Bölüm 62: Yıldırım Üretim Hapı

avatar
1734 0

Mavi Elma - Bölüm 62: Yıldırım Üretim Hapı


İkilinin bir anda arttırdığı teklif ile birlikte kalabalık ağzından düşen salyayı bile kontrol edemez hale gelmişti. Tüm herkesin gözü ruh taşının üstündeki tek çizgi gibi olmuş ve herkes hala daha bu olayı sindirmeye çalışıyordu.

“Bir kez bile düşünmeden tekrar teklifi arttırdı! Bu çocuk deli!”

“İnsan en azından bir kez düşünür be…”

İnsanların arasında bu konuşmalar dönerken, bir yandan da soylu ailelerin kadınları ilgiyle Adem’e doğru bakmaktaydı, “Hem güçlü, hem de zengin, üstelik şuna baksanıza derisi benim derim gibi ışıl ışıl! Böylesine mükemmel bir çocuk olabilir mi?!”

“Şemsettin’i ayak topu oynar gibi tekmelediği an sanki kalbimi tekmelemiş gibi hissettim. Bu çocuk kesinlikle aşırı yakışıklı!”

“Ah… Keşke böyle bir kocam olsa…”

Kadınların kendi aralarında kıkırdamalarından ve Adem’e aç bir köpek balığı gibi bakmalarından ötürü Adem ürkmüş olsa da bir an bile bunu belli etmedi. Che’nin kendisine demiş olduğu sözler aklına düşmüştü. “Açık arttırmalar öylesine düzenlenen bir şey değildir. İnsanlar bir ürünü satın alabilmek için paralarıyla savaşırlar! Bu tür savaşa bir yandan da zihin savaşı dememiz mümkündür! Hangi insan parayı daha iyi manipüle ederek kullanırsa o savaşın kazananı olacaktır!”

“Şuan kazanma aşamasındayım.”

Gözlerini doğrudan Gaffur Hızıroğuluna doğru dikmiş olan Adem, gözlerine hafifçe alaycılık eklemişti. Gaffur Hızıroğulu’nun dudakları titriyordu, bu nereden geldiği bilinmez çocuk kendi topraklarında ona zorbalık ediyordu!

Herkesin gözleri şimdi Gaffur’un üstündeydi. Herkes yeni bir teklif vermesini bekliyordu. Kendisine bakan suratlardaki ifadelerden sonra Gaffur ne yapacağını bilemez hale geldi ve alnında soğuk terler birikti hemen sonrasında ise suratını kalınlaştırdı ve Adem’e doğru utanmaz bir gülümseme attı.

“Peh.... Gerçekten de bu baltaya 100.000 ödemek için benimle yarıştın ama hiç fark edemedin; aslında baltayı almaya hiçbir zaman niyetlenmedim, başından beri bütün paranı bu baltaya harcatmaya çalışıyordum!”

“HAHAHA!”

Hemen sonrasında gelen derin kahkaha ile birlikte hızla yerine oturan Gaffur’un ifadesini gören insanların suratlarında, gülseler mi ağlasalar mı bilemedikleri bir ifade ortaya çıkmıştı.

Açıkçası korkan ve daha fazla para ortaya çıkaramayan Gaffur’un kalın suratını fark etmişler, hatta yenilgisinden ötürü içlerinden dalga dahi geçmişlerdi. Onlar için bu durum son derece eğlenceliydi, Adem Çulsuz denen çocuk sayesinde bir güzel eğlenmişlerdi.

“10.022 numaralı misafirimizin, Ördeğin Dansı adlı bu silah için vermiş olduğu 100.000 ruh taşı teklifinin üstüne başka teklif gelmediği için ürünün 10.022 numaralı misafirimize satışını gerçekleştirmiş bulunuyoruz.”

Tüm kalabalık en sonunda derin bir nefes aldı. En sonunda bu uçuk müzayede sona ermiş ve kazananı belli olmuştu. Her ne kadar insanlar Adem’in bu silahı bu kadar yüksek bir fiyata almasını salaklık olarak görselerde Adem bu durumdan son derece memnundu.

“Savaş alanında ilk galibiyetimi aldım!”

Adem’in düşüncesi buydu, “Kim daha zenginse ve parasını daha iyi kontrol ederse, o bu savaşı kazanır.” diye düşünüyordu. Onun gibi birisi içinse… bu savaşı kazanması çok kolaydı. Bunun en temel sebebi ise parasının kaynağı olan kişilerin çoğunun ölmüş ve paralarını kendisine bırakmış olmalarıydı. Bu açık arttırmadan sonra Adem’in elinde 400.000 ruh taşı kalmıştı, “Bana yarayacak olan bir ürün görürsem hiç acımaz ve doğrudan alırım!” diye düşünüyordu.

Ona göre para önemliydi, ancak sadece paranın bir önemi yoktu. Parayla satın alabileceği ürün onun için paradan daha drğerliydi. Buna en büyük örnek demin satın aldığı Ördeğin Dansı adlı ikiz baltaydı.

Hemen bir sonraki ürüne geçildi. Adem bu ürünün tanıtımını kısacık bir süre dinledi: “Bu ürünümüzün adı Yaklaşım Aynası…”

Dinledikçe pek bir şey ifade etmediğini düşündü ve önemsemedi. Hemen yanında bulunan Che ve Cihan ile muhabbet etmeye başladı. İkisi de Adem’in 100.000 ruh taşı teklif etmesinden ötürü şaşkınlık içerisindeydi.

“Bu kadar paran var mı?” Adem Cihan’ın sorusu üzerine gülümsemeden edemedi. Cihan’ın omzuna elini koyan Adem “Daha da fazlası var.” dedi.

Bunu duyan Che ve Cihan ne yapacaklarını bilemediler, derin bir nefes aldılar ve Adem’e hırsızmışçasına baktılar. “Nereden buldun yahu o kadar parayı?” diye soran kişi Che’ydi.

“Açıkçası, birazını öldürdüğüm kişilerden birazını da Arena Tanrı’sının çantasından elde ettim. Geçen sefer çantanın içindekilere pek dikkat etmemiştim. Dikkatle inceleyince ruh taşlarını buldum.”

Che bunu duyduğunda derin bir nefes aldı ve gülümseyerek “O Gaffur piçinin suratı harikaydı! Helal lan sana Adem! Beni bir an korkutsanda onları bu şekilde mahvetmeye devam et! Bozulduklarında suratları eşsiz bir şekilde bükülüyor. Bunu görmesi çok eğlenceli!” dedi.

Bu sözler üstüne üçlü kahkaha atmaya başladı. Bu durum gerçekten de komikti. Gaffur Hızıroğulu’nun son andaki kendisini kurtarmak amacıyla söylediği sözler daha da komikti.

Üçlü sohbet etmeye devam ederken ürünlerde hızla sahneye çıkıyor ve satılıyordu. Adem her seferinde ürünün tanıtımını azıcık dinliyor ve ilgisini çekmezse hiç umursamıyordu.

“Şimdiki ürünümüz, öldürmesi son derece zor olan ve zehri bedeninize değdiği anda bedeninizin lava değmiş bir demir gibi erimesine sebep olan Tükürükçü Yeşim Yılanının zehir kesesi! ”

“Bu ürünün açık arttırması 100 ruh taşıyla başlayacak, en düşük arttırma bedelinin 10 ruh taşı olduğunu unutmayın.”

Bunu duyan Adem, hemen Che’ye doğru baktı, “Eğer onu alırsak bana silah yapabilir misin?”

“Nasıl bir silah?”

“Rakiplere attığımda rakiplerin önünde patlayacak bir silah!”

Che’nin gözleri bir anda kısıldı ve dudakları hafifçe havaya kalktı. Suratındaki sinsi gülümseme daha da büyüdü. “Doğru diyorsun. O halde benimde bu savaşa katılmamın vakti geldi. Sana silahını yapacak ve daha sonra kalan zehri bedenime emdireceğim!”

Adem onaylarcasına kafasını salladı ve bunun sonrasında Che elindeki çubuğu havaya kaldırdı. Teklif bu sırada 1.000 ruh taşı civarlarındaydı. “3.000!”

Teklif bir anda 2.000 ruh taşı arttığı için insanlar bu sesin sahibine doğru kafalarını döndürdüler. Kim olduğunu görmek istiyorlardı. Bazıları bu çocuğu gördükleri anda çoktan koltuklarına sinmişti.

“Bu Yun Ailesinden Yun Lao’nun oğlu Yun Che!”

“Her ne kadar minik bir aile olsalar da gücü hala daha ellerinde bulunduruyorlar. Duyduğuma göre şehir muhafızlarından bile birkaç tanıdıkları varmış. Bundan ötürü de aileleri ne yaparsa yapsın ceza bile almazmış!”

“AH! Ben bu adamla kapışmak istemiyorum, çekiliyorum!”

“Bende! Bu çocukla karşı karşıya geleceğime yanındaki Adem Çulsuz'la sidik yarıştırırım daha iyi!”

Yun Che’nin nüfusu normalden de yüksekti. Bunun en büyük sebebi ise şehrin kullandığı ilaçların yaklaşık yüzde yetmişinin Yun ailesinden çıkması. Şifacılık üzerine yetişen bir ailenin zengin olmaması mümkün müydü?
Açıkçası bu imkansızdı!

Yun Xiaochun, Yun Che’ye çok az bir para veriyor olsada ailenin serveti, Mahmut Tuncer’in ilaç deposu yüzünden bir miktar düşüş yaşamalarına karşın, hala daha yüksekti. Aylık olarak kazandıkları ruh taşının yaklaşık olarak 500.000 ruh taşı olduğu düşünülüyordu. Şehirde bu parayı kazanmaya çalışan insanların hepsi birleşse ancak bir yılda bu parayı toplarlardı.

Şifacılık her yerde para kazanan bir meslekti ancak gökler son derece adaletliydi, her insan şifacı olamazdı. Şifacı olmak için ezberlemeleri ve birleştirmeleri gereken o kadar çok bitki olurdu ki, bunların hepsini ezberlemek neredeyse imkansızdı.

İnsanlar Che’yi gördükleri anda yavaş yavaş geri çekildiler. Che kısacık bir sürede zehir kesesinin yeni sahibi oldu. Suratındaki gülümsemeyle yerine oturduğunda, Adem’e dönerek “Bu savaş böyle kazanılır.” dedi.

Adem, Che’nin kendini beğenmiş gülümsemesini görünce “Sadece bu şehirde oturduğun için şanslısın, insanlar seni tanıyor! Bir sonraki arttırmamda bende böyle olacağım!” dedi.

“Anca rüyanda…” diyen Che hafifçe kıkırdıyordu. Ona göre bu atışma son derece eğlenceliydi. Ancak Adem 'in içindeki rekabet ateşi daha da harlandı. “Görürsün!” dedi ve hızla gelecek ürünü beklemeye koyuldu.

Bu sırada ellerinde bir örtüyle birlikte gelen görevli ürünü hemen masanın üstüne koydu ve sahneden ayrıldı. Güzelliği ile insanların ağızlarının suyunu kontrol etmeleri engelleyen güzel sunucu alımlı bir hareketle örtüyü açtı. Bu örtünün altında bir sandık bulunuyordu ve insanlar bunun bir ilaç sandığı olduğunu hemen anlamıştı!

İlaç sandıklarının içindeki ilaçlar son derece nadir olduklarından ve genelde uçucu olduklarından bu sandıklarda saklanırdılar. Bu ilaçların bir servet niteliğinde olduğunu da belirtmek gerekliydi. Her insanın gücü bu ilaçları almaya yetmezdi.

“Bu ilaç, İbrik Şehrinin ilaç deposunun sahibi Mahmut Tuncer Bey tarafından geliştirilmiş olan Yıldırım Üretim Hapı. Bu ilacın etkisi son derece kötü olduğundan düşmanların üstünde kullanmanın daha uygun olduğu düşünülmektedir…”

Müzayedeye katılan insanların gözleri bu ilaçla birlikte parlamaya başlamıştı. Sunucu kadın anlattıkça insanların bu hapı alma isteği daha da artıyordu. En sonunda kadın ilacın fiyatını açıkladı.

“Bu ilacın başlangıç fiyatı Tuncer Bey tarafından 5.000 ruh taşı olarak belirlendi, en düşük teklif arttırımı ise 2.000 ruh taşı olmak zorunda.”

“7.000!”

Bu ses duyulduğu anda herkes tekrardan gözlerini ona doğru dikmişti. Şüphesiz bu ses deli çocuğa aitti.

***

Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr