Bölüm 9: Ödüllerin Alınması

avatar
2566 0

Mavi Elma - Bölüm 9: Ödüllerin Alınması


Sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kalkan Adem, yepyeni ve  parıldayan cildiyle günü karşılamış ve odasına veda etmek için kalkmıştı. Odasına şöyle bir göz atan Adem, neredeyse geçirmiş olduğu bir yılın ardından bu odayı terk etmenin hüznünü yaşıyordu.

Dışarıya doğru ilerleyen Adem’in keyfi son derece yerindeydi, dün gece bedenindeki tüm pisliklerden kurtulmuş ve sudaki yansımasına bakarak daha parlak ve yumuşak bir cilde kavuştuğunu fark etmişti.

“Dantianta sahip olmak böyle bir şey demek ki…”

Bu şekilde mırıldandıktan sonra tüm gecesini uyuyarak geçiren Adem, dışarıya çıktığında insanların doğrudan kendisine bakmaya başladığını fark etmişti. Bu durumu daha önce bir başka yerde görmüştü Adem. “Dicle dantianta kavuştuktan sonra da insanlar ona böyle bakmıştı.” Diye mırıldandı.

İnsanların mırıldanması ve aç gözlülükle bakması Adem’i bir nebze de olsa rahatsız etmişti, ancak bunu dışarıya vurmaya hiç niyeti yoktu. Dudaklarında hafif bir gülümseme gözüken Adem binanın dışına doğru kayıtsız bir şekilde ilerlemesini sürdürdü. Bu sırada insanlar da onunla ilgili dedikoduları birbiri ardına tekrar konuşmaya başlamıştı.

Adem, binayı arkasına alıp Kıdemli Ouz’un ölümsüz mağarasına doğru tam hareketlenmeye başlamıştı ki; “Adem abi!” diye ince bir sesi duymasıyla birlikte durdu.

Bu sesin kimden geldiğini Adem çok iyi biliyordu. Bundan iki ay öncesinde kendisine Kıdemli Ouz tarafından bırakılan, İpek adlı kızın sesinden başkası değildi.

Adem, İpek’e baktığında hafif bir gülümseme gösterdi. İnce telli ve dalgalı kumral saçlara sahip olan bu kızın saçları ensesine kadar anca geliyordu. Suratında heyecanlı bir ifadesi vardı, burnunda her zaman olduğu gibi minik bir leke ile birlikte ince çenesi hafifçe ön plandaydı.

“Adem Abi!”

Kız Adem’in önüne geldiğinde bir anda durdu ve ellerini arkadan bağladı. Suratında hem sevinçli hem de üzgün bir ifade dolanıyordu. Hangisini göstermesi gerektiğine emin olamamış gibiydi.

“Gidiyor musun?”

Adem kafasını evet anlamında salladı, onunla ilk kez yüz yüze geldiği anı aklına getirdi, o sıralar meditasyon ile o kadar bozmuştu ki kafasını; yeni gelenleri önemsememekle birlikte kim olduklarını dahi sormuyordu. Sürekli kaybolan, yeni gelenlerin bazen öldüğü duysa da önemsizdi.

Bu kızı da önemsememişti ancak kız kendisinden sorumlu olan Adem olduğu için sürekli olarak peşindeydi, hatta Adem konuşmak istemese bile Adem’i tutmuş ve hayat hikayesini anlatmıştı.

Altı yaşlarında babasını kaybeden İpek, iki yıl boyunca kabilesiyle birlikte yaşamıştı. En sonunda açlık ve bununla birlikte yozlaşmalar meydana gelmeye başlamış ve kabilesi İpek’i birkaç parça pirinç ve et karşılığında köle tacirlerine satmayı planlamıştı.

Annesi buna engel olmak isteyerek İpek’e bir tarif vermiş ve doğrudan buraya gelmesini söylemişti. İpek de buna uyarak hızla kabilesinden kaçmış ve günlerce uyumadan seyahat etmişti.

İpek’in en sonunda yorgunluktan bayıldığı bir vakit bir grup haydut onu yakalamış ve köle olarak satmak için bir şehre götürmekte karar kılmışlardı. Tam da bu sırada Kıdemli Ouz İpek’i kurtarmış ve kendisini güvenle buraya kadar getirmişti.

Adem elini İpek’in kafasına doğru uzattı, ona bakarken zaman içinde bir kız kardeş edinmiş gibi hissetmişti. “Meditasyon yapmayı ikmal etme olur mu?”

“Im!”

İpekten gelen tek ses bu olduğunda Adem daha fazla ne söylemesi gerektiğini bilemediği için bir an arkasını döndü, ardından da söylemesi gereken bir şey varmış gibi İpek’e geri döndü ve kulağına doğru yaklaştı.

“Bunu kimseye söyleme ama, meditasyon sırasında kafanı boşaltmak yeterli değil. Bedeninin her köşesinde isteğinin gerçekleşmesini sağlaman lazım, yoksa çok zorlanacaksın.”

“Bir sonraki görüşmemiz ne zaman olur hiç bilmiyorum, belki de hiçbir zaman görüşemeyeceğiz. Ancak güçlenmeyi asla ihmal etme, bir daha insanların senin geçmişte yaşadığın gibi şeyleri yapmalarına ancak bu şekilde engel olabilirsin anladın mı?”

“Bir süre daha buralarda olacağım, dantiantını yapılandırdığın zaman beni bulmaya ne dersin?”

İpek, Adem’in kendisine bunları söylemesiyle birlikte sıcak bir gülümsemeyle “Bir kez daha görüşeceğiz!” dedi.

Adem bunları duyduktan sonra daha fazla durmasının anlamının olmadığını düşünmüştü. İleriye doğru döndü ve Kıdemli Ouz’un ölümsüz mağarasına doğru yola koyuldu.

Dantiantını yeni oluşturmuştu ve koşmaya başladığı anda bacak kaslar bir panter gibi atılmasını sağlamıştı. Normalde koştuğu hızın en az iki katı kadar hızla koşmaya başlayan Adem, dantiantın mükemmelliği hakkında düşünüyordu.

Bir buçuk saat boyunca aralıksız koşmuş olan Adem’in suratında en ufak bir yorulma belirtisi yoktu. Kıdemli Ouz’un ölümsüz mağarasına geldiği anda kapısı açıldı, karşısında duran Kıdemli Ouz tüm ihtişamıyla duruyordu, suratında hafif bir tebessüm vardı. Adem’in bu tebessümü görüşü olduğu için Kıdemli Ouz harekete geçtiği anda başta anlayamadı ve geri kaldı.

İkilinin yol boyunca klasik olarak konuşmama oyunu devam ediyordu, Adem bunca zaman boyunca ödülünün ne olacağını düşünerek durdu. Hayalinde uçuk kaçık silahlar ya da teknikler yoktu, sadece onu koruması için bir kılıcın bile yeterli olacağını düşünüyordu.

Üç saat boyunca koşan ikili en sonunda önlerinde bulunan devasa üç katlı binanın hemen karşısında durdu.

“Burası ödül karargahı olarak da bilinir. Buranın içerisinden ilk kez dantiant elde ettiğinde ve her yetişimin kırıldığında ödüller alabilirsin, bunun dışında itibar puanlarınla buradan alışverişte yapabilirsin.”

Adem bunu çok iyi anlamıştı, o şuan Qi Yoğunlaştırma evresinin ilk basamağındaydı, eğer bu dokuz basamağı geçerse bir kırılma yaşayacak ve ağaç yetiştirmeye başlayacaktı.

“Unutma her kat bambaşka bir sınıf için vardır, ilk kata her iç kuşak öğrencisi ulaşabilirken, ikinci kata sadece Çekirdek kuşak öğrencileri içindir. Üst kat ise, her ikisine de kapalıdır, o bölgeye sadece okul efendisi tarafından izin alabilen öğrencilerin girmesi sağlanmıştır.”

Kafasını sallayan Adem, daha fazla bir şey var mı diye Kıdemli Ouz’a bakmayı ihmal etmedi, sanki bir anda kafasına bir şey gelmiş gibi Kıdemli Ouz tekrardan ağzını açtı.

“Ah bir de dantiantını oluşturduğunda alacağın ödülleri bir an önce tüketmeni öneririm, eğer elinde ödüllerle iç kuşak avlusuna giriş yaparsan yaşayacağına pek garanti edemem…”

Adem bunu duyduğu anda kafasını salladı, bunu çok kez duymuştu. İç kuşak tamamen bir savaş alanıydı, iç kuşak içerisinde bulunan dört aktif güç sürekli olarak çatışma içerisindeydi ve her gün arenalarda ve görevlerde kavga ediyorlardı. Bu güçlerin bir kısmını bilen Adem pek de iyi olmadığını düşünüyordu.

Kendisini görmüş olduğu güçler, bir dış kuşak öğrencisine sırf eğlenmek için zorbalık yapan tiplerdi, kendilerinin “Yükselen Güneş” takımı olduklarını söylüyorlardı.

Adem hepsinin böyle olduğunu elbette ki, düşünmüyordu. Eğer bir takıma katılmazsa kendi sonunun da tıpkı diğer dış kuşak öğrencisi gibi olacağının farkındaydı. Bundan ötürü de bir takıma kesinlikle katılması gerektiğini biliyordu.

“Başka soracağın bir şey yoksa daha fazla durmayalım dışarıda.”

Kıdemli Ouz’un söylemiş olduğu sözle birlikte Adem kafasını salladı, şuan aklında daha fazla soracağı bir şey yoktu. İçinden sadece dua ediyordu, “Lütfen çok şatafatlı bir şey gelmesin!” diye. Bunun sonucunda ne olacağını çok iyi biliyordu Adem, dış kuşak öğrencisiyken duyduğu gibi kaderinin erkenden sonlanmasıydı bu durum.

İkili devasa binanın içerisine girdiğinde neden dağın yüzde biri kadar alan kapladığını anlamıştı. İçeride sadece ilk kattaydılar ancak; tüm bölge kitaplar, tomarlar, bitkiler ve silahlarla kaplıydı. Adem tüm bunları gördüğünde ağzının suyu akmış olsa da kendisini durdurması gerektiğini çok iyi biliyordu. İlerleyen zamanlarda ihtiyacı olanları zaten alacaktı bu konuda kafası netti.

“Aha! Kıdemli Ouz gelmiş buralara, son zamanlarda çok sık uğrar oldun be!”

Kıdemli Ouz ufak bir tebessüm etti, ancak bu tebessümün içerisinde en ufak bir samimiyet yoktu. “Bu yanımda ki Adem, daha dün dantianını oluşturdu ve iç saha öğrencisi olmaya hak kazandı. Kıdemli Dursun senin daha kim olduğunu bilmediğinden sana selam veremedi.”

Adem bir anda kafasını indirdi, “Kıdemli Dursun, size saygılarımı sunarım efendim.”

“Hahaha! Güzel, güzel! Kıdemli Ouz, sanırım bir rekora doğru koşuyorsun! Beş yıl içerisinde bu beşinci iç kuşak öğrencin!”

“Sanırım…”

“Pekala o zaman, ben senin ödüllerini getireyim burada bekle!”

Kıdemli Dursun, raflar arasında gözden kayboldu. Kısacık bir süre sonrasında elinde mavi bir elmayla göründü, ardından tekrar kaybolmuştu. Adem bu sefer neyden ötürü gittiğini anlamıştı, bu onun hediyesi olacak eşya içindi.

Kıdemli Dursun raflar arasında geziniyordu, bu çocuğa ne verebileceğini düşünüyordu. En sonunda gözüne pek de keskin gibi görünmeyen, hafif paslı altın bir kılıç vermeyi uygun gördü.

Kısa boyundan ve burada uçmanın yasak olmasından ötürü Kıdemli Dursun, elini havaya kaldırmaya çalışıyor ancak bir türlü kılıcın sapını tutamıyordu. Bu durum bir iki sefer daha sürdü, sonuncusunda tam uzanıyordu ki, dengesini kaybetti ve bir anda kendisini bir kitap rafına çarpmış bir şekilde buldu.

Kitap rafı tok bir gürültüyle sallanmış ve bir öne bir arkada gitmişti. Tekrar dengesini bulduğunda ise bir kitap buna adapte olamamış ve Kıdemli Dursun’un kafasına doğru düşmüştü.

“Hassiktir! Acıdı lan!”

Adem edilen küfrü son derece uzak da olsa duymuştu, “Bu kadar uzaktan da olsa duyulacak kadar bağırdıysa gerçekten acımış olmalı…” diye düşündü.

Kıdemli Dursun, kitabı kucağından itelemek için dokunduğu anda yanlış bir şey yaptığını anlamıştı. Kitaba dokunduğu anda kitaptan hafif renkli bir ışık yükselmiş ve tekrardan gerisin geri sönmüştü. Bu ışığı milyon kez gören Kıdemli Dursun ne anlam ifade ettiğini çok iyi anlamıştı.

Bu kitabın hediye edileceğiydi…

“Bu çocuk çok şansız çok…” diye mırıldandı ve ayağa kalktı.

Adem elinde bir kitap ve mavi elmayla gelen Kıdemli Dursun’u fark ettiğinde yüreği hoplayacak gibiydi. “Hangi teknik kitabı acaba? Bir silah için mi yoksa beden için mi?” kafasında bunun gibi milyon tane soru ortaya çıkmıştı.

“Al bakalım bunlar ödüllerin.” Diye son derece monoton bir ses tonuyla Kıdemli Dursun, ödüllerini Adem’e teslim etmişti. Adem hemen kabul etmiş ve kafasını saygıyla iki kıdemlisine eğerek “Teşekkür ederim Kıdemlilerim!” demişti.

Hemen ardından kuru bir sessizlik ortama hakim olmuştu. Adem daha fazla yapılacak bir şey olmadığını düşünüyordu, ancak bir anda aklına bir istek gelmişti.

“Kıdemli Ouz ve Kıdemli Dursun, sizden ufacık bir iyilik isteyebilir miyim?”

Kıdemli Ouz ve Kıdemli Dursun ikilisi aynı anda minik Adem’e doğru bakmışlardı. Kıdemli Ouz bu çocuğun normalde böyle bir şey yapmayacağını çok iyi biliyordu, odasına kilit takılması için bile bir ay boyunca bahçesinde çalışmıştı bu çocuk.

“Nedir söyle bakalım.”

Adem, bir Kıdemli Ouz’a bir de Kıdemli Dursun’a bakıyordu. Nasıl söyleyeceğini bir türlü kestirememişti, en sonunda karar verdiğinde ise ağzını açtı.

Dursun.... İyi bir ad aslında.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr