Bölüm 23: Ödül Sarayı'na İkinci Ziyaret

avatar
2390 0

Mavi Elma - Bölüm 23: Ödül Sarayı'na İkinci Ziyaret


Tüm gözler bir anda Adem’in üstüne düşmüştü, herkesin ağzı açıktı ve hala daha olanları anlamaya çalışıyorlardı. Adem gökyüzünden bir anda düşmüş gibi bir görünümle , işinin bittiğini düşünmüş ve baltasını aldığı gibi ağaç kesmeye başlamıştı.

“Bu Adem…”

“Sadece bakışları ile Haydar diz çöktü ve kan tükürdü!”

“Canavar!”

Bu andan sonra herkes Adem’e heyecanla bakmaya başladı, insanların gözünde Adem yep yeni bir boyuta ulaşmıştı. Onların gözünde Adem’e bakmak gökyüzüne bakmak gibiydi!

“Bu kadar güçlü olması onun iç kuşağa girmesiyle oldu! Bizim de girmemiz lazım!”

Hemen hepsinin gözleri ışıldamıştı, bu sırada kimisinin ağızlarının suyu bile akıyordu!

“Genç Usta Adem! Ne olur beni hizmetine al! Ne istersen yaparım!”

“Ben istersen yatağını bile ısıtırım!”

“Beni seç Genç Usta! Ben yatağını ısıtmakla kalmaz her şeyi yaparım! İstersen damga bile koyabilirsin üstüme!”

Adem bir anda kendisine doğru gelen bu sesle birlikte irkildi, bütün bu olanlara bir türlü anlam verememişti. “Neden sizi hizmetime almalıyım ki?”

Hepsi bu sözler ile birlikte yüzlerinin düştüğünü hissettiler. Adem hemen kendisini İpek'e doğru yaklaştırdı ve “Burada neler oluyor? Neden hizmetime girmek istiyorlar?” diye sordu.

İpek kendisine gelen şaşkın bakışlı Adem’e doğru bakmış ve sırıtmıştı, “Kıdemliler en sonunda bir anlaşmaya vardılar, iç kuşak öğrencileri dilerse dış kuşaktan birisini hizmetlisi olarak alabilir! Bu sayede iç kuşaktaki öğrencinin işleri yoluna girer ve dış kuşak öğrencisi de bundan yararlanabilir.”

“Ne gibi bir şey ile yararlanacak ki?”

“Dantiant oluşturma hızı normalden çok daha yüksek olacak! İç kuşağın eşsiz ruhani gücü ile birlikte çok hızlı bir şekilde dantiant oluşturabilirler.”

“Ah…”

Adem bunlardan sonra kafasını kaldırdı ve insanların neden bu kadar heyecanla kendisine baktığını fark etti, hepsinin suratında derin bir istek ve saygı vardı. Kızların hepsi kendilerinin rahatlıkla yatağını ısıtacağını garanti eder hale gelmişti.
Erkeklerin ise yapabileceği bir şey yoktu, dudaklarını şişirdiler ve kızlara kıskançlıkla baktılar. Onlara göre bu hileden başka bir şey değildi.

Adem hepsine teker teker baktı, ardından da “Şimdi istediğim birisini seçebilirim değil mi İpek?” diye sordu.

Adem’in sorusu üzerine İpek bir miktar hayal kırıklığı ile dolu yüzüne bir gülümseme koydu, “Elbette Adem Abi şuan senin hizmetine girmek için deliriyorlar.”

Adem kısacık bir süre düşündü, ardından aklına görevinin zorluğu geldi. Hızla kafasını salladı, “Görevimden geri dönersem eğer, bir tane seçeyim en iyisi.” diye düşündü Adem.
Ardından da kalabalığa doğru baktı, hepsinin gözlerinde heyecanlı bir bekleyiş vardı.

“Üzgünüm şuan için kimseyi hizmet etmesi için alamam. Ancak ileride tekrar geleceğim o zaman sizden birisini mutlulukla kabul edeceğim.”

Adem daha sonrasında İpek’e doğru ışıltılı bir bakış attı, “Çok çalış!” dedi ve kendisini ağaç kesmek için yordu.

İnsanların hepsi çalışıyordu, ancak hepsinin bir gözü Adem’deydi. Her hareketi ile birlikte bir ağaç düşüyor ve hızla parçalara ayrılıyordu, kesiklerinde en ufak bir kusur bile bulunuyordu. Bambular gören insanların bambu ağaçlarının eskiden beridir kesik olarak büyüdüğünü düşünmesini sağlayacak düzeyde pürüzsüzdü!

Adem’in alnındaki teri silmesi ve çalışmasına devam etmesi ile birlikte, göz açıp kapayana kadar iki gün geride kalmıştı. Onu gören insanların hiçbiri, bir iç kuşak öğrencisi olduğunu tahmin edemezdi. Sabah dış kuşak öğrencileri ile çalışıyor akşam ise onlarla birlikte yatakhaneye dönüyordu. Ancak bu fark edilmemezlik elbette ki dışarıdan gören insan için geçerliydi, onunla bulunan dış kuşak öğrencileri için bu durum belliydi.
İnsanların ona yaranmaya çalışması da cabasıydı, herkes onun için bir şeyler yaparken bulmuştu kendisini. En önemli misafirleri gibi davranmaları Adem’in hoşuna gitse de bir yandan da rahatsız olmuştu.

Üçüncü gün geride kaldığında Adem daha fazla burada çalışmasının anlamsız olduğunu fark etti ve bundan ötürü de ayrıldı. Ayrılırken İpek'e öğüt vermeyi de ihmal etmedi.

Adem ölümsüz mağarasına geri döndüğünde ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi, “Eğitim için en ufak bir şey bulamıyorum! Meditasyon yapsam bile burada bulunan Qi çok kötü ve beni geliştirmiyor…”

Adem’in bu söylemlerinden sonra yapacağı tek bir şey kalmıştı. O da dışarıya çıkmak ve Che’yi bulmaktı, en azından onunla vakit geçirebilir ve onun sayesinde okulu da tanıyabilirdi.

Adem, hızla mağarasından dışarıya çıktı ve etrafta gezmeye başladı, insanlar onu gördüğünde ufak bir göz kontağı kuruyor ardından da konuşmaya başlıyordu.

“Bu Oduncu Adem değil mi?”

“Duyduğuma göre Qi Yoğunlaşmasının beşinci seviyesinde olan Candar’ı ağaç keser gibi kesmiş!”

“Üstelik bunu yaparken Qi Yoğunlaşmasının üçüncü seviyesinde olduğunu duydum!”

İnsanların bu heyecanlı konuşmaları da, Adem’e karşı bakışları da istemsizce Adem’in hoşuna gitmişti. Göğsünü kabartan Adem, hızla etrafta dolaşmaya devam etti, gözleri en sonunda şifa şatosuna geldiğinde tanıdık bir sima ile karşılaşmıştı.

Bu kişi Che’den başkası değildi. Adem, Che’yi gördüğü anda elini kaldırdı ve selam verdi, “Kardeşim Che! En sonunda seni buldum. Haydi gel biraz gezelim!”

Che Adem’e baktı ve suratında bir gülümseme ile birlikte “Olur! Zaten benim de pek bir işim yoktu.” diyerek yoluna ortak oldu.
İkili hızla okul çevresinde geziniyordu, bu sırada ilginç gördükleri şeyler hakkında konuşuyor ve birbirlerine ufak şakalar yapıyorlardı. Adem bu durumu son derece hoş buluyordu, etrafta gezerken bir anda gözleri birisine doğru kaydı.

Bu kişi, siyah ve düz saçlara sahip olan, dudaklarından birisinin üstünde ufak bir halkaya sahip tatlı bir görüntüyle süslenmiş bir kızdan başkası değildi. Adem bu kızı gördüğü anda durakladı ve onu izlemeye koyuldu, çapraz ayaklı oturan kızın gözleri kapalıydı ve etrafını umursamıyor gibiydi.

“Ah, görünüşe göre Abaş(1) ile karşılaştık! Son derece güzel olmasına karşın bir o kadar da umursamazdır. Şuna baksana eğittiği tekniği halkın görmesini bile umursamıyor.”

İnsanlar hızla Abaş adlı kızın yanına doğru toparlandılar, erkeklerin büyük çoğunluğunun gözleri ona bakarken hayranlık içeriyordu. Gözlerinden derin bir saygı olunabiliyordu. Adem kızı hafifçe inceledi. Ardından da ruhsal gücü ile bir göz gezdirdi.

“Fİuu… Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyi…” Bu düşünceler Adem’in aklında oluşurken kaşları hafiften yukarıya kalkmış ve alnı kırışmıştı.

Kafasını Che’ye doğru döndüren Adem meraklı bir ifadeyle, “Eğitmiş olduğu teknik hangi teknik ki?” diye sordu. Che Adem’e inanmayan bir bakış attı, hafifçe iç geçirdikten sonra “Gerçekten de okulda çok yenisin değil mi? Pekala bu teknik Cennet Ateşi adı verilen bir teknik, okulun en temel tekniği denilebilir. Öğrenmek için herhangi bir kısıtlama yok ve doğrudan satın alınabilir.”

“Peki nereden almam gerekir?”

“Eh bunu da bilmiyorsun değil mi? Elbette ki ödül odasından alacağız, ancak bu Ödül Sarayı'nda(2) parayla satılan tek tekniktir. Son derece ucuz olduğunu da söylemem gerekli sadece 1 gümüş…”

“1 gümüşlük bir teknik mi?”

Adem kafasını salladı, tekrardan kafasını Abaş’a çevirdiğinde gözlerinin neredeyse fırlayacağına emindi, Abaş’ın tüm vücudu kıvılcım saçmaya başlamıştı. Ardından gelen yeşil renkli bir alev ise tüm bedenini kaplamıştı.

Bu ateş Abaş’ın bedenini yakmış olsa bile herhangi bir yanma belirtisi ortaya koymuyordu. Son derece büyüleyici olduğu söylenebilirdi. Bu tekniğin ne kadar ilginç olduğunu fark eden Adem hızla kafasını Che’ye doğru döndürdü. “Haydi! Bu tekniği alalım!”

İkili bu andan sonra bir saniye bile durmadı, hızla ilerlediler ve kendilerini bir iki saat sonunda Ödül Sarayının önünde buldular. Hızla içeriye giren ikili doğrudan Kıdemli Dursun’u selamladı.

“Kıdemli Dursun’a selamlarımızı iletiriz!”

Göz ucuyla ikiliyi tarayan Dursun suratında ilgisiz bir ifadeyle, meditasyon yapmaya devam etti. “Ne için geldiğinizi belirtin.” diyerek suskunluğunu korumaya devam etti.

“Kıdemli biz, Cennet Ateşi tekniğini almak için buradayız.”

“Demek bu tekniği almak istiyorsunuz, güzel.” Bir anda eline doğru uçan bir silindirik sopayı Adem’e doğru uzattı. “Ücreti sadece bir gümüş olsa bile ücret ücrettir.” diyerek avcunu da açmayı ihmal etmemişti.

Adem hızla parasını ödedi ve elinde bulunan silindirik sopaya ruhsal gücünü gönderdi. Gözleri daha ruhsal gücünü gönderdiği anda açılmıştı. Böylesine üstün bir şeyi asla beklemiyordu, ancak şuan karşılaştığı şey onu tamamen şaşırtmıştı.

Adem’in okumuş olduğu bölüm sadece giriş bölümüydü, bu giriş bölümünde şunlar yazıyordu; “Bu tekniği oluştururken ateşin tüm gücünü ortaya çıkarmak istedim. Ateş hem yok edici hem de var edici bir elementtir. Kişinin anlayışına göre şekillenecek ve yedi kat göğe meydan okuyacaktır! Bu tekniği özellikle tamamlamayıp, açık uçlu bıraktım. Bu sayede öğrencilerimizin yeterli anlayışı varsa bambaşka teknikler üretebileceklerdir!”

Sadece bunlar bile Adem’in heyecanlanmasına yetmişti. “Açık uçlu bırakılmış ve sayısız tekniğe imkan tanıyacak bir teknik… Bu teknik göklere meydan okuyor!”

Hızla tekniği alan Adem, Che’ye veda etti, “Dört gün son dış kuşakta görüşürüz! Cevabının olumlu olmasını en içten dileklerimle bekliyor olacağım!”

Che ise arkasından gülerek el sallamıştı, ardından oda Ödül Sarayını terk etti.

Adem ölümsüz mağarasına vardığı anda hemen çapraz bacaklı oturdu ve tekniği okumaya başladı. Tekniği iki sefer okumayı bitirdikten sonra hemen çalışmalara koyuldu.

“Vücudun içsel ateşini harekete geçirmek için temel seksen bir hareket bulunuyor. Bu hareketlerin hepsini tamamladığında insanın içinde bulunan ateş kendisini ortaya çıkartacak! Ateşin gücü ile birlikte ne amaçladığın ise sana kalacak, arzuladığın güce ulaşman ise sadece ikinci aşamada olacak!”

İlk aşamada kişi bedenindeki ateş ile tanışır ve onu büyütmeye odaklanırdı. Ateşi ne kadar büyütebilirsen o kadar etkili olur ve gücün o kadar artardı.

İkinci aşamada ateş en sonunda formuna kavuşur ve yepyeni bir amaca hizmet etmeye başlardı. Bu kişinin arzusuna göre şekillenir ve onunla bir bütün olarak yanmaya başlardı.
Üçüncü bir aşama olduğu silindirik sopa da yazılıyordu ancak onunla ilgili en ufak bir bilgi içermiyordu. Bu da Adem’in kafasında bir soru oluşturdu, “Eğer bilerek eksik bırakıldıysa, neden üçüncü bölümün varlığını verip bölüm içerisindeki bilgileri yazmadan bıraktı?”

Adem kafasını ne kadar kurcalamış olursa olsun bunun bir çözümünü bulamayacağının farkındaydı. Bundan ötürü de doğrudan hareketleri yapmaya başladı.

1- Abaş eski Türkçe'de "Küçük narin adım" anlamına gelmektedir.
2- Daha öncesinde bu ismi ödül karargahı gibi isimlerle kullanmış olsam da asıl adı budur.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr