Bölüm 29: Dayanılmaz Açlık

avatar
2276 0

Mavi Elma - Bölüm 29: Dayanılmaz Açlık


Orman içerisinde dört kişi, rutin bir tempoda ilerleyişlerini sürdürüyordu. Çantalarının doluluğundan son derece memnunlardı. Dudaklarındaki alaycı ifadeyle birlikte arada sırada yanlarına uğrayan minik canavarları da hasat etmeyi unutmuyorlardı.

“Haluk hala daha bu küçük canlıları öldürmek zorunda mıyız ?”

“Para paradır Hazarfen! Yolda ne toplarsak karımıza!”

“Tamam, tamam.”

Dörtlü içerisinde genelde konuşmayan iki kişi vardı. Yolculukları boyunca pek konuşmamışlar ve gerekli görüldüğü zaman ekibe destek olarak yoldaşlıklarını kanıtlamışlardı.

“Daha ne kadar var şu İbrik Şehrine?”

“Neredeyse geldik sayılır…”

Dörtlü içerisindeki konuşmaların son derece bölük pörçük olmasından ötürü kimse tam olarak neler düşündüklerini anlayamıyordu. Son derece güçlü savaşçılar oldukları için de insanların onlara yaklaşma gibi bir düşüncesi yoktu.

Bir günlük yolculuğun sonunda, havanın kararmasından ötürü kamp yapmayı uygun gören bu dörtlünün günleri son derece güzel geçmişti.

“PEH! Hangi aptal unuttuysa devasa bir yılan kuyruğu bile bulduk!”

“Tükürüklü Yeşim Yılanını kim öldürdüyse helal olsun! Ama biraz aptalmış, kuyruğunu bırakmak nedir…”

“Hehe… O da bize yahu!”

Adem’in gözleri, tekniğinin ikinci aşamaya girmesiyle birlikte kısılmış ve suratında ince bir gülümseme ortaya çıkmıştı. Hemen çantasından bir bıçak çıkartan Adem, koluna doğrudan bir kesik attı.

Sou!

Kesiğin açılmasıyla birlikte, bedenindeki ateş yaranın üstüne doğru düştü ve yarayı iyileştirmeye başladı. Bu sırada yaranın üstünden çıkan hafif bir duman da son derece güzel kokulu bir aroma veriyordu.

“Başarılı!”

Adem, bedenindeki ateşleri söndürme gereksinimi duymadan doğrudan ayağa kalktı. Dudağındaki gülümseme daha da genişledi ve bacaklarına vermiş olduğu güç ile birlikte doğrudan mağaranın dışına doğru koştu.

WHOOOSH!

Her adımı ile birlikte öldürdüğü yılanın yarısı kadar mesafeyi gidiyordu. Eşsiz bir hıza sahip olmakla birlikte bedenindeki ateşler bunu destekliyor ve bu adımların daha hızlı ve sessiz olmasını sağlıyordu.

“Eşsiz bir teknik!”

Adem’in tekniği övmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Heyecanına yenik düşen Adem, uzun saçlarını kulak arkası ederek mağaranın dışında olabildiğince koştu!

WHOOSHH!

Her adımı ile birlikte arkasında minik yeşil ateşlerden bir ayak izi bırakıyordu! Bunlar Adem’in daha da mutlu olmasına neden olmuştu!

Bir kez daha iyileşme hızını test etmek isteyen Adem, bıçağını çıkardı ve kolunda bir başka kesik açtı!

Sou!

Bıçak cildine girdiği anda kan hemen gözüktü, ancak bu durum fazla uzun süreli olmadı. Adem’in cildinden yükselen ateşler hemen yaranın çevresinde büyüdü ve kısa sürede kanamayı ve yarayı iyileştirdiler!

“Mükemmel!”

Bunları düşündüğü sırada Adem’in karnına bıçak gibi bir sancı saplandı. Gözleri doğrudan irileşti, tüm kemiklerinin görülebildiğini düşünüyordu Adem.

Nefessiz kalan Adem’in tüm gülümsemesi bir anda ortadan kayboldu. Hemen çantasından bir et kapan Adem, doğrudan ısırdı.

Kısacık sürede yemeği yemişti ancak bunun kendisine en ufak bir etkisi olmamıştı! Adem’in gözleri, göz bebekleri de dahil olmak üzere kırmızıya dönüşmeye başlamıştı!

Ateşler ise çoktan sönmüş ve cildinin daha sarımsı bir hal almasına neden olmuştu! Bunların hepsini gören Adem’in zihninde oluşan dayanılmaz açlık ile birlikte ne yapacağını unutmuş bir şekilde koşturmaya başlamıştı.

Fiuuu!

Adımları son derece seri ve uğultuluydu, önüne gelen dalları dahi önemsemeyen Adem, hızla ilerliyordu. Önüne çıkan canavarları tek bir balta darbesiyle yada tek bir el darbesiyle rahatlıkla öldürüyor ve çantasına koyuyordu.

“Tüm bedenim eriyor!”

Gerçekten de tüm bedeni eriyordu, koşturduğu süre boyunca zaten çoktan bedenindeki yağlar ortadan kaybolmuş ve kasları da küçülmeye başlamıştı! Gözlerinin parlaklığı da sönmüş ve onun yerini sarımsı bir göz akı almıştı!

Her saniye çantasından et çıkartan Adem, iki büyük ısırıkla et parçalarını yok ediyordu. Ancak bunun bedenine karşı en ufak bir etkisi yokmuş gibi görünüyordu!

“Yediğim yemekler bile daha mideme indiği anda yok oluyor neden böyle!”

Adem düşünceleri karışık olmasına rağmen asla durmadı. Önüne gelen canavarı öldürüyor ve etkili olduğunu bile düşünmeden doğrudan parçaladığı canavarın çiğ etini yiyordu! Ancak daha et midesine inmeden, bir anda ortadan kayboluyordu!

“Bedenim devasa bir fırın gibi, içine ne atarsam yok oluyor!”

“Buna bir çözüm bulmam lazım, yoksa bu gencecik ömrümde gebericem!”

Adem’in bunları düşünmesi ile birlikte ileriye gitmesi bir oldu. Hala daha son sürat koşturuyor ve önüne gelen ne varsa ağzına götürüyordu! Hatta ağzının boş kalmasına izin vermemek için bir ağacın kabuğunu bile ağzına atmıştı!

Midesinde devasa bir karadelik var gibiydi, ne yutarsa yutsun en ufak bir etkisi yoktu! Doğrudan yanıyor ve öğün olarak yok ediliyordu! Ancak bunun bedenine karşı en ufak bir etkisi yoktu ve bundan ötürü de Adem’in morali git gide gücüyle birlikte düşüyordu.

Bedeni zayıflıyordu ve bunun önüne dahi geçemiyordu!

Fu!

Adem uzun koşturmacasından sonra, önünde bulunan bir ışığın varlığını fark etti, gözleri bu ışığı gördüğü anda ışıldadı ve hızla oraya doğru ilerledi! Bu sırada yol boyunca ne bulursa ağzına doğru götürüyordu!

“Hı… Bu ses de ne?”

Dörtlü grup içerisinde bir anda bir panik başladı, hemen ellerine silahlarını alan grup doğrudan saldırıya hazırlanmıştı. Gözlerinde acımasız bir ifade vardı, dudakları bir bıçak gibi incecik hale gelmişti, gözleri son derece keskindi ve grup içerisinde hiç konuşmayanlardan birisi çoktan yayını germişti!

“Hazarfen, git bir kolaçan et nedir bu gürültünün sahibi!”

Fısıltıyla birlikte Hazarfen kafasını salladı ve elinde tutmuş olduğu mızrağı ile birlikte yavaş ve sessiz adımlarla ilerledi. Işığın görünme kapasitesinden ayrılıp karanlığa karışan Hazarfen etrafına bakınmaya başladı.
Gördüğü manzara son derece sessizdi, gayet normal bir görüntüye sahip olup hatta gün ışığında insana huzur verecek düzeydeydi. Böylesi bir manzarada gelecek olan düşmanın suya düşen toprak parçası gibi hemen fark edileceğini düşünüyordu.

“Eh… Boşa panik yaptık, şuna baksana bu güzellik içerisinde kim olabilir ki?”

Gerisin geri dönen Hazarfen suratında alaycı bir bakışla, “Kimse yok, üstelik birisi olmuş olsa nasıl fark etmezdik ki? Dördümüz de Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyinde güçlü savaşçılarız!” dedi.

“Doğru, nasıl fark etmeyelim ki…”

Bunu diyen grubun iri yarı ve neredeyse konuşmayan iki kişiden biriydi. Sesi son derece kalındı ve suratını örten kapüşonu ile birlikte gizemli bir havaya sahipti. Hemen yanında bulunan ince figürlü kadın ise onu onaylarcasına kafasını sallıyordu.

“Eh siz ikiniz de böyle düşünüyorsanız… Sanırım bir canavar yanımızdan geçip gitti…”

Bu sırada Adem’de ışığa son derece yaklaşmış ve ağzına ne bulursa atmaya devam ediyordu! Ağaç dallarından birisini elinde tutuyordu ve yol boyunca kemiriyordu!

“Bu ağaç dalı en azından şimdilik gücümü toparlamamı sağladı! Ancak bu da kısa süreli bir çözüm, bana kalıcı bir çözüm lazım!”

“Işıktan gelen görüntüleri net bir şekilde görebilen Adem’in gözleri neredeyse alev alacaktı. Dört kişinin önünde devasa bir et parçası duruyordu ve hemen yanında ince pullu bir deri vardı!

“ET!”

Hızını daha da arttıran Adem, hızla kamp alanının içine doğru ilerledi!

“Birisi geliyor!”

“Haydi ama yapma, bu kadar panik olursan gerçekten birisi gelecek!”

“Hayır gerçekten…”

Whoosh!

Bir anda bir gölge yanlarından geçti ve kısacık sürede önlerindeki eti kaptı, kimse ne olduğunu göremedi. Görebildikleri tek şey bir zamanlar yanmakta olan ateşin şimdi söndürüldüğü ve üstündeki baharatlanmış Tükürüklü Yeşim Yılanının kuyruk etinin ise yok olduğuydu.

“HIRSIZ!”

“Dedim lan size birisi geliyor diye!”

Grubun lideri olan Haluk’un gözleri kan döküyordu, gelen gölgenin peşine doğru düşmüş ve hızla ilerlemeye başlamıştı! Dişleri birbirine vuruyor ve ince bir ses ortaya koyuyordu, kaşlarından birisi havaya kalkmıştı ve insanı tek bakışıyla öldürebilecek bir ifade ortaya koyuyordu.

“Gel ulan buraya! Ne duruyorsunuz, hızla kalkın soyulduk! Yemeğimizi geri almamız gerekli!”

Hepsi bir anda hızla ileriye doğru atılmış ve hırsızı takip etmeye başlamıştı!

Bu sırada Adem’de elinde bulunan iki metrelik eti hızla ağzına götürdü ve yemeye başladı. Acımasızca devasa lokmalar alıyor ve bir iki kez çiğneyip doğrudan yutuyordu! Bedenine giren et bir anda yanıyor ve doğrudan kül haline geliyordu!

“HAM!”

Bir kez daha ağzını açan Adem’in eti çoktan yarı yarıya bitmişti. “En sonunda bedenimdeki öğütücünün gücü azalmaya başladı! Daha fazla yemeliyim!”

Kısacık sürede eti bitirmiş olan Adem’in cildi eskisi gibi beyaz hale gelmiç, göz akları beyaza geri dönmüş ve suratındaki vahşi görünüm ortadan kalkmıştı. “Bu teknik çok tehlikeli! En sonunda kendime gelebildim!” diye düşündü.

Adem’in bedenindeki güç normale döndüğünden ötürü ihtiyaçları tamamlanmış ve karnı şişmişti. Koşmayı bırakmış ve kendisini bir ağacın gövdesine yaslamıştı, gözleri neredeyse kapanmak üzereydi!

“Yakalayın şu hırsız piçi! Bizden et çalmak neymiş görsün!”

Kendisine doğru gelen grup ile birlikte Adem ne yapacağını çoktan şaşırmış ve gözlerini fincanlar gibi açmıştı. “Görmelerinin imkanı yok! Çok hızlıydım!”

Elbette ki, bu kendi seviyesindeki insanlar için görünmez olmasını sağlayacak türde bir hızdı. Bunun dışında üst seviyelerdeki insanlar çok rahat bir şekilde görebilecekti onu…Ancak Adem karşısındaki insanların bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr