Bölüm 47: O Fidanı Alacağım!

avatar
1904 0

Mavi Elma - Bölüm 47: O Fidanı Alacağım!


Yeni gelişmiş olan vücudundan son derece memnun olan Adem’in kafası düşünceliyd Yun Che’nin evinde gelişime girmiş olan Adem sadece üç günü olduğunu biliyordu, bunu nasıl değerlendirmesi gerektiğini düşünüyordu.

“Cennet Ateşi’nin şuan ki seviyesinde bulunan hareketler kesinlikle eskisine nazaran daha zorlu, üç gün içerisinde en ufak bir gelişim dahi elde edemeyeceğimi düşünüyorum…”

“Ağaç kesme tekniğim zaten oduncu aşamasına yükseldi. Bundan ötürü artık onu geliştiremem…”

“Şuan yapabileceğim en iyi şey Yedi Gök İlahi Tokat tekniğimi geliştirmek gibi duruyor…”

En sonunda kararını veren Adem, hemen çantasını tokatladı. Bel çantası içerisinden çıkardığı mermerini hızla önüne koydu. Bir süre kaşlarını çatan Adem, bu dayanılmaz eğitimin ne kadar acıttığını hatırladı.
En sonunda daha fazla durmasının iyi olmadığını düşünerek hızla mermere tokat attı!

ŞAAK!

Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyinde olan vücudu Adem’in hızla mermere tokat atmasına neden oldu. Mermer ile birlikte zemin bu tokatla kısacık bir süre titredi, Adem’in gücüne alışması daha tam olarak dengelenmemişti.

“En azından elim tokat attıktan sonra fazla acımıyor…” diye düşündü Adem. Daha ilk tokatta Cennet Ateşini aktif hale getirmemesi onu son derece sevindirmişti.

Hızla ikinci tokadını da atan Adem, bundan sonra aralıksız tokat atma evresine girmişti.

Sert bir tokat bir erkeğin suratına doğru düştü!

ŞAAK!

Açıkçası bu tokat, son derece güçlüydü ancak normal bir ölümlü gücünde olduğundan önündeki adamı tam olarak etkilememişti. Ancak bu tokadın yüzünü etkilememesi onurunun da kırılmadığı anlamına gelmezdi.

“Kim sana yıldırım ağacı fidanını düelloya koy dedi ha!”

Şemsettin sessizdi, önünde duran çocuğu yola getirebilmek için yapabileceği her şeyi düşünmüş ve en sonunda bunda karar kılmıştı, yaptığı şeyin son derece aptalca olduğunun farkında olsa da en sonunda yapmıştı ve insanlar çoktan bu düelloyu ve ödülleri duymuştu.

“Şimdi ne yapacağız?”

Yanlarında bulunan genç kadın, hızla Şemsettin’in yanına doğru ilerledi. “Yıldırım Ağacının bir fidanını alabilmek için mirasımızın yarısından feragat etmek zorunda kaldık! Onu kaybedersek ne yaparız!”

Sesinde son derece büyük bir endişe vardı, önünde bulunan oğluna bakıyor ve iç çekiyordu. Şuan böyle bir durumda olmasına ne kadar acısa da elinden bir şey gelmeyeceğini biliyordu, bu önemsiz bir konu olmadığından babasının elinden alamayacağı kesindi.

Orta yaşlarındaki adam hafifçe beyazlamış sakalını sıvazladı. Düşünüyordu, ancak bir türlü aklına uygun bir şey gelmiyordu. “Sana Mor Gökyüzü Temizleme Hapını vaat etti değil mi?”

“Evet baba, açıkçası elinde bulunan hapı bilmiyor gibiydi. Hatta elimde bulunan yıldırım ağacı fidanına bakarken bile son derece bilgisiz gibi duruyordu.”

“İlginç…”

“Bu kadar zengin olup bir o kadar da cahil olmak şaşırılacak şey doğrusu… Belki de oyun yapıyordu ancak sen anlamadın.”

Şemsettin kafasını olumsuz anlamda salladı, “Hayır, yaptığını sanmıyorum. Açıkçası insanların tepkisinden ötürü elimdekinin ve elindekinin değerli olduğunu fark etti. Ancak ikisi arasındaki değerin ne kadar olduğunu kesinlikle fark etmedi. Aksi takdirde bana o ilacı vaat etmezdi.”

Bunun üstüne sinirlenen yaşlı adam, hızla Şemsettin’in suratına bir tane daha tokat attı. “Nereden biliyorsun seni kandırmadığını, belki de seni yeneceğine o kadar emin ki bunu gerçekleştirdi! Hiç fark edemediğine göre son derece aptal olmalısın!”

“Şu aptal kız… Belki de bize iyi bir servet kazandıracak elmayı ayağımıza getirdi gibi duruyor! Pekala, en azından ailemizin köklü bir geçmişi bulunuyor bundan ötürü de sana ailemiz içerisinde en eski yıldırım tekniklerinden birisini öğretme zamanı geldi.”

Şemsettin bunu duyduğu anda gözleri parıldadı! “Ben… Gerçekten de öğrenebilir miyim baba?”

“Normal koşullar altında senin gibi yeteneksiz çocuğuma öğretmem imkansız! Çok büyük bir yükü bedene entegre eder ve en ufak hata da bedenin ölümüne kadar giden ciddi hasarlar oluşur. Ancak! Bu Mor Gökyüzü Temizleme Hapını mutlaka kazanman için sana öğreteceğim!”

“Teşekkür ederim baba! Bu güvenini boşa çıkarmayacağım, mutlaka o çocuğu yenecek ve elindeki serveti alacağım!”

Suratında okunan kararlılık ile birlikte, adam hafifçe kafasını salladı. “En azından kararlılığı iyi” diye düşünerek elleri arkasında avluya doğru ilerledi. Hemen arkasından da Şemsettin hızla avluya doğru ilerlemişti.

İki erkeğe bakan kadın ise hafifçe iç çekti… Hala daha çocuğuna kötü bir şey olmasından korkuyordu. “Umarım kazanırsın yavrum…” diye mırıldandı. Ardından da hızla aile içerisindeki kargaşayı durdurmak için büyüklerle konuşmaya gitti.

...

Hızıroğulları ailesinin geniş bir arazi yapısı bulunuyordu. Bunun başlıca sebebi ise bir fare gibi üremelerinden kaynaklıydı. İbrik şehri içerisindeki tüm soylu kesim erkeklerinin en azından altı tane kadını olacaktı.

İbrik Şehri soyluları için kadın sayısı güçlerini göstermeleri için bir şanstı. Ne kadar çok kadının varsa gücünün o kadar çok olduğu bile söylenebilirdi.

Harun Hızıroğlu’nun yedinci kadınından ilk kız çocuğu ailenin en büyük neşesiydi. Tüm torunlar arasında tek kız evlada onun sahip olması aile içerisinde statüsünü son derece yükseltmişti. Ailenin anlaşılamaz bir şekilde sabit bir erkek evlat doğurma tabusu bile kendisi sayesinde kırılmıştı.

Elbette ki Alev bundan ötürü son derece şımarık bir şekilde büyüdü, gelişimi fazla önemsememişti. Onun için her şey elinin altındaydı, tüm kuzenleri onun peşinde pervane gibi dönerdi. Bir dediği asla iki olmadığından da sayısız kez erkekler ile görüşmüş ancak hiçbir erkeğe ikinci bir şans vermemişti.

Alev’in suratı hala daha o anı düşündükçe alev alıyordu. Çocuğun kendisine bakması ve onu şiddetle tartması o kadar acı bir durumdu ki, Alev ölmeyi bile düşünmüştü. “Bu çocuk, bırakın el değmeyi gözün bile göremediği bana nasıl bakabilir! Ölmeyi bu kadar dileyen bir çocuğun elbette ölmesi gerekli!”

Hızla odasından ayrıldı ve dedesinin yanına doğru ilerledi. Onun gibi güçlü bir savaşçının bu sorunu kökünden çözeceğine emindi!

Çok geçmeden dedesinin yanına gelen Alev hızla dedesinin elini öptü, “Dede birisinin ölmesi gerekli!” diyerek doğrudan konuya girdi.

Sert mizacını çok iyi bilen dedesi ilgi ile ona baktı, her ne kadar altmış yaşında olsa da dedesinin üstün bir bedeni vardı ve bundan ötürü yaşlanması normalden biraz daha geç oluyordu. Sağlıklı gözleri ilgi ile torununa baktı, “Kim bu ölmesi gereken kişi?”

Alev bir anda ne diyeceğini bilemedi, isminin ne olduğunu hatırlayamıyordu. Gerçi o hengamede ismini sormak aklının ucundan bile geçmemişti ki! Bundan ötürü bütün olayları anlatmaya başlayan Alev “Yanında Yun Klanının en küçük oğlunun ilk oğlu Che olduğunu fark ettim.” demişti.

Gerçekten de bu durum son derece ilginçti, anlatması zor olsa da dede bunu çoktan anlamıştı. Kaşını hafiften kaldıran dede “Demek Yun Klanı bize kafa tutmaya cesaret edermiş…” dedi.

Ayrıca bu garip çocuk ilgisini de çekmişti, en sonunda karar veren dede hızla ayağa kalktı. “Şemsettin’i görmem gerekli sanırım…” diye mırıldandı ve salondan ayrıldı. Bunu yaparken Alev’in suratı gülüyordu. “Şimdi ne yapacaksın bakalım çocuk!”

Bu olaylardan elbette ki Adem habersizdi, kendisini eğitime vermiş ve göz açıp kapayıncaya kadar çoktan iki gün geçmişti. Ellerinin muazzam derecede güçlendiğini hisseden Adem, aralıksız tokat atmaya devam ediyordu.

Bu tokat atma süresince Adem’in elleri sadece iki kez kırıldı, her kırıktan sonra kemikleri daha da kuvvetli hale geliyordu. Hatta tokatları bile o kadar kuvvet hale gelmişti ki, zeminle birlikte mermer her tokadıyla havaya kalkıyordu. Gözlerinde inanılmaz bir hızla bu olayı devam ettiriyordu.

“O yıldırım ağacının fidanı benim olacak! İlahi Ceza’nın Bağımlılığı tekniği için harika bir unsur!”

Bu durum o kadar ilginçti ki, Adem hiç fark etmeden çoktan gece olmuştu. Tokatlarının şiddeti bu süre boyunca daha da şiddetli hale geldi, artık o kadar güçlü vuruyordu ki minik patlamalar duyuluyordu.

Yun Xiaochun merakla, elindeki bastonuyla, bahçede duruyordu, her saniye çıkan patlamalar o kadar yoğundu ki, uykusunu kaçırmıştı. Gözlerini kısan Yun Xiaochun, “Bu çocuk nasıl bir eğitim alıyor böyle…” diye düşünüyordu.

Adem’in tokatlamaları gece boyunca devam etti. Yorulduğunda meditasyon yapıyor ve daha sonrasında da yıkanıyordu. Ardından hiç vakit kaybetmiyor ve tekrar tokatlıyordu.
Sabahın ilerleyen vakitlerinde Adem hala daha vakit kaybetmeden tokatlıyordu. Artık tokatlarını her attığında mermerde hafifçe çatlaklar oluşuyordu. Bununla birlikte tokadı, mermere değdiği anda hafif bir dalgalanma yayıyordu.

ŞAK!

BOMM!

En son tokadıyla birlikte Adem’in gözleri şaşkınlıkla açıldı, normal bir tokat attığını zannederek o kadar güçlü vurmuştu ki, zavallı mermer daha fazla bu güce dayanamamış ve un ufak olmuştu.

Hafif bir üzüntüyle mermere bakan Adem, en sonunda kafasını salladı. Kurt gözleri kararlılıkla doluydu. “Sonunda düello zamanı geldi. O fidanı alacağım!”

***

Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr