Bölüm 11: Adem'in Oyunu

avatar
2523 0

Mavi Elma - Bölüm 11: Adem'in Oyunu


Dokuzuncu günün sabahında uyanan Adem, bulunduğu yeri incelemiş ve hala daha Kıdemli Ouz’un ölümsüz mağarasında bulunduğunu fark etmişti. Suratında, geçen günkü yaşamış olduğu hayal kırıklığının izleri hala daha okunabiliyordu.

“Bana içi boş bir kitap verdiler, bu da hazine mi lan!”

Adem’in içindeki öfkesini atması son derece zordu, bir yıl önce Edip ile tanıştığındaki görüntüler aklına gelmişti.

“Dantianta kavuştuğu anda Edip’in elinde bir uçan kılıcı vardı! Uçan kılıç lan bu! Bana verilense içi boş bir kitap!”

Elindeki kitabı fırlatan Adem, daha fazla buna katlanamayacağını düşünüyordu. Sinirinin yatışması tam üç saat sürmüştü. Bu süreç içerisinde güneş çoktan tepeye ilerlemiş ve yüzeyi ısıtmaya başlamıştı.

“En azından hala daha ölümsüz mağarasındayım, Kıdemli Ouz’un burayı seçmiş olmasının bir nedeni olmalı… En iyisi meditasyon yapmaya geri döneyim.”

Siniri yatıştıktan sonra bedenini kaplayan hırs ile birlikte Adem hızlıca meditasyon minderine oturdu. Meditasyon minderinin yumuşaklığıyla birlikte rahatlayan Adem gözlerini kapattı ve düşüncelerinden kurtuldu. Bedeninde bulunan tek düşünce “Güçlenmeliyim” olmuştu.

Otuz dakika boş yere meditasyon yapan Adem, bir miktar sinirlenmişti. Tam gözlerini açacaktı ki, bir anda kendisine doğru gelmeye başlayan üç farklı Qi ipliğini fark etti.

Qi ipliklerinin beyazlığı o kadar ihtişamlıydı ki, Adem ne yapacağını bilemeden heyecanla beklemeye koyuldu. İnci kadar beyaz olan Qi iplikleri bedenini üç çevreden sarmış, ardından da bedeninin içerisine girmeye koyulmuştu.

Qi ipliklerinin normal uzunluklarından çok daha uzun olduğunu hisseden Adem, bedenine girdiği anda kendisini rahatlatan Qi ipliklerinin bedeni içerisinde dolaşmasına izin verdi.

“Çok zengin… Çok güçlü…”

Her bölgesinin mutluluk ile birlikte rahatladığını hisseden Adem, bedeninin içerisinde bulunan ipliklerin en sonunda dantiantına doğru ilerlemesiyle birlikte gücün içinden fışkırıyor gibi olduğunu hissetmişti.

Adem’in her kemiği, her kası bu gücü hissediyordu.

Derin bir nefes alan Adem, Qi Yoğunlaşmasının ikinci aşamasında bulunan minik bedenini daha da dik bir şekilde tuttu. Gözleri kapalı olmasına rağmen görebilen Adem, bedeninin içerisine doğru sürüklenmeye başlayan ikinci bir dalgayı fark etmesiyle birlikte son derece mutlu oldu.

Bedenine giren inci beyazlığındaki üç Qi ipliği, Adem’in tüm vücudunu dolaşmaya tekrar başlamıştı…

Günler bu şekilde ilerlemeye devam etti. Adem’in iki hafta boyunca Kıdemli Ouz’un mağarasında elde etmiş olduğu, imkan ile birlikte bedeni çoktan Qi Yoğunlaşmasının üçüncü düzeyine çıkmıştı. Bedenindeki her kasın güçle dolduğunu düşünen Adem’in bu durum karşısında, mutlu olmamak gibi bir düşüncesi olamazdı.

“Bu iki hafta çok verimliydi! Keşke her gün burada kalabilsem… Bu sayede çok daha hızlı gelişir ve bedenimin çok daha güçlü olmasını sağlayabilirim!”

Ancak bunun şuan için imkansız olduğunu Adem çok iyi biliyordu… Bunun gibi bir ölümsüz mağarası en azından çekirdek kuşak öğrencisi olmasını gerektiriyordu.

On dördüncü günün sabahında ölümsüz mağarasının kapısı kendiliğinden açılmış ve Adem’in çıkış vakti gelmişti. Adem elinde, hiçbir işine yaramayan kitabı ile dışarıya çıkmış, güneşin suratına vurmasına izin vermişti.

Öncekine nazaran daha hafif bir parlaklığa sahip olan yüzü inci gibi beyaz olan minik dişlerini göstermiş ve kollarını havaya kaldırarak bedenini esnetmişti.

“Merak ediyorum da… Hızım acaba ne kadar artmıştır?”

Bunu öğrenebilmesinin tek yolu olduğunu düşünen Adem, bacaklarını güçle sıkıştırarak hızla ileriye atıldı. Bedeni ileriye atılmasıyla birlikte bir ok gibi hızlanmış ve hızını korumaya devam etmişti.

Bu durum en azından eski hızının bir kat fazlasıydı!

Kısacık sürede bir mağaranın önünde duran Adem, önünde duran iki gardiyanın yanına doğru ilerlemiş ve “İç kuşak bölgesine girmek istiyorum.” diye söylemişti.

Askerler önlerinde bulunan çocuğa bakmış ve sırıtmıştı, “Öyle her önüne gelen buraya girebilir mi sanıyorsun bücürük? Kaybol dış kuşağa!”

Adem kendisine yukarıdan bakan adamın çoktan Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyinde olduğunu fark etmişti. Bedeninin güçle dolup taştığını hissedebiliyordu. “İç kuşağa girebilmek için ne yapmam gerekli?” diye sordu Adem.

Önünde daha önce bağıran Asker suratını bir anda buruşturdu, “Hala daha içeriye girmek mi istiyorsun! Sana kaybol dedim lan!”

Adem kendisine sert davranan askerden bir şey elde edemeyeceğini düşünerek, yanında bulunan askere doğru kendisini döndürdü. “Peki asker abi ya sen? İç kuşağa girebilmek için ne yapmam gerektiğini biliyor musun?”

Askerin suratında sinsi bir ifade oluşmuş ve hemen ardından da gözleri yumuşamıştı. Elbette Adem bu ifadeyi okuyamamış ve meraklı gözlerle önündeki askere doğru bakmıştı. “Haha! Elbette biliyorum ufaklık! Aslında çok basit bir şekli var, yapman gereken iki şeyi hemen sana söyleyeyim. Elbette bunlardan yoksunsan seni içeriye maalesef sokamam…”

Adem hemen kafasını salladı. “Devam edin lütfen!”

“Yapman gereken ilk şey çok basit, bir dantianta sahip olmak, ah zaten bunu karşılamışsın sen!”

Adem hemen kafasını salladı. “Evet bir dantianta sahibim.”

“O halde yapman gereken şey son derece basit… Hazine odasına gitmeli ve oradan almış olduğun mavi elmayı bize giriş ücreti olarak vermelisin. Bunları yaptığın anda seni iç kuşağa alacağız.”

Askerin suratında bir yandan hafif ter oluşmuştu, önündeki çocuğun çoktan Qi Yoğunlaşmasının üçüncü aşamasına geçtiğini fark etmişti. “İnanmasını beklemekten başka yapabileceğim bir şey yok, bu canavar çocuğun iç kuşak madalyası olmadığından ötürü ilk kez girişi…”

Bu sırada daha öncesinde Adem’e kızmış olan asker de, Adem’i kontrol etmeye başlamıştı. Adem’in çoktan Qi Yoğunlaşmasının üçüncü aşamasına geldiğini fark eden askerin suratı bozulmuştu. Zekası o kadar da parlak değildi, bu yüzden hemen yan tarafa doğru ilerledi ve “Çocuk! Buyur içeriye gir.” dedi.

Adem bu haberi duyduğu anda sevindi ve hemen o tarafa doğru ilerlemeye başladı. Tam izin verilen yoldan ilerliyordu ki, omzunda bulunan bir el onu durdurmuştu.

“Kusura bakma, ancak şartları yerine getirmediğinden ötürü seni içeriye sokamayız, değil mi Hüsamettin?” Bu sırada sinsi askerin gözlerinden zehirli bir bakış dışarıya taşıyordu. Hüsamettin adındaki bu kişi çoktan bu bakışların son derece önemli bir şeyi ifade ettiğini anlamıştı.

“Elbette! Nasıl unuturum ki! Ah… Bu sıralar çok nöbet tuttum sanırım, koşulları bile hatırlayamaz olmuşum!”

“Bak, öncelikle hazine evine girmen gerekli. Orada Kıdemli Dursun senin için bir hediye hazırlayacak ve bize de geçiş ücretini takdim edecek. Bu ücret elbette ki, mavi elmadan başka bir şey değil.”

Adem ikisinin de hala daha kendisini koparmaya çalıştığını fark ettiğinden bir anlığına morali bozulmuştu. “Daha sadece kapının girişindeyken bile benden mavi elmayı koparmaya çalışan bir grup var… Bu nasıl bir camia böyle!”
Dudaklarının sinirden titrediği sırada Adem’in zihninde kargaşa çıkıyordu. “Kim kimi koparıyor göreceğiz!”

Askere doğru dönen Adem’in gözleri bir anda yaklaşmakta olan Kıdemli Ouz’u fark etmiş ve irileşmişti. Bunun aradığı fırsat olduğunu çok iyi biliyordu!

Askerin bir elini yakasına tutturan Adem, şaşkın askerin diğer elini de tutmuş ve doğrudan kendi suratına doğru vurmuştu.

Pah!

Yumruk suratına Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyindeki bir kuvvet ile vurmuş ve çoktan dudağının kanamasını sağlamıştı.

“Asker Abi! Dur ne olursun vurma, vallahi bak mavi elmamı kullandım! Ondan sana veremem abi! Dur vurma ne olursun!”

Avazı çıktığı kadar bağıran Adem’in asıl amacı Kıdemli Ouz’un merak içerisinde kalmasıydı, bundan ötürü askerin hızla, bir kez daha, kendisine vurmasını sağlayan Adem, en sonunda kolu tutmayı bırakmış ve debelenmeye başlamıştı.

Tüm bedeninin debelenmesi ile birlikte kolayca askerin ellerinden kaçan Adem, gözleri kapalı bir şekilde Kıdemli Ouz’a doğru koşmaya başladı. İki yumruğun etkisiyle koyu kırmızı bir hal almış ve şişmiş yanağını tutarak koşan Adem, bir anda Kıdemli Ouz’un gövdesine çarparak kıç üstü düşmüştü.

“Gerçekten de acıdı…” diye düşünen Adem, kıçının üstüne düştüğü anda gözlerinden iki damla da yaş gelmişti.

Kıdemli Ouz doğrudan Adem’e bakmış, ardından da askerlere doğru kafasını döndürmüştü. “Burada neler oluyor!”

İki askerde Kıdemli Ouz’u gördükleri anda suratları buz kesti, sanki tüm ısı bedenlerinden ayrılmış gibiydi. Suratlarında hafif bir titreme meydana gelmiş ve istemeden de olsa bacakları titremeye başlamıştı.

“Kıdemli Ouz! Sizleri saygıyla selamlarız!”

İkili hızlıca kafalarını ve sırtların eğmiş aşağıya doğru bakmaya başlamıştı. Kıdemli Ouz’un suratında hala daha merak eden bir görüntü vardı. Adem burada devreye girmesi gerektiğini düşünerek hızlıca Kıdemli Ouz’un üniformasından tutmuştu.

“Kıdemli Ouz, bu askerlerden geçiş izni istedim ancak izin vermediler, şurada bulunan asker - Adem’e kızan Hüsamettin’i göstermişti.- bana bağırdı ve benim iç kuşakta bir yerimin olmadığını söyledi. Daha sonrasında ise şurada bulunan asker de benim içeriye girebileceğimi ancak bir dantiantımın bulunması gerektiğini ve hazine odasından almış olduğum mavi elmayı ona vermem gerektiğini söyledi.”

“Ben elimdeki mavi elmayı tükettiğimden ötürü elimde olmadığını söylediğimde ise bir anda sinirlendi ve bana vurdu!”

Kıdemli Ouz, Adem’in sözlerini dinledikten sonra kaşlarını havaya kaldırdı. Adem’in şişmiş suratına bir kez baktı ve ardından da askerlere geri döndü. “Bu doğru mu?!”

Ses boğazından öylesine bir ihtişamla ayrılmıştı ki, Adem’in bacakları titredi, görüşünün netliği kısacık bir süre de olsa bozuldu. Bu durumda istemeden de olsa Adem, Kıdemli Ouz’a hayran olmadan edemedi.

Askerlerden sinsi suratlı olanı kafasını kaldırdı ve gözleri Adem’e yıldırımlar saçarak baktı, ardından da Kıdemli Ouz’a doğru baktı. “Kıdemlim… Biz…” dudaklarının neler söyleyeceğini hesap edemiyordu. Bu olayı inkar ederse, kanıt olarak önündeki çocuğun suratı vardı, kabul ederse de kuralları ihlal edecek ve Kıdemli Ouz’dan bir ceza alacaktı. Genelde Kıdemli Ouz’un vermiş olduğu cezanın yüz vahşi canavar öldürmek olduğunu bildiğinden bunun olmasını asla istemezdi.

Kıdemli Ouz, bir anda askerin önünde bitmişti. “Benim önümde gevelemeye nasıl cüret edersin! Bana derhal ne olduğunu söyle!”

Asker kısacık bir sürede binlerce şey düşünmüştü, en sonunda çocuğun anlatmış olduğu hikayenin kısmi doğruluğundan ötürü sadece kafasını sallamıştı. “Bu doğru kıdemlim…”

Yan tarafta bulunan asker ceza alma zamanlarının geldiğini fark etmiş ve “Kıdemlim, ben çocuğa daha önce bağırdım ama ardından geçmesi izin vermiştim! Ancak Namık omzumdan tuttu ve…”

“Sessizlik!”

“Okulun kurallarına göre, bir iç kuşak öğrencisinin karışmış olduğu olayda, mağdur ile suçlu ortak paydada buluşabilir.”

Kafasını Adem’e doğru döndüren Kıdemli Ouz, “Şimdi söyle bana Adem, onlar ile anlaşmak mı istersin, yoksa benim onlara ceza vermemi mi?” dedi.

Bir anda tüm gözler Adem’e doğru dönmüştü.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr