Bölüm 18: Oduncu...

avatar
2402 0

Mavi Elma - Bölüm 18: Oduncu...


Olaylardan birkaç saat önce…

Birisi panik içerisinde, hızla ilerlemekteydi, yaz vakti yağan sağanak yağmurun bedenine değmesine izin veriyordu. Uzun saçları çoktan ıslanmış ve yüzüne yapışmıştı, yağmur suları dudaklarından aşağıya doğru iniyordu.

Bir avludan içeriye girip doğrudan kapıyı açtı, kapının ardında duran bir kadın hemen kafasını döndürdü ve gelenin kim olduğuna baktı. “Sen miydin?”

Çocuk hiç sesini çıkarmadan ilerledi, yatakta yatan çocuğun yanına geldiğinde hızla eğildi ve çocuğun ellerinden tuttu. “Ne oldu anlat bana! Kim yaptı bunu sana?!”

Çocuğun solgun bir yüzü vardı, sesin geldiğini fark ettiğinde dudakları hafiften aralandı, bedeni son derece güçsüzdü. Zorlukla yakalamış olduğu eli biraz sıktı, “Malzeme deposuna eşya almak için gitmiştim. Biliyorsun çok istediğim bir bıçak vardı, onu almak ve Ahmet’e hava atmak istiyordum ama bir anda bir kız çıktı ve çantalarımızı çaldığı gibi hızla dışarıya doğru koştu!”

“Öhöee! Öhöee!”

“Kız bir anda yere düştü ve düştüğü yerde bir çocuk vardı, önünde de bizim paralarımız. Kızdan paraları almak istediğimizde kız, yanındaki çocuğun patronu olduğunu ve ondan emir aldığını söyledi, biz de gidip çocuğa saldırdık.”

“Gözümüz çok dönmüştü, önümüzdeki çocuğun Qi Yoğunlaşmasının üçüncü aşamasına geçtiğini nasıl bilebilirdik ki? Bize saldırdı! Üstelik yanındaki kızı da bize saldırttı. Son derece kötü bir duruma düştük, çevrede insan olmadığından bir an öleceğimi bile düşünmüştüm!”

“Öhöee! Öhöee!”

“Candar abi! İntikamımızı almalısın abi! Bizi hem dövdü hem de paralarımızı çaldı! Üstüne yetmiyormuş gibi içeriden alışveriş yaptı, onu ne olursa olsun öldürmelisin abi!”

Candar’ın dudakları sinirden titriyordu, yeğeninin böylesi bir kötü duruma düştüğünü gördüğünde ne yapabilirdi ki? Daha yeni Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyine ulaşmıştı ve eskisinden daha güçlüydü! Onu kışkırtan insanın üçüncü aşamada olduğunu öğrendiğinde nasıl olurdu da gidip intikam almazdı!

“Kim bu densiz! Kim olduğunu söyle bana ki hemen bulup öldüreyim!”

Çocuk bir süre sessiz kaldı, hatıralarını araştırıyor gibiydi. “Adem abi… Adem Çulsuz ismi… Bu gün ona bir mektup taşındığını söylediler, bunun sayesinde ismini öğrendim.”

“Adem… Çulsuz… Kesinlikle seni bulacak ve öldüreceğim! Hatta öyle kötü öldüreceğim ki bunu üç hayatın boyunca hatırlayacak ve utanacaksın!”

Bir hışımla oradan ayrılmıştı. Arkasında bırakmış olduğu çocuk ise hala daha kendisine gelememişti, öksürük krizlerinden sonra tanınmaz olan suratı daha bir buruştu. Çirkinliği görenleri kör edecek düzeydeydi.

“ADEM ÇULSUZ!”

Bir anda ses kalabalığı susturmuştu, manevi enerjisini ses yayım kristaline gönderen bir çocuk herkesin dikkat çekmişti.

Adem, kimin seslendiğini hala daha fark edememişti, Kafasını bir o yana bir bu yana doğru çeviriyordu, en sonunda sesin sahibini fark etti ve doğrudan ona baktı. Uzun saçlara, fındık kadar buruna ve minicik gözlere sahip bir gençti. Kendisinden büyük olduğu belli oluyordu, hafifçe çıkan bıyıklarını uzatmayı seçmiş buda suratında komik bir görüntü ortaya çıkarmıştı.

“ADEM ÇULSUZ! ADAMSAN BENİMLE ŞUAN BU RİNGDE KAPIŞIRSIN!”

Adem bu kişinin kim olduğunu dahi bilmiyordu. Etrafına bakındı, belki onu tanıyan birisi çıkar diye umutlanıyordu.

“Kayıtsızlar Takımından Candar değil mi bu?”

“Evet ona benziyor, geçen yılın çaylağıydı değil mi?”

“Aynen, aynen!”

“Ammanın şuna bakın bir yılda Qi Yoğunlaşmasının beşinci aşamasına geçmiş! Canavar mı lan bu!”

İnsanların şaşkın ve aynı zamanda gururlu ifadeleri hızla çoğalmıştı, Adem kim olduğunu bilmiyordu bundan ötürü de sorma gereksinimi duydu. “Sizin kim olduğunuzu bilmiyorum, ancak neden beni bu ringe çağırıyorsunuz?”

“PİÇ! YEĞENİMİ YATAKTAN ÇIKAMAYACAK HALE GETİRDİKTEN SONRA HALA BUNLARI MI SÖYLÜYORSUN!”

Ses iletim kristali en sonunda dayanamadı ve kırıldı, aslında sadece tek kullanımlıktı ve sınırlarına çoktan ulaşmıştı.

Adem, bir an ne dediğini düşündü. Hemen aklına Malzeme Deposunda yaşanan olay geldi, ilk kez kavga ettiği andı nasıl unutabilirdi ki?

Ancak bunu doğrudan suratına yansıtmadı ve düz bir surat ifadesiyle durdu, şuan bunu söylemenin anlamı yoktu. Kafasını iki yana salladı ve “Yeğeniniz kim bilmiyorum, üstelik iki haftadır da dışarıya çıkmadım, nasıl olurda sizin yeğeninizi döverim?” dedi.

Adam bir hırıltı koyuverdi, “O çalmış olduğun parayla alışveriş yaptığını söyleyen tezgahtara ne diyeceksin peki! Onun sayesinde sen olduğunu teyit ettim adi hırsız!”

“Yeğenim iki haftadır hala kalkabilmiş değil, seni öyle bir öldüreceğim ki! Üç hayatın boyunca hatırlayacaksın! Adamsan gel ringe, seninle nasıl oynuyorum görürsün!”

Adem, kendisine hırsız diye itham edilmiş olmasından ötürü sinirlendi. Kendisi de neden bilmiyordu ancak hızla ayağa kalktı ve “Neden olmasın, bakalım ne kadar ölümcülsün!” dedi.

Bunu dediği anda pişman olmuştu, ancak yapabileceği bir şey yoktu. Che doğrudan ona bakıyordu, “Ne yapıyorsun! Aklını mı yedin sen! Bu herif çoktan Qi Yoğunlaşmasının beşinci aşamasında, seni yer o sahada!”

Adem, Che’ye doğru döndü suratında çaresiz bir bakış vardı. O anda neden söylediğini kendisi bile bilmiyordu ki!

Aşağıya doğru yavaş yavaş inen Adem, en sonunda ringe doğru atladı. Atladığında ringde bulunan hafif kum parçaları havaya doğru savruldu.

Kendisini Kurt Motifli sahanın bir köşesine doğru sürükledi, ne yapacağını bir türlü bilemiyordu. Dudakları titremeye başlamıştı, “Bir yıldır bu vahşi doğada hayatta kalmış birisine karşı ne yapacağım lan ben! Daha nasıl dövüşeceğimi bile adam akıllı tecrübe etmemişken!”

Adem hızla çantasından zırhını çıkardı ve giydi, böylesi bir durumda zırh giymezse en azından kıyma olacaktı. Belki bunun sayesinde kurtulabilirdi!

Candar hızla arenaya doğru girdi, elinde iki elle tutmuş olduğu devasa kılıcını yere sapladı ve kendisini ona yasladı. “En azından cesaretin varmış! Peki o halde sana biraz güzellik yapıp seni daha acısız öldüreceğim! Bu sayede bir sonraki hayatında unutmuş olursun ha?”

Bunun üzerine insanlar gülmeye başladı. Arenadakilerin yarısı ayrılmayı seçmiş olsa da, ayrılmak istemeyen bir grup insan hala daha Candar’ın eğlencesini izlemeyi düşünüyordu.

Adem çantasından minik savaş baltasını çıkardı. Keskinliği mavi bir ışıltı ortaya çıkarmıştı, kana aç gibi duruyordu. “Ben şimdi ne yapacağım!” diye düşündü Adem. Hemen ardından ağzına bir hap attı, “En azından yara aldığımda hızlı iyileşirim!”
Adem’in yapmış olduğu hareketleri gören insanlar kahkahaya boğuldu, çocuğun korktuğu her şekilde görülebilirdi.

Candar daha fazla dinlenmedi, hemen kılıcını yerden kaldırdı ve hızla ileriye atıldı. Adem’de kendisine gelen adamı gördüğü gibi panikle etrafına bakınmaya başladı. “Ne yapıcam lan şimdi ben!” zihni kuyruğu alev almış bir tavşan gibi panikle bakınıyordu.

“Daha dövüşmeyi bile bilmiyor mu bu çocuk!”

“Haha! Daha dövüşmeyi bilmeyen çocuk Candar’ın yeğenini yatalak etmiş bu nasıl bir çöplüktür!”

“HAHAHA!”

İnsanların kahkahaları havalarda uçuşuyordu, tamda bu sırada Candar suratından alevler saçarak ilerledi ve uzun kılıcı ile zıplayarak, kılıcını Adem’e doğru savurdu. Onun gözünde kolay bir lokma olacaktı bundan ötürü teknik kullanmasına bile gerek yoktu.
Adem kendisine gelen kılıcı gördüğü anda gerçekliğe dönmüş gibiydi, derin bir nefes aldı ve elindeki baltayı doğrudan rakibinin kılıcının üstüne doğru savurdu. Savururken Ağaç Kesme tekniğinin çoktan son hamlesini uygulamıştı.

“CLANK!”

İki silah çarpıştı ve Adem’in ağzından bir damla kan dışarıya doğru süzüldü, ayakları yere çoktan iki santim batmıştı ve yerde ince bir çatlak topluluğunun oluşmasını sağlamıştı. “Sadece tek bir darbenin titreşimi ile organlarım zarar gördü! Kollarım bile uyuştu! Çok güçlü çok!”

Dişlerini sıkan Adem, hemen kendisini geriye doğru çekmişti, elindeki baltasını hala daha güçlü bir şekilde tutmaya devam ediyordu. Damarlarının fırlamış olması çok muhtemeldi, tüm bedeni kasıldı ve ardından harekete geçti.

Bu sırada ruhsal gücünü etrafına yayarak yerden almış olduğu bir taşı hızla Candar’a doğru fırlattı.

Candar taşın geldiğini gördüğünde sadece gülümseyebilirdi, elinin tersiyle taşı itti ve kendisine doğru gelen Adem’e karşı hazırlığını yaptı. Devasa kılıcını yukarıya doğru kaldırdı ve beklemeye koyuldu.
Adem bir anda havaya kalkmış olan kılıcın durmuş olduğu pozisyona kilitlendi, bedeninin hareketlerini tahmin etmeye çalıştı ve ona göre bir plan hazırladı.

Hızla ilerleyen Adem, elindeki baltasını havaya doğru kaldırdı ve çığlık attı. Ardından da yaptığı plana uygun olarak hareket etti, doğrudan kılıcın üstüne doğru koştu.
Candar kılıcına doğru gelen Adem’e gülümsedi, “Açıkçası yeğenimi dövdüğünde senden daha fazla şey bekliyordum. Demek ki kuzenim senden daha çöpmüş…” Kılıcını indirmeye başladı.

SVİST

Kılıç havayı yağ gibi keserek Adem’e doğru ilerledi, Adem kendisine doğru gelen kılıcı gördüğü anda hemen bir takla attı ve kendisini bir anda Candar’ın arkasında bulmuştu. “ŞİMDİ!” diye zihninde haykırdı. Doğrudan ağaç kesme tekniğini uygulamaya koyuldu.

SVOŞŞTK!

Balta yüksek bir hızla rakibinin gövdesine doğru ilerdi, Candar savunma duruşu alacak kadar hızlı değildi, fark etmişti ancak tamamen etkisizdi. Zihninde, “Bu çocuk…” diyordu.

Balta kendisinden emin bir şekilde Candar’a doğru çarptı. Bir ağaç kesen oduncuya benzeyen Adem’in suratı ise büyük bir gülümseme ile açıldı.

Balta zırhı doğrudan geçmişti, ardından bedene çarptığında ise bir anda durdu. Balta durduğu anda Adem’in kaşları çatıldı, ardından gelen bir yumruk ile birlikte elindeki baltayla hızla geriye doğru uçtu.

“PHOLK!”

Yumruğun gücü ile birlikte Adem’in ağzından bir avuç kan yere düştü. “Her hareketi ölümcül! Ben ne yapacağım!” diye zihninde bağırmaya başladı.

Tüm bu olanlar ise seyirciler tarafından coşkuyla karşılanmaktaydı.

Geçtiğimiz üç gün boyunca bölüm atmamıştım. Bundan ötürü bu gün üç bölüm atarak bunu telafi etmek istiyorum. iyi okumalar....






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44304 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr