Bölüm 41: Genç Efendinin Aradığı Kıyafetler

avatar
2040 0

Mavi Elma - Bölüm 41: Genç Efendinin Aradığı Kıyafetler


Adem, Yun Che’yi gördüğü anda gözlerinin dolduğunu hissetti, hızla ilerleyen Adem kollarını kaldırdı ve Yun Che’ye sarılmak istedi. Ancak Yun Che doğrudan yana doğru kaydı, “Adem kardeşim, bu koku ve pisliklerle bana dokunman son derece kötü olmaz mı?”

Adem bu sözleri duyduğu anda utandı ve yanakları elma gibi kıpkırmızı oldu. Gerçekten de son derece pis kokuyordu ve bu durumdan ötürü sesinş dahi çıkartamamıştı. Sadece kafasını sallayan Adem, bir iki saniye suskun kaldı. Ardından kafasındaki soruyu şekillendirdi “Che, kardeşim buraya nasıl geldin? Üstelik beni nasıl buldun?” diye sordu.

Yun Che bunun üstüne hafiften gülümsedi, “Ben zaten burada yaşıyorum, tarikattan izin alarak şehrime geri geldim ve olurda gelirsen diye sürekli senden bir haber bekledim. En sonunda da seni buldum, aslında… Seni bulması o kadar da zor olmadı.”

Adem bu sözler üstüne daha fazla konuşmasının mantıklı olmadığını fark etti ve kafasını salladı. Che, Adem’in daha fazla konuşmayacağını fark ettiği anda Yüzbaşı Mustafa’ya dönerek sarı bir kart uzattı, “İşte bu kartın içinde on bin ruh taşı bulunuyor. Bu ikimizin kefaletini karşılamaya yeterde artar bile öyle değil mi?”

Yüzbaşı Mustafa hemen kafasını salladı, “Elbette ki genç efendi, bu para ikinizin kefaleti için oldukça yeterli! Bizden başka bir isteğiniz var mı genç efendi?”

Yun Che kafasını hayır anlamında sağa sola salladı, ardından da Adem’e doğru geri döndü. “Adem, kardeşim haydi gel benim evime gidelim. Uzun zaman sonra evimde sana bir şişe kımız ısmarlayayım ve birlikte hoşça sohbet edelim.”

“Edelim, tabii…”

Adem kafasını olumlu anlamda salladı ve daha fazla karakolda kalmalarına gerek olmayan ikili kapının önündeki devasa arabaya doğru ilerledi. Adem bunu gördüğü anda ağzının neredeyse ikiye ayrılacağını düşündü.

30 metre boyunda ve en azından yirmi adam kalınlığında, kanatları altın sarısı bir karganın onları beklediğini fark etmişti. Adem’in bu hayvanı görmesiyle birlikte şaşırması son derece normaldi, ilk kez gören birisi nasıl olurdu da şaşırmazdı ki? Hatta Adem bu şaşırmayı daha da abartmış ve hemen eline baltasını almıştı.

Adem’in hafif kambur durumunu fark eden Yun Che kahkaha atmaya başladı. O kadar şiddetli kahkaha atıyordu ki gözlerinden yaşlar akıyordu. “Kardeşim, endişelenme bu canlılar son derece uysaldır sana zarar vermezler.”

Adem bu sözleri duyduğunda ne yapacağını bilemedi, kafasını inanmamış bir ifadeyle Yun Che’ye doğru döndüren Adem “Gerçekten mi?” dedi. Hala daha gülümseyen Yun Che, “Gerçekten…” dedi.

Bundan sonra, devasa büyüklükteki altın kanatlı karga, kanatlarından birisini hızla aşağıya doğru indirdi. Adem, kanatlarını indirdiğinde omurgasının üstünde bir kulübe olduğunun farkına vardı. Yun Che olağan bir şeymiş gibi kanatlarından yukarı doğru tırmandı. Adem’e doğru bir bakış atan Yun Che “Haydi kardeşim! Ne bekliyorsun gelsene!” dedi.

Adem bu sözlerden sonra en sonunda kendisine geldi, kafasının derisi hala daha uyuşmuş bir vaziyetteydi. “Böylesine büyük bir canavarın üstüne biniyorlar ha?” diye düşündü. Kulübeye doğru tırmanmaya başlayan Adem, kulübeye vardığı anda daha da şaşırmıştı. Bu minik kulübenin içerisi o kadar şık görünüyordu ki neredeyse ayağı kayıp yere düşecekti. Kulübe son derece şık döşenmişti, duvarları eşsiz parlaklıktaki kürklerle kaplıydı ve hemen ortalarında üstünde eşsiz meyveler bulunan bir sepet bulunmaktaydı. İki yanında sedir ve sedirlerin üzerinde üzeri kaliteli kumaşlarla kaplanmış minderler vardı. Masanın üstünde ise iki bardak ile birlikte bir beyaz şişe vardı. Adem bu şişenin kımız olduğunu çoktan anlamıştı.

İkili karşı karşıya oturdular. Yun Che hemen kımız şişesini açtı ve iki bardağa da doldurdu. Birisini Adem’e doğru veren Yun Che “Neler yaşadın kardeşim? Görevini bitirdin değil mi?” dedi.

Adem bu sözler üstüne kımızdan bir yudum aldı ve “Daha bitiremedim…” dedi.

Yun Che bunları duyduğu anda neredeyse ağzındaki kımızı dışarıya püskürtecekti. Şaşkınlıkla zar zor yuttuğu kımızdan sonra “Bu nasıl olabilir… Bir yıl geçti ve sen hala daha görevini bitiremedin mi?” dedi.

Adem bunun üstüne sadece kafasını salladı, bardağından bir yudum daha aldı ve “Yolum boyunca çok durmam gerekti, kısacık bir zaman süreceğini sandığım Cennet Ateşini tamamlamam gerektiğinden bayağı bekledim. Bundan ötürü de hala daha bitmedi, ancak bu tekniğin çok faydasını gördüğümü ifade etmem gerekli, beni bir çok beladan kurtardı. Gerçi maliyeti son derece fazla ama…”

“Neden maliyeti fazla olsun ki?” diye soru Yun Che gerçekten de bu konuyu son derece merak etmişti, bundan ötürü öğrenmek istiyordu.

Adem bir süre nasıl anlatması gerektiğini düşündü, “Tekniği ne zaman kullansam muazzam miktarda açlık çekiyorum, kardeşim fark etmedin mi artık iki çanta taşımam gerekiyor… Üstelik bunların ikisi de bin kilo taşıma kapasitesine sahip!”

Gerçekten de Adem’in iki yanında da taşıma çantası vardı, bunu fark eden Yun Che Adem’in yeteneğini daha da merak etmişti, “Kardeşim, bu kadar yemek yedirecek nasıl bir özellik kazandın ki? Daha önce kimse senin gibi bir yemek isteği çekmemişti.”

“Cennet Ateşi tekniğini eğitirken içimden geçen niyet başlangıçta beni hızlıca iyileştirmesiydi, ancak daha sonrasında bununla birlikte aşırı derecede hız da istedim. İkisi bir şekilde birleşti ve şuanda böyle bir yeteneğe sahip oldum.”

“İki yeteneğe sahip cennet ateşi tekniği… Bu… Bu imkansız! Daha önce asla olmamış bir şey bu!”

Adem "ama oldu" manasında kafasını salladı, bu sırada ikiliyi taşıyan altın kanatlı karga tekrardan yere konmuş ve bu da geldiklerini anlamalarını sağlamıştı. İkili daha fazla konuşmadı ve yere doğru indiler.

“Kardeşim, gel önce sana banyonun yerini göstereyim. Sen güzelce yıkanırken hizmetçinin sana benim kıyafetlerimden bir takım ayarlamasını sağlayacağım, bu sırada ben de aileme haber veririm. Ailemle de tanışmış olursun.”

Adem kafasını salladı ve ardından da Yun Che’yi takip etti. Devasa malikaneyi gördüğünde başta şaşırsa da daha sonrasında bu şaşkınlığını yendi. “Bu kadar devasa bir kuşa binen birisinin maddi gücü elbette ki böylesi devasa bir evde yaşamaya yetecek…” diye düşündü.

Yun Che, Adem’i bir dizi kapıdan geçirdi. Busırada ona bakan bir iki hizmetçi kim olduğunu merak etti ancak fazla da üstüne düşmeye çalışmadı. Sonuçta doğrudan genç efendinin misafiriydi onlara sorgulamak düşmezdi.

Adem’i en sonunda bir kapının önünde durduran Yun Che, “Kardeşim, bundan sonra odan burası. İçerisinde her şey var, eğer bir yardıma ihtiyacın olursa bu ses kristalini al. İstediğin gibi bana ulaşabilirsin, sana yardımcı olurum.” dedi.

Adem hafifçe kafasını indirdi, “Teşekkürler kardeşim.”

“Haha! Ne teşekkürü, bu benim sana yapmam gereken şey sadece, haydi bir an önce yıkanmaya git, bu sırada bende kapının önüne temiz kıyafet koyacağım.”

Adem kafasını salladı ve “Tamam.” dedi. Ardından da odaya giren Adem, devasa bir odayla karşılaştı. Bu oda neredeyse kendi ölümsüz mağarasının üç katı kadar büyüktü, son derece geniş bir yatağa sahipti. Odanın bir duvarını kaplayan devasa bir kütüphane vardı ve üstüne üstlük devasa bir meditasyon minderi odanın tam ortasına serilmişti.

“Bu… Yun Che gerçekten de çok zengin…” diye düşündü.

Ardından bir başka kapıyı açan Adem, kendisini banyonun yumuşak suyuna bıraktı. Adem’in üstünde bulunan kan izleri temizlenip küvete doğru aktığında Adem, son derece tembel bir şekilde sudan çıktı. Bedenini sarmak bir havlu aldı ve bedeninin alt kısmını örttü, bundan sonra da odasının dışında bulacağı elbiseleri almak için dışarıya doğru ilerledi.

Kapıyı açtığı anda, karşısında minicik bir kız belirmişti, elinde bir set kıyafet bulunuyordu. Kızın saçları boynuna kadar ancak geliyordu ve kaşlarına kadar inen bir kahkule sahipti, minik suratındaki yanakları son derece kırmızıydı. Hatta her saniye daha da kızarıyordu.

“E-Elbise…” diye mırıldanan kız kıyafetleri hızla Adem’e doğru uzattı. Adem neredeyse yere düşecek olan elbiseleri hızla kucakladı. Kız elbiseleri verdiği gibi hemen koşturarak ayrıldı. Adem kızın bu halini gördüğünde gülmeden edemedi. “Ne kadar da tatlı…” diye düşündü.

Hızla kıyafetlerini giyen Adem, bordo ile turkuaz karşımı kıyafetlerinin tam oturduğunu düşündü. “Son derece yumuşak ve kumaşı kaliteli görünüyor. Ah… İşte bu genç efendinin aradığı kıyafetler…”

Tatmin olmuş bir ses ile birlikte odasından dışarıya çıkan Adem, ses kristalini çıkardı ve “Kardeşim, ben hazırım nereye gelmemi istersin?” diye sordu. Çok geçmeden ses kristalinden zihnine doğru bir ses iletilmişti. “Sen bekle, seni götürecek bir görevli gelecek” dedi.

Adem de gelecek olan görevliyi beklemeye koyuldu.

***

Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr