Bölüm 25: Gözünü Ona Dikti!

avatar
2362 0

Mavi Elma - Bölüm 25: Gözünü Ona Dikti!


Adem’in yolculuğu başladığından beridir toplamda üç ay geride kalmıştı. Her gün uçan kılıç ile uçmak onun ruhsal enerjisinin kontrolünü önemli ölçüde arttırmıştı. “Artık manevra yapmak çok daha kolay…” diye düşünüyordu. Bununla birlikte Cennet Ateşi tekniğinin ilk etabı olan temel 81 hareket de büyük oranda tamamlanmıştı.

“Temel 81 hareketin 75’i tamamlandı. Bedenimden yükselen kıvılcımların yoğunluğu gözle görülür bir biçimde yükseldi…”

Elbette ki, en yüksek seviyeye çıkan Ağaç Kesme tekniğine çalışmaya devam etse de bunun yükselmesi gibi bir imkan bulunmuyordu. Bundan ötürü adem bu teknik ile olan çalışmalarını azaltmış ve onun yerine Cennet Ateşi tekniğine yoğunlaşmıştı.

Bu üç aylık süre içerisinde yetişimi de büyük miktarda sağlamlaşmıştı. Hatta akranları arasında bu seviyede bir sağlamlığa sahip bir yetişim bulmak imkansızdı. Adem en sonunda hazır olduğunu düşünüyordu.

“Elimdeki ruh arıtma haplarından bir kısmını kullanmanın vakti geldi.”

Hemen çantasını tokatlayan Adem, eline almış olduğu iki yuvarlak hapa dikkatle baktı. Elinde bulunan hapların ikisi de koyu kırmızı renkteydi, Adem bu haplara baktığında derin bir heyecanın içinde filizlendiğini hissediyordu.

“Bu haplardan bir tanesi mavi elmadan iki kat daha güçlü bir ruhsal güce sahip! Haydi bir deneyelim!”

Hemen haplardan bir tanesini ağzına koyan Adem, hapın ağzında hemen erimeye başladığını ve tüm vücudunun içinde dolaştığını hissetti. Adem’in dantiantına doğru ilerleyen hap, dantiantın içine girdiği anda Adem’in gözleri açıldı. Hemen çapraz bacaklı oturan Adem, tüm enerjiyi emmeye başladı.

Aradan geçen dört saatlik zamanın sonrasında Adem gözlerini açabildi, gözlerinde derin bir parlaklık çok rahat bir şekilde görülebiliyordu.

“Qi Yoğunlaşmasının üçüncü seviyesinin dorukları! Eskiden bulunduğum yer ile şimdi bulunduğum yer arasındaki fark ölümcül!”

Adem hiç vakit kaybetmeden hızla elindeki ikinci hapı da ağzına attı. Hap ağzında tekrar eridi ve doğrudan bedenine yayılmaya başladı.

Hap dantiantı içerisine girdiği anda yıldırım çarpmasına benzer bir ses ortaya çıkmıştı.

RUUUMMBLE!

Bu muazzam ses ile birlikte civardaki kuşlar ürktükleri için kaçmaya başlamıştı. Tamı tamına beş saat boyunca bu hapı emen Adem’in gözleri o kadar keskin bir şekilde açılmıştı ki, görenleri bakışlarıyla kesebilecek gibi duruyordu.

“Qi Yoğunlaşmasının dördüncü düzeyi!”

Bedeninde akan gücün en azından iki kat arttığını hissetmişti Adem, Bu güçle birlikte bir kayayı rahatlıkla kırabileceğini çok iyi biliyordu. “Şuan ki gücümle vahşi canavarlar bile çok daha kolay olacak!”

Hızla ayağa kalkan Adem, hemen eline tek elli savaş baltasını aldı ve baltasını önemsiz ancak en içten duygularla savurdu.

Savuruşu o kadar hızlı olmuştu ki, Adem bile kendi savuruşunu görmekte zorlanmıştı.

WHOOSHH!

Rüzgarı bile kestiği söylenebilecek kadar kuvvetliydi!

Adem bundan ötürü son derece memnundu, hemen Cennet Ateşi tekniğini uygulamaya başlayan Adem, bir gün daha burada kalacağını düşünüyordu.

Ertesi günün sabahında Adem, hemen kalktı. Çantasının içinde bulunan kuru gıdalardan birkaç parça tüketen Adem, güzel ve tok bir karınla birlikte uçan kılıcına doğru atladı ve hızla havalandı.
Üç saat boyunca uçan Adem’in ruhsal gücü tükenmek üzereydi, yere indi ve ardından da meditasyon yapmaya koyuldu.

“Buradaki Qi, Ölümsüz mağaramdan çok daha iyi kalitede ancak bir o kadar da seyrek. Bana enerji vermesi son derece zor…”

Meditasyonunu bitiren Adem, ruhsal gücünün en azından yarına kadar restore edilemeyeceğinin farkındaydı. Bundan ötürü yürümek zorunda olduğunu biliyordu ve buna göre hareket edecekti.

Adem’in yürüyüşü sırasında etrafta Qi Yoğunlaşmasının birinci düzeyinde olan bir iki canavar hızla ona saldırmış olsa da onların hepsini tıpkı bir kütüğü ikiye ayırırcasına yarmıştı. Canavarların bu ani baltadan kaçma ihtimalleri bile yoktu.

Derilerini ve diğer değerli parçalarını toplayan Adem yoluna devam ediyordu. Nefesini kontrol altına alan Adem’in, genel olarak dakikada sadece bir kez nefes aldığı söylenebilirdi, bu sayede canavarlar sesini fazla duyamıyor ve onu takip etmiyorlardı.
Ayrıca üst seviye canavarların onun kokusunu almasını engelleyebilmek için, çamur oluşturup bunu kollarına ve bacaklarına sürmeyi de ihmal etmiyordu.

Gün sonunda Adem, bir mağara bularak içine yerleşti ve ardından yüksek bir kayalığın üstüne oturarak meditasyon yapmaya başladı. Tüm gücü gözden geçirdiği bu meditasyonda Adem’in en dikkat ettiği nokta rakibinin nasıl saldırı yaptığıydı. Her seferinde bu saldırıları simule ediyor ve en iyi saldırıyı düşünüyordu.

Bu sırada Adem’in aklına bir başka düşüncede hızla düşmüştü, “Neden uçan kılıcımı uzun menzilli saldırılar için kullanmayayım?”

Bu günden sonra Adem, uçan kılıcı ile de saldırılar yapması gerektiğini düşünerek onun için çalışmalar yapacaktı. Hatta aklına gelen bir fikir ile elinde bulunan Sonsuzluğun Işığı kitabına uçan kılıçlar ile ilgili teknik yazmıştı, ancak bir sonuca ulaşamamıştı.

“Böyle bir teknik kayıtlarda bulunamamakta.”

Adem bundan sonra daha fazla bu konu hakkında düşünmemesi gerektiğini hissetti.
Gün sonunda mağaradan ayrılan Adem, uçan kılıcı ile tekrar havalandı. Mevcut ruhsal gücü ile Adem’in üç saatlik uçuş süresi aslında çoktan beş saate çıkmıştı. “Beş saatlik uçuş yapabilsem bile olası tehlikeler için bir miktar daha ruh gücümü bırakmam gerekli…” diye düşündü.

Adem, yere indiğinde kendisine güvenli olabilecek bir yer belirledi, kafasına bu noktayı kazıdıktan sonra ise yürümeye devam etti. “Bu güvenli nokta ne olacağı belli olmadığından önemli!” diye düşündü.
Çok değil sadece bir yemek süresi kadar yürümüşü ki, Adem civarlarda bir ses duydu.

TISSS!

Gelen ses ile birlikte Adem, hemen kendisini hazırladı. Dudakları çizgi halini almıştı ve suratı büyük bir dikkatle keskinleşmişti, kulakları bile bir miktar havaya doğru kalkmıştı. Adem’in bu dikkat kesilmesinden sonra, bir anda bir çığlık yükseldi.

“UVAAA!”

Derin çığlık ile birlikte, birisinin yılana karşı savaştığını çok iyi biliyordu, “Nasıl bir savaş olduğunu merak ediyorum, en iyisi güvenli bir noktadan bu savaşı izleyeyim!” diye düşündü ve hemen ilerlemeye başladı.

Adımları çok küçüktü, ancak hızlıydı, Qi Yoğunlaşmasının dördüncü seviyesinde olan dantiantı sayesinde bedeni ve ruhsal gücü çok gelişmişti. Onun dikkatinden kaçabilecek pek bir şey yoktu.

Bir çay içimlik süre sonunda kendisine uygun bir tepe buldu ve hemen izlemeye koyuldu. Adem’in gözleri gördükleri karşısında neredeyse yerlerinden fırlayacaktı. Bu görmüş olduğu canavar devasa bir yılandı.
Yılanın hemen orta kısımlarında iki adet dişe benzeyen pençeli minik kanatları bulunuyordu. Kuyruğunda bulunan minik bir çıngırak ise her an sallanıyordu. Yılan kafasını havaya kaldırdığında Adem, “En azından beş metre olmalı!” diye düşündü.

Kafasını havaya kaldırdığında beş metreye ulaşan canavarın boyu ise aslında çoktan on beş metreydi. Elbette ki Adem bunu hesaplamaktan son derece uzaktı. Hemen yılanın önünde bulunan bir grup ise yılanla tüm güçleriyle savaşıyordu.

Adem ruhsal gücüyle bu adamların çoktan Qi Yoğunlaşmasının birinci ile ikinci seviyesinde olduklarını fark etti. Yılana baktığında ise yılanın çoktan Qi Yoğunlaşmasının üçüncü seviyesinde olduğunu gördü.

“Qi Yoğunlaşmasının üçüncü seviyesinde bir canavar!”

Adem’in gözleri nasıl olurda büyümezdi ki? Tüm benliğinin şiddetle sarsıldığını hissetmişti. Grup içerisinde bulunan okçu geriden aralıksız ok fırlatmaktaydı. Yılanın bedenini kaplayan pulların üstünden seken bu okların hepsi o kadar işlevsizdi ki, Okçunun alnında terler birikmişti. “Bu oklar bedenine zarar dahi vermiyor!” diye bağırıyordu.

Ön tarafta dikkatini çeken bir kadın ise tüm gücüyle yılanın çevresinde koşuyordu, arada sırada salmış olduğu uçan kılıcını yılanın belirli bölgelerine doğru saplıyor ve minik kan akıntılarına sebep oluyordu.

“O zaman gözlerine saldır geri zekalı!”

Kızın bağırmasıyla birlikte tüm odağını yılanın gözlerine çeviren okçu yayını gerdi ve bir başka ok attı.

Ancak kaynak canavarı son derece akıllıydı, kız daha söylediği anda hemen gözlerini kapatmış ve rakibinin oklarını etkisiz hale getirmişti.

Kuyruğunun çıngırağı bir anda yere düştü ve yılanın kuyruğu şimşek gibi bir hızla ilerledi. Tek bir kuyruk darbesiyle birlikte okçu bunu fark edememiş ve havaya doğru yükselmişti!

“PUAH!!”

Ağzından fırlayan bir avuç dolusu kanla birlikte, göğsünün çoktan içeriye doğru çöktüğü gözlenebilirdi. Kendisini bir kayaya doğru sürüklenir halde bulan okçu için kaçmak en son yapabileceği şeydi.

BOMM!

Kayaya şiddetle çarpan okçu çoktan nefesini vermişti, bunu gören kadının gözleri geniş bir şekilde açılmıştı. “Lanet olsun Cevdet!” diye bağırdı ve can havliyle koşmaya devam etti. Bu sırada bir başkası da ona yardım etmek için ilerliyordu.

Ancak yılan son derece akıllıydı ve hemen ağzını açtığı gibi yeni gelen adama dişlerini geçirdi, bedenini havaya doğru dikti ve adamı tek lokmada yuttu!

“MAHİR!”

Kadın gözlerinden kan döker haldeydi, Adem’de bunu merakla izlemekteydi. Yılanın tüm hareketlerini gözlemliyordu. Her hareketi ile birlikte Adem’in gözleri derinlemesine açılıyordu.

Yılan hemen ardından tüm bedenini hızla yerde yuvarladı ve güçsüz yanlarını hızla kapattı. Zırhlara taş çıkartan bir deriye sahip olan yılan hemen hemen hasar görmez hale gelmişti. Bunun hemen ardından bir uçan kılıç kullanıcısına gözlerini diken yılan anında ileri fırlamıştı.

“HAYIIIR!”

Yılanın hızı o kadar fazlaydı ki, Adem ne ara saldırıya geçtiğini neredeyse göremeyecekti. Çok değil bir nefes sonrasında yılan doğrudan yanlarında bulunan çocuğu dişleriyle ısırmış ve midesine indirmişti.
Bundan sonrasında ise diğerlerini öldürmesi çocuk oyuncağıydı!

Geride kalan iki kişiyi de hızlı ve keskin saldırıları ile midesine indiren yılan, hemen ardından gözlerini dikkat dağıtmaya çalışan kadına doğru yönlendirdi. Yılanın minik kanatları hızla açılmış ve ardından da kapanmıştı.

VVOOOFF!

Ezici bir hızla ilerleyen yılan, hemen ardından kızın önünde belirmişti. Ancak kız diğerlerine kıyasla hiç de kolay değildi. Son derece hızlıydı ve çevik bir yapıya sahipti.

Hemen zıplayan kadın, yılanın bedeni üstünde koşarak doğrudan kanatlarına doğru geldi. Yılan bunu fark ettiği gibi hızla ağzını açtı ve bedeni üstündeki kıza doğru hareket etti.

SVİSST!

Bir kılıç hızla uçmuş ve doğrudan yılanın minik kanatlarından birisine doğru inmişti. Tek bir darbe ile kanadı kopmuştu.

KAAAA!

Öfke ile birlikte çığlık atan yılanın gözleri kan döküyordu. Hemen ağzını açıp saldırı yapan yılan kadına doğru şiddetle ilerledi.

Kadın son derece kurnazdı, son zamana kadar donmuş bir şekilde bekleyen kadın hemen ardından diğer kanadının arkasına doğru ilerlemiş ve yılanın ağzı doğrudan kendi kanadına doğru gitmişti.

“VAŞŞŞKKK!”

Kendi kanadını iki uzun dişiyle koparan yılan tekrardan acı içinde kükredi!

KAAAAAA!

Bunun hemen ardından da gözlerini şiddetle açan yılan doğrudan ağzını açtı ve dişlerinden yükselen sıvıyı kadına doğru tükürdü. Kadın bunu fark etmişti, ancak kaçmaya bile fırsatı yoktu. Çünkü bu sırada havadaydı ve yere inmeyi amaçlıyordu.

BOŞŞŞK!

Sıvı doğrudan kanına doğru çarptı ve ardından da kadın yere indi.

“AAAAAAAHHH!”

Yükselen çığlıklar ile birlikte kadının üstünden devasa bir duman yükselmeye başlamıştı. Kadın ne kadar çırpınırsa çırpınsın bu sıvıdan kurtulamıyordu, tüm bedeni yavaş yavaş erimeye başlamıştı. Zehir bedenine o kadar hızlı işlemişti ki, buna önlem almak bile imkansızdı.

Kısacık bir sürede kadının parmakları kemiklerine kadar erimiş, ardından da kolları erimeye başlamıştı. Bu sırada bacakları da eriyen kadının yüzü ise çoktan erimişti…

Kısacık bir sürede kadından sadece bir avuç su ve kemik yığını kalmıştı. Adem bu sahneyi gördüğü anda ne yapacağını şaşırdı. “Hemen kaçmam lazım çok tehlikeli çok tehlikeli!”

Ancak bunu yaparken çok geç kalmıştı, yılan çoktan gözünü ona dikmişti!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44307 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr