istediklerini yapabilir. “

Adem hızlıca kafasını sallamış ve ardından da kafasına takılan bir başka soruyu sormuştu. “Buraya gelene kadar fazla öğrenci göremedim etrafta neden hiç kimse yok gibi duruyor ki?”

“Bunun sebebi aslında basit, sen şuan dağın sadece ilk ve dış kısmındasın. Bu dağın birkaç tane daha avlusu bulunmaktadır. Bu avlulardan birisi iç kuşak öğrencileri için bir diğeri ise çekirdek kuşağındaki öğrenciler için. Elbette ki o avlulara senin gitmen yasak.”

“Neden yasak ki?”

“Sebebi basit aslında, biz dış saha öğrencileri olarak bir dantianta sahip olmayan öğrencileriz, orada bulunanların hepsi bir dantianta sahip ve kendilerince belirli alemlerdeler. Duyduğuma göre öğrenciler arasında dört yüz yaşında olan bile varmış!”

“Dantianta sahip olmak son derece zorlu bir süreçmiş ancak bunu başarırsan ömrün uzuyormuş… demek ki duyduklarım doğru.”

“Kesinlikle, bir dantianta sahip olursan kesinlikle ömrün uzayacaktır. Ancak önemli olan burada ömür uzaması değil, ne kadar ömrün olursa olsun kultivatörlük yolunda ölümler son derece yaygındı. Daha dün mesela bizden birisi olan Mert’in ortadan kaybolduğunu fark ettik, insanlar çoktan ona ölmüş gözüyle bakmaya başladılar bile.  Önemli olan şey burada kültivatör olduktan sonra yapacaklarının sınırının neredeyse olmamasından kaynaklanıyor. Hiç sen bir insanın hiçbir nesne dahi olmadan uçabildiğine şahit oldun mu?!”

Yusuf’un son söylemiş olduğu şeye karşı Adem’in verebilecek bir cevabı yoktu, hiçbir şey olmadan uçabilen bir insan? Bu onun lugatına göre bile uçuk kaçık bir şeydi.

“Üstelik bu da değil bu insanlar belirli bir yolda yürürken sadece bununla uğraşmazlar bunun yanında ekimlerini yükseltirler ve aklına gelemeyecek şekilde ki dövüş tekniklerinde ustalaşırlar. Geçenlerde şifalı otlar toplarken göz ucuyla şahit olduğum bir dövüş vardı, orada birisi ayağını havaya kaldırıp yere indirdiğinde ateşten bir kaplanın karşıdaki insana doğru uçtuğunu duydum sence bu mümkün mü?”

Adem bunları duydukça iştahının daha da fazla arttığını hissetti, Yusuf’un her anlattığı şeyle birlikte ölümsüz olmayı daha da ister hale gelmişti.

İkilinin konuşmaları biraz daha devam etti ve en sonunda Adem nerede kalacağını öğrenip teşekkür ederek Yusuf’un yanından ayrıldı.

Minicik bir odanın içerisine yerleştirilmiş olan bir yatak ve bir tane masa vardı. Masanın üstünde bir gaz lambası hafifçe yanıyordu. Adem bir anda ninesiyle yaşamış olduğu zamana geri döndüğünü hissetti. Ancak şuan artık bunu yapması mümkün değildi, hem ninesi yoktu hem de okulun aşırı katı kuralları vardı.

“Buraya geleceğimi kim bilebilirdi ki nine…” diye mırıldanan Adem, kafasını sert samandan yapılmış yatağına koyduğu gibi gözlerini kapattı, hiç vakit kaybetmeden uyuyakalmıştı.

Sabahın erken saatinde bir anda kapısının açılmasıyla birlikte Adem, ne olduğunu bile anlayamadan yatağından fırladı, kapısını açan kişinin bir kız olduğunun farkına varan Adem ne diyeceğini bilemeden öylece bakakaldı.

“Hala daha yatıyor musun seni pislik! Çabuk ol ve işinin başına geç!”

Kız bunları söyledikten sonrasında derhal ayrılmıştı, Adem o an anlamıştı, burada mahremiyet denen şeyin olmadığını.

Üstündekileri değiştirme gibi bir imkanı olmadığından olduğu kıyafetle bambu ağaçlarının yanına ilerleyen Adem kendisine güzel gelen bir baltayı alıp ağaçlara doğru ilerledi, baltanın ucu son derece keskindi ve güzel bir parıltısı vardı. Eline aldığı gibi Adem bu baltanın oldukça kaliteli olduğunu anlamıştı. Daha önce hiç balta kullanmamış olsa bile bu bariz belliydi.

“Hangi baltayı savuruyorsun sen?”

Arkasından gelen bir kız sesiyle birlikte tekrar irkilen Adem gelen kişinin yine o kız olduğunu fark ettiğinde ne diyeceğini bilemedi.

“Bu balta bana aitken nasıl olurda bu baltayı istediğin gibi kullanacağını zannedersin sen!” diye çığıran kız hızla ilerlemiş ve doğrudan Adem’in elindeki baltayı tuttuğu gibi çekmişti.

Adem ne diyeceğini bilemediğinden ötürü sadece susmakla yetindi ve daha sonrasında endişeli bir hale gelerek “O halde ben neyle ağaçları keseceğim ki!” diye bağırdı.

Kız ona acıyarak bakmış ve “Bu beni ilgilendirmez.” Dedikten sonra arkasını dönerek ilerlemişti.

Adem bu durum üstüne ne yapacağını düşünmeye başladı. Binanın arka kısmını iyice inceleyen Adem çeşit çeşit paslı veyahut kırık silahın ve baltanın olduğunu fark etti. İçlerinden en iyisini alması gerektiğini düşünerek aramaya koyuldu ve yarım saat boyunca bu çöplerin arasında gezindi.

Bu sırada yanlarına gelen birkaç kişi Adem’e bakıp gülmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Adem bu gülüşmeler sırasında istediği bir baltayı sonunda bulmuştu, son derece paslı ve kırıklarla dolu olsa da içlerinden en iyisi buydu ve en sonunda işinin başına geri dönebilecekti.

“Her yeni gelen dış saha öğrencisine yeni bir eşya vermiyorlar mıydı?”

“Aynen öyle yeni bir eşya verirlerdi, genelde burada çalışanlar için balta da verirlerdi.”

“Bu salak sanırım Dicle’ye çoktan baltasını kaptırmış gibi duruyor…”

“Gerçekten de şunun tipine baksana salağın önde gideni gibi!”

“Ahahaha”

Gençlerin bu şekilde konuşmaları Adem’i bir miktar rahatsız etti, en uygun zamanda Dicle denen kızdan baltasını istemeyi de aklına not etmişti. Şuan çalışması gerekiyordu yoksa Adem asla yemek yiyemezdi.

Akşam vakti olduğunda en sonunda adem elindeki kör baltayı elinden bırakabilmişti. Alnındaki terini silen Adem, bir sorunu fark etti, yemeğini nereden alacağını bilmiyordu!

Ne yapacağını düşünürken bir anda yakınlardan geçen Yusuf’u fark etti Adem, en iyisinin ona soru sormak olduğunu düşündü ve hızlıca yanına doğru ilerdi.

“Yusuf Abi!”

Yusuf sesi duyduğu gibi sesin geldiği noktaya doğru kafasını döndürdü, Adem’i gördüğünde yüzüne bir gülümseme koydu ve “Ah… Adem ne var ne yok bakalım?” diye halini sordu.

“İyiyim Yusuf Abi, ama açım da söylesene Yusuf Abi ben nereden yemeğimi alabilirim?”

Yusuf bunu duyduğu anda kıkırdamaya başladı. “Hangi yemeği? Burada yemek falan verilmez kesinlikle… Kim seni kandırmış bilmiyorum ama burada yemeğinden de sen sorumlusun.”

“Ah…” Adem’in diyebileceği tek şey bu olmuştu, bundan başka tek kelime ağzından çıkmamıştı bile.

“Şuan için benim sana önerebileceğim tek şey civarda bulunan meyveleri ve bitkileri yemen, en azından karnın tok olur değil mi?”

“Doğru diyorsun Yusuf Abi! Çok teşekkür ederim!”

Hızla elini sallayan Adem bambu ağaçlarının arasına tekrardan dalmıştı. Civarında yetişecek bitki ve meyveleri aramaya koyulmuştu. Çok değil sadece on dakika aramıştı ki, önünde beliren mantarlar ve çeşitli meyvelerle birlikte Adem son derece sevinçliydi, sonunda yiyecek bir şey bulmuştu.

Her bitki ve meyveden beşer tane koparan Adem hepsini topladıktan sonra oturup yiyecekleri önüne serdi. Ağzından salyalar akıyordu ve hemen hepsini yemek istiyordu, ancak bunu yapmadan önce kısacık da olsa bir dua etmesi gerektiğini düşünen Adem “Bunları yiyebilmemi sağlayan Tanrılara ve Yusuf Abi’ye sonsuz teşekkürler.” Diye mırıldandı.

Ardından da yemeye koyuldu, hepsinin tadı inanılmaz derecede yüksek kaliteydi ve Adem’in ağzına girdikleri anda mükemmel bir tat bırakıyorlardı. Adem daha öncesinde asla böyle bir şey yemediğine yemin edebilirdi.

Yemeğini bir çırpıda bitiren Adem hemen sonrasında ayrılması gerektiğin düşündüğünden hızlıca yerinden kalktı ve yatakhanesine doğru yöneldi. Yatakhane çevresinde kimsenin olmadığını fark etmişti Adem, “Herhalde herkes çok yoruldu ondan ötürü de uyumaya çekildiler.” Diye düşündü.

Odasına vardığı gibi kilitlenmeyen kapısını kapatan Adem kendisini yatağına bıraktı. Hayalinde ölümsüz olmuştu ve hiçbir şey olmadan uçabiliyordu.

Rüyasında bir sazlık içinde koşuyordu Adem, neyden ötürü koştuğunu bilmiyordu ancak koşmaya devam ediyordu. En sonunda dipsiz bir uçurumun dibine geldiğini fark etti ve durdu, arkasındakilerin yetişmeye başladığını gördüğünde ise daha fazla dayanamadı ve uçuruma doğru atladı.

Birden uyanan Adem, bir elin onun yanında doğru geldiğini fark etti, bedeninin en ufak bir dermanı bile yoktu. Sadece gözleriyle kim olduğuna bakabiliyordu ve gördüğü kişinin bu gün odasında ve sabah bambu ağaçlarının yanında karşılaştığı kız olduğunu fark etti.

Elinde bulunan bir havluyu alnına koymuş ve ardından da bir elindeki şişeyi Adem’in dudaklarına doğru götürmüştü.

“Bununla birlikte ödeştiğimizi sanıyorum.” Diyen kız hiç vakit kaybetmeden odadan dışarıya çıktı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr