Bölüm 7: Kıdemli Ouz'un Gelişi

avatar
2719 0

Mavi Elma - Bölüm 7: Kıdemli Ouz'un Gelişi


Dicle neden Adem’in bu, iyilik isteğini yerine getirdiğini anlamıyordu. Hâlâ daha bunu sorgulasa da, yapmaya başladığı için durumu sadece kabullenmesi gerektiğini düşünüyordu.

“Akşam vakti o bakışları olmamış olsa, hayatta yapmam! Nasıl bir çocuk öyle bakabilir ki!”

Adem’in, akşam yemeğinde bu planı anlatmasıyla birlikte bakışları bir anda değişmiş ve bir yavru köpeğinkine benzemişti. Dudaklarını hafifçe kıvırmış, Dicle’den yardım istemişti. Dicle bir an durdu ve kendi kafasına vurdu! “Ahh! Bundan benim çıkarımın ne olacağını sormam lazımdı!” diye bağırdı.

Adem’in bu gece öldürüleceğini öğrendiğinde ne yapacağını zaten şaşırmıştı, bu sırada aklına bundan çıkarının ne olacağını sormak elbette ki gelmemişti. Şuan gitmekte olduğu Kıdemli Ouz’un yanında, derin nefesler alıp düşüncelerini toparlayabileceğini düşünüyordu Dicle, bundan sonrasında da istediği şeyi söyleyecekti Adem’e belki böylesi çok daha iyi olmuştu kim bilebilirdi ki?

---

Adem hemen karşısında bulunan Yusuf ve Cafer’i görünce bir miktar duraksadı. Dudaklarının kuruduğunu hissetmişti. Anlık geçişten sonra, Adem geniş bir sırıtma ile bu duraksamayı kapadı. “Ah Yusuf Abi sen gelmişsin, hayrola ne oldu ki? Hem yanındaki kim?”

Yusuf bir anda gelen iki farklı soruya, ne cevap vereceğini kısacık bir an düşündü, ardından da ilk soruyu duymazlıktan gelme kararı aldı. “Bu yanımdaki Cafer Canavar, son derece iyi birisidir. Hem onun probleminden ötürü buradayız. Söylendiğine göre Cafer’in meyvelerinden yemişsin ve üstüne az uz da yememişsin! Hiç utanman yok mu ki senin? Nasıl olurda bu kadar fazla yersin?”

“Ben ne yiyeceğim çocuk! Bütün yemeğimi yok ettin! Şuna bak başka bir şey yememi mi bekliyorsun? Ne yapayım ağaç kabuğu mu yiyeyim, yoksa yerde bulunan toprağı mı çiğneyeyim? Hiç mi görgü öğretmediler sana?”

Adem bir anda kendisini suçlamaya başlayan Cafer’e baktı. Suratında bir anlık da olsa nefret izleri görüldü, ancak hemen sonrasında Adem mahcup bir gülümseme ortaya koydu “Meyvelerin sizin olduğunu bilmiyordum Cafer Canavar Abi, bilsem hiç zarar verir miydim?”

“Her neyse ne! Bana olan borcunu nasıl ödeyeceksin? O kadar ekinlerimi mahvettin ve beni aç bıraktın, bunun bir ödemesi olmalı!”

Adem bu kadar pişkinliği ilk kez görüyordu. “Davulun derisi bile bu adamın suratından daha ince…” diye düşündü Adem. Suratında mahcup bir ifade ortaya çıkarmış ve “Şuan için bir şeyle ödeyemem ancak; ilerideki zamanlara bu borcu yayarsak kesinlikle ödeyebileceğime eminim.”

“Kes şu palavraları!”

Yusuf’un bir anda sert çıkışı ile birlikte Adem gerçekten de korkmuştu, bu kadar sert bir görüntüsü olmayan birisinin bir anda suratı dahil her özelliğini değiştirmesi nasıl olurdu da bu kadar korkunç olmazdı ki?

---

Dicle güç bela Kıdemli Ouz’u bahçesine çekebilmişti, söylediklerine başlangıç inanmayan Kıdemli Ouz, en sonunda meyvelerini yiyenin Adem olduğunu öğrendiğinde şaşırmış ve bakma gereksinimi duymuştu. Kıdemli Ouz’un detaylı incelemesinden sonra Dicle’ye dönmüştü “Her çeşit meyve ve bitkiden sadece belirli miktar almış, ancak bunların hepsini aynı anda yerse felç geçireceği kesin. Nerede şuan bu çocuk?”

“Kıdemli Ouz, Adem şuan odasında bulunuyor. Dün onu uygun bir şekilde tedavi ettim ancak tedaviden sonra bana söyledikleri ilginçti. Bundan ötürü size haber etme gereksinimi duydum. Adem bunu yapmadan önce Yusuf’a nerede yemek yiyeceğini sormuş ve Yusuf da burada herkesin kendisinden sorumlu olduğunu söylemiş. Tüm bunlardan ötürü aç kalan Adem’de Yusuf’un önerisiyle burayı keşfetmiş ve meyve bitkilerinizi yemiş. İsterseniz bunu sizde tasdikleyebilirsiniz. Bana Adem’in hiç yalan söylemiş gibi gelmediğini söyleyebilirim.”

“Peh… Daha geldiği anda birilerine palavra atmakta üstüne yok! Söyle bana nerede bu Adem’in kaldığı yer!”

“Kıdemlim isterseniz ben sizi oraya götürebilirim!”

Bundan sonra Dicle hızlı adımlarla Kıdemli Ouz’un önüne geçti, son derece hızlı ancak koşmayacak düzeyde adımlarıyla bina girişine doğru ilerlemiş ve ardından da kapıdan geçip, Kıdemli Ouz’a geçmesi için yer ayarlamıştı.

Adem’in odasına geldiklerinde Dicle bir anda durdu ve Kıdemli Ouz’a doğru dönerek. “Sanırım bir şey iyi gitmiyor Kıdemlim.” Diye fısıldamıştı.

Kıdemli Ouz, kendisine yalan söylemeyeceğine emin olduğu Dicle’nin dediklerini duyduktan sonra sessizliği son derece önem veren birisi haline gelmişti. Parmak uçlarında yürüdükten sonra kapının girişinde durdu ve keskin kulaklarıyla dinlemeye koyuldu.

“Çabuk bize tazminat öde! Yoksa senin canın yanar!”

“Ama ben size nasıl ödeyebilirim ki? Ah yanımda sadece bir bakır var, eğer kabul ederseniz, sizin için bunu verebilirim.”

Bir tokat sesiyle birlikte, madeni paranın çınlama sesi çıkmıştı. “Bu yalanlarını kenara bırak, geçenlerde seni Kıdemli Ouz’dan bir şey alırken görmüşler bir torbaymış! Nerede o torba!”

Bir başka tokat sesi işitildiğinde Adem’in sesi titremeye başlamıştı. Vurdukları her darbe o kadar güçlüydü ki, Adem’in dudakları çoktan iki tokatla birlikte şişmiş ve patlamıştı. Yanaklarına almış olduğu darbeler de cabasıydı çoktan yanaklarında koyu renkli iki kızarıklık ortaya çıkmıştı.

“B-ben bir şey almadım! Gerçekten almadım!”

ŞAAK!

“Kimin buna inanmasını bekliyorsun ki! Herkes paraları alırken nasıl sırıttığını biliyor senin! Söyle! Nerede o kese? Yoksa Kıdemli Ouz’un seni kurtarmasını mı bekliyorsun ha?”

ŞAAK!

Bir başka tokat sesinden sonra Adem’in kafası kapıyı rahatça görebileceği şekilde yan yatmıştı. Ancak gördüğünü de tam olarak göstermedi, yanaklarının acısından ötürü zaten gözleri yanıyordu ve bundan ötürü istemeden de olsa ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden çıkan iki parça damladan sonra, Adem bu sefer de tekme yedi.

Yemiş olduğu tekme o kadar etkili bir tekmeydi ki, Adem neredeyse öleceğini sandı. Bedeninin havalanıp duvara çarpmasını bile anlamıştı.

“Y-yemin ederim ben bir şey almadım, ayrıca Yusuf Abi sen dememiş miydin? Bana istersen git bambu ağaçlarının arkasındaki meyve ve bitkileri ye diye?”

“Dediysem ne olmuş lan! Ben geri ödeyeceğini düşündüğüm için böyle dedim! Kim bilebilirdi ki, bu kadar adi ve sahtekar olacağını!”

Bir başka tekmeyle birlikte Adem’in nefes alması bir anda durdu, bedeni nefes almayı reddediyordu. İki iki defa dudakları açıldı ve geri kapandı, boşa çıkan girişimlerden sonra Adem’in tüm nefesi ciğerlerinden çekilmişti.

Bir başka tekmenin geldiğini gören Adem, ne yapacağını bilemiyordu. Çaresizlik içerisinde kolundan birisini havaya kaldırdı ve suratını korumaya çalıştı. Eline gelen bir tekme ile birlikte elindeki tüm kemikler un ufak olmuştu.

Kıdemli Ouz bunların hepsini kapının girişinde sessizce izliyordu, ellerini arkasına almış sonun nereye gideceğini kestiriyordu. Son tekmeyle birlikte bir anda kaşları çatıldı, dudaklarının bir ip kadar inceldiğini görmemek için kör olmak gerekiyordu.

Bir anda ortadan kaybolan Kıdemli Ouz, tekrar ortaya çıktığında çoktan ikilinin arkasındaydı. Cefer Canavara doğru elinin tersiyle tek bir tokat attı.

Tokadın şiddeti o kadar yüksekti ki, daha tokadı attığı anda Cafer Canavar havalanmış ve Yusuf’a doğru uçmuştu. Tüm bunları beklemeyen Yusuf ise ne yapacağını bilemez bir şekilde Cafer Canavar’a bakmış ve boş gözlerinden sonra ikili çarpışmıştı.

Tek bir tokatla birlikte ikilinin bir sonraki odaya geçmesi bir olmuştu, hatta bu bile onlar için yeterli olmamış gibi ikili yandaki odanın da duvarına yapışmışlar ve o odanın duvarını da parçalamışlardı.

Bunların hepsi bir anlık, kısacık bir sürede olduğu için anlatmaya dil döndürmesi son derece zor olaylardı.

Geldiği gibi tekrar ortadan kaybolan Kıdemli Ouz bu sefer ikilinin bulunduğu yere doğru ilerlemişti. Tek bir tokat darbesiyle kafatası ikiye ayrılmış bir halde duran Cafer ve onun altında kalan Yusuf’a doğru tiksinmiş bir şekilde bakmıştı.

“Bir dantiant oluşturduğunuz halde bize haber vermeyerek buradaki dış saha öğrencilerine zorbalık yapmak… Hem de benim arazimin üstünde hak iddia ederek haraç kesmek!”

Yusuf, Kıdemli Ouz’u gördüğü anda ne yapacağını şaşırmış bir halde bakakaldı. Onun buraya gerçekten de geleceğini asla düşünmemişti. “Kıdemlim biz…” kelimeleri ağzından dökülmüştü ki, Kıdemli Ouz’un bir başka tokadı Yusuf’a doğru uçtu.

ŞAAAAKKK!

Tek bir tokat darbesi ancak bu kadar şiddetli olabilirdi. Görmeyen insanlar tek bir tokat darbesiyle deprem olduğunu zannetmişlerdi ve koşarak dışarıya çıkmaya başlamışlardı. Kıdemli Ouz’un tokadı o kadar güçlüydü ki, tüm bina sallanmakla kalmamış güçsüz kalan kısımlarında kısmı kırıklıklar meydana gelmişti.

Tek bir tokat darbesiyle Yusuf’un kafası zemine o kadar sert çarpmıştı ki, Yusuf’un son haline bakan insanların Yusuf’u tanımalarının imkanı dahi yoktu. Bütün kafası un ufak olmuş ve kafasının çarparken açmış olduğu kraterde bir çorbanın kalmasını sağlamıştı. Adem kendine geldiğinde olanları gördüğü gibi şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu.

“Bu kadar güçlü olmak…” Ademin zihninde oluşan düşünce sadece buydu. Bir insan sadece bir tokat darbesiyle bir insanın kafasını nasıl olurda patlatabilirdi ki? Köyüne döndüğünde bunları anlatsaydı insanlar onunla dalga geçer ve delirdiğini düşünürlerdi. Şuan bile Adem kendisinin delirdiğini düşünüyordu.

“Şimdi Yusuf’un neden uzun hayatın önemsiz olduğunu söylediğini anladım… Bu kadar güçlü olduktan sonra uzun hayat sürmesen bile kim sana bir şey yapabilir ki?”

Bunları zihnine kazıyan Adem, çoktan kararını vermişti, “Bir daha asla acınası bir şekilde dayak yemeyeceğim.” Bunun kendisine vermiş olduğu ilk söz olduğunun da farkında değildi.

Kıdemli Ouz, eli bir pislik parçasına dokunmuş gibi elini bir beze silmiş ve daha sonrasında da Yusuf’un çorbasının oluştuğu o kratere bakarak “Bundan böyle bu gibi durumlar yaşanırsa ve bana söylenmezse suçlu veyahut suçsuz ayırt etmeden hepsinin infazının gerçekleştirilmiş olacağından emin olacağım!”

Bu kelimeler sanki gökler tarafından söylenmiş gibi, tüm binanın bir kez daha titremesine yardımcı olmuştu. En sonunda binanın güçsüz bölümleri bu kadar kudrete dayanamadı ve kendiliğinden çöktü. Dışarıda ve içeride bulunan tüm dış kuşak öğrencilerinin bacakları titremiş ve dizlerinin üstüne kapanmışlardı.

Bir avuç kelimenin tüm bedeninde nasıl kudret ile dolandığına şahit olan Adem, bir kez daha ölümsüzlük yolunun ne kadar sert olduğunu anlamıştı. Bu onun kafasında birkaç şeyin oluşmasına neden olmuştu. Bundan sonra düşmanına asla acıma belirtisi göstermemesi gerektiğini çok iyi biliyordu.

“Kimseye hemen güvenme, güvendiğin kişiye asla sırtını dönme. Kimseye acıma, acıdığın kişiye asla sırtını dönme…” Adem’in zihninde oluşan bu düşüncenin, ilerideki hayatına bir çok kez yön vereceğini nasıl bilebilirdi ki?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr