Bölüm 14: Kırk Gümüş

avatar
2463 0

Mavi Elma - Bölüm 14: Kırk Gümüş


Kendisine doğru koşan iki yaban domuzunu gören Adem’in yapabileceği en içgüdüsel şey kollarını kaldırıp yumruklarını sıkmaktı. Çene kasları da şişmiş olan Adem’in önüne gelen rakiplerinden birisi çoktan havaya doğru zıplamıştı.

Adem, gelen tekmeye karşı ne yapacağını başlangıçta bilemedi, bu da elbette ki Adem için kötü sonuçlanmıştı. Çünkü tekme doğrudan bedenine isabet etmişti.

Pua!

Doğrudan göğsüne doğru isabet eden bir tekme ile birlikte dengesini kaybeden Adem, gerisin geri yere düştü. Tekmeden dolayı ağzından bir tutam kan gelen Adem, hemen ayağa kalkmaya çalıştı. İki domuzdan diğeri çoktan harekete geçmişti, nasıl olurdu da durabilirdi ki?

“Kimden para çalmaya çalışıyorsun lan sen! Paramı almaya cüret ediyorsan bunu da almaya hak kazandın.”

Adem’in hızı yetersiz kalmıştı, üstündeki kıyafetten tuttuğu gibi havaya kaldıran çocuğun yumruğu suratına doğru çoktan inmişti.

Yumruktan sonra hemen çırpınan Adem, çocuğun ellerinden kurtulmuş ve bir sonraki saniyesinde ise ilk yumruğunu vurmuştu.

Bum!

Çocuğun doğrudan çenesine doğru inen yumruk, iki adım geri atmasını sağlamıştı. Bu sırada diğer çocuk da hızla gelmiş ve Adem’in karnına doğru vurmuştu.

“Bööğğ!”

Sonraki saniyesinde Adem’in tüm bedeni nefes almayı durdurmuş gibiydi, ancak bunu düşünecek bir vakit dahi bulamadı ve iki yumruktan kaçınabilmek için kolunu kullandı. Yumruğu engellediği gibi diğer koluyla da yumruk atmayı ihmal etmemişti.

Tüm bunlar olurken Dicle ise hepsini uygun bir mesafeden inceliyordu, Adem’in dayak yemeye başladığını fark eden Dicle daha fazla dayanamadı ve hızla dövüşe katıldı.
Adem’e doğru yumruk atmaya çalışan çocuklardan birisine doğru uçan tekme atan Dicle, ardından hiç vakit kaybetmemiş ve yere düşen çocuğa karşı bir kez daha tekme atmıştı. Bu sırada Adem’de rahatlamış ve diğer çocuğa bir kez daha yumruk atmıştı.

“PUA!”

Yumruk doğrudan karnına doğru gelmiş ve çocuk ağzından tükürük saçmıştı. Kafasının ileriye doğru gitmesi de cabasıydı.
Adem, hızlıca ileriye doğru giden kafayı yakaladı ve ardından kafasını dizlerine vurdu. Sanki bunu bekler gibi, çocuk da elleriyle hızla engelledi ve ardından da Adem’in çenesine doğru kafasının arkasıyla vurdu.

Adem, çenesinin titrediğini hissedecek vakit dahi bulamamıştı. Dengesini kaybetmeyerek karşısındaki çocuğun yakasına yapıştı ve ardından da bir yumruk daha attı. Yumruğu ile birlikte çocuğun ağzından bir dişin fırlaması bir olmuştu.

Çocuk dengesini kaybetmiş ve yere düşmüştü, Adem hiç vakit kaybetmeden çocuğun üstüne atladı ve aralıksız bir şekilde çocuğun suratına yumruk atmaya başladı.
Her yumruk başka yere geliyordu; kimisi burnuna, kimisi ise gözlerine doğruydu. Hatta bir kaçı doğrudan alnına çarpıyordu.
Bu sırada Dicle’de diğer çocuğun üstüne çıkmış ve rakibinin gözlerine doğru parmaklarını batırmaya çalışıyordu. Diğer çocuk bir anda bir boşluk bulmuş ve hemen Dicle’nin dengesini bozmuştu. Güç dengesi bir anda değişmiş ve Dicle yere sırt değdiği gibi iki elin boğazını sıkmasını hissetmişti.
Tüm nefesinin bir anda çekildiğini hisseden Dicle’nin yapabileceği bir şey yoktu.

Bu sırada Adem ise rakibi kendisinden geçene kadar yumruk atmış ve kafasını Dicle’ye doğru çevirmişti. Dicle’nin yerde nefes almak için debelendiğini fark etmiş ve doğrudan ona doğru ilerlemişti.

Hua!

Çocuğun kafasına doğru dizini kullanan Adem, ellerin gevşemesini sağlamıştı. Bu sırada çocuğun burnundan da ufak bir kırılma sesi çıkmıştı.

“PUAH!”

Burnundan akan kan ağzına dolmuş ve çocuk dışarıya doğru püskürtmüştü. Çocuk daha yere düştüğü anda ikinci bir tekme doğrudan akciğerlerine doğru gelmiş ve gelen tekmenin acısıyla çocuk yerde kıvrılmıştı.

Swoosh!

İkinci bir tekme daha, hızla ilerlemiş ve çocuğun kırık burnuna doğru bir kez daha vurmuştu. Bu tekmeyle birlikte çocuğun acı kat sayısı, o son noktayı çoktan aşmış ve en sonunda çocuk daha fazla dayanamamış ve bayılmıştı.

Adem, iki çocuğunda bayıldığını fark ettiği gibi derin bir nefes aldı. En sonunda bittiğini gördüğü gibi istemeden de olsa suratında bir gülümseme ortaya çıktı. Boğazından yukarıya doğru çıkan bir kıkırdamayı bastırmaya çalışmadı bile.

“HAHAHA! Demek kavga edip kazanmak böyle bir şey!”

Adem’in bu sözleri ile birlikte Dicle ne diyeceğini bilemedi, “Bu çocuğun aklından zoru mu var? Onca dayak yediği halde son derece mutlu gibi!”

“Neyse bu beni ilgilendirmez, hemen şu torbayı alıp gitmem lazım!”

Dicle kendisini kontrol edebileceğini hissettiği gibi doğruldu ve ağır adımlarla, ilerleyerek torbanın yanına geldi.

Adem, Dicle’nin torbaya doğru ilerlediğini gördüğü gibi hemen harekete geçti. Dicle’nin torbaya uzanan eline doğru bastı. “Ne zaman seni görsem, hep başıma iş geliyor!”
Dicle bunun üzerine sadece pişkin bir gülümseme ortaya atabilirdi. “Ne yapalım, bizim seninle kaderimiz böyle çizilmiş demek ki.”

Adem hala daha kızın elini torbadan ayırmadığını fark etmiş ve gözlerini torbaya dikmişti. “Daha demin benim emir verdiğimi ve torbanın içindekilerin benim olduğunu söyledin, ondan ötürü bence bu torbayı daha fazla tutmaya çalışma.”

Dicle bir anda durdu, önündeki çocuğun eskiden tanıdığı saf çocuk gibi olmadığını fark etmişti. “Bu çocuk değişmiş!” diye düşündü.

“Ah! Tabii, istediğin gibi bu torba senin olsun! Şimdi ayağını elimden çeksen iyi olurdu.”

Adem bir an çekmeyi düşündü, ancak hemen sonrasında, “Önce elini torbadan çek.” dedi.
Dicle’nin suratı kararmıştı, “Nasıl olurda bu numarayı yutmaz!”

Dicle, Adem’in kararlı gözleriyle buluştuğunda en ufak bir acıma belirtisi bile görmemişti, en sonunda elini serbest bırakmak zorunda kalmıştı. “İşte dediğin gibi yaptım şimdi oldu mu?”

Adem sadece kafasını salladı ve ayağına biraz daha güç verdikten sonra torbayı eline aldı. Ardından da bacağını çekti, “Pekala o zaman, şimdilik sana iyi günler!”

“…”

Dicle nasıl bir cevap vereceğini düşünememişti. En sonunda kapıya doğru ilerleyen Adem’i gördü ve “Dur bir dakika! Bunu ikimiz yaptık değil mi?! En azından bölüşmemiz lazım! O parayı çalmamış olsam, şuan elinde bile tutamazdın!” dedi.

Adem, bir elindeki torbaya bir de Dicle’ye baktı. Kafasında bir hesap yaptıktan sonra sadece kafasını salladı ve torbanın içerisindeki paraya baktı. Torbanın içerisinde neredeyse elli gümüş vardı, tatmin olmuş bir ses çıkardı.

“Pekala şuna ne dersin? Sana torbadaki paranın yüzde yirmisini vereceğim, geri kalan benim olacak.”

“Eh!”

Dicle bir an ne diyeceğini bilemedi, ardından da şişmiş olan suratı daha da kızardı. “Sadece yüzde yirmisi mi?! Ulan senin ölümüne dayak yemeni engelledim! Birisini doğrudan kendi üstüme çektim ve sen bana gelmiş yüzde yirmisi mi diyorsun!”
Hızla kafasını salladı, “En azından yüzde atmışı benim ulan bu paranın!”

Adem bu sözler üstüne kafasını salladı, “Bunu geçmişte almış olduğun yeni baltama anlat sen! Pekala karar verildi, şuan alacağın para en fazla yüzde otuz! O da seninle eskiden tanıştığımızdan ötürü.”

“Siktir lan deli!”

“İstemiyor musun? Pekala o zaman sana iyi günler dilerim…”

Dicle Adem’in daha fazla konuşmadığını ve adımlarını doğrudan binanın kapısına doğru attığını fark etti, artık daha fazla şansı olmadığını anlamıştı. “Tamam ulan kabul! Dediğin gibi olsun!”

Adem bu sözler üstüne güldü, ancak bunu arkası dönük bir şekilde yaptığı için belli olmamıştı, son derece düz bir surat ifadesiyle arkasını döndü.

“O halde torbadaki toplam elli gümüşün yüzde otuzu…” Adem kafasında kısaca hesap yapmaya çalıştı, beş altı saniye sürmüştü bu durum. “Ah! Evet, toplamda 15 gümüş!”
Dicle’nin 15 gümüş sözünü duyduğu anda suratı büzülmüştü, ancak yapacağı bir şey yoktu, Adem olmasaydı işinin çoktan biteceğini biliyordu. Adem hemen belindeki torbanın içindeki gümüşlerine beş gümüş daha ekledi. Ardından da Dicle’ye doğru attı. “İşte anlaştığımız gibi 15 gümüş. Gülerek harca olur mu?” suratında beliren tebessüm görülmeye değerdi.

“Peh! Birde gülerek harcamamı söylersin ha!” Dicle’nin zihninden geçen bu düşünce dışarıya çıkmamıştı, onun yerine suratı buz gibi soğuk bir şekilde parayı kaptığı gibi hızla koşmaya başladı. Burada işi çoktan bitmişti.

“Hehe! Şimdiden 45 gümüşüm oldu! İlk kez elimde 45 gümüş tutuyorum ve hey! Bu kadar ağır mıymış bu paralar!”

“Keşke, daha çok ağır param olsaydı…”

Adem derin bir iç çektikten sonra daha fazla dışarıda durmanın anlamının olmadığı keşfetmişti. Bunun yerine doğrudan kapılara yöneldi ve içeriye girdi.

Adem’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı, “Vay anasını be!” diyerek içindeki hayreti dışarıya vurdu.

İçine girmiş olduğu bina, bir önceki girmiş olduğu hazine binası kadar devasa olmasa da onu hiç aratmayacak düzeydeydi, iç süslemeleri son derece lükstü ve avizeleri şeffaf parlak bir taştan yapılmıştı, içeriye loş bir ışık sağlıyordu.

Yerde bulunan parkelerin bile son derece lüks olduğunu keşfetmişti Adem, parkelere baktığında kendisini çok rahat bir şekilde görebiliyordu. Siyah bir saça ve hafif kemerli bir buruna sahipti, dudakları çoktan patlamıştı ve kan çenesine kadar akmıştı. Görünüşü ne kadar şuan acınası olsa da esasında yakışıklı sayılabilecek bir surata sahipti.

Adem, etrafına bakarken en sonunda bir tezgah fark etti, tezgahın önünde bulunan kadının ona gülerek baktığını fark etti ve neden güldüğünü merak etti.

“Hoş geldin.”

Ses son derece monoton çıkmıştı. Bu sesin yıllarca iş yaptığını hesap edersek, ki kadının suratı da bunu gösteriyor gibiydi, bu çok normaldi. Adem sesin ince ve pürüzsüz dokusunu hoş bulmuştu.

“Hoş buldum.”

İkilinin selamlaşması bu kadar basit olmuştu, Adem hemen konuya girmesi gerektiğini düşünmüştü.

“Ne çeşit zırhlar satarsın abla?”

“Demek bu kadar hızlı alışverişini bitirmek istiyorsun ha? Pekala; deri, hafif metal ve alaşım zırhları satabilirim sana eğer bunlar hoşuna gitmezse tam vücut zırhlarım da mevcut.”

“Hafif metal zırhların ne kadar?”

“Esasen, şurada görmüş olduğun zırh, en basit çelikten yapıldı. Şuan Qi Yoğunlaşması üçüncü seviyesinde olduğuna göre son derece rahatlıkla kullanabileceğine inanıyorum.”

Adem zırhı gördüğünde beğenmişti, basit bir set gibiydi, bir göğüslük ve iki kolluktan oluşuyordu. Bacakları korumanın yolu maalesef yoktu, Adem’in fark ettiği gibi bacak koruması ancak tam vücut zırhlarında mevcuttu. Çeliğin parıltısı çok hoşuna gitmişti. “Peki bu zırhı kıyafetimin içine giyebilir miyim?”

“Tabii ki! Ürünlerimin kesinlikle kıyafetinin üstünden görünmeyeceğine garanti ederim! Bileklikleri dilersen kıyafetinin üstüne dilersen içine giyebilirsin, çelik olmasına rağmen asla bir blok halinde değildir ve üstelik kolayca hareket etmeni sağlar!”
Adem bu sözler üstüne zırhı daha çok sevmişti, gözlerini alamaz hale geldiği bile söylenebilirdi.

“Ne kadar bu zırh?”

Kadın ona bakarak gülümsedi, “Çok değil yahu! Sadece 40 gümüş kadar.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr